Oluşturulma Tarihi: Eylül 22, 2008 00:00
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın demokrasilerde benzeri görülmemiş bir tavırla partilileri gazete boykotuna çağırması tepkiyle karşılandı.
Boykot kelimesiyle bundan 100 yıl önce tanışmıştık. Devlet yönetiminde tecrübesiz İttihatçılar, Avusturya Bosna Hersek’i ilhak edince paniklemiş, Avusturya mallarına boykot fikrine sarılmışlardı. Avusturya’dan fes ve diğer ihtiyaç maddeleri alınmamıştı. Hayat pahalılığını artıran, halka sıkıntı yaşatan eylem 4 ay sonra sonlanmıştı.
İTTİHAT ve Terakki Partisi, İkinci Abdülhamid’i 23 Temmuz 1908’de İkinci Meşrutiyet’i ilán etmeye zorlamıştı. Ancak İttihatçılar, devlet yönetmede son derece tecrübesizdi. Dış devletlerde bu zaaftan yararlanıyordu. Bosna Hersek’i 13 Haziran 1878’de imzalanan Berlin Antlaşmasına’na göre işgal eden Avusturya İmparatoru Fransuva Josef, bir oldu bitti ile karşılaşmamak için harekete geçti. 5 Ekim 1908’de bir beyanname yayımlayarak Bosna Hersek’i ilhak ettiğini tüm dünyaya ilán etti. Osmanlı Devleti, aynı gün ikinci şoku da Bulgaristan’ın istiklálini açıklamasıyla yaşadı. Normal bir devlet, böyle bir durumda karşısındakine gerekirse, askeri karşılık vermeliydi ancak maalesef böyle bir gücü yoktu.
İşte bu günlerde İttihat ve Terakki liderlerinin aklına Avusturya’ya karşı değişik bir silah kullanma fikri geldi. Savaşacak güçte olunmadığı bilindiği için Avusturya mallarına karşı boykot kararlaştırıldı. 29 Ekim Cuma sabahı İstanbul’da, Avusturya malı satan dükkánların kapılan önünde toplantılar düzenlendi ve halka bu mallan satın almamaları tavsiye edildi. Tanin gazetesinde de boykotu destekleyen bir makale yayınladı. Bu akım kısa sürede Osmanlı ülkesinin diğer şehirlerine de yayıldı.
Enflasyon fırladı
O sırada ve özellikle İstanbul ve Selanik piyasalarında görülen ithal mallarının yüzde 65’i Avusturya fabrikalarından geliyordu. İstanbul’da Karlman, Mayer, Tiring, Orusdibak, Stein gibi mağazalar ve Alman pazarından alışveriş bıçak gibi kesildi. Avusturya’dan ithal edilen erkek, kadın giyim eşyası, yünlü, pamuklu fanila, fes, şeker, sigara káğıdı, matbaa káğıdı, dantela, kundura gibi malların satışı da durma noktasına geldi. Ancak boykotun hesapta olmayan etkisi de kendini hissettirmeye başladı. Birçok malın fiyatı hızla fırladı pahalılık arttı.
4 ay sürdürüldü
Tüm bunlara karşı, rıhtım hamalları ile mavnacıların birleşerek, boykotu sonuna kadar sürdürmeleri bir hayli etkili oldu. 10 Aralık’a kadar geçen zaman zarfında Avusturya malı dolu 26 Avusturya gemisi, limanlarda boşaltma yapamadan gerisin geriye dönmüş, 1908 sonlarına kadar geçen devrede Avusturya fabrikalarının zararı 100 milyon Frank’ı aşmıştı. Bu boykot hareketi, Avusturya ile 26 Şubat 1909’da bir anlaşmaya varıldığı tarihe kadar devam etti. Hilmi Paşa’nın Sadrazam bulunduğu bir devrede imzalanan anlaşma, Bosna Hersek’in Osmanlı Devleti için kaybedildiğinin kesin şekilde kabul edilmesinden başka bir şey değildi.
Vaatlerle kandırdılar
Anlaşmaya göre, Yenipazar sancağında bulunan Avusturya garnizonları çekilmiş, Avusturya hükümeti, Bosna, Hersek vilayetlerindeki devlet malları karşılığında iki buçuk milyon altın lira ödemeyi kabul etmiş, ayrıca Osmanlı gümrüklerinin yüzde 11 ’den 15’e çıkarılmasına razı olmuştu. Fakat tüm bu kazanımlar, öbür büyük devletler tarafından da kabul edilince uygulanabilecekti.
Kámil Paşa’yı suçlamışlardı
Bulgaristan’ın kaybedilmesinin suçu ise, İttihatçılar tarafından doğrudan Sadrazam Kámil Paşa’nın üzerine yıkılmıştı. Hüseyin Cahit’in (Yalçın) iddiasına göre, Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesinde Kámil Paşa’nın aczi rol oynamıştı. 12 Eylül akşamı, Abdülhamid’in cülus yani tahta çıkış yıldönümü sebebiyle Kámil Paşa, yabancı diplomatlara bir ziyafet vermiş, Bulgaristan temsilcisi Geşof, Osmanlı hükümranlığı altında bulunan bir ülkeyi temsil etmesine ve daha önce bu gibi ziyafetlere davet edilmesine rağmen, bu sefer davet edilmemişti. Buna alınan Bulgar hükümeti, temsilcisini acilen geri çağırmış, 5 Ekim’de de Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmişti.
Askerin çarığı
Devletin zirvesi, Sadrazam Kámil Paşa’nın konağında 7 Ekim gecesi Bulgaristan’a karşı ne gibi önlemler alınacağını görüşmek üzere toplandı. Bu toplantıda Kámil Paşa, Harbiye Nazırı yani Genelkurmay Başkanı Ali Rıza Paşa’ya "Askeri gücümüz savaşa müsait mi?" diye sormuş ve şu cevabı almıştı: "Askerimizin ayağına giydireceğimiz çarığımız bile yok." Buna karşılık Kámil Paşa da eski Genelkurmay Başkanı Rıza Paşa’yı kastederek "Kendi servet binasını inşa etmekten başka bir şey düşünmemiş" demişti. Koskoca iki ülke kaybedilirken, Osmanlı Devleti bu durumdaydı.
Adı günümüze ulaşan saray modacısı
Sultan İkinci Bayezid’ın yaşadığı devirlerde İstanbul’da hükümdarlara, şehzadelere, vezirlere ve zenginlere Bursa kadifelerinden, ipeklilerinden kaftanlar diken terzilerden İskender’in adı, zamanımıza kadar ulaşmıştır. İskender’in, İkinci Bayezid’ın oğlu Şehzade Korkud’a diktiği güvez kadife kaftan, bugün Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilen elbiseler arasındadır. Bu kaftan, sarı klaptanla asma dalı dokumalı, uzun kolludur. Üzerinde dikili bir etikette "Sultan Korkud bin Bayezıd Han dolmasıdır ve diken terzinin adı İskender’dir" cümlesi yazılıdır.