Güncelleme Tarihi:
İskoçya doğumlu Mark Porter, Oxford’da dilbilim okuduktan sonra Wired UK, Colors ve Guardian Weekend gibi dergilerde sanat yönetmenliği yaptı. Ardından İngiliz Guardian gazetesinin kreatif yönetmeni oldu. Bu dönemde Guardian’ın web sitesinin İngiltere’de en çok okunan ikinci site olmasını sağladı: “Guardian’da çalışırken Avrupa ve Amerika’daki gazete sektörü, dijital medyanın yükselişiyle ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya başlamıştı. Tabii, düşen tirajlar ve küçülmeler de iyi tasarımı zorlaştıran etkenlerdendi. Gazetelerin artık her şeyi denemesi, tüm yeni platform ve teknolojileri kullanması gerekiyor. Ama bu arada da kimliklerini ve misyonlarını da kaybetmemeliler. Guardian, dijital medya işine çok erken girdi. Birçok gazetenin internete kibirle yaklaştığı günlerde Guardian iyi bir web sitesi yapmak için para ve insan kaynağı ayırdı. Kaliteden de taviz vermediler. iPhone ve iPad çıktığında derhal uygun bir uygulama yaratmak yerine iyi bir iş çıkarmak için gereken vakti ayırdılar.”
Porter, basılı medyanın bir daha asla 20. yüzyıl boyunca sahip olduğu etkiye ulaşamayacağını söylüyor ama ekliyor: “Basın, yine de tatmin edici bir deneyim olacak, içeriği iyi dergi, gazete ve kitaplar bir lüks öğesi olarak devam edecek.”
GELENEĞİ SÜRDÜREN DERGİLER
İyi bir tasarımın sırrınıysa şöyle veriyor: “En çok 1960’ların dergi kapaklarını beğeniyorum. O dönemde daha az rekabet ve ticari kaygı vardı. Bu yüzden dergiler, ünlü bir yüzün olduğu kapağa gerek duymadan da fikirleri satabiliyordu. Bu geleneği devam ettirenler hâlâ var: Bloomberg Businessweek ve New Yorker dergileri gibi. Tasarım, asla içeriğin önüne geçmemelidir. Okuyucular tasarımı değil hikâyeleri, olayları, insanları ve fikirleri görmeli.”