Güncelleme Tarihi:
TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, 5 Nisan Avukatlar Günü dolayısıyla Anıtkabir’i ziyaret ederek Atatürk’ün mozolesine çelenk bıraktı. Ardından kucağına baro üyesi avukatlardan birinin kız çocuğunu alarak ziyaretçi defterini imzalayan Feyzioğlu, burada deftere yazdıklarını okudu. Feyzioğlu deftere, "Üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünü savunmaya yılmadan devam edeceğiz. Biz bu şerefli mücadelenin sonunda milletimizi avukatlar olarak aydınlığa çıkaracağız. Bu mücadelenin sonu herkes için adalettir. Türk milletinin eşit yurttaşlık paydasında bir büyük kucaklaşmayı gerçekleştirmesidir" diye yazdı.
"KEYFİ YÖNETİLMESİNE İZİN VERMEYEĞİZ"
Anıtkabir ziyareti ardından soruları yanıtlayan Feyzioğlu, Mussolini’nin ünlü bir sözünü hatırlatırken şöyle dedi: "Avukatlar olmasa İtalya’yı mükemmel idare ederdim’ diyor. Biz de bugün Anıtkabir’deyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün çok ünlü bir sözü var. Ankara Hukuk Fakültesi’ni açılışında ’Bu büyük müesseseyi açarken duyduğum mutluluğu hiçbir teşebbüsümde duymadım’ diyor. Biz Mustafa Kemal Atatürk’ün ışıklı yolundan giden Cumhuriyet avukatlarıyız. Dolayısıyla bu ülkenin keyfi bir şekilde yönetilmesine ve avukatların da hedef tahtasına konulmasına izin vermeyeceğiz. Avukatlara yönelik her saldırı aslında vatandaşa yönelik saldırıdır. Bunu halkımızın çok iyi bildiğini de biliyoruz. Türkiye’de son 5 yıldır milletimiz iyi ki avukatlar var iyi ki barolar var diyor. İşte bu mücadelenin bir sonucudur bu."
"RESTLEŞME GÜNÜ DEĞİL"
İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde cuma günü avukatların polis tarafından aranmak istenmesi üzerine çıkan gerginlik ve tartışmalara değinen Feyzioğlu, şöyle devam etti:
"Öncelikle hepimizin içi yanıyor. Bir meslektaşımızı kaybettik. Aynı sırada okuduğumuz aynı okullardan mezun olduğumuz bir arkadaşımızı, bizim gibi bir hak savaşçısını kaybettik. O yüzden ayrımız gayrımız yok bizim. Bugün restleşme günü değil. Bugün hakikaten birlik beraberlik günü. Birlikte teröre karşı akılcı çözümleri üretme günü."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını eleştiren Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, şöyle konuştu:
"Türkiye’deki güvenlik açığını istihbarata zaafını Türkiye’nin terör örgütlerinin oyun alanı haline getirilmiş olmasını bir kenara bırakıyor. Bu konulardaki şahsi sorumluluğunu da sorumsuzluğuyla kapatıp hedef saptırmak anlamında avukatları gösteriyor. Sanki sorumluymuş gibi. Niyeymiş? Bir terörist piyasadan 20 liraya bir avukat cübbesi almış, koluna takmış, onunla girmiş. Peki sizin adliyeyi emanet ettiğiniz güvenlik kimlik sormuş mu? Kimliğini okuyucudan geçirmiş mi? Türkiye’nin en güvenilir kimliğine sahibiz biz. İddia ediyorum adliyeye her gün işi dolayısıyla girenlerin içinde avukatlar kadar güvenli giriş yapan başka hiçbir kesim yok. Biz avukat hakim savcı aynı statüde mesleğimizi yerine getirmemizi engellemeyecek, yıldırmayacak şekilde taramaya hiçbir zaman hayır demedik. Hakim de duyarlı kapıdan geçecek, savcı da geçecek, avukat da geçecek, adliye personeli de geçecek. Bugün Türkiye’de en büyük sorun ’ben hakimim hiçbir şekilde ne kimlik gösteririm ne duyarlı kapıdan geçerim’ diyenlerle savcılar, ’hayır ben geçmem’ diyor veya adliye personeli Türkiye’nin güvenlik anlayışı ’Mehmet abi nasılsın’ şeklinde hemşehrinin hemşehriye duyduğu güvenle sınırlı. Böyle bir keyfilik olmaz."
"ADALET BAKANINDAN RANDEVU TALEP ETTİK"
Can güvenlikleri ile ilgili önlemlere ihtiyaç duyulduğunu belirten Feyzioğlu, teröre karşı herkesin can güvenliğini koruyacak makul önlemlere ihtiyaç bulunduğunu vurguladı. TBB Başkanı, "Biz bu tedbirleri görüşmek üzere HSYK Başkan vekilinden randevu talep ettik. Salı günü kendisi Ankara’ya geliyormuş. Randevu talebimize cevap geldi. Kendisiyle görüşeceğiz. Adalet Bakanı’ndan da randevu talep ettik. Verirse görüşürüz. Vermezse sorumluluk elbette bu tedbirlerin ortak akılla geliştirilmemesinden doğan sorumluluk siyasi iktidara aittir. Bizim önerimiz şu: mevzuatı uygulayalım. Hiç kimse kimseye keyfilik yapmasın. Hakim, savcı, avukat kapılarını aynı yapacağız, aynı yapmak zorundayız. Hakim, savcı, avukat aynı kapıdan girecek, aynı uygulamaya tabi olacak. Buna direnmenin bana birisi mantığını anlatsın" açıklamasında bulundu.
"ÇANTAMIZI X-RAY’E KOYARIZ"
Avukatların adliye girişlerinde aranıp-aranmamasına değinen Feyzioğlu, "Bizim buna itirazımız yok ki, çantamızı biz X-Ray’e koyarız. Biz duyarlı kapıdan da geçeriz. Uçağın pilotu duyarlı kapıdan geçmiyor mu? Uçağın mürettebatı çantasını X-Ray’e koymuyor mu? Ben bu uçağı uçuruyorum ben duyarlı kapıdan geçmem diyen bir pilotun havaalanına girebildiğini gördünüz mü? Peki ülkenin hakimi savcısı niçin buna karşı çıkar? Biz şunu söylüyoruz: Aynıyız, eşitiz. Bizim eşitliğimizin kaynağı halkımızın çok iyi anlamasını istirham ediyorum, bizim eşitliğimizin kaynağı halkın hakkını, yurttaşın hakkını savunuyor olmamız. Yani devletin hakimi ve cumhuriyetin savcısı karşısında vatandaşı savunan avukat. Dolayısıyla Cumhuriyet savcısı hakim ve avukatın eşitliği avukatın yurttaşı savunuyor olmasından. Orada yurttaş eşit aslında. Bu eşitlikten vazgeçtiğimiz anda yurttaşlarımız devletin karşısında zayıf duruma düşerler. İşte oradan Mussolini’nin lafına geliriz. ’Avukatlar olmasaydı ben bu devleti öyle güzel yönetirdim ki.’ Ama biz varız ve bu devleti hukuk devleti olarak yönetmek zorundalar. Üstünlerin hukukuna karşı hukukun üstünlüğü arkadaşlar. Biz bunun için varız" dedi.
"YÖNETİMDE HEPİMİZİN CUMHURBAŞKANINI GÖRMEK İSTİYORUZ"
Çağlayan Adliyesi’nde şehit edilen Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın vücuduna açıklananın aksine 5 değil 10 kurşun isabet ettiği iddiaları üzerine Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, hastane raporunun incelenmesi gerektiğini söyledi. Feyzioğlu, "Nitekim şu siyasiler biraz sussa da işin sorumluları işlerini yapsa, herşey Türkiye’de doğru düzgün gidecek. Sayın Cumhurbaşkanı her işin içinde. İlgilenmediği, müdahil olmadığı, yönetmeye kalkışmadığı hiçbir yer yok. Her siyasi boğazına kadar her işe müdahale etmek zorunda hissediyor kendini.
Bir durun, bir kenarda durun. Bir Cumhurbaşkanının burada yapması gereken böyle bir kriz halinde Cumhurbaşkanından Türk milletinin beklediğidir. Ayrıştırmak bölmek parçalamak değil gelin aynı safta buluşalım sarılalım demektir. Bir başbakanın yapması gereken bir siyasi parti genel merkezinden kriz yönetmek değil, birlik beraberlik mesajlarını hepimizin başbakanı sıfatıyla başbakanlıktan vermektir. Dolayısıyla biz Türkiye’nin yönetiminde hepimizin Cumhurbaşkanını görmek istiyoruz. Hepimizin Başbakanını görmek istiyoruz. Bunu anlamak çok mu zor? Dolayısıyla birisi beş kurşun diyor ardından 10 kurşun çıkıyor. Bu olayın incelenmesi lazım. Bu olayın sonuna kadar incelenmesi lazım. Terör örgütlerine sömürülecek iklimi atmosferi yaratanlar bizatihi bu açıklamaları durup durup yapanlardır. Gezi’de öldürülenlerin faillerinin bulunmaması için çaba sarf edenler veya bu izlenimi yaratan açıklamalar yapanlar kanlı terör örgütü de böyle bir eylemi suistimal edecek böyle bir olayı suistimal edecek bir eylem yapma iklimini armağan etmişlerdir. Biz 77 milyonun kucaklaşmasını sağlamak istiyoruz. Kan dökülmesine son diyoruz. Terörle akılcı bir şekilde mücadele edelim diyoruz. Merkeze de insanı koyalım diyoruz. Hukukun üstünlüğü."