Güncelleme Tarihi:
İstanbul Emniyet Müdürlüğü, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü kapsamında "Bir Emir Binlerce Nefer" isimli belgesel hazırladı. İstanbul Emniyet
Mustafa Çalışkan, bu telefonun ardından hızla emniyetten çıkarak eski adıyla Boğaziçi yeni adıyla 15 Temmuz Şehitler Köprüsüne geçtiğini, hiç bir polisin silahını teslim etmeyeceğini, gerekirse kullanacağı talimatını verdiğini söyledi. Belgeselde, Çalışkan'ın polislere yönelik, "Bütün arkadaşlarıma hitap ediyorum; hiç kimse görevini terk etmeyecek, silahını vermeyecek, bulunduğu yeri terk etmeyecek. Benim talimatlarıma göre hareket edilecek, kanunlar çerçevesinde hareket edilecek” telsiz anonsu da yer aldı.
Köprüye ulaştığında Anadolu Yakasının darbeci askerlerce tutulduğunu söyleyen Çalışkan, "Daha önce yaşamadığımız bir olaydı. Kendi aramızda değerlendirme yaptık. Burada darbe ihtimalini büyük oranda hissettim” dedi. Bu andan sonra gelen telefonlara “Bu darbeye benziyor. Bunun polis marifetiyle durdurulma imkanı çok az. Mutlaka insan seli halinde sokağa çıkılması gerektiğini belirttim” dediğini ifade eden Çalışkan, “Köprüyü ne kadar sürede ele geçireceğimizi, ele geçirip geçiremeyeceğimizi konuştuk. Tereddüt eden karşımızda asker var duygusu olanın ayrılabileceğini söyledim. Hiçbir arkadaşım kesinlikle ayrılmayacaklarını kesinlikle korkmadıklarını ve çok hızlı bir şekilde köprüyü ele geçireceklerini, belki şehit olacaklarını ama köprüyü ele geçirecek gücümüzün olduğunu söylediler" dedi.
Köprüde kalabalığın artmasının ardından darbeci askerlerin ağır silahlarla ateşe devam ettiğini belirten Mustafa Çalışkan, "Bir aracın üzerine çıkmak durumunda kaldım. Oradan sesimi duyurmaya çalıştım. Orada beraber geçip, Oradaki askerleri alacağımızı, kimsenin burnun kanamaması için çalışacağımızı onlarında Türk insanlarının çocukları olduğunu, hem halkı sakinleştirmek için hem de birlikte hareket edebilmek için bir konuşma yaptım. Benin aldığım terbiye, aldığım eğitim, tecrübem, bilgim Türk askerinin hiçbir şartla Türk vatandaşına ateş etmeyeceği şeklindeydi. Buna da inandığım için gerçekten inandığım için, hiç eğilmeden, hiç hedef küçültmeden askerlerin bulunduğu yere doğru gittim . Ateş ediyorlardı. Önce havaya ateş ettikleri çok netti. Ama 5-10 metre sonra mermiler başımızın üzerinden geçtiğini çok iyi hissediyordum. Şu sesleri defalarca duydum ‘ Emniyet müdürünü koruyalım’ önümde 2 saf oluşturdular. Bende onlara şunu söylemeye çalıştım. Üzerimde çelik yelek var sizin üzerinizde o dahi yok. Ben önde olayım diyorum; ama, vatandaşımız hiçbir şekilde sadece Emniyet müdürü olduğumu bildiği için 2 saf oluşturdular. Halen inancım şuydu ki! Bu ordu mensubu görünen insanlar Türk Halkı’nın üzerine ateş etmez." dedi.
Mustafa Çalışkan, "Öyle bir hareket yaptılar ki savaşta dahi yapılmaz. Vatandaşın üzerine yaylım ateşi ile ateş ettiler. İlk etapta refleks şeklinde yere yığıldık. Herkes sağa sola kaçıştı. Korumam beni korumaya çalıştı. Ama ağır yaralananları gördüm. Bir yandan elbette kendi canınızı düşünüyorsunuz. Bir yandan da orayı yönetmek ve oradaki insanları doğru yönetmek zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz. Tekrar biz yerimizden kalktığımızda ikinci kez ateş edildi. İkinci kez yaylım ateşi yapıldı. O arada birçok kişi yaralandı. Yere düştüğümüzde, korumam Münir Alkan’ın vurulduğunu yerde yattığını gördüm. Göz göze geldik, canlı olduğunu, o an halen yaşadığını hatırlıyorum . Yine diğer korumam Mehmet Onay benim ön tarafımda hemen önümde sol tarafta yattığını gördüm. Göz göze geldik. Bu hayatta belki çok yaşanacak bir şey değil ama göz göze geldiğimizde 3- 4 arkadaşım, 3-4 koruma arkadaşlarım beni uzaklaştırmaya çalışıyor. Bende ‘Mehmet orada yatıyor’ ‘Mehmet orada yatıyor’ şeklinde onu almayan çalışıyordum. Bir taraftan tabi ki kendi canınızı düşünüyorsunuz ama bir yandan da orayı yönetmek ve oradaki insanları doğru yönlendirmek gibi bir görev hissediyorsunuz. Mehmet Onay’ın ve Münir Alkan’ın ağır yaralandığını gördükten sonra yolun karşı tarafına geçtik. Arkadaşlarımızı hızlı bir şekilde oradan bulabildiğimiz araçlarla hastaneye sevk ettik.” dedi.
Koruma Polisi Munir Alkan’ın şehit olduğu haberini aldıktan sonra, "Allah’dan geldik O’na döneceğiz" ayetini okuduğu belirten Mustafa Çalışkan, "Biraz sonra Münir Alkan’ın şehit olduğu haberini bana ilettiler. Önce, ‘inna lillah ve inna ileyhe raceun’ diyerek kendimi toparladım. Sonra da kesinlikle; ölümlerden, yaralanmalardan bahsedilmemesini, yaralılarımızın olduğunu, Mehmet Onay’ın ve aynı şekilde Münir’in de yaralı olduğunu , hastaneye gönderdiğimizi söyleyerek diğer personelimizi ayakta tutmanı ve direncimizin kırılmaması için çaba sarf ettim." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisini aradığını belirterek, "Cumhurbaşkanımızın Koruma Müdürü Muhsin Bey aradı. Cumhurbaşkanımızın görüşmek istediğini söyledi. Cuhurbaşkanımız, Atatürk Havalimanındaki durumu sordu. Kuleyle ilgili durumu öğrenmek istedi. Kulenin işgal halinde olduğunu söyledim. Kuleyi ne kadar sürede alabileceğimizi sordu. On onbeş dakikada alabileceğimizi arz ettim. Kulenin kendisi için çok önemli olduğunu söyledi. Bu söz üzerine Cumhurbaşkanımızın İstanbul’a gelebileceğini değerlendirdim. Özel Harekat Şube Müdürümüz ve Atatürk Havalimanı Şube Müdürümüzü aradım.” diyerek, “O hengame ve kargaşa içerisinde, ne yaparsanız yapın 10-15 dakika içerisinde, gerekirse ölün gerekirse öldürün ancak 10-15 dakika içerisinde kuleyi ele geçirin talimatını verdim. 10-15 dakika sonra özel harekat müdürümüz kulenin alındığını söyledi. Ben de tekrar Cumhurbaşkanımıza ilettim. Cumhurbaşkanımızın uçağı çok şükür sağ salim Atatürk Havalimanına indi.” dedi. 2 çocuk babası Mustafa Çalışkan, köprüye gittikten 2 saat sonra ailesinin aklına geldiğini belirttiği belgesele, " Ailemi o hengamede unutmuştum. Öyle bir gün yaşadık ki eşinizi evlatlarınızı dahi hatırlayamayacağınız bir gün yaşadık. O gecenin her olayı değerliydi, kıymetliydi. Her saniyesi bizim için değerliydi” sözleriyle son veriyor.