Güncelleme Tarihi:
Nasıl olmuşsa olmuş, öğrenciler iki dersten fena halde soğu(tul)muş: Matematik ve tarih! Neyse ki, hayal gücünün, oyunun, yorumun sınırsızca kullanılabileceği bu derslerin keyfine varabilen istisnalar var öğrenciler arasında. Cumhuriyet kutlamalarına ‘‘Bir Çağdaşlaşma Projesi olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 75 Yılı’’ adını verdiği bir dizi çalışmayla katılan Tarih Vakfı, liselilerin içindeki ‘‘tarihçi ruhu’’, ‘‘Liseli Gençlerin Gözüyle Cumhuriyetimiz’’ konulu Yerel Tarih Yarışması ile gün ışığına çıkardı.
886 ÜRÜN ARASINDAN
Mart ayında afiş, broşür, dergi ve tanıtım filmleriyle 5500 lisede öğrenim gören iki milyonu aşkın liseliye duyrulan yarışma, geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Türkiye'nin çeşitli liselerinde okuyan 1505 genç, yakın tarihimizi ve yakın çevremizi bilimsel bir yaklaşımla araştırdı, her biri ortak geçmişimizin farklı açılardan çekilmiş fotoğrafları değerinde 886 ürün elde edildi. Teslim edilen 886 çalışma, eylül ayı içinde önce yerel, sonra ulusal düzeyde değerlendirildi. Ulusal düzeydeki değerlendirme ile Türkiye'nin en iyi 50 çalışması seçildi.
Birincilik ödülü, Yalova Samanlı Köyü adlı çalışmasıyla Yalova Fatih Sultan Mehmet Lisesi'nden Dilek Bulanık'ın oldu. Bir köy monografisi olan bu çalışma, Yalova'ya beş kilometre uzaklıktaki Samanlı Köyü'nün yakın tarihi; doğal yapısı, ekonomik faaliyetleri, eğitim yapısıyla bir bütün olarak, birinci ve ikinci el kaynakların yanı sıra, belgelere ve sözlü tanıklıklara başvurularak araştırılmış.
Dilek 18 yaşında, lise son sınıf öğrencisi. Fen bölümünde okumasına ve üniversitede tıp fakültesini istemesine rağmen, tarih öğretmeninin teşvikiyle yarışmaya katılmış. Üzerinde üç ay çalıştığı araştırmayı yaparken, bisikletine atlayıp köyünü ve etrafını gezmekten büyük keyif aldığını söylüyor: ‘‘Doğduğum, yaşadığım yerin yüzde atmışını bilmediğimi farkettim. Bu keşifler bana keyif verdi. Öğrendiklerimi ailemle, arkadaşlarımla paylaşmak da güzeldi.’’ Dilek, araştırmasını hazırlarken kimseden destek görmediğini söylüyor: ‘‘En büyük desteği, Tarih Vakfı'nın bu yarışma için özel olarak çıkardığı dergilerden aldım. Yöntem konusunda dergilerden yararlandım. Oradaki örnekleri çok iyi inceledim.’’ Röportaj yaptığı üç kişiden biri de TEMA Vakfı'nın Başkanı Hayrettin Karaca. Samanlı köyünde bir arazisi bulunan TEMA'nın çalışmalarına duyduğu ilginin arttığını söyleyen Dilek, tarih çalışmalarına devam etmeyi planlıyor: ‘‘Şimdi köydeki termali araştıracağım. Çok eski hamamlar var, bunların korunması için uğraşacağım.’’
KADIN EN ÖNEMLİ DEVRİM
İkincilik ödülü, şiirsel bir anlatımla kaleme alınmış bir aile tarihi. Bursa Nilüfer Milli Piyango Anadolu Lisesi'nden yarışmaya katılan Melis Demir'in ‘‘İki Kadın İki Cumhuriyet Portresi’’ adlı çalışmasında, Şükriye ve Sena adlı iki kadının ‘‘tarih’’i, 80 yıllık bir dönemin siyasal, toplumsal ve kültürel dokusu içine yerleştirilmiş.
Melis, yarışmaya kadınların hikayesiyle girmesinin nedenini şöyle açıklıyor: ‘‘Bence Cumhuriyetin en önemli devrimi kadınlar. Kurtuluş Savaşı sırasında ve Cumhuriyet döneminde kadınların kafalarının değişmesiyle toplumda çok fazla şeyin değiştiğine inanıyorum.’’ Bir mikro tarih çalışması olduğu kadar, sıkı bir edebiyat denemesi olarak da nitelenebilecek çalışma, jüri üyeleri tarafından o kadar çok beğenilmiş ki, seçici kurul, acaba bu çalışma bir lise öğrencisinin kaleminden mi çıktı diye düşünmeden edememiş: ‘‘Bu şüphe beni biraz üzdü, ama neyse ki bir takım hatalarımı bulmuşlar ve benim yazdığıma ikna olmuşlar.’’ Melis'in jüri üyeleri arasında bir de lakabı olmuş; ‘‘muhteşem nesir yazarı’’. Melis Demir, yarışmaya katıldığı sırada lise son sınıf öğrencisiymiş, şimdi Uludağ Üniversitesi'nde tıp öğrenimi görüyor. Doktor olacak, ama tarihten, özellikle de güçlü kalemini kullanabileceği edebi tatlar taşıyan mikro tarihten vazgeçmeyi hiç düşünmüyor.
Yarışmanın üçüncüsü Hatice Evereklioğlu, Kayseri Kız Meslek Lisesi'nden. Onun araştırma konusu, ‘‘Sümer Pamuklu Bez Fabrikası'nın Kayseri'nin Sosyo-Ekonomik Gelişimindeki Yeri’’. Hatice, Cumhuriyet döneminin önemli ekonomik kurumlarından biri olan Kayseri'deki fabrikanın 60 yılı aşan öyküsünü, başta arşiv belgeleri olmak üzere yazılı ve sözlü tanıklıklardan etkin bir şekilde yararlanarak yazmış. Sümer Bez Fabrikası'nın Kayseri'de bir çok ilki başardığını vurguluyor: ‘‘Kayseri okulla tanışmadan önce, fabrika kendi bünyesinde meslek okulu açmış. Kooperatifçilik yoluyla işçiler ev sahibi yapılmış. Sosyal tesisler sayesinde, insanlar tenis, paten gibi sporlarla tanışma fırsatını bulmuşlar. Kısaca bu fabrika Kayseri'nin altyapısını oluşturmuş.’’ Arkadaşları arasındaki lakabı ‘‘tarihçi’’ olan Hatice, ilk beş içinde üniversitede tarih okumayı düşünen tek kişi: ‘‘Küçüklüğümden beri birisi geçmişle ilgili bir şey anlattığında onun yanına gider can kulağı ile dinlerdim. ODTÜ'de tarih okuyup tarih profesörü olmak, Osmanlı tarihi konusunda da uzmanlaşmak istiyorum. Araştırıp keşfetmek gerçekten çok keyifli. Mesela bu çalışma sırasında Turgut Özal'ın stajını Sümer Bez Fabrikası'nda yaptığını öğrendim. Staj belgesinde ‘İleride memleket izin nafi olabilecek bir elemandır' yazıyordu.’’ Hatice, fabrikanın özelleştirilmesi konusuna da yer vermiş: ‘‘Ben özelleştirilmesini istemiyorum. Erciyes Üniversitesi'nde tekstil bölümü öğrencileri burada staj yapabilirler. Fabrika bir açıkhava müzesine dönüştürülebilir. Çünkü fabrika buram buram tarih kokuyor.’’
FABRİKATÖR DEDE
Döndüncüler, İstanbul Özel Ata Lisesi’nden Eren Baki, Tuba Çiçek ve Nükte Parlaöz. ‘‘1923'ten Bu Yana Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları’’ adlı çalışmada, 75 yıl boyunca yapılan Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Türkiye'nin geçirdiği ekonomik, toplumsal ve kültürel atılımlar çerçevesinde anlatılmış. Eren, Tuba ve Nükte, 75 yılın gazetelerini ve bu konuyla ilgili yazılmış ikinci el kaynakları tarayarak somut bilgilere ulaşmışlar; geçmişe ışık tutmanın yanında gelecek için de umutlar sunmuşlar. 1924 yılındaki ilk kutlamalarla ilgili Cumhuriyet Gazetesi'ndeki bir yazı şöyle: ‘‘Türkler büyük kurtarıcının işaret ettiği mutlu amaca doğru başladıkları yolculuğun bir yıllık bölümünü aşmaktan doğan büyük sevinci duymaktadır. Bu seneki kutlamalar çok coşkulu yapıldı. Top atışları ile başlayan bayram, gece fener alayı düzenlenmesi ile devam etti. Askeri Şura'da toplantılar, tebrikler kabul edildi. Mecliste Atatürk (Cumhurbaşkanı) konuşmalar yaptı ve halka bir sene içerisinde yapılanları şöylece özetledi: 3 Mart 1924'te imparator kalıntılarından kalan hilafet kaldırıldı. Abdülmecit Efendi ve Osmanlı Hanedanı'nın son üyeleri sınır dışı edildi. 20 Nisan 1924 Türkiye Anayasası Millet Meclisi'nde kabul edildi.’’
Beşincilik ödülünü alan ‘‘Dedem Nuri Şeker’’ adlı çalışmanın sahibi Özgül Şeker, Uşak Orhan Dengiz Anadolu Lisesi'nden. Şimdi Anadolu Üniversitesi İktisat Bölümü öğrencisi. Ürünün adından da anlaşılacağı gibi, babasının dedesi Nuri Şeker'in hikayesinden yola çıkarak, Nuri Bey'in kurduğu Uşak Şeker Fabrikası'nın kuruluşunu anlatıyor. Cumhuriyetin ilk günlerindeki bu özel girişimcilik öyküsü renkli bir dille ve akıcı bir üslupla kaleme alınmış. Özgül, başlangıçta yarışmaya fazla ilgi göstermediğini, ancak tarih öğretmeninin ısrarlarıyla babasının dedesinin öyküsünü kaleme aldığını söylüyor: ‘‘Açıkçası çok fazla bir araştırmaya girmeme gerek kalmadı. Çünkü kendimi bildim bileli onun anıları ile büyüdüm. Araştırmaya başlayınca biraz daha detaya inme fırsatım oldu. Uşak'ta köyden pancar alım günleri olur. Pancar dolu yüzlerce traktör, Nuri Şeker'i anan pankartlarla bizim evin önünden geçerler. Fabrikanın adı, 90'lara kadar Uşak Şeker fabrikası idi. Sonra adı ‘Nuri Şeker Uşak Şeker Fabrikası' olarak değiştirildi. Babam da ben de bu süreçleri bildiğimiz için, yazmak çok zor olmadı.’’
Yalnızca bir girişimci gibi değil, aynı zamanda bir bilim adamı gibi çalışan Nuri Şeker, kendini şeker üretimine adadıktan sonra arkasından ‘‘delirdi’’ demişler. Ancak o bu sözlerin hiçbirine pabuç bırakmadan Türkiye’nin ilk şekerini üretip Atatürk'ün huzuruna çıkmayı başarmış. Özgül, Şeker soyadlarının hikayesini de anlatıyor: ‘‘Soyadı Kanunu çıktıktan sonra dedeme Şeker soyadı verilmiş. Atatürk, bu soyadını senden başka hiçkimse taşımasın demiş. Ancak dedem, ben bu kadar büyük bir insan değilim diyerek bunu reddetmiş.’’ Şu anda Şeker soyadını taşıyanların, adlarını Nuri Bey'in bu alçak gönüllü tavrına borçlu olduklarını söylemeye gerek yok herhalde.
Başlık istiyorum hemi de iki satır olaraktan
Birinci Dilek Bulanık. 17 yaşında. Çalışmasının adı: Yalova Samanlı Köyü. Yalova Fatih Sultan Mehmet Lisesi öğrencisi. Doktor olmak istiyor, ama tarih araştırmalarından vazgeçmeye niyeti yok.
Başlık istiyorum hemi de iki satır olaraktan
İkinci Melis Demir. 18 yaşında. Çalışmasının adı: İki Kadın İki Cumhuriyet Portresi. Bursa Nilüfer Milli Piyango Anadolu Lisesi'ni geçen yaz bitirdi, tıp okuyor. Edebiyatı en az tarih kadar seviyor.
Başlık istiyorum hemi de iki satır olaraktan
Üçüncü Hatice Evereklioğlu. 18 yaşında. Sümer Pamuklu Bez Fabrikası'nın Kayseri'nin Sosyo-Ekonomik Gelişimindeki Yeri adlı araştırmayı yaptı. Kayseri Kız Meslek Lisesi'ni bitirdi. ODTÜ'de tarih okuyup profesör olmak istiyor.
Başlık istiyorum hemi de iki satır olaraktan
Dördüncüler Eren Baki, Tuba Çiçek, Nükte Parlaöz. Üçü de 17 yaşında. Ekip olarak hazırladıkları çalışmanın adı, 1923'ten Günümüze Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları. İstanbul Özel Ata Lisesi'nde öğrenim görüyorlar.
Başlık istiyorum hemi de iki satır olaraktan
Beşinci Özgül Şeker. 18 yaşında. Çalışmasının adı: Dedem Nuri Şeker. Uşak Orhan Dengiz Anadolu Lisesi'ni bu sene bitirdi. Anadolu Üniversitesi'nde iktisat okuyor. Dedesini anlatmış olmaktan gurur duyuyor.