Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2002 00:00
Türkiye'nin ilk ve son 'DerviÅŸler Cemiyeti' 1913'te kuruldu ve baÅŸkanlığına Åžeyhülislám Musa Kázım Efendi getirildi. Resmi adı 'Cemiyyet-i Sofiyye' olan dernek bütün tarikatlara açıktı ve tarikat mensupları arasında birliÄŸi saÄŸlayıp fakir ve muhtaç derviÅŸlerin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuÅŸtu.Ä°stanbul'da, 20. yüzyılın ilk yıllarında 470'den fazla tekke vardı. Farklı tarikatlere mensup olan bu tekkeler, haftanın belirli günlerinde kendi tarikatlerinin öngördüğü ÅŸekilde áyinlerini yapar, zaman zaman komÅŸu tekkelerin ÅŸeyhleri de bu áyinlerde bulunurdu.Bazı tekke ÅŸeyhleri, belirledikleri günlerde, ÅŸeyhin konağının selámlık dairesi veya tekke semahanesinde toplanarak sohbet ederlerdi.Tarikat ÅŸeyhleriyle ve tekkelerdeki faaliyetlerle, toplantılarla ve özel günlerde düzenlenen törenlerle ilgili haberleri yayınlamak üzere 1910'da bir derginin yayınlanmasına baÅŸlandı. 'Ceride-i Sofiyye' adını taşıyan bu dergi, 1920'ye kadar 161 sayı çıktıktan sonra maddi sıkıntı yüzünden kapandı. Derginin sahibi ve sorumlu müdürü Hasan Kázım Bey, baÅŸ yazarı ise Ali Fuad Efendi'ydi.Ä°lk yıllarda ayda iki defa yayınlanan dergi, daha sonra gördüğü ilgi üzerine haftada bir çıkmaya baÅŸladı. Yayınlanan yazılarda Ä°slam hukuku, Kur'an ve hadislerle ilgili açıklamalarla tasavvuf, felsefe ve edebiyatla ilgili konulara deÄŸiniliyordu. Yazar kadrosunda ise Tahir'ül Mevlevi, Ahmed Midhat Efendi, Gelenbevi Mustafa, Yenikapı Mevlevihanesi Åžeyhi Abdülbaki Dede, Ahmed Muhtar PaÅŸa, Rıza Tevfik, Ä°bnülemin Mahmud Kemal Ä°nal gibi önemli isimler vardı.Derginin çıkmaya baÅŸlamasından sonra, 1913'te, dergiyi yayınlayanların önayak olmasıyla 'Cemiyyet-i Sofiyye' adında bir de dernek kuruldu. Cemiyetin tüzüğünde kuruluÅŸ amaçları ve hizmet alanları şöyle sıralanıyordu:1. Tarikat mensupları arasında birliÄŸi saÄŸlamak ve haklarını korumak, tarikatların maddi ve manevi ilerlemesine hizmet etmek, tarikatların ÅŸan ve ÅŸerefine aykırı durumları engellemek, fakir ve muhtaç derviÅŸlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve gidermek.2. Cemiyet, ihtiyaç sahiplerine hizmet etme ilkesinden yola çıkarak kurulduÄŸu için, hiçbir ÅŸekilde siyasetle ilgilenmeyecektir.3. Åžeyhler, derviÅŸler ve bir tarikata gönül vermiÅŸ olanlar, kısaca bütün tarikat ehli cemiyetin doÄŸal üyeleri sayılmaktadır. Tarikatlerle baÄŸlantılı olanlar, isterlerse kendilerini cemiyet defterine kaydettirerek üye olabilirler.4. Cemiyete üye olup bağışta bulunanlar, cemiyyetten kopsalar veya istifa etseler bile, bu bağışlarını geri alamazlar.5. Cemiyet üyelerinden biri veya birkaçı bir araya gelerek her ne için olursa olsun, yayın yapamaz, teÅŸebbüste bulunamazlar.6. Cemiyeti ÅŸahsi çıkarları doÄŸrultusunda kullananlar ve cemiyet hesabına yardım ve para toplayanlar aleyhinde kanuni takibat yapılır.7. Cemiyet üyelerinin cemiyete, aylık olarak uygun miktarda bir ödeme yapmaları ÅŸarttır. Fakir olan üyeler bundan müstesnadır.8. Cemiyet üyeleri üyelik aidatlarını üç ay peÅŸpeÅŸe ödemedikleri takdirde üyelikleri düşer.Cemiyetin ilk baÅŸkanı, Åžeyhülislám Musa Kázım Efendi oldu, ikinci baÅŸkanlığa Åžeyh Esad Efendi getirildi. Urfa milletvekili Åžeyh Saffet Efendi de üyeler arasındaydı. Daha sonra Kılıç soyadını alan Merkez Efendi Tekkesi varislerinden Nurullah Efendi de cemiyetin sekreterliÄŸini üstlenmiÅŸti.Türkiye'nin ilk ve son 'DerviÅŸler Cemiyeti' hakkında bildiklerimiz, ÅŸimdilik sadece bunlardan ibaret.Er, erenler ve eren deyimleriKur'an'da 'Veli' yani 'Allah dostları' anlamına gelen söz, tasavvufçular tarafından 'Er', 'Eren', 'Erenler' ÅŸeklinde TürkçeleÅŸtirilmiÅŸ ve bu sözle hem yaÅŸayan, hem de hayatta olmayan Allah yakınları kastedilmiÅŸtir. 'Er' sözü, Türkçe'ye birçok deyim ve atasözleri kazandırmıştır.Kur'an-ı Mecid'de 'Veli-Evliya-Dost, Dostlar', yani 'Allah dostları', 'Allah'ı sevenler' ve 'Allah'ın sevdikleri' anlamlarına gelen söz, tasavvuf ehli tarafından 'Er, Eren, Erenler' tarzında TürkçeleÅŸlirilmiÅŸtir ve bu sözle Allah'a manen yakın olanlar, Allah katında ÅŸefaatleri kabul edilenler kastedilir. 'Er, Eren, Erenler' sözleriyle hem geçmiÅŸ erenler, hem de yaÅŸayan mürÅŸitler, ulular tavsif olunur. GeçmiÅŸlerden olup türbesi, mezarı bulunanlara halk, daha ziyade 'Yatır' der.Tasavvuf ehli, bilhassa Mevleviler ve BektaÅŸiler, ÅŸeyhlere ve derviÅŸlere, yaşına, bilgisine, olgunluÄŸuna saygı duyulan tarikat ehline hitab ederken 'sen, siz' yerine 'Nazarım, Nazarlarım' yahut 'Erenler, Erenlerim' derler; nitekim 'ben' yerine de 'Fakıyr, Fakıyriniz' denir.Bu söz, Türkçe'ye birçok deyimler ve atasözleri vermiÅŸtir. Erenlerin gönülleri kırılır da ilenirlerse, bunun sonucu, baÅŸa gelen musibetten kurtulmaya imkan olmadığı inancı, 'Erenlerin attığı ok geri gelmez' atasözüyle bildirilir, 'Erenlerin çerağı nefesle sönmez' atasözü Saf suresinin 8. ayet-i kerimesinin mealidir.'Erenlerin önü-ardı olmaz' ve 'Erenlerin sağı-solu belli olmaz' atasözleri, erenlerin tahammüllerine, bağışlamalarına son olmadığı gibi bazı kere de en küçük birÅŸeye kırıldıklarını, bir kusurda bulunanların periÅŸan olacaklarını, aynı zamanda erenlerin hareketlerinin, sözlerinin, akılla ölçülemeyeceÄŸini, fakat her sözlerinde, her hareketlerinde bir hikmet bulunduÄŸunu hatırlatır.'Erenler herÅŸeye dayanırlar, göz yaşına dayanamazlar' sözüyse onların merhametlerini, esirgeyiÅŸlerini dile getirir.'Er meydanı derler buna' sözüyse vahdet erlerinin, tasavvuf ehlinin manevi hüküm sürdüğü alandır ki buraya 'Erenler meydanı' da denir. 'Ä°yiliÄŸe iyilik her kiÅŸinin kárı, kemliÄŸe iyilik er kiÅŸinin kárı' atasözü, 'Sana taÅŸla vurana sen ekmekle vur' atasözünü hatırlatır; tasavvufçulann hoÅŸ görülerini, bu hoÅŸ görüyle gönülleri fethediÅŸlerini ifadelendirir.AsaMütteka, ÅŸeÅŸper, nize ve teber gibi tarikat çeyizinden olan asa da bir tür dayanaktı ve derviÅŸlerin yaslanıp dinlenmesine yarardı.Asaya dayanmak güzel bir adet ve faydalı bir iÅŸ olduÄŸu için Hazreti Muhammed de asa kullanırdı. Hazreti Muhammed'in asaları hurma, acıbadem ve hezaren aÄŸaçlarından yapılmıştı. Asa ve mütteka kullanmak, peygamberden sonra sünnet oldu.40 yaşını aÅŸanların asa kullanmasında yedi çeÅŸit fayda olduÄŸu söylenirdi: Sünnetti, süs eÅŸyasıydı siláhtı, zayıflara kuvvetti, münafıklara zıdlıktı, iyiliÄŸin çokluÄŸuna sebepti ve kıbleye alámet olarak da asa dikilirdi. Bugün, birçok tarikat ilerigeleninin türbesindeki sandukalarının yanıbaşında onlara ait asalar kutsal birer hatıra olarak korunmaktadır.Celveti çorbasıKabuÄŸu soyulmuÅŸ patatesler etsuyunda dağılıncaya kadar haÅŸlanır. Suyu bittikçe önceden hazırlanmış etsuyuyla beslenir. Tencereden çıkartılır, tahta kaşıkla iyice ezilir. Ayrı bir kapta yarım bardak pirinç pelte haline gelinceye kadar yine etsuyuyla kaynatılır, ateÅŸten indirilip havana konur ve dövülerek muhallebi kıvamına getirilir. Patatesle pirinç karıştırılıp kaynamış süte boca edilir. Bir taşım kaynatılır, üzerine kızgın tereyaÄŸ dökülüp taze nane veya tarhunotu serpilip sofraya getirilir.Â
button