Tasarımın felsefesi

Güncelleme Tarihi:

Tasarımın felsefesi
Oluşturulma Tarihi: Ekim 24, 1998 00:00

Haberin Devamı

Bundan yaklaşık 15 yıl önce İstanbullular yeni bir marka ile tanıştı. Giyim kuşam dünyasında yeni bir isim. Giysi modelleri, insanı mağazaya çağıracak kadar sıradışı bir estetik sergiliyordu. Mağaza ise gidenlere, sanki giysilerin fısıldadığını söylüyordu: ‘‘Yeniyim, farklıyım.’’ Gerçekten de mağaza, sergilediği giysilerle ortak bir atmosfer sunuyordu müşterilerine. Kendisini tanımlayan bir mekan, özel giysiler... Bu, giyim kuşamın zevkten öte, bir tarz meselesi olduğuna imza atan bir görüşün göstergesiydi. Kendisini tanımlayanlar için tasarlanmış giysilerdi askıdakiler. Kısa sürede marka, zihinlerde derinlik kazandı. Bir isimdi artık: Derishow. Bu, yıllara yayılan bir başarı öyküsüydü. Ve öykünün kahramanları, tasarımlarıyla giysilere hayat kazandıran Fatoş-Sancar Ahunbay, tasarım serüvenlerini sürdürüyorlar. Etiler'deki mağazanın dekorunu yenileyerek yüzyıl sonuna hazırlık yaptıklarını söyleyen yaratıcı çiftle bir söyleşi yaptık.

Bu serüven nasıl başladı?

- Yıl 1977-78, Teknik Üniversite mimari öğrencisiyiz. İyi öğrencilerdik. Ve giysi modelleri çizmemiz hocalarımızı bayağı kızdırıyordu. (Fatoş Hanım, herkesin, kendisinin buna meraklı olduğunu, Sancar Bey'i bu işe sürüklediğini düşündüklerini anlatıyor. Oysa tam tersiymiş. Sancar Bey Fatoş Hanım'ın annesine çanta, sandalye gibi tasarımlar yapıp hayata geçirirmiş.) Oysa tasarım bir bütünlüktür. Bizim şansımız, bu işi büyük ölçekli bir şekilde öğrenmemiz oldu. Bizim akıl ve estetik kavramını doğru kullanabilmemiz, aslında ciddi mühendislik eğitimi görmüş olmamızdan kaynaklanıyor. İşte o zamanlar şık bir butik açmak hayalimiz vardı.

Nasıl bir tarz benimsemiştiniz o zaman?

- 70'lerin ortalarındaydık. Hippi akımıyla birlikte insanların etnik değerleriyle barışma dönemiydi. Sancar desenler çizmeye başladı. Şile bezine baskıyı öğrendik. Çok da değil üç-dört tane giysi tasarımı yaptık. Sancar'ın annesinden büyük destek gördük. Yaptıklarımızı beğendi. Bu, bizim için önemliydi.

Yaptıklarınızı satma süreci nasıl başladı?

- O zamanların en flaş ismi, Sevinç-Hümeyra'ya gittik. Olsa olsa burada satılır dedik. Ve satıldı da. Derken okul bitti ve biz, kendimizi bu işin içinde bulduk. Kendimize bir malzeme aradık. O zaman dünyada yeniden keşfedilen deriyi seçtik. Deriyle maceramızın çok olacağını düşündük açıkçası. Doğrusu, deriyi seçen, keşfeden Sancar'dır. Onun benden önce tanışıklığı vardı. 'Deriyi işleyelim' fikri onundur. Sonra deri ürünlerimizi tamamlayacak başka ürünler de tasarladık.

KİŞİLİK GİYENDEDİR

Giysiyi nasıl yorumluyorsunuz?

- Giysinin kişiliği yoktur. Giyenin kişiliği vardır. İnsan önce kendini tanımlar, giysi sonra gelir. Kullanışlılık, rahatlık önemli. Sadelik, dümdüzlükle barışık olmak önemli. Kendini ifade etmesi için seçer ve giyer. Bu bir bütünlüğün parçasıdır. Aslında kişisel bir yorumdur, giyinmek aslında görüşü doğrultusunda giydiğini tüketmesidir. Deyim yerindeyse modayı kullanmasıdır.

Sizce Türk kadını nasıl giyiniyor ya da nerede yanlış yapıyor?

- Bence kendine uygun giyiniyor, başka söyleyecek birşey yok.

Tasarımınızı en çok kimin üstünde görmek isterdiniz?

- Bizin ‘‘En’’ diyebileceğimiz birisi yok. Giysiyi en iyi taşıyan kendini tanıyan, kişiliği ile giysiyi bütünleştirmiş kişidir. Birisine hayranlık sözkonusu olup da o giyse diye birşey yok bizim için.

Moda alanında epeydir yükselen bir trend, minimalizmin karşıtı olarak son iki yıldır ‘‘dramatic look’’, yani teatral, abartılı görünüm akımı ortaya çıktı. Tasarımcılar sanki çizgi roman veya masal kahramanları ya da bilim kurgu kahramanlarını andıran bir imaja uygun tasarımlar yapıyorlar. Minimalizme yakın birileri olarak siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, eğlenceli buluyor musunuz?

- Bu aslında hep var olan bir çizgiydi. Ama son zamanlardaki iyice abartılı teatral görünüm, yüzyılın sona ermesiyle ilgili. Yeni bir yüzyıl başlıyor ve her başlangıç aslında bir sonu izler. Bu teatrallikte geçmişle bir vedalaşma var. İnsanlar yeni bir dönemin başlangıcında ya geleceğe yüzünü çevirir, ya geçmişe bakar. Teatral tarzı izleyenlerde geçmişle bir vedalaşma, bir hesaplaşma içinde olduğunu görüyoruz. Kültürüyle hesaplaşıyor, dramatikleşiyor, sözgelimi barok döneme takılıyor. Kısacası 2000'li yıllara iki anlayışla giriliyor. Kimi ‘‘future’’ (gelecek), kimi ‘‘past’’ (geçmiş) diye bağırıyor. Bu bütün yaratıcı konularda böyle, sözgelimi müzikte de...

MEKANA EL ATIYORLAR

Bu yılın tasarımlarında neler var?

- Bu sene yapay kürk, özellikle tay kürkü kullandık. Bir de keçe ile yeni bir yorum kattık giysilere. Trikolar da bol.

Yeni projeleriniz var mı?

- Şimdi mekan tasarımı işine giriyoruz. İçinde yaşanılan mekanla ilgili her şey. Malzeme, eşya, aydınlatma; aklınıza ne gelirse. İthal malzeme kullanılacak, tasarımı bizden, patentli olacak. Beş kişilik tasarım ekibi Sancar Bey'in başkanlığında.

Şimdi Derishow'da yaratıcı ekip olarak kaç kişi çalışıyor?

- Tasarımda 10-12 kişi var.

Giysi tasarım işine atılacaklar için neler söyleyebilirsiniz?

- Söyleyecek çok şey var. Moda gibi bir alanda eğer yaratıcılık yapıyorsanız, sanata eşlik etmesi gereken çok önemli bir unsur var: Zanaat. Dünyanın en ünlü moda tasarımcıları, işe çıraklıkla başlamışlar. İşimiz malzemeyle. Yeni hevesliler malzemeyi yalnızca görsel yanıyla tanıyor gibiler. Oysa çalışılan malzemeyle bir iletişim kurmak kadar, onun ne amaçla kullanılacağı sözkonusu. Bu da onunla uğraşmak, didişmek demektir. Bir tasarım yapıyorsanız onun giysi haline nasıl geldiğini adım adım bizzat sürece dahil olarak bilmek gerekiyor. Genç hevesliler yalnızca işin çizgi aşamasında bir ün peşinde. Oysa bir Versace'ye bakın, işe başladığından beri bir terzi gibi. İnanır mısınız, bir İtalya gezisinde O'nu bir vitrin düzenlerken gördük. Vitrinde, vitrin çalışanlarıyla didişme halindeydi. Bizim işimizde sanatla zanaat iç içe olmazsa yapılanlar kağıt üzerindeki çizgiler gibi iki boyutlu kalır. Oysa üçüncü bir boyut var. Giysinin fonksiyonelliği ve taşıyan kişi tarafından yorumlanması. İddialı gelebilir ama bütün bir dünya görüşü ve bilgi birikiminin bir arada yoğrulması sözkonusu.

Röportajı noktalarken, bir giysi modelinde bütün bir dünya görüşü ve bilgi birikiminin gerekliliği ve yaratıcılıkla yorumlanması mı diye son cümleyi düşünüyorum. Hayır, hiç iddialı gelmiyor, doğru geliyor. Gerçekten de giysi tasarımı endüstriyel tasarım gibi büyük ölçekli, ince bir iş.

Fatoş Ahunbay:

Bizim kültürümüz minimalist

‘Minimalizm konusunda bizim savunduğumuz bir şey var: Minimalizm yükselen bir trend olabilir ama bizim geçmişimizde bu var. Bizim kültürümüz minimalisttir, Anadolu, yaşam, geliştirilmiş araç gereç, mimaride minimaldir. Ne Türk kültüründe, ne Müslüman Türk, Anadolu Hırıstiyanlık veya Hırıstiyanlık öncesi kültürde teferruat yoktur. Güç ve gösteriş olabilir ama, sadedir. Oysa Avrupa'da bu sadelik yok, Gotik olsun Barok olsun abartılı teferruat görülür. Anadolu'da yaşama adaptasyon sonucu belki minimal kültür gelişti. Avrupa'da ise insanlar herşeyden sonra acaba ne yapabilirim, neyle oynayabilirim tasasına düşmüş. Bir tür mastürbasyon... Oysa minimalist mimariyi düşünün, samimi, yalın, modern tasarımlarda değiştirme değil, keşif kaygısı sözkonusudur. İşte giysi tasarımında minimalist yaklaşımda da, model yalnızca kişiye uyum içindedir. Giyside kişilik yoktur, kullanacak olanın kişiliği vardır. Süs, püs, abartılı detaylar aslında bir eksikliğin dışavurumu gibi.

Bu noktada yıllardır bir tarzın çizgisi üzerinde beliren modellerin ardındaki felsefeyi görüyoruz. Tek tek bütün giysi modelleri, aslında bir endüstri tasarım süreci gibi. Estetik, kullanışlılık ve ekonomiyle bütünleştiriliyor. Böylece sade, güzel ve kullanışlı, rahat giysiler çokıyor ortaya.’

Fatoş Hanım bir etek skecini gösteriyor. Belden aşağıya çok özel bir yuvarlaklık, bir eğim üzerinde duruyor. Bu, özellikle Türk kadını için tasarlanmış bir model. Amaç bedene uyum ve rahatlılık. İşte yine minimalizm başlığı altında özetlenecek bir dünya görüşünün yansımasını görüyoruz. Çizgi, model, kısacası giysi, bizler için. Bizim hizmetimizde. Fonksiyon ön planda. Gereksiz ayrıntıyla yük ortadan kaldırılıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!