Güncelleme Tarihi:
Aralarında Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Edhem Eldem ve Prof. Dr. Şevket Pamuk, Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden Prof. Dr. İlhan Tekeli, Bilgi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mete Tunçay, İzmir Ekonomi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu, Yıldız Teknik Üniversitesi'nden Doç. Dr. Esra Danacıoğlu, Hacettepe Üniversitesi'nden Doç. Dr. Suavi Aydın'ın da bulunduğu Tarih Vakfı'nın eski ve yeni yönetim kurulu üyeleri, TTK Başkanı Halaçoğlu'nun Kayseri'de bir sempozyumdaki konuşmasına ilişkin ortak yazılı açıklama yaptı.
“Halaçoğlu'nu, tarihçi olmanın sorumluluğuyla hareket etmeye çağırıyoruz” denilen açıklamada, “Tarihin suistimali, son tahlilde ahlaki bir soruna işaret etmesi nedeniyle bir tarihçi için affedilemeyecek kusurların başında gelir. TTK Başkanı Halaçoğlu'nun 15 ila 16. yüzyıllarda, bugün 'Kürt' olarak görünen kimi aile ve aşiretlerin 'Türkmen' olduklarına ilişkin bulgularının olduğunu açıklaması ve buradan yola çıkarak vehmettiği siyasal ve kültürel sonuçlar, söz konusu suiistimalin en açık örneğidir” görüşü savunuldu.
Tarihçi adaylarına öğretilen “Geçmişin hemen her yorumu için, bir yerlerde mutlaka bazı belgeler vardır. Yeter ki diğer belgeler görmezden gelinsin” sözünü Halaçoğlu'nun da aklında tutması gerektiği vurgulanan açıklamada, saygın tarihçi ve sosyal bilimcilerinin son 30 yılda üzerinde neredeyse tam bir mutabakat oluşturdukları alanların başında, “ulusal ve etnik kimliğin dinamik, değişken ve en nihayetinde öznel bir durum olduğu” bilgisinin yer aldığı ifade edildi.
Açıklamada, kimliklerin tarih içinde değiştiği, dönüştüğü ve farklılaştığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:
“O nedenle bazı 'Kürt' aşiretlerinin uzak geçmişte 'Türkmen kütlesi' içinde gözükmesinin, kimlik bakımından bir anlamı yoktur. Onlar bugün kendilerine ne diyorlarsa, hangi dili konuşup aidiyetlerini hangi çerçevede açıklıyorlarsa, kendilerini nasıl hissedip tanımlıyorlarsa odurlar. Modern sosyal bilim yaklaşımı bunu sorgulamaz. Kaldı ki kendisine bugün 'Türk' diyen toplulukların içinde de geçmişte 'Kürt kütlesi' içinde yer alanlar mevcuttur. Buradan da siyasal ve kültürel bir sonuç çıkmaz. Ayrıca Halaçoğlu'nun ifşaatı yeni bir şey de değildir. Bunlar çoğunlukla bilinen konulardır. Örneğin Şanlıurfa'daki Karakeçili ve Türkmen aşiretleri, büyük ihtimalle uzak geçmişte adlarının ele verdiği vechile- 'Türkmen kütlesi' içindeydiler. Ancak bugün tamamen Kürtçe konuşup o yörenin bütün 'Kürt' topluluklarına teşmil edilebilecek bir yaşam biçimini paylaşmaktadırlar. Şimdi onlara gidip 'Siz aslında Türksünüz, haydi asıl kimliğinize dönün' demek, sadece ırkçılıkla izah edilebilecek bir tutum olur. Bunun gibi, eğer bu tutumu esas alırsak, bugün kendisine 'Türk' diyen yüz binlerce insanın üç-dört kuşak öncesinde kendisini başka etnik kimliklerle tanımlayan kişiler olduğu dikkate alınırsa, onların eski mensubiyetlerini esas alan çeşitli milliyetçiliklerin de onları geri çağırmasını doğal karşılamak gerekir. Ama bu doğallık sayıltısı, sadece milliyetçiliğin ve ırkçılığın temel kabulleri açısından doğru sayılabilecek, akademik, bilimsel ve insani bakımlardan kabul edilemez bir durum olacaktır.”
Halaçoğlu'nun “ötekileştirici” bir bakışla kendi ırkçılığına dayanak aradığı savunulan açıklamada, “Alevi Kürtler içinde tehcire uğramamak için Alevileşen Ermeniler'in bulunduğunu” söyleyen Halaçoğlu'nun bu açıklamayla kendince aşağılayıcı bulduğu Ermeni kimliğiyle Alevi Kürt kimliği arasında bir paralellik kurduğu, bu iddiaların bilimsel hiçbir anlamı olmadığı ifade edildi.
Bazı Ermeniler'in Alevi Kürt gruplar içine girerek bu gruplar içinde asimile olmalarının mümkün olduğu, pek çok Ermeni Osmanlı vatandaşının da tehcirden kurtulmak için Müslümanlaştığı ve Sünni grupların içine katıldığının da bilinen bir gerçek olduğu dile getirilen açıklamada, Halaçoğlu'nun bunları yeni keşiflermiş gibi açıklamasının “gariplik olduğu” vurgulandı.
“BUNUN AÇIK ADI IRKÇILIKTIR”
Bir diğer garipliğin de “kişilerin belirli etnik kimliklere mensubiyetlerinin ya da o etnik kimliklerle soy bağlarının bulunmasının, onları doğrudan doğruya bugünün sorunları karşısında eski aidiyetlerinin gerektirdiği düşmanca tutumlara sevk edeceği” düşüncesi olduğu dile getirilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
“Halaçoğlu'nun ima ve açıklamalarının altında yatan 'leitmotiv'lerden birisi de budur. Bunun açık adı ırkçılıktır. Halaçoğlu elinde 'Ermeni dönme'lerinin listesinin bulunduğunu da açıklamıştır. Bu açık bir tehdittir. En başta ciddi bir bilimsel etik ve ahlak bakımından çok sorunlu bir duruma işaret etmektedir. Bir bilim adamına yakışıp yakışmadığı bir yana, resmi bir kurumun başında bulunan bir kişinin böyle şeyler söylemeye hakkı yoktur, zira bu sözler o kurumu bağlar. Ayrıca o kurumun başında olmanın getirdiği araştırma avantajlarını bu şekilde kötüye kullanmak, en hafifinden adli bir vakadır. Ayrıca Halaçoğlu'nun bütün sözleri 'Ermeni olmak'ın kötü bir şey olduğu temel kabulüne dayanmaktadır. İnsanlar kimliklerini seçmezler, içine doğdukları topluluğun kimliğini edinirler. Bu ne bir suçtur, ne de kaçınılabilecek bir şeydir. Belirli bir topluluğu belirli karakter ve tutumlarla özdeşleştirmek de açık bir ırkçılıktır. Türk Tarih Kurumu'nun başında bulunan kişinin sözleri en başta Türkiye vatandaşı olan Ermeniler'e yapılmış büyük bir haksızlık ve saldırıdır. İddia sahibinin işgal ettiği mevki düşünüldüğünde, Ermeni yurttaşlarımızın bizzat devlet tarafından potansiyel tehlike ve sorun olarak görüldüğü izleniminin doğabilecek olması, tablonun vahametini daha da artırmaktadır.”
Halaçoğlu'nun yaklaşımının “tarih metodolojisi açısından da sorunlu olduğu” ileri sürülen açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Halaçoğlu'nun hayal ettiği, kan üzerine kurulu bir 'Türk' kimliği mümkün değildir. 19. yüzyıl boyunca Anadolu'ya Kırım'dan, Kafkaslar'dan ve Balkanlar'dan 4 milyonu aşkın göçmen geldi. Bugün Türkiye nüfusunun çok büyük bir bölümünün, belki de yarıdan fazlasının kökenlerinde 19. ve 20. yüzyıllar boyunca gelen göçmenler vardır. Bugün kendilerini Türk olarak kabul eden bu insanların pek çoğunun kökenlerinde Türkmen boyları yoktur. Göçmenlerin yakın tarihimizdeki güçlü yeri, Türk kimliğinin Halaçoğlu'nun yaptığı gibi kan ve ırk üzerine inşa edilmesinin mümkün olmadığını bir kez daha gösteriyor.”
“Halaçoğlu'nun tarihçiliği sorgulanmalıdır” görüşüne yer verilen açıklamada, “Netice olarak, Halaçoğlu'nun bu son örnekte bir kez daha ortaya çıkan, tarihçilik ve bilim insanlığı açısından bu sorunlu ve tartışmalı durumuyla TTK'yı nerelere sürüklediğini kamuoyunun takdirine sunuyoruz. Bu vesileyle, bir anayasal kurum olarak TTK'nın konumunun, yeni anayasa hazırlıklarının eşiğinde olduğumuz bu günlerde yeniden ele alınmasını yararlı bulduğumuzu belirtmek istiyoruz” denildi.