Yeşim ÇOBANKENT
Oluşturulma Tarihi: Eylül 30, 2001 01:54
Türk asıllı İtalyan yönetmen Ferzan Özpetek bir film yaptı ve İtalya'yı salladı. İtalya'nın en çok hasılat (21 milyar liret) getiren filmlerinden biri olan ‘‘Cahil Periler’’ nihayet Türkiye'de de gösterime girdi.
Film kocasının eşcinsel ilişki yaşadığı sevgilisiyle dostluk kurmaya çalışan bir burjuva kadının öyküsünü anlatıyor. Yönetmen Ferzan Özpetek sadece birkaç günlüğüne geldiği ülkesinde ‘‘bilge bir peri’’ gibi oradan oraya konarak filmini anlatıp durdu.
Sizin için İtalyan sinemasını ayağa kaldıran üç yönetmenden biri deniliyor. Diğerleri kim?
Nanni Moretti ile Mucchino. İtalya'da yedi-sekiz yönetmenin filmi iyi gitti. Üç yönetmenin filmiyse beklentilerin üzerine çıktı.
Cahil Periler dünya sinemalarında da oynayacak mı?
New York'ta İtalyan sineması bölümünde dört gün gösterildi, New York Times'da pazar günü yarım sayfa film üzerine yazı çıktı. Film 2 Kasım'da İspanya'da, 6 Kasım'da Fransa'da, Kasım sonunda da Almanya'da gösterime çıkıyor.
Filmin hikayesinin İtalya'daki ilk yıllarınızla bir ilgisi var mı?
Yok. O dönemden tanıdığım şeyler var ama kendi hayatımı anlatmadım.Bir sürü arkadaşımın hikayesi var ama kalkıp da kendi özel hayatımı sinemada görmek istemem hiçbir zaman.
Filmin başrol oyuncularından biri de sizin İtalya'da 25 yıldır yaşadığınız Roma'nın Ostiense semti. Filmde eski İstanbul'u andıran sıcak bir mahalle havası var.
Doğru. Orada bir sebze hali vardı o kalkıyor artık ve Ostiense kültürel bir semt oluyor. Film mahallenin çehresini çok etkiledi, daire satışları arttı, emlak fiyatları yükseldi. Bir sürü pub filan açıldı, orası aslında bir sürü Romalı'nın bilmediği bir mahalleydi, şimdi insanlar Cahil Periler'in mahallesini dolaşmak için geliyorlar. Mahallede ben kralım şu anda. Bana Roma şehrini kuran Romus ve Romulus'u besleyen kurdun ödülünü verdi Roma Belediyesi.
Sizce İtalyanlar neden bu filmi o kadar çok sevdi?
Sadece İtalyanların tepkisini değil, mesela İsrailliler'in, Toronto ve San Sebastian Festivali'ndeki insanların tepkisini de gördüm. Bakalım Türkiye'de nasıl karşılanacak? Zannederim duyguları anlatıp sevgiden bahsettiğiniz vakit o bir şekilde insanlara varıyor. Dağıtımcı firma Medusa İtalya'nın önde gelen gazetelerinde yarım sayfa teşekkür ilanı yayınladı ama bunu seyircisi bir milyon kişiyi aşan her filmi için yapıyorlar.
Şöhretle karmaşık bir ilişkiniz mi var? Bir yandan tanınmak isteyip, bir yandan da adınızı bilmeyenlere sinirlenmek gibi! Birdenbire popüler olmanın farkına vardım artık. Şimdilik güzel bir duygu ama geçici bir şey. Bakarsınız bir yıl sonra kimsenin tanımadığı birisi olabilirim.
Film hiç olumsuz eleştiri almadı mı?
Almadı. İki eleştirmen bir şeyler söyledi ama sonradan onu biraz çevirdiler. Filmin toz pembe bir hayatı anlattığını ve gerçekçi olmadığını söyleyenler oldu. Ben de onlara dedim ki ‘‘Filmin kahramanlarından biri Türkiye'den sürgün gelmiş, yirmi yıldır İtalya'da yaşayan bir kadın, birisi hayatta ne istediğini bilmeyen bir insan, bir tanesi AIDS'ten ölmek üzere olan bir çocuk, bir tanesi süpermarkette çalışıyor, aşkı arıyor ama bulamıyor. Ama hepsinin hayata bakış açıları değişik, ki bu ben de vardır, hayatla dalga geçmek. Filmi izleyen insanları etkileyen de bu.’’
Filmde bir Almodovar havası da var.
Bunu söyleyen başkaları da oldu. Ama benim hiç Almodovar kompleksim yok, tam tersine ona benzetilmek gurur duyacağım bir şey. Filmin içinde bir travesti olduğu zaman, cinsellik serbestçe konuşulduğu zaman, gülüp ağlanacak bir şey olduğu zaman hemen Almodovar deniliyor.
Filmin gay kahramanlarının kendilerine İnternet'te partner bulmaya çalıştıkları sahnede siz de görünüyorsunuz.
Evet, çünkü başka birini bulamadık.
Film aynı adama aşık olan bir kadın ve erkeğin hikayesini anlatıyor. Eşcinsel karakterleri çizerken klişeler kullandınız mı zaman zaman?
Klişe olduğunu hiç düşünmedim. Hatta filmin övgü aldığı yer ‘‘ilk defa eşcinselliği anlatırken çok yalın ve ciddi bir bakış getirilmiş, klişeye girilmemiş’’ noktası oldu.
Ama bir heteroseksüelin aklına eşcinsellik denince tıpkı sizin filmdeki gibi sürekli eğlenen, gamsız, toplu halde yiyip içen ama aslında yalnız, duygusal tipler geliyor. Bu bir klişe değil mi?
Filmin bütün kahramanları eşcinsel değil, hem ben hayata bakış tarzları aynı olan insanları anlatıyorum filmde.
Film Türkiye'de gösterime girdikten sonra başınıza gelecekleri tahmin edebiliyor musunuz? Hamam'daki eşcinsellik bu filmdekinden çok daha geri plandaydı ama kıyametler kopmuştu.
Olabilir, ama Türk seyircisini bu kadar cahil görmeyin bu konuda.
Peki kendinizi bu tür bir tartışmanın tam ortasına düşmeye hazır hissediyor musunuz?
Hayır. Böyle bir tartışmaya girmek istemiyorum. İnsanlara açıklama yapmak durumunda değilim, benim açıklamam filmim. Beğenen beğenir, beğenmeyen beğenmez. Filmin başka bir zemine çekilme ihtimali olabilir ama bu normal. Hem bu filme daha çok iş yaptırır.
Filminizi bizimki gibi bir ülke için cesur buluyor musunuz?
Evet, film için çok cesur dediler ama bunun sebebi konusu değil sinema dilinde televizyon klişesinden uzaklaşmış bir anlatım tutturması. Duygular cinsel tercihlerin ve sınıf farklılıklarının üzerindedir.
Siz ne kadar sıcak ve insani bir öykü anlatsanız da insanların eşcinsellik mevzuuna takılacağını düşünüyorum.
İyi ya, bu da tartışma getirir ve filmin üzerinde çok büyük reklam olur. Her tartışılan film büyük iş yapar, ‘‘Paris'te Son Tango’’ filmi olay olmuştur.
Bu filmi Türkiye'de yaşasaydınız çekebilir miydiniz?
Bilemiyorum ki, hiç fikrim yok. Belki çok daha ağır ve derin bir film yapacaktım bu konuda, bilemiyorum.
‘‘Her çalıştığım sette motive olmak için biriyle aşk yaşarım’’ diyorsunuz bir röportajda.
Bu sette öyle bir şey olmadı. Geçti bizden artık, o defterleri kapattık.