Güncelleme Tarihi:
TBMM'nin ev sahipliğinde, İstanbul ve Marmara üniversitelerince ortaklaşa düzenlenen "Güney Kafkasya'da Güç Dengeleri ve Karabağ Sorunu Sempozyumu", Topkapı Sarayı Müzesi Konferans Salonu'nda başladı.
Sempozyumun açılışında konuşan TBMM Başkanı Mustafa Şentop, iki üniversitenin organizasyonu ile 28 Eylül 2020'de Doğu Akdeniz konusu üzerine bir sempozyum daha yapıldığını, bu tür toplantıları çok kıymetli bulduğunu dile getirdi.
Üniversiteler ve akademisyenlerin geçmişte Türkiye'nin iç veya dış siyasetiyle ilgili katkı sunma eğiliminde olmadığına işaret eden Şentop, akademik çalışmaların bir kısmının sosyal, siyasi hayat ve uluslararası ilişkiler bağlamında Türkiye'nin politikalarına katkı sağlamasının beklendiğini söyledi.
Doğu Akdeniz ile ilgili sempozyum yapılmadan iki gün önce Azerbaycan ile Ermenistan arasında, Dağlık Karabağ nedeniyle çatışmaların başladığını anlatan Şentop, bugünkü sempozyumun ise çatışmaların sona erdiği, Azerbaycan'ın büyük bir zafer kazandığı bir sürecin sonrasında yapıldığına dikkati çekti.
Dağlık Karabağ sorununun 9 Kasım itibarıyla çözüldüğünü hatırlatan TBMM Başkanı Şentop, Güney Kafkasya'daki, Türkiye'nin etrafındaki bölgede yaşanan sorunlar ve dünyadaki çatışmaların henüz sonlanmadığının da altını çizdi. Aksine bu süreçte bazı sorunların daha da karmaşık hale gelerek devam ettiğini ifade eden Şentop, bugünkü sempozyumda ortaya çıkacak görüşleri de kitaplaştırarak, olayları daha yakından görme imkanı bulacaklarını dile getirdi.
Türkiye'nin, Azerbaycan'ın haklı davasında başından beri yanında olduğuna dikkati çeken Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gerek ben Azerbaycan'ı bilhassa savaş hukukuna, çatışma hukukuna da aykırı, insanlık suçu mahiyetindeki saldırıların gerçekleştiği önemli merkezlerden birisi Gence'yi de ziyaret ettim. 19-20 Ekim'deki ziyarette desteğimizi fiilen de gösterdik. Dışişleri Bakanımız, Milli Savunma Bakanımız sürekli ziyaretlerini gerçekleştirdiler. Türkiye'nin Azerbaycan'ı bu haklı davasında desteklemesinin sebepleri, gerekçeleri var. Bunlardan birincisi, sürekli ifade ettiğimiz 'Tek millet, iki devlet' anlayışı içerisinde birlik beraberliğimizin, dostluğumuzun ve kardeşliğimizin gereğiydi bu destek. Bu sadece bir slogandan ibaret değil, bir türkü sözü değil 'İki devlet tek millet' sözü. Bunun gereğini gerek Türkiye gerekse Azerbaycan her zaman mümkün olan, gerekli olan her ortamda ortaya koymuş ve somut olarak ifade etmişlerdir. Bizim uluslararası bazı toplantılarda Türkiye'den temsilcilerimizin bulunmadığı zamanlarda Türkiye'ye yönelik saldırılara, itirazlara, eleştirilere Azerbaycanlı temsilciler, akademisyenler, siyasetçiler orada bunları kendilerine yapılmış eleştiriler olarak addederek cevap vermişlerdir. Benzer bir şekilde Türkiye her ortamda, Azerbaycan'ın bulunmadığı yerlerde de ona olan desteğini net ve somut bir şekilde kendi meselesi olarak addederek sahip çıkmış ve gerekli cevapları da vermiştir. Bunu birçok ortamda gördük. Yine yakın şekilde zamanlarda Türkiye'nin uluslararası sorunlarında da Azerbaycan'ın net bir şekilde Türkiye'nin yanında durduğunu, bunu her ortamda ifade ettiğini, başta Sayın Aliyev olmak üzere müşahede ettik, gördük. Azerbaycan'ı haklı desteklememizin birinci sebebi bu."
TBMM Başkanı Şentop, Dağlık Karabağ'ın tarihi bakımdan daima Azerbaycan toprağı sayıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Ne kadar geriye gidersek gidelim, İran ile Rusya arasında yapılan anlaşmadan sonra da 19. yüzyılın başlarında Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan yönetiminde bir yer olduğu belirlenmiş ve fiilen de uygulamada o şekilde devam etmiştir. Daha sonra Sovyet döneminde hazırlanan anayasada da aynı şekilde Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'a ait bir yer olduğu bir yönetim birimi olduğu açık bir şekilde ifade edilmiştir. Sovyet döneminde de Dağlık Karabağ'ın hiçbir zaman Azerbaycan toprakları dışında bir yönetime sahip olacağına dair bir eğilim, bir uygulama, bir hukuki düzenleme söz konusu değildir. Bu bakımdan geriye dönüp baktığımızda Dağlık Karabağ tarihen Azerbaycan'a ait bir topraktır."
Şentop, hukuken de aynı durum ve haklılığın söz konusu olduğunu, bu konuda Birleşmiş Milletler'in Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarında işgalci olduğuna dair 4 kararı bulunduğunu ifade etti. Şentop, AKPM'de buna ilişkin kararlar yer aldığını ve MINSK Grubu'nun yaklaşımının da bu yönde olduğunu anlattı.
Rusya'nın yaklaşımının da görüldüğünü hatırlatan Şentop, şöyle devam etti:
"Malum Ermenistan Rusya'yı kendi yanında bu çatışmaya dahil etmek için bazı hamleler yaptı. Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin başta olmak üzere Rusyalı yetkililer çatışmaların Azerbaycan topraklarında gerçekleştiğini, dolayısıyla savunma anlaşmalarının sadece Ermenistan'a bir saldırı olduğu takdirde yürürlüğe gireceğini, bu çatışmada savunma anlaşmaları kapsamı dışında bir durumun olduğunu çok net bir şekilde ifade ettiler. Dolaylı olarak yine hukuken Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan toprakları içinde bir yer olduğunu ifade etmek, kabul etmek anlamına geliyordu. Bu bakımdan Türkiye'nin Azerbaycan'a desteğinin ikinci en önemli unsuru, Azerbaycan hem tarihen hem hukuken hem uluslararası hukuk bağlamında haklı bir davanın içerisinde ve Türkiye de dünyadaki nerede olursa olsun bütün ihtilaflarda, çatışmalarda haklı olanın yanında yer almayı bir prensip, bir şiar olarak addetmektedir."
Şentop, Ermenistan'ın sadece Dağlık Karabağ'da değil, tutumu nedeniyle aynı zamanda bölgedeki bütün ülkelerin durumunu etkileyecek, güvenliğini ve barışını etkileyecek saldırgan bir tutum içerisinde olduğunu kaydetti.
Ermenistan'ın bu tutumunu Azerbaycan topraklarında yaptığı saldırıyla da gösterdiğini, Rusya'yı da çatışmanın içine çekmek için gayret gösterdiğini belirten Şentop, "Nahçıvan'a yapmış olduğu saldırılar sebebiyle Türkiye'yi bir şekilde bu çatışmanın içerisine çekmeye yönelik tavırları, tutumları sebebiyle aslında bölge barışı için de bir risk olduğunu, bir tehdit olduğunu açık bir şekilde göstermiştir." dedi.
TBMM Başkanı Şentop, Türkiye'nin bir taraftan Azerbaycan'ın yanında yer alırken bir taraftan da geniş planda bölge barışının devamı yönünde kararlılığıyla da bu süreçte Azerbayacan'ı desteklediğini bildirdi.
Türkiye'nin Azerbaycan ile olan anlaşmaları ve sahip olduğu teknolojik imkanlarla üretmiş olduğu lojistik imkanları da sunduğunu dile getiren Şentop, "Aslında daha önce biraz kısmen Suriye'de, daha sonra Libya'da, ama daha çok Azerbaycan'daki Dağlık Karabağ'daki çatışmada çok net olarak ortaya çıktı ki Türkiye'nin şu anda üretmiş olduğu askeri imkanlar, teknoloji, dünyada çatışmaların, savaşların konseptini değiştirecek bir potansiyel barındırıyor içerisinde ve Azerbaycan'ın başarısında da bu imkanların, bu teknolojinin çok etkili olduğunu bütün dünya kabul etmiş durumda." ifadelerini kullandı.
Henry Kissinger'in, "Gücünüzün gölgesi masaya düşmedikçe müzakerelerde başarı sağlayamazsınız." sözünü hatırlatan Şentop, "30 yıldır hep masada devam eden ama bir sonuca ulaşmayan müzakereler, nihayetinde Azerbaycan'ın gücü masaya düştükten sonra bir sonuca ulaşmıştır, ulaştırılabilmiştir." dedi.
Şentop, Karabağ konusunun 30 yıldır devam eden bir sorun olduğuna ancak bu sorunun ekonomik ve diplomatik bakımdan kapasitesi bulunan ülkelerin eş başkanlığını yaptığı Minsk grubu tarafından çözülemediğine işaret ederek, "Aslında bu sorunun çözülmemesi, sorunun çözülememesi anlamına mı geliyor, yoksa bu sorunu aslında çözme niyetinin bulunmadığı anlamına mı geliyor? Geriye dönük olarak mevcut olan uluslararası ilişkiler bağlamında birçok sorunla ilgili bu soruyu ortaya koymamız, sormamız mümkün ve gerekli." diye konuştu.
Şentop, dünyada ulaşımda geçiş bölgesi olup, bir de petrol, doğal gaz gibi ekonomik kıymetlerin de bulunduğu bölgelerde ileride muhtemel ihtilafları ve çatışmaları destekleyebilecek bazı yaraların korunması, bunların iyileştirilmesinin sağlanmaması yönünde uluslararası bir yaklaşım olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"Eğer sorunlar varsa bu bölgelerde onları muhafaza etmek, onları çözüme kavuşturmamak, gerektiği zaman sorunları belki abartarak, büyüterek, tahrik ederek daha büyük sorunlar haline dönüştürmek, böylece o yerleri, bölgeleri istikrarsızlaştırmak. Bunlar zaten hazır sorunlarsa daha kolay, hazır sorunlar yoksa ortada yeni sorunlar bularak, icat ederek, işte uluslararası terör örgütlerinin esasen tartışılmayan çok önemli bir boyutu. Bu terör örgütleri kime ve neye hizmet ediyor? Aslında yeni emperyalist anlayışın bunlar öncü güçleri, kuvvetleri. Bazı bölgeleri dünya üzerinde bilhassa Orta Doğu'da istikrarsızlaştırarak oraları başka güçlerin, ülkelerin müdahalesine açık hale getirmek ve daha sonra bunları bazen bazı uluslararası kuruluşların kararıyla bazen buna da ihtiyaç olmadan ülkelerin müdahalesiyle işgal edilmiş topraklara dönüştürebiliyorlar. Benzer şeyi Afganistan'da, Irak'ta yaşadık. Suriye'de benzer bir durum var. Libya'da o kadar olmasa da benzer bir durum var. Dolayısıyla ya mevcut sorunları muhafaza etmek, çözmemek, çözümsüz bırakmak, yoksa da o gerekli yerlerde yeni sorunlar çıkartacak, istikrarsızlık alanları oluşturacak bir uluslararası politikanın bugüne kadar hakim olduğunu görüyoruz. Bu bakımdan sorunları çözücü, dünya barışına da katkı sağlayacak adımların çok kıymetli olduğunu ifade etmek isterim. Türkiye birçok bölgedeki diplomatik müdahaleleriyle böyle bir yolda olduğunu da açık bir şekilde göstermiştir."
Dünyanın büyük bir değişim içerisinde olduğunu ve bu değişimin insanlığın lehine, yararına olacağı kanaatini taşıdığını anlatan Şentop, değişimin uzun zamandır başladığını, devam ettiğini ama bu değişimi bir taraftan hızlandıran bir taraftan da mahiyetini de değiştirebilecek potansiyelleri ortaya koyan salgın sürecinin yaşandığını aktardı.
Şentop, böylece her şeyin bir küreselleşme içerisinde olduğunun görüldüğünü belirterek, şöyle devam etti:
"Daha önce küreselleşme dendiğinde ilk akla gelen paranın, mallarının küreselleşmesi, daha sonra insanların dünya üzerinde serbest dolaşıma sahip olması gibi noktalar vardı. Bilginin küreselleşmesiydi fakat şimdi sadece akla gelebilen olumlu nitelikteki şeylerin değil de olumsuz şeylerin de küreselleştiğini görmüş olduk. Virüs de küresel. Hastalıklar da küresel. Aynen bunun gibi şifası da aşı da küresel olmak zorunda. Çin'de bir yerde ortaya çıkan bir virüs çok kısa bir zamanda bütün dünyayı etkisi altına aldı, belki bu bir ilk örneği bu işin. Birçok başka virüslerle hastalıklarla dünya belki birlikte yine küresel olarak karşılaşmak ve mücadele etmek, buna maruz kalmak mecburiyetinde. Göreceğiz önümüzdeki dönemlerde. Ama aynı şey aşı için de geçerli."
Makedonya ziyaretleri sırasında Makedonya yetkililerinin aşı konusundaki endişelerini ifade etmeleri üzerine aralarında geçen diyaloğu aktaran Şentop, "Ben, 'Eğer Batılı ülkelere kalsa sizi düşüneceklerini zannetmiyorum, size aşı göndermezler de işin mahiyeti buna mecbur ediyor onları. Yani sadece Fransızları, Almanları aşılamak salgını önlemek için yeterli değil. Sadece Avrupa'da da değil, belki dünyanın her yerinde herkesi mümkün olduğu kadar etkili olacak şekilde aşılama mecburiyetimiz var. Böyle bir mecburiyet olmasa sizi hiç akıllarına getireceklerini zannetmiyorum.' dedim onlara." diye konuştu.
Sorunların da tartışmaların da küreselleştiğini belirten Şentop, ABD'de Kongre binasının basılmasına ilişkin değerlendirmede de bulundu. Şentop, "Amerika Birleşik Devletlerinde geçen gün yaşanan olaylar Kongre binasının işgali bir nevi bir küçük çaplı da olsa bir kalkışma, bir darbe teşebbüsü gibi bir olay da aslında bu tür tartışmaların ve sorunların da küreselleştiğini gösteriyor." ifadelerini kullandı.
TBMM Başkanı Şentop, bu konuya ilişkin sosyal medyada yer alan bazı paylaşımları da aktararak, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu tür olayları destekleyen ABD, şimdi kendisi benzer bir olaya küçük çaplı da olsa maruz kalmış oldu. Tabii bunu tasvip etmek, 'iyi oldu' falan demek mümkün değil. Şüphesiz bir seçim yapılmış usulüne göre ve o seçimde bir sonuç ortaya çıkmış, gerekli prosedürler, adımlar çerçevesinde bu sürecin tamamlanması lazım. Dolayısıyla demokrasiye ve hukuka her yerde olduğu gibi Amerika Birleşik Devletleri'nde de herkesin sahip çıkması ve demokrasi içerisinde sorunlarını çözmesi gerekir. Ama bu şunu göstermiştir ki demek ki 'Benzer bir şey dünyanın şu ülkesinde, bu ülkesinde olmaz, oralarda kurumlar, kurumsal refleksler falan yerleşmiştir, oturmuştur' demek de geçerli değil. Sorunlar, virüsler, mikroplar sadece tıbbi anlamda değil, sosyal ve siyasi virüs, mikroplar da küreselleşti ve dünyanın her ülkesinde her zaman yaşanabilir. Sadece daha önce böyle bir saldırı, meydan okumayla karşı karşıya kalmamıştı ABD. Demek ki karşılaşınca benzer sonuçlar başka ülkelerdeki gibi ortaya çıkabiliyor. Bu bakımdan dünyanın sorunlarını yeni dönemde bütün bu tabloyu dikkate alarak, iyi niyetle, bütün insanlığın faydasına olacak şekilde çözmeye yönelik fikirler ortaya konulması, adımlar atılması gerekiyor. Türkiye bunun öncülüğünü yapıyor dünyada aslında. Bu yönde Cumhurbaşkanımızın liderliğinde kararlılıkla ortaya çıkan tablonun insanların ufkunu açması, zihnini açması sebebiyle daha etkili adımlar atmaya da çalışacağımızı ifade etmek isterim."