Oluşturulma Tarihi: Temmuz 30, 2001 01:44
Yenilikçi hareketin lideri Tayyip Erdoğan'a geçmişiyle ilgili soru sorulup sorulamayacağı tartışma konusu oldu.
Erdoğan'a özellikle siyasal geçmişiyle ilgili yöneltilen sorulara Erdoğan'ı destekleyen yazarların sert tepki göstermeleri, tartışmayı daha da alevlendirdi. Milliyet Gazetesi yazarı Hasan Cemal'in ‘‘Tayyip Erdoğan'a soru sormak yoksa günah mı?’’ satırlarıyla başlayan tartışmada, Yenişafak Gazetesi yazarlarından Cengiz Çandar, bu soruları, ‘‘Buram buram provakasyon kokuyor’’ diye niteledi.
Politikanın ilk koşulu açıklıktır
Oktay Ekşi (Hürriyet)
Politika yapan, ülke yönetimine talip olan kişi -politikanın hangi kademesinde olursa olsun- ‘‘mevcut hali’’ ile, ‘‘mazisi’’ ile hatta yeri geldiğinde özel yaşamının kamuyu ilgilendiren kısımları ile her türlü soruya açık olmak zorundadır. Demokratik bir ortamda politika yapmanın temel koşulu budur. Türkiye'de bazı çevreler nedense Recep Tayyip Erdoğan'ı üzebilecek veya onunla ilgili gerçekler konusunda zihinleri tazeleyecek sorular yöneltilmesinden rahatsızlık duydular. Örneğin Recep Tayyip Erdoğan'ın çok değil bundan üç beş yıl öncesine kadar kamuoyu önünde ifade ettiği ‘‘şeriat’’ özlemi dolu görüşlerini halen koruyup korumadığı, bunlardan hangisini ne ölçüde değiştirdiği sorulunca özellikle hayatını birilerinie uşaklık ederek kazanmaya alışmış çevrelerde duyarlık doğdu. Bu çevreler bana kalırsa Recep Tayyip'i korumaktan çok kendi mazilerinin de deşilmesinden duydukları korkuyu yansıtıyorlar.
Şeffaflığın temel ilkesi
Cüneyt Ülsever (Hürriyet)
İnsanların tümünün bir gün değişebileceğini kabul etmek lazım. Önemle kendine bu ülkede değişim hakkı görenlerin bu hakkı başkalarına tanımamaları alaturka demokrasinin tipik bir örneğidir. Değişim kavramında iki esas vardır. Önce, kişinin beyanına bakılır, ondan sonra hal ve gidişinin beyanıyla tutarlı olup olmadığı irdelenir. Siyasette kamu alanını yönetmeye soyunanlara her türlü soruyu sormak, geçmişini ana rahminden itibaren incelemeye almak hem haktır, hem de kamusal açıdan gerektir. Kişi ilkokul karnesinin hesabını da, belirli tarihte belirli bir iş niçin yaptığının gerekçesini de açıklamak zorundadır. Zaten 21'nci yüzyılın şeffaflık ilkesi bunu gerektirir. Ben şahsım adına Tayyip Erdoğan'ın değişmiş olmasını diliyorum, ancak kendisine mahrem hayatı dışında sorulacak her soruya de cevap verme mükellefiyeti olduğunu düşünüyorum.
Yönetime talipsen mazin kurcalanır
Hasan Cemal (Milliyet)
Tayyip Erdoğan'a soru sormak yoksa günah mı? Bazı çevrelerin gözünde sanki öyle. Tayyip Erdoğan'a özellikle siyasal geçmişiyle ilgili soru sormak caiz değilmiş gibi bir hava estiriyorlar. Soranlarsa peşin yargılı, samimiyetten yoksun olmakla suçlanabiliyor. Çok tuhaf. Tayyip'in geçmişi kurcalanmayacak mı? Sorgulanmayacak mı? Eski defterler açılmayacak mı? Bakın, Tayyip Erdoğan çok iddialı geliyor. Herhangi bir kişi değil. Türkiye'yi yönetmeye talip. Böyle bir siyaset adamının mazisi kurcalanır, didik didik edilir. Varsa eski defterleri de açılır. Bundan rahatsızlık niye ki? Bu hava eğer devam ettirilir ve Tayyip'in siyasal geçmişi perdelenmek istenirse, Tayyip değişmedi, Tayyip takiyeci diyenlerin sesi daha çok inandırıcılık kazanır.
ABD'de karneler bile gündeme gelir
Ufuk Güldemir (Habertürk)
Genel bir gazetecilik prensibi olarak, kamu görevine soyunan politikacıların geçmişlerinin sorgulanmasının, sorular yöneltilmesinin çok tabii olduğunu düşünüyorum. Nitekim, ABD'de özellikle ülkeye yönetmeye aday olanların, sadece geçmiş siyasi performansları değil, aynı zamanda ilkokul karneleri bile gündeme gelir, ailesi, çoluk çocuğunun yaşamı mikroskop altına alınır. Çünkü insanlar oy verecekleri kişileri sadece siyasi demeçlerine bakarak seçmezler. Ama Tayyip Erdoğan örneğinde, Erdoğan'dan ‘‘Tayyip’’ diye bahsedenlerin niyetinin genel gazetecilik prensiplerinin dışına taşmış olabileceğini de düşünüyorum.
Karalama kampanyası Cengiz Çandar (Yenişafak)
Türkiye'nin yakın geleceğinde etkili olacağı anlaşılan bir siyasi hareketin ilgi çekmesi, merak uyandırması ve çeşitli sorulara muhatap olması doğaldır. Doğal ve anlaşılır olmayan, bir takım gazete köşelerinden Tayyip Erdoğan'a ve bu harekete yönelik olarak yükselen ve buram buram provokasyon ve eğer provokasyon değilse, ahmaklık kokan ‘karalama kampanyası’. Kerameti kendinden menkul ve herbiri 28 Şubat'ta sınıfta çakmış olan bu grup, Tayyip Erdoğan ismi ve bu hareket ile ‘şeriat devleti’ kavramlarını yanyana getirerek sinsi bir kampanyayı besliyorlar. Tayyip Erdoğan bu zırvalara ‘‘lütfen açık ve net cevap’’ vermeliymiş, çünkü soruları soran Erdoğan'ın ‘‘yanıtını yazmak istiyor'muş. Ne farkedecek? Cevabından tatmin olup bir daha ağzınızı mı açmayacaksınız yoksa ‘takiye' etiketini mi yapıştıracaksınız? Siz kimsiniz? İpiniz kimin elinde? Yoksa, ‘psikolojik savaş'ın askerleri misiniz? Kimsiniz siz?
Medya bildik pozisyonunu aldı
Fehmi Koru (Yenişafak)
Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağı kalktı, yenilikçiler partileşme aşamasına girdi ya, anlı-şanlı Türk medyası da hemen o bildik pozisyonunu aldı. Kendisinden başka okuyanı olmayan kalemler, Erdoğan'ı ve onunla birlikte siyaset yapmaya hazırlanan kadroyu ‘samimiyet sınavı'ndan geçirme çabasındalar. Geçmişte sarf edilmiş cümleleri, önü-sonundan kopartıp günümüze taşıyor, kendilerinden ‘farklı' buldukları noktalarda ‘‘İşte gördünüz mü?’’ tarzı hüküm cümleleriyle sınavda çaktırıyorlar. Tayyip Erdoğan ve onunla birlikte siyaset yapmaya hazırlanan kadroların, sağdan soldan gelen ve kendilerini ‘samimiyet sınavı'ndan geçirmeyi amaçlayan sorulara aldırmamaları gerekiyor.
Tek yenilik suskun bir lider
Güngör Mengi (Sabah)
‘Saadet’’in Grup Başkanvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu önemli bir şey söyledi; ‘‘Saadet Partisi olarak takiyeciliği Türk siyasal yaşamından sileceğiz.’’
Herkes Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı koltuğundan indirildiğinden bu yana ne yaptığını bilmediği için neden, nasıl ve ne kadar değiştiğini merak ediyor. Çünkü Erdoğan bu konuda konuşmuyor. Hatipoğlu da ‘‘Yok aslında birbirimizden pek farkımız’’ demek istiyor. Ve şimdilik Yenilikçilerin getirdiği tek yenilik, suskun bir liderle sınırlı kalıyor.