Taylan K.'nın tutukluluğuna itiraz

Güncelleme Tarihi:

Taylan K.nın tutukluluğuna itiraz
Oluşturulma Tarihi: Aralık 02, 2013 13:05

Redhack’e yönelik Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü operasyonda “Manyak” adlı bilgisayar korsanı olduğu iddia edilen Taylan K.’nın tutukluluğuna avukatları itiraz etti.

Haberin Devamı

avukatlar Efkan Bolaç, İsmail Demirci ve Gülşah Deniz 'in

Taylan K.nın tutukluluğuna itiraz
itiraz dilekçesinde özetle şunlar vurgulandı:

FRANSA’DA YAŞAYAN HERKES ŞÜPHELİ
“Müvekkil Fransa’da yaşamakta olup bu durum siber polis açısından en önemli delil olarak kayıtlara geçmiştir. Çünkü; Redhack’in lideri olarak gördükleri Manyak rumuzlu kişinin Fransa’da olduğunu tespit etmişlerdir. Fransa’da yaşayan, TC uyruklu ve bilgisayar kullanan herkes siber polise göre şüpheli hale gelmiştir. Ancak bu durum ceza hukukuna göre tasvip edilecek bir durum olmayıp sadece şüphe olarak değerlendirilmelidir. Sonrasında mahkeme müvekkil ile ilgili sadece yurtdışı yasağı koymuş ve serbest bırakmıştır. Müvekkil bu süre içerisinde kaçma olanağı varken kaçmamış ve işletmecisi olduğu restaurantın kapısında alınmıştır. Barış A.’nın ses benzerliğinden alınmasını da anlatırsak bu dosyanın ciddiyetten uzak olduğu ve mantık sınırlarını zorladığı aşikardır. Şüpheden sanık yararlanır ilkesi evrensel bir ilke olup ülkemizde; ‘Kişi, suçsuzluğunu ispat edinceye kadar şüphelidir’ ilkesi hakim olmaya başlamıştır. Bu durum hukuk devleti olma durumuyla bağdaşmamakta olup kişi güvenliğini tehlikeye atacak durumdadır…

Haberin Devamı

TUTUKLAMA İSTEMİ HUKUKİ DEĞİL
1-) Usule Yönelik İtirazımız:
a-) Savcının Tutuklama İstemi Hukuki Değildir:
Savcı, 27/11/2013 havale tarihli tutuklama isteminde standart bir ifade kullanarak, “şüphelinin atılı suçu işlediğine ilişkin deliller elde edilmiş olup, şüphelilerin kaçma ve delilleri karartma şüphesi mevcuttur ve deliller toplanmamış’ demektedir. Savcılık matbu olarak bu taleplerde bulunmuş ,matbu evrakta tutuklama nedenlerini yeterince açık göstermediği gibi, adli kontrole gitmenin neden yetersiz olacağını da belirtmemiş; hatta adli kontrole hiç değinmemiştir.
Savcının bu yaklaşımı CMK 101/1.son’a aykırıdır. Zira bu hükme göre, tutuklama isteminde adli kontrol uygulamasının neden yetersiz kalacağı hukuki ve fiili nedenleriyle birlikte belirtilmelidir. Buna göre, savcının CMK 109’daki koşullara uymamanın neden yetersiz kalacağını açıkça ve tüm hukuki gerekçeleriyle birlikte; ayrıca bu gerekçeleri de somut olgularla destekleyerek; olayın özelliğini de dikkate alarak belirtmesi gerekir.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de tutuklama istemleri ve tutuk halinin devamı kararlarında basmakalıp gerekçeler kullanılmasını sözleşmenin 5/1.c hükmünün ihlali olarak görmektedir. Hatta ‘Mansur-Türkiye’ Kararı’nda mahkeme bu gerekçeyle Türkiye’yi mahkum etmiştir.

Haberin Devamı

Mansur-Türkiye Kararı’nın dikkat çekici paragrafları şunlardır:
‘(p.52)…Bu bağlamda ulusal yargı mercileri, varsayılan masumiyet ilkesini geçerli ölçüde dikkate alarak, kişisel özgürlüğe saygı kuralından kamu yararı adına taviz gerektiren haklı bir gerekçenin mevcudiyetine ilişkin lehte ve aleyhteki esasların tümünü incelemeli ve serbest bırakılma başvurularına ilişkin kararlarında bunları tespit etmelidir….’
’(p.53)….Edirne 1.Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranın tutukluluk süresinin devamına ilişkin hususu dokuz kez görüşmüştür. Bay Mansur’un serbest bırakılmasının reddedilme gerekçesi olarak ‘’suçlamaların niteliğini’’ ve ‘’delil durumunu’’ öne sürmüş ve üç kez de kararı için bir gerekçe göstermemiştir.’
‘(p.56)…’ ’Delil durumu’ ifadesi suça ilişkin ciddi göstergelerin mevcut olduğu ve devam ettiği şeklinde anlaşılmaktadır. Genel olarak ilgili etkenler olmasına rağmen, mevcut davada bunlar şikayet konusu tutukluluğun devamını haklı çıkarmamaktadır.’ (aynı yönde 27.11.1991 tarihli Kemmache-Fransa Kararı (No 1 ve 2))

Haberin Devamı

GEREKÇELER DE HUKUKİ DEĞİL
b) Mahkemenin Tutuklama Kararı ve Gerekçeleri Hukuki
Değildir:
CMK 100’ün gerek Ay 19/4’ün gerekse AİHS md 5/1.c’nin mantığıyla bağdaşmamaktadır ve AİHM içtihadlarına da aykırıdır. AİHS 5/1.c’ye göre, ’suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla’; AY 19/4’e göre ‘suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla ve bunlar gibi ‘tutuklamayı zorunlu kılan’ ve kanunla gösterilen diğer hallerde’ tutuklanabilirler. CMK 100 ise üst temel normlar olan AİHS ve AY’dan daha sıkı koşullarla tutuklamayı düzenlemiştir. Buna göre, bir tutuklamaya karar verebilmek için ‘’kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren SOMUT OLGULAR ve bir TUTUKLAMA NEDENİ’’ bulunacaktır. Ayrıca, verilecek kararda ’’ÖLÇÜLÜLÜK’’ ilkesine uyulacaktır. Bu belirlenirken de işin öneminin, verilmesi beklenilen ceza ve güvenlik tedbiri ile ölçülü olması koşulu kesin olarak aranacaktır. Bir başka deyişle, somut olayda başka bir önlemle ya da güvenlik tedbiriyle (örneğin adli kontrolle) bir sonuca ulaşılabilmesi mümkünse tutuklamaya karar verilemeyecektir.
Mahkemeye göre,somut olayda şüphelinin kaçma tehlikesi vardır. Fakat mahkeme şüphelinin ifadelerini ve olayın özelliğini yeterince değerlendirmeden bu kanaate varmıştır. Dosya içerisinde delillerin toplanamadığından bahisle adli kontrolün dahi yeterli olmayacağını düşünen mahkeme bu anlamda hem yasanın hem de AİHM kararlarını dikkate almamaktadır. Şüphelilerin sabıkaları bulunmamakta olup bu durumun değerlendirilmemesi ve cezai anlamda bakıldığında isnat edilen suçla ilgili olarak toplumsal bir etkinlik halini alması ve yine istiklal caddesi gibi insan sirkülasyonunun yüksek olduğu bir alanda tuttuğunu alan bir kolluğun bulunmasını dikkate almayan mahkeme doğru bir tanımlama yapamamıştır.

Haberin Devamı

AİHM KARARLARI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Stögmüller-Avusturya Kararı’nda tutuklama nedenlerini şu ölçütlere göre değerlendirmiştir:
‘’ Avusturya Mahkemeleri, tutuk halinin devamına gerekçe olarak başvurucunun ağır ceza alabilecek durumda olmasını, pilotluk lisansının bulunmasını ve babasının uçaklarının bulunmasını gerekçe olarak göstermiştir. Ne var ki Mahkeme’ye göre sanığın sık sık yurt dışına çıkması, pilotluk lisansına sahip olması ya da cezanın ağırlığı sanığın kaçma şüphesini haklı gösterecek gerekçeler değildir. Sanık, tutuklu kalmak yerine kaçmayı yeğlediğinde bunun sonuçlarının kendisi bakımından daha az kötü olabileceğini düşünmelidir. Ayrıca, sanığın tutukluluğa gösterdiği uyumsuzluk, ülkesiyle, ailesiyle ve işiyle ilgili bağlantıları da tutuk halinin devamı kararı verilirken dikkatle araştırılmalıdır. Oysaki olayda mahkeme bu noktaları hiç gözetmemiştir. Sanık ilk salıverilmesinden sonra birçok kez yurt dışına çıkmış ve her seferinde de geri dönmüştür. Hatta ifade vermeye kendisi (zor kullanmaya gerek kalmaksızın) gelmiştir. Başvurucunun bu davranışları kaçma tehlikesi bulunduğunu göstermemektedir. Başvurucunun 2.salıverilme isteğinin kefalete bağlanarak kabul edilmesi gerekirken tutuk halinin devamına karar verilmesi sözleşmenin ihlali sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle mahkeme, tutuklunun makul sürede salıverilme hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.’’

Haberin Devamı

NEUMEISTER-AVUSTURYA kararı uyarınca:
‘’…Mahkeme, başvurucunun tutukluluğunun devamı için gerekçe olarak gösterilen kaçma tehlikesinin olayda bulunup bulunmadığını incelemiştir.Mahkemeye göre kaçma tehlikesi sadece sanığın mahkumiyet halinde alabileceği cezanın ağırlığına dayanmaz; sanığın karakteri, ahlaki durumu, evi, mesleği, aile bağları, kovuşturulduğu ülke ile bağlantıları gib ,bu tehlikenin varlığını teyid eden veya salıverilmesini gerektiren diğer etkenlere dayanır. Tutukluluk uzadıkça kaçma tehlikesi azalır.’’
Yine Mansur –TR Kararında da kaçma olasılığının tek başına verilecek cezanın ağırlığı ile ilişkilendirilemeyeceğini şöyle belirtilmiştir:
‘’(p.55)….Mahkeme, bir sanığın kaçmasına ilişkin tehlikenin sadece söz konusu cezanın ağırlığı bazında değerlendirilemeyeceğine işaret etmektedir. Bu aynı zamanda bir kaçma tehlikesinin mevcudiyetini teyit eden veya kaçma ihtimalinin yargılanmak üzere tutuklu tutulmayı haklı çıkarmayacak ölçüde düşük olduğunu ortaya koyan başka ilgili etkenlere göre değerlendirilmelidir….’’
Mahkeme, tutuklama gerekçesinde delillerin tam olarak toplanmamış olmasında da dayanmıştır. Bu gerekçe de hukuki değildir. Dosyada müvekkil ile ilgili olarak somut iddialar bulunmamakta olup sadece Siber polisin akıllara zarar çıkarımları mevcuttur. Velev ki bu durum gerçek olsa dahi söz konusu yargılamanın Asliye Ceza Mahkemesinde görülmesi gerekmekte olup mahkemenizin bu konuda görevi bulunmamaktadır. TCK 243 metni net olup bu konuda bir yargılama talebi bulunmaktadır. Dosya içerisinde var olan iddiaların biri Reyhanlı belgesinin ifşası diğeri ise Bolu Jandarma komutanlığının sistemlerine girilmesidir. Reyhanlı belgesi ve diğer işlemlerle ilgili olarak içişleri bakanlığı, Mv Sezgin TANRIKULU’nun önergesine cevap vermiş ve bu konu haber olarak gazetelerde ve tv’lerde yer almıştır : Yine içişleri bakanı Muammer Güler, Reyhanlı belgelerinin istihbarat bilgi notu olduğunu söylemiş ve devletin güvenliğini etkileyen bir belge olmadığını söylemiştir.
“İçişleri Bakanı’ndan ‘siber saldırı’ açıklaması

BAKANLIKTAN BELGE ÇALINDI MI?
İÇİŞLERİ BAKANI’NDAN ‘SİBER SALDIRI’ AÇIKLAMASI

İçişleri Bakanı Muammer Güler, bakanlık birimlerine yönelik siber saldırılarda herhangi bir belge çalınmadığının tespit edildiğini bildirdi.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun yazılı soru önergesini cevaplayan Güler, bakanlığın Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı’na 2012 yılında 3 oltalama, 1 dağıtık servis dışı bırakma, 2 yetkisiz erişim ve 2013 yılında 1 oltalama saldırısı; Emniyet Genel Müdürlüğü’ne 2012 yılında 1 dağıtık servis dışı bırakma, 1 yetkisiz erişim, zararlı bulaştırma ve 2013 yılında 1 dağıtık servis dışı bırakma saldırısı; Jandarma Genel Komutanlığı’na 2012’de 1 veri tabanına sızma saldırısı ve Dernekler Dairesi Başkanlığı sitesine 2012 yılında 1 dağıtık servis dışı bırakma saldırısı yapıldığını açıkladı.
Bilişim sistemlerine yapılan saldırılar sonucu herhangi bir maddi zarar meydana gelmediğini ifade eden Güler, saldırılar sonucunda bakanlık merkez ve taşra birimleri ile bağlı kuruluşları iç yazışma belgeleri, tayin-terfi yazıları, soruşturma rapor ve belgeleri gibi çalınan herhangi bir bilgi bulunmadığının tespit edildiğini kaydetti.”

TUTUKLAMA TEDBİRDİR, CEZA DEĞİL
Haber içeriğine bakarak bu bu konuda çalınmış bir belge veya giriş olmadığına göre tutuklamanın niyeti nedir belli değildir. Hiçbir koşulda tutuklanması gerekmeyen bir insanın yeni faaliyet gösteren Siber suçlarla mücadele dairesinin başarısızlığı olmasın diye kurban edilmesi hukuki garabettir. Tutuklama bir tedbirdir; ceza değildir. Mahkeme bu olayda tutuklamayı bir ceza olarak düşünmüştür. Oysa ceza ancak bir yargılamadan sonra verilir. Şu halde,yargılama yapmadan ve yetersiz dayanaklarla gerekçelendirilmeden verilen ve AİHM içtihadlarına açıkça aykırı olan tutuklama kararı kaldırılmalıdır.
Şüpheli hakkında isnad edlen suçlama TCK 243 Maddesi olup madde hükmüne göre cezanın alt sınırı 6 aydır. Dosya içerisinde var olan deliller değerlendirildiğinde müvekkilin kusur oranının hiç ya da düşük oranda olması muhtemeldir. Bu durumda alacağı cezanın daha düşük olacağı ve bu cezanın adli kontrol veya CMK231/5 gereği HAGB ile çözülebileceği dikkate alınırsa tutuklamanın tedbir olmaktan çıktığı anlaşılacaktır. HUKUKİ NEDENLER: AİHS md 5/1.c, AY 19/4,129/4,138, CMK 100,101,103,105,109,110,260,267,268;TCK 25,27/2 ve diğer mevzuat ile AİHM ve Yargıtay içtihadları.
SONUÇ ve İSTEM: Belirttiğimiz nedenler ve mahkemenin kendiliğinden takdir edeceği nedenlerle:
Şüpheli hakkındaki tutuklama kararının İTİRAZEN KALDIRILMASINA ve ŞÜPHELİNİN TUTUKSUZ YARGILANMAK ÜZERE SERBEST BIRAKILMALARINA;
Karar verilmesini şüpheliler adına saygıyla dilerim.''



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!