Güncelleme Tarihi:
Ramazan gelince, Eyüp şehrin gözde semtlerinden biri olur. Binlerce insan Eyüp Sultan'ın türbesine akın eder. Ama türbenin tarihini ve Eyüp semtinin tarihi dokusunu bilenlerin sayısı azdır. Skylife dergisinin Aralık'99 sayısında Hacer Foggo'nun Eyüp'ün tarihi mekánlarını anlattığı yazıyı yayımlıyoruz.
Edirnekapı surlarından başlayıp Karadeniz'e kadar uzanan ve İstanbul'un en büyük ilçelerinden biri olan Eyüp, İstanbul'un fethi ile birlikte kurulan ilk Osmanlı yerleşimlerinden biridir. Osmanlı kültürünün en çarpıcı merkezlerinden birini oluşturan ve en parlak dönemini Lale Devri'nde yaşayan Eyüp, tarihî türbeleri, camileri, mezarlıkları ve ünlü Fransız yazarı Pierre Loti'nin adını taşıyan kahvesi ile bir açıkhava müzesi niteliği taşımaktadır.
Haliç'in güney kıyısında, surların dışında yer alan Eyüp'teki gezimize, semte adını da veren cami, medrese, imaret ve hamamdan oluşan Eyüp Sultan Külliyesi'nden başlayalım. Fatih Sultan Mehmed tarafından kurulan ve ilk önce türbesi yapılan külliyenin adını aldığı kişi, Hz. Muhammed'i evinde ağırladığı için ‘‘mihmandar-ı Resulullah’’ sıfatına hak kazanan Halid Bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensarî'dir. 668 yılında Emeviler tarafından gerçekleştirilen başarısız İstanbul kuşatması sırasında sancaktarlık yaparken şehit düşen el Ensarî, bölgede bir yere gömülmüş, mezarı da zaman içinde kaybolmuştur. İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethini izleyen günlerde, Fatih'in de mensup olduğu Bayramî tarikatının şeyhi Akşemseddin'in, el-Ensarî’nin mezarını keşfetmesi üzerine, bölgeye onun adına bir türbe yaptırılması, Eyüp semtinin de kuruluşuna giden ilk adım olur.
İlk selatin cami
Osmanlı döneminde ‘‘Hazret-i Halid’’, günümüzde ise ‘‘Eyüp Sultan’’ olarak adlandırılan türbe, kuruluşundan bugüne kadar Müslüman halkın en önemli ziyaretgáhlarından biri olmuştur. Doğum, sünnet, evlenme ve ölüm gibi önemli olaylarda halkın ziyaret edip, adaklar adayıp, dua ettiği türbe, Osmanlı hükümdarlarının kılıç kuşanma (taklid-i seyf) törenlerine ev sahipliği yapmasıyla, devlet bürokrasisinin de ilgi odağı haline gelmiştir. Türbenin yanına inşa edilen cami, medrese, hamam ve imaretle birlikte İstanbul'un en önemli külliyelerinden biri haline gelen Eyüp'ün çevresinde bir yerleşim kuşağının da oluşması gecikmemiştir. 1459 yılında yapıldığı tahmin edilen caminin bir diğer özelliği de İstanbul'un ilk selatin camii, yani sultan için yapılmış ilk camii olmasıdır. Çeşitli padişahlar tarafından onarımdan geçirtilen, yeni bölümler eklenen cami, özellikle 1766 yılındaki depremden sonra büyük ölçüde yenilenerek, klasik Osmanlı mimari üslubuna yaklaşmıştır.
Mezarlık ve Pierre Loti
Böylesine maddi ve manevi bir cazibe merkezi haline gelen Eyüp'ün bir başka ünlü mekánı da mezarlıklarıdır. Bu kutsal bölgeye, yaşarken niyaz almaya gelenler, öldükten sonra da Eyüp Sultan'ın hemen yanıbaşında gömülmeyi dilemişlerdir. Osmanlı dönemi ve Cumhuriyet yıllarında halktan kişilerin yanısıra birçok ünlü ismin defnedildiği Eyüp Mezarlığı, sultanlardan sadrazamlara, şeyhülislamlardan vezirlere, kumandanlarndan din, tasavvuf, ilim, fikir ve sanat adamlarına kadar çok sayıda ünlü şahsiyetin ebedi istirahatgáhı olmuştur. Haliç kıyılarından Edirnekapı surlarına kadar ulaşan mezarlıkta bulunan mezar taşlarındaki yazılar, dönemin önemli tarihi belgeleri konumundadır. Örneğin, Kırım Bahçesaray'da gömülü olduğu sanılan II. Gazi Giray'ın oğlu Devlet Han'ın mezar taşı Eyüp'de bulunmuştur. Çoğunluğu mermerden yapılan ve Osmanlı türbe mimarisinin uygulandığı plan tipleri, çini ve kalem işi kullanılan mezarlığın en ilginç bölümlerinden biri de cellat mezarlığıdır.
Gezimize, Eyüp'ün merkezindeki kutsal mezarlardan başladık. Şimdi daha yukarılara, Haliç'in o ünlü panaromasının en iyi seyredildiği sırtlara doğru çıkalım. İstanbul'da uzun dönemler yaşayan ve gerçek bir İstanbul aşığı olan ünlü Fransız yazarı Pierre Loti'nin adını taşıyan kahve bu kuşbakışı görüntü için en ideal yerdir. Türkiye'yi ikinci vatanı olarak gören Pierre Loti'nin, o dönemde, ‘‘Rabia Kadın Kahvesi’’ olarak bilinen bu kahveye sık sık gelerek Haliç'e karşı ‘‘Aziyade’’ adlı romanını yazdığı söylenir. Bugün tipik bir Türk kahvesi haline getirilen meka'nın bulunduğu bölge, Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde, ‘‘İdris Köşkü Mesiresi’’ olarak geçer. Pierre Loti dışında, 19. yüzyılda İstanbul'a gelen hemen bütün yabancıların uğrak yeri olan kahvenin etrafında birçok tarihî yapı bulunmaktadır. Kahveden iki adım ötede bulunan 1813 yılına tarihlenen, iki kitabeli ahşap Kaşgari Tekkesi bunlardan biridir. Yine kahvenin yanından sapan sokağın sağ köşesindeki üç yol ağzında, önünde Farsça yazılmış beyaz, yuvarlak bir mezartaşı bulunan bina da, Çolak Şeyh Hasan Tekkesi'dir. Çolak Şeyh Hasan Tekkesi'nin sırasındaki taş bina ise bir Sıbyan Mektebi'dir. Osmanlı tarihi yazarı İdris-i Bitlis tarafından yaptırılan Sıbyan Mektebi'nin arkasındaki bahçede ise, 1589 yılında vefat eden İskender Dede ismindeki bir mevlevinin mezarı vardır. İskender Dede'nin ön tarafındaki iki kuyudan biri ise meşhur Dilek Kuyusu'dur. Bu kuyuyla ilgili Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde ‘‘Kuyuya bakanların gönüllerinden geçirdikleri isteklerini kuyunun içinde gördüklerini’’ yazar. Pierre Loti ve çevresindeki bu eserler bugün Eyüp Belediyesi tarafından Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan onaylı projeler doğrultusunda kamulaştırılıyor. Dokuz adet konaklama binası, pansiyon, kafeterya, lokanta, çarşı ve kahvenin yapılmasının planlandığı alan bittiğinde, Eyüp'ün o kendine özgü tarihsel dokusunu yeniden yaşamak belki daha da mümkün olacak.
İstanbul'un en eski semtlerinden biri olan Eyüp, bizi tarihin patikalarında küçük bir gezintiye davet ediyor. Tarihin kuru bir sayılar ve küflü hikáyeler toplamı değil, her an yeniden kurulan, bugünümüzü de içinde barındıran bir yaşamlar toplamı olduğuna inananlar için kaçırılmaması gereken bir davet.