Tarih sayemde moda oldu

Güncelleme Tarihi:

Tarih sayemde moda oldu
Oluşturulma Tarihi: Aralık 12, 1999 00:00

Haberin Devamı

Gazetedeki sayfasında işlediği konularla ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ dedirten Murat Bardakçı

Tarihin popülerleştiği görüşüne katılıyor musunuz?

- Popüler olan son dönem siyasi tarihtir. Cengiz Han'la ilgili dört dörtlük bir kitap çıkarın, kimse ilgilenmez. Halk siyasi olana meraklıdır. Hala devam eden siyasi konuları içeren kitaplara bir merak vardır.

Bugün bile Ulu Hakan-Kızıl Sultan tartışması var.

- O, objektif tarih olmamasındandır. Mesele, mutlaka bir gözlük takılmak istenmesindendir. O gözlük resmidir veya değildir, farketmez.

ARAŞTIRMALAR SATMAZ

Bunda da herhalde elimizdeki bilgi birikiminin az olması etkili?

- Bilgi birikimi var. Güzel akademik araştırmalar yapıldı. Gerçi o araştırmalar satmaz. Çünkü akademik üslup okutmaz. Adamlar anlaşılmaması için ne mümkünse yaparlar, kendileri de anlamazlar çoğunu. Haa, tarih niye son zamanlarda moda oldu diyorsanız, ukalalık falan değil, o benim sayemdedir. ‘‘Şahbaba’’ son zamanlarda en çok okunan tarih kitabıdır.

‘‘Şahbaba’’ çıktıktan sonra Mustafa Kemal'in Samsun'a gidişiyle ilgili kitapta yayımladığınız bilgiler tartışma yarattı mı?

- Tartışılacak bir şey koymadım ki ben oraya. Belgeler koydum. Bizde tartışılan konular belgesiz dedikodulardır. Mesela Vahideddin Mustafa Kemal'e 40 bin altın verdi denilir. Ama kimse düşünmemiştir. Bir altın kaç gramdır, 40 bin altın kaç kilodur? Bunu o vapur taşıyabilir mi? Hem adamın parası yok ki versin!

Fakat buna karşılık Mustafa Kemal'in Samsun'a gönderilmesinde padişahın ciddi bir iradesinin söz konusu olduğunu da söylüyorsunuz.

- Peşin hükümle bakıldığı için dikkat edilmiyor. Vahideddin hiç bir şekilde Mustafa Kemal'e ‘‘git memleketi kurtar’’ demedi. Ama tabii şu vardır: Sevres'e uzanan barış görüşmeleri süreci başlamıştı. Vahiddedin, masaya otururken arkasında bir varlığın gücünü hissettirmek istiyor.

VAHİDEDDİN HAİN DEĞİL

Anlıyoruz ki her iki tarafın görüşü de tam doğru değil.

- Ben ‘‘Şahbaba’’yı yazarken iki şey yaptım: Bir, Vahiddedin'in evrakını yayımladım, ikincisi hayatını dramatize ederek yazdım. Ama bir sonuç çıkarmadım. Sonucu okuyucu çıkarır.

Sizin gözünüzle nasıl bir adamdı Vahiddedin?

- En azından şunu söyleyebilirim, hain değildir. Hep tarihi dedikodulara geliyoruz. 150'likler hakkındaki karar vardır, Hıyanet-i Vataniye Kanunu'yla sürgüne gönderilenler vardır. Halbuki Vahideddin hakkında tek bir karar yoktur.

NOSTALJİ FİLAN YAZMAM

Yeniden konumuza dönelim, popüler tarihe...

- Tarihin popüler hale gelmesinde gazetede yaptığım sayfanın çok etkisi olduğunu söyleyebilirim.

O sayfanın hangi özelliği sizce önemli?

- Güncel olması etkili. Ama hiç bir zaman öyle tarih bilinci vereyim diye bir endişem olmadı. Ben gazeteciyim. Bugün tarih revaçta. Yarın coğrafya revaçta olur, ben coğrafya yazarım! Vaktiyle biz şöyleydik, böyleydik, nostalji filan, ben böyle şeyler yazmam.

Daha önce Türk basınında böyle köşeler var mıydı?

- Vardı. Çok daha kaliteliydi. Reşad Ekrem'ler (Koçu) vardı, Ref'i Cevad'lar (Ulunay) vardı. Ama o düzey düştü şimdi. Bazı akademisyen arkadaşlarım seviyeyi çok düşürüyorsun diyorlar bazen, ama böyle yapmasam, okunmaz.

Bir Osmanlıca problemimiz var. Başka ülkelerde olmayan bir problem bu.

- Batı'da bir Ortaçağ tarihçisi Latince ve Yunanca'yı bilir. Bizde Osmanlı tarihçilerimizin çoğu Osmanlıca okuyamıyorlar. Osmanlıca bilmeyen tarihçi çarpım cetvelini bilmeyen matematikçiye benzer. Şimdi yeni bir moda çıktı, Amerikalılar’dan geldi. Sosyal tarih, ekonomi tarihi, filan... Tarih tarihtir. Tarih belgeyle yapılır. Şimdi iki çeşit tarihçi var. Bir, klasik tarihçiler var, Osmanlıca'yı çok iyi biliyor, belgeyi okuyor, ama çok dar bakıyor, yetmiyor. Öteki ise belgeyi okuyamıyor, çok geniş bakmaya çalışıyor, yine çuvallıyor. İkisinin ortasını bulmak zor. Benim bir avantajım bunu bilmek oldu.

Siz biliyordunuz zaten. Nasıl oldu bu?

- Evde ikisini bir arada öğrendim. Birinci yazısı Osmanlıca olan nesil bitti. 1928'de değiştiğine göre, 15 yaşında olduklarını düşünün, rahat okuyup yazmaları için, şimdi en az 85 yaşında olmaları lazım. Benim ilk yazım olduğu için çok iyi öğrendim.

10-15 yıl önce eski yazı kullanan çoktu. Ama eski yazıyı gördü mü insanlar gericilik derlerdi. Şimdi bu kalktı. Bir merak var.

- O bizde sol kesimdeydi genellikle. O kesim 1950'lere kadar Batı'ya, Batı klasiklerine ilgi gösterdi, ama o kültürün içine giremedi, bir sermaye bulamadı. Sonra halk kültürüne döndüler, mesela Aşık Veysel modası çıktı. Ama baktılar, bunun da fazla derinliği yok. Şimdi Osmanlı'ya döndüler. Eskiden Osmanlı'ya küfredenler şimdi Osmanlıca kelimeler kullanmaya çalışıyor. Eskiden Osmanlı emperyalistti diyenler Osmanlı konferansı veriyor. Onu da bilmiyorlar. Bir yazar, Üsküdar'a gitmiş, güneş batıyormuş, cuma namazı için ezan okunuyormuş diye yazıyor, akşam vakti! O kültür kulaktan dolma edinilmez, içinde yaşanılırsa edinilir.

ATTAN İNİP EŞEĞE BİNMEM

Demek ki Osmanlı kültürü bir sermaye, para ediyor. İlber Ortaylı şimdi bir aristokrasi merakı var dedi. Ben de ‘‘bunu Murat Bardakçı'ya sıralım en iyisi’’ dedim. Güldü, evet ona sor, dedi. Ne diyorsunuz?

- Biri telefon etti. Meşhur bir aile, yeni meşhurlardan. ‘‘Bizim ailenin kitabını yazar mısınız’’ dedi. ‘‘Ben paralı kitap yazmıyorum, yazmam’’ dedim. ‘‘Ama hanedanın kitabını yazdınız!’’ dedi. ‘‘Ben attan inip eşeğe mi bineceğim, sen kimsin?!’’ dedim. Böylesi çok var bizde. Osmanlı dönemindeki aile ile Osmanlı ailesini karıştırıyorlar. Mesela, benim dedem ibrikçibaşıydı, hasırcıbaşıydı, Osmanlı hanedanına mensuptu, diyor.

Şimdiki Osmanlı ailesinden hiç kimsenin diğer hanedanlardaki gibi bir skandal çıkardığını görmüyoruz. Bu aldıkları terbiyeden mi kaynaklanıyor?

- Terbiyeden ziyade, çekinmelerinden. Yillarca bunlar sürgünde sıkıntı çekmişlerdir ama, Türkiye aleyhine hiç bir şey yapmamışlardır. Hala çekinirler. Geçen seçimlerde Refah Partisi kazandığında ben çok espri yapardım, ‘‘geliyorlar etek öpmeye’’ diye. ‘‘Aman beyefendi!’’ derlerdi.

Tahttan indirilmiş diğer hanedanlarla Osmanoğullarını karşılaştırır mısınız?

- Bunların içinde en çok sıkıntı çeken, bizimkilerle Habsburg'lardır (Avusturya-Macaristan hanedanı).

O devirde yurtdışına para kaçırmak gibi bir şey yok muydu?

- Vardı ama, onlar bilmiyorlardı ki. Kral memleketi soyar. Ama bizimkiler dünyaya açık değiller o zamanda. Bir kahya sultana karnıbahar almış getirmiş. Sultan ‘‘Ay ne güzel çiçekler, vazoya koyalım’’ demiş...

TARİHİ OKUTAN YAZAR

Murat Bardakçı'nın evine giderken biraz çekiniyordum doğrusu. Ya soru sorarken hata yaparsam, cahilliğimi yüzüme vurur, gazetedeki sayfasında yaptığı gibi köpürürse? Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Onu ismen tanıdığımda Ortadoğu muhabiriydi. Sonra Milliyet'te ‘‘Son Osmanlılar’’ dizisi çıktı. Uzmanlık alanlarından birinin adı bu. Osmanlı hanedanının en yaşlı ferdi Şehzade Mehmet Orhan Efendi'yi Güney Fransa'da buluşunun hikayesi bir gazetecilik dersi gibi. Fakat dostlukla gazeteciliği ayırıyor: ‘‘Osmanlı ailesinin birçok ferdiyle dost olduysam, gazetecilik yapmadığım içindir.’’ Onunla gazetedeki sayfasını, hanedanı, çok satan kitabı Şahbaba'yı, tarihçileri konuştuk.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!