Tarihi ev masalcıları

Güncelleme Tarihi:

Tarihi ev masalcıları
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 08, 1999 00:00

Haberin Devamı

Henüz 26 yaşında, çiçeği burnunda bir arkeolog Çiğdem Demir. Perge'de, Burdur'da, Assos'da kazılara katılmış; uzmanlık konusu olan ‘‘Antik Çağ'da Cam’’ üzerine çalışmalar yapmış. Ama onun şimdiki ve ‘‘asıl’’ işi, ‘‘Tarihi Ev Masalcılığı.’’ Tabii ki resmi olarak böyle bir meslek henüz yok; bu adı ben taktım. Ama ne yapayım, Çiğdem Demir epey zamandır, fiilen ve profesyonel olarak bu işi yapıyor. Tarihi binaların geçmişlerine uzanıyor; ne zaman, kim tarafından yapıldıklarını, kimlerle içiçe yaşadıklarını, özelliklerini, güzelliklerini, içlerinde yaşanmış hayatları günyüzüne çıkarıyor. Bunu yapmak için önce eski arşivlere giriyor ama sonuç olarak bu binaların ‘‘ruhlarına’’ ulaşıyor bence... Ve kendisi onları yaşarken, bugün de yaşayabilmeleri için elinden geleni yapıyor.

Çiğdem Demir'in tarihi binalara olan bu düşkünlüğünün, belki de Freudien bir açıklaması yapılabilir. Çünkü dünyaya gözlerini, Tünel'de, eski Rus Sefareti Narmanlı Yurdu'nda açmış. Şimdi diyorum ki, yaşı bu kadar genç olup da ‘‘geçmiş’’ konusunda bu kadar şanslı, yani geçmişin bu kadar cömert davrandığı onun gibi kaç kişi vardır dünyada? Doktor İbrahim Aydar Haydar'ın muayenehanesinin, Bay Hayim'in antikacı dükkanının, Jamanak gazetesinin, Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun atölyesinin, Aliye Berger'in evinin ve avlusunda bir mor salkımın bulunduğu Narmanlı Han'da doğması yetmezmiş gibi, bütün çocukluğunu ve ilk gençliğini de Doğan Apartmanı'nda geçirmiş... 1,5 yaşından 20 yaşına kadar.

Daha küçük bir çocukken başlamış aslında hikayelerini yazmaya. İstanbul'un bu ünlü apartmanının ünlü avlusunda oynamaktan arta kalan zamanlarında yine avluya bakan balkonda oturur; koca binanın her dairesinde vaktiyle kimlerin yaşadığını hayal edermiş.

ZAMAN TÜNELİNDE İLK YOLCULUK

Klasik Arkeoloji lisans ve yüksek lisans eğitimi, dalgıç kursları, kazılar, gönüllüsü ve kurucusu olduğu dernekler, hiçbiri binalarla Demir'in arasına girmeyi başaramaz. Zaten sonradan masalcısı olacağı binalar toplanıp aralarında bir sözcü seçerler: Kamondo Han, 1994'te, bir Perge kazısı dönüşünde, Doğan Apartmanı'nın da bulunduğu Serdar-ı Ekrem Sokak'ta yakalar Demir'i, feryadı basar. Geçen yüzyıldan kalma ve dönemin ünlü bankeri Avram Camondo'nun adını taşıyan binanın dış cephesi ahşap perdeyle kaplıdır. Demir, İstanbullu biri olarak elbette bunun ne anlama geldiğini çok iyi bilir. Binanın Malatyalı yeni sahipleri ve bu eski, dökük binayı değil, yeni bir ‘‘iş hanı’’nı istemektedirler.

Demir, soluğu belediye ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nda alır. Sonra birden kendini 1850'lere inen bir zaman tünelinin içinde bulur. İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na Kamondo Han'ın neden yıkılamaz olduğunu anlatan bir yazı yazar ve yıkım izninin verilmemesini ister. Bina da doğanın etkisiyle yıkılsın diye çatısını açanlara inat, içinden bir ağaç yeşertir, sarmaşığını da destek istercesine yan binaya uzatıp paylaşır onun bu çabasını. Demir ve Galata Dernekliler, sergilerle, basın bildirileriyle, sokak konserleriyle kamuoyunu Kamondo Han'ın yaşam savaşından haberdar ederler. Sonunda zafere ulaşırlar; bina yıkımdan kurtulur. Ama terkedilmişlikten değil!

Bu kez Galata Kulesi meydanında bulunan İstanbul'daki ilk İsveç Alman okulu çıkar Demir'in karşısına. Galata Şenliği için kullanmak üzere izin almaya çalışırken, tesadüfen duyar yıkılacağını. Yeniden aynı süreç başlar; Anıtlar Yüksek Kurulu, belediye, basın... I-ıh, bu kez başaramaz. Bina, Galata Kulesi meydanı belli bir sınıra kadar SİT alanı olmasına, kepçeyle içeri girmek dahi mümkün olmamasına rağmen, kepçe darbeleriyle indirilir aşağı. Zenginoğulları Kaplama'nın satın aldığı Sancak sineması ve bir bina daha... Orası şimdi otoparktır!

MASALCIM OLUR MUSUN?

Ardından çocukluk hayalini gerçekleştirir; 24 Aralık 1996'da, Doğan Apartmanı'nın 100. doğum gününü, 1896'da binada oturan ilk kiracıların isimlerinin ve mesleklerinin yeraldığı levhaları komşuların kapılarına asarak kutlar. Büyüdüğü binanın hikayesini kaleme alır: Ve ‘‘masalcılık’’ konusunda ilk profesyonel teklifini alır Çiğdem Demir: Selim Tugay'la birlikte yürütürler çalışmalarını. Tünel Şehbender Sokak'ta bir binayı satın alan Nancy Öztürk, bu binanın tarihini araştırmalarını ister. Bir ayakları zaten zaman tünelindedir, koşarak dönerler geri. Binayı inşa ettiren ve sahibi olan kişinin, padişahın sobacıbaşısı Franz Thamm olduğu ortaya çıkar. Nitekim kendisinden yüz yıl kadar sonra olsa da aynı sokaklarda yürüdükleri Thamm'ın adı, başka bir araştırma sırasında karşısına çıkacak ve Demir tapu memurunun şaşkın bakışları arasında bağıracaktır: ‘‘Aaa, ben onu tanıyorum!’’

Araya bir dolu başka bina ve klasörler dolusu tarih girer. Artık o Galata'da oturanlara çiçek yerine, evleriyle ilgili tarihsel bilgiler götürmeye başlar. Sonra Şehbender Sokak'ta başka bir binanın ve Balat'daki Or-Ahaim Hastanesi'nin hikayelerine gelir sıra. Hastanenin tarihini anlatan Viktor Apalaçi'nin sırtlanarak hastaneye 100. doğum günü hediyesi olarak hazırladığı kitaba Balat ve hastanenin tarihi ile ilgili bir yazı verir.

TATSIZ BİR HİKAYE

Sırada Maçka Palas vardır ki, orada işler biraz tatsızlaşır. ‘‘Bir Sadakat Hikayesi’’ adıyla yayımlanan kitabın serüveninin aslında bir ‘‘Hıyanet Hikayesi’’ olduğunu söylüyor Çiğdem Demir. Yine profesyonel bir tekliftir yapılan. Sözleşmeler imzalanır. Demir ve Tugay iki ay boyunca araştırma dökümantasyon çalışmaları yapıp pek çok insanla görüşerek hazırladıkları makaleyi kitabın editörü Ali Esad Göksel'e teslim ederler. Ancak kitap yayımlandığında kendi isimlerinin çıkarıldığını ve yazının sanki Göksel'in ‘‘kendi yazısı’’ymış gibi yayımlandığını görünce oldukça üzülürler. İhtarnameler çekilir, protokoller yapılır, kitaba bir düzeltme konur ama Demir, ‘‘Bu hıyanet sadece bize değil, tarih gibi bir bilimi yalana boğduğu için kitaba tüm emeği geçenlere ve bu talihsizliğe sahne olan Maçka Palas'a...’’ diyor şimdi. Kitabın editörü Ali Esad Göksel ise bu makale için Demir ve Tugay'ı profesyonel olarak görevlendirdiğini, malzemeyi istediği gibi kullanma yetkisini baştan almadığı için hata ettiğini söylüyor. ‘‘Bundan sonra yapacağım yayınlarda fikir ve sanat eserleri kanununun bütün noktalarını gözönünde bulundurarak davranacağım’’ diyor.

Başlangıçta Beyoğlu ve Galata'da gezinen araştırmalarını Maçka'ya taşıdıkları için oldukça sevinen Demir ve Tugay, bu tatsız durumdan sarsılmakla birlikte yollarına devam ederler. Buraya da bir nokta.

Şimdi yeni bir zaman yolculuğuna, üstelik bu kez Emirgan'da yelken açıyor Çiğdem Demir ve Selim Tugay. Hep gönüllerinin bir köşesinde olan Atlıköşk'ün hikayesini araştırıyorlar. Tugay'ın akrabalarının bir dönem yaşadığı; annesinin evlendiği Atlıköşk'ün, bir evden müzeye uzanan serüveninin heyecanını yaşıyorlar. Şimdiden müthiş fotoğraflara ulaşmışlar bile... Ama henüz bitirilip teslim edilmemiş bir çalışma olduğu için, Sabancı Ailesi'ni kızdırmadan buraya da bir nokta koymak gerekiyor.

Sergi de açtılar

Çiğdem Demir ve Selim Tugay'ın düzenlediği sergilerden bazıları;

Kamondo Han Tarafımdan Korumaya Alınmıştır (1994-95)

Doğan Apartmanı 100. Yaşın Kutlu Olsun (1994)

Vernoudaki Apartmanı'nda Zaman (1996)

Tünel Pasajı'nda Zaman (1996)

Margarit Sokak No: 4 (1997)

Şenlik de düzenlediler

Çiğdem Demir ve Selim Tugay'ın düzenlediği şenliklerden bazıları;

Galata Şenlikleri (1994-1995)

Göndönümü Kutlaması / Tünel Geçidi (1995)

Darphane-i Amire Kültür Sanat Etkinlikleri (1996)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!