Güncelleme Tarihi:
ABD medyası bugün bile son anketlerin başa baş olduğundan bahsediyor. “Binde bir ihtimal de olsa ya yanılırsak” diye düşünen saygın gazeteler için anlaşılabilir bir ihtiyatlılık hâli bu.
Fakat ABD’deki seçim sistemini biraz bilen, Barack Obama’nın ikinci kez başkan seçilmesine yetecek bir durumun şekillendiğini kolayca görebilir.
Sistemi bilmeyen ise kamuoyu yoklamalarının veya uzman tahminlerinin bir toplu değerlendirmesini (agregasyon) okusa yeter.
Yahut saygın gazetelerin birinci sayfalarındaki “kıran kırana mücadele” yerine, iç sayfalara gizlenen somut verileri, sayıları, projeksiyonları incelemeli.
İşte, Obama’yı desteklediğini açıklamasına rağmen birinci sayfasında hep temkinli davranan The New York Times…
Bu gazetenin blogunda yayınlanan kapsamlı bir aritmetik hesap, Obama’nın kazanma ihtimalini cuma gecesi itibariyle yüzde 83.7 olarak belirliyor. Kritik eyaletlerde yapılan 22 anketin 19’u Obama’ya işaret ederken, yalnızca bir tanesi Romney diyor.
Farklı eyaletlerde kimin kazanabileceğine bağlı olarak bir adayın Seçici Kurul’da çoğunluk sağlamasının ise 512 yolu var. Son kamuoyu yoklamalarına göre bu muhtemel yollardan 431’i Obama’ya zafer getirecek. Romney için aynı sayı sadece 76.
Yahut aynı gazetenin, kendi köşe yazarları arasında yaptığı anketi ele alın. Son anketleri değerlendiren 13 yazardan sadece 2’si Romney’nin kazanacağı görüşünde. Bunlardan biri Bush Yönetimi’nin eski stratejisti, ötekisi ise gazetenin at yarışı yorumcusu!
At yarışı uzmanına pek güvenmiyorsanız, Obama’yı yarınki seçim zaferi için şimdiden tebrik edebilirsiniz.
* * *
“Peki, Romney neden kaybetti?” diye sormak gerekiyor şimdi…
Verdiği onlarca sözü (mesela Guantanamo’yu kapatmak) dört yıllık ilk görev süresi boyunca tutamayan, ekonomiyi hâlâ rayına oturtamayarak oy deposu olan siyah toplumu bile büyük ölçüde kendisine yabancılaştıran Obama nasıl da oldu Romney karşısında kazandı (kazanacak)?
Bana kalırsa, Romney’nin bozgunu konusunda akla gelebilecek tüm nedenlerin altında yatan belirleyici faktör, “bilinmeyenden korku."
Sahi, kim bu Romney?
Çok zengin olsa da geçmişteki servet edinme yolları şüphe uyandıran bir işadamı.
Üstelik vergi beyannamesini hâlâ tam olarak açıklamayıp söylentileri doğrular gibi.
Tuhaf mimikleri, yapay gelen gülüşü, janti saçları…
Üstüne üstlük, birçok muhafazakârın Hristiyan bile saymadığı Mormon tarikatından.
Kampanyası süresince bu genel yargıları kırmak, insani yönlerini halkla samimiyetle paylaşmak için hiçbir şey yapmadı Romney…
Sonunda seçim günü geldi çattı ve Romney hâlâ birçoklarının gözünde “tekinsiz” bir figür.
* * *
Aslında dört yıl önce Obama da kampanyasının başlarında birçoklarınca “tekinsiz” görünüyordu.
Göbek adı “Hussein” olan bu adam yoksa Müslüman mıydı?
Doğum belgesi ortada yoktu, acaba aslında ABD’de doğmamış mıydı?
Sol eğilimliydi, Marksist bile olabilirdi.
Obama, 2008 seçim gününe kadar bu soru işaretlerinin tamamını yok edemedi, ama bu yönde ciddi bir çaba sarfetti.
Kamuoyunun kendisi hakkındaki algısını değiştirdi. Bilinmeyen, tanınmayan bir siluetten; etten kemikten bir insana dönüştü.
İngilizce’de “likeable” sözcüğü için Türkçe sözlükler “hoş, sevimli, sempatik” gibi tanımlar verse de, bu sözün birebir anlamı “hoşlanılabilir, hoşlanılması mümkün.”
Obama, “soğuk görünse de aslında beraber iki tek atsan sevebilirsin” dedirtecek karakter sunumuyla kendisini ABD’ye tanıttı.
Dört yıl önce Obama’nın hobilerini yazmıştım: Örümcek Adam ve Batman seven, acılı yemekleri ve pizzayı tercih eden, M.A.S.H ve spor programları izleyen tipik bir Amerikalı’ydı o.
Bu yılki seçimler öncesinde Romney’nin özel hayatıyla, kişisel dünyasıyla ilgili Cumhuriyetçi gazeteler de dâhil ABD medyasında neler yazıldığına baktım.
Mormon kilisesindeki ayinleri kaçırmaması ve bir defasında köpeğini otomobilinin tavanına bağlayıp uluslararası otobanda seyretmesi dışında pek bir şey bulamadım. (Bu iki unsur da ABD’de bir siyasetçiye fazla oy getirmez herhalde)
Hobilerine gelince...
Yüzmek, kayak yapmak, jet ski ve yatçılıktan hoşlanıyormuş Romney. Eh, bunlar da sokaktaki Amerikalı’nın kendisini özdeşleştirebileceği bir lider tipine işaret etmiyor.
Oysa 15 Ağustos 2012 tarihli aynı ABC haberinde Obama, kendi hobilerini tam da tipik bir Amerikalı gibi sıralıyor:
Basketbol, bilardo ve aşçılık. Bu hobilerle Obama, aslında üniversitelilerden maçolara, kadınlardan gay'lere dek herkesi 'bizden biri'nin kapsama alanına dahil ediyor…
Seçmenlerin, Romney'e oy vereceklerse anketörlere söylemedikleri, bu yüzden Romney'nin oyunun kamuoyu yoklamalarında görülenden daha yüksek çıkacağı iddia ediliyor.
Ancak aynı şekilde şunu da dikkate almak gerek: Milyonlarca kararsız seçmen, sandığa gittiklerinde o kritik kararı alırken riske girmek istemeyecek ve oylarını "bilinmeyenden" değil, pek beğenmeseler bile "bildiklerinden" yana kullanacaktır.
* * *
Tarih boyunca uygarlıklar, “bilinmeyenden korkmayarak” yaptıkları keşiflerle, icatlarla gelişti.
Toplumlar için durum bu olsa da, bireyler için “bilinmeyenden korkmak” bir korunma içgüdüsüdür. Örneğin bilinmeyen bir gıdayı yemek, kişinin zehirlenmesine neden olabilir. Bu yüzden, yaşamı idame ettirme saikiyle bu tür maceralardan uzak durmaya meyillidir çoğu insan.
Psikiyatri literatürü de “bilinmeyenden korku” kavramına dair bulgularla doludur. Birçok fobi, aslında “bilmemekten” kaynaklanır.
İnsanın aldığı kararlarda korkunun rolüne dair ilginç bir bilimsel makale üç yıl önce yayınlandı.
ABD üniversitelerinde görev yapan Henry Cao, Bing Han, David Hirshleifer ve Harold H. Zhang adlı bilim adamlarının makalesinin adı “Bilinmeyenden Korku: Tanıdıklık ve Ekonomik Kararlar” idi.
Makale, ekonomik bir deney yoluyla şunu kanıtlıyor: İnsanlar karar alma süreçlerinde değişimden ve bilinmeyenden korkar, tanıdık unsurlar arar, zorunlu olmadıkça garantici davranır.
“Homo economicus” olan insan aynı zamanda ‘homo politicus’dur. Yani bu ekonomik deneyden çıkan sonuçların, siyasi karar alma süreçlerinde (örneğin demokratik seçimlerde) de geçerli olduğunu ileri sürebiliriz.
Öyleyse, ABD’de ekonominin düzelmediği, ama düzelme yolunda olduğuna dair bir algının bulunduğu bir ortamda insanlar neden “iyi-kötü artık bilinen” bir lider yerine “hiç bilinmeyeni” tercih etsin?
Neden dere geçerken at değiştirmek istesinler?
Acaba Cumhuriyetçiler, “dark horse”* diye Romney’i aday gösterirken ve kampanyalarını bu yönde şekillendirirken büyük bir hata mı yaptı?
* Dark horse: Yarışı kazanması hiç beklenmeyen, ama sonunda kazanan at. Mecazi anlamda, hakkında pek bir şey bilinmeyen siyasi aday.
• Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Şefi Emre KIZILKAYA’nın iletişim bilgileri ve bloguna http://about.me/emrekizilkaya adresinden ulaşılabilir. Ayrıca: http://www.twitter.com/ekizilkaya