Tarih boyu sanat

Güncelleme Tarihi:

Tarih boyu sanat
Oluşturulma Tarihi: Kasım 21, 1998 00:00

Haberin Devamı

Bugün atların önemi azaldı, ama sevgisi tükenmedi. İnsanoğlu onun varlığını gene at yarışlarıyla, atlı spor kulüpleriyle, polo oyunlarıyla sürdürüyor...

İnsanoğlunun en eski ve en yakın dostlarından biri olan at, P Dergisi'nin güz sayısında baştan sona ‘‘doludizgin koşturuyor.’’ Dergide at-sanat buluşması, değişik ve ilginç yönleriyle anlatılıyor. Öykü, deneme ve gezi kitaplarıyla tanınan Orhan Duru, ‘‘Efsaneden Gerçeğe At’’ başlıklı yazısında, insanın bu önemli yoldaşının, Greklerin ve Türklerin mitolojisiyle, Selçuklu ve Osmanlı toplumlarıyla yakınlıklarını anlatıyor. Orhan Duru'nun yazısının geniş bir özeti şöyle:

‘‘At, Türkün kanadıdır.’’

Kaşgarlı Mahmud

Eski Grek mitolojisinde kanatlı at Pegasos ile ozanlar arasında doğrudan bir bağlantı var. Söylenceye göre, ozanların esin kaynağı olan Musa'ların yaşadığı Helikon dağındaki ünlü pınar, Pegasos'un çiftesini vurduğu yerden fışkırmış. Çiftesi o kadar güçlüymüş ki, sular patlayıp akmaya başlamış.

Türkler'de ise atla ilgili söylenceler, işin içine kırat ve kanatlı at karışarak çok eskilere gidiyor. Örneğin Köroğlu Destanı'nı alalım. Köroğlu'nun ünlü kır atı ‘‘denizden çıkma bir aygır’’ın soyundan geliyor.

Bu söylencede yer alan ‘‘denizden çıkan aygır’’ ve kanatlı kır at öyküleri Orta Asya'ya şamanlık dönemlerine kadar gidiyor. O dönemin inançlarına göre atlar o kadar kutlu yaratıklar ki, insanlar öldüğünde onları öbür dünyaya götürmek için yol gösteriyor ya da öbür dünyadan alıp bu tarafa getiriyorlar.

Homeros'un yazdığı İlyada Destanı'nın önemli bir parçasında ‘‘Troya atı’’ yer alıyor.

Eski öyküleri ve söylenceleri karıştırdığımızda ünlü kişileri, ünlü yiğitleri hep atlarıyla birlikte görüyoruz. Büyük İskender'in ünlü atı Bucephalus'u sayabiliriz en başta. Roma imparatorları Julius Ceasar ile Marcus Aurelius'un atlara ilgisi büyük. İkisinin de at üzerinde heykelleri var.

İSLAM GELENEĞİNDE

Doğu'ya geçersek Zal oğlu Rüstem'in atı Rahş, Battal Gazi'nin atı Akşar akla geliyor. Düldül de İslam geleneklerinde yer alıyor. Düldül'ün at değil katır olduğu öne sürülüyor. Önce Peygamber Muhammed'e armağan ediyorlar. Çok yararlı işler yaptıktan sonra, Peygamber onu Hazreti Ali'ye veriyor. Hz. Ali Düldül'le pek çok savaşa katılıyor. Mevlana'nın Mesnevi'sinde ise atla ilgili olarak bugün bile porno sayılabilecek bir öykü bulunuyor.

İnsanlar atı, çağlar ve yüzyıllar boyunca binek, yük ve çeki hayvanı olarak kullandı. Etinden, sütünden, derisinden, kıllarından, tırnağından ve bağırsaklarından bile yararlandı.

Atın ilk önce nerede evcilleştirildiği tam olarak bilinmiyor, ama büyük bir olasılıkla Orta Asya bozkırlarında evcilleştirildiği sanılıyor. Bir zamanlar Orta Asya, Hazar Denizi'nin kuzeyi ve Balkanlar'a kadar bölgeyi egemenlikleri altına alan İskitlerin krallarının öldüklerinde atlarıyla birlikte gömüldükleri biliniyor. Hunların neredeyse at üzerinde yaşadığı, kadınların çocuklarını bile at sırtında taşıdığı Bizans tarihçilerinin kayıtlarından biliniyor.

Aynı bölgelerde yaşamış, sonra bir bölümü Anadolu'ya gelmiş Türkler de kendileriyle birlikte zengin bir at kültürü getirdiler. Bunu Orhun yazıtlarından, Çin ve Bizans kaynaklarından, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda kaleme aldığı Divanü Lugati-t Türk'ten anlıyoruz. Bu sözlükte atlarla ilgili 115 sözcük bulunuyor.

Eski Türklerin tarihinde ata verilen önemle ilgili pek çok gösterge var. 12 hayvanlı Türk takviminde ‘‘At Yılı’’ da yer alıyor. Türkler bir çeşit bayrak ve erk simgesi olarak at kuyruğundan yapılma tuğlar kullandılar. Tuğlar Osmanlı döneminde de sürdü. Padişahın tuğları yanında devletin önemli yöneticilerine de önemleri ölçüsünde tuğ verildi.

Anadolu Selçuklu paralarının bir bölümünde elinde kargısı olan bir atlı kabartması görüyoruz.

Osmanlılar da ata önem verdiler. İmparatorluğun çeşitli yerlerinde kurdukları ‘‘at ocakları’’nda seçkin atlar yetiştirilirdi. Sonradan bunları haraya çevirdiler. Cumhuriyet döneminde de kullanılan Karacabey ve Çifteler haraları Osmanlı döneminden kalmadır.

Osmanlı padişahları törenlerde kır ata, savaşlarda yağız atlara binerlerdi. Sultan Genç Osman çok sevdiği Sisli Kır adlı atı ölünce Saray bahçesinde ona bir mezar yaptırdı. Lala Şahin Paşa Karacaahmet'te kendi mezarının yanına atları için mezar kazdırdı. Atlar için mezar geleneği bugün de sürüyor. Karacabey harasında, soyundan değerli atlar türeyen Baba Kuruş adlı saf kan Arap atının mezarı var.

Osmanlılar'da büyük görevlere getirilenlere at armağan edilirdi. IV. Mehmed'in, sadrazam atadığı Kara Mustafa Paşa'ya altın ve gümüş eyerli eşsiz iki at armağan ettiği biliniyor. Osmanlı şairleri ünlü atlar, özellikle padişahların atları için övgü şiirleri yazdılar. Bunlara Rahşiye deniyor. Bunların içinde en ünlüsü Nef'i'nin IV. Murad'ın atı için yazdığı rahşiyedir.

SAFKAN ARAP

Araplar da İslamiyet'in yayılma döneminde ata çok önem verdiler. Çöl koşullarında yetişen Arap atları dayanıklılıkları ve uzun mesafe koşabilmeleriyle ün kazandılar. Böylece ilk safkan topluluğu olarak ortaya çıktılar. Bu atlar içinde özelliklerine göre aileler oluştu. Bunların en önemlileri olarak Seklavi'leri, Hamdani'leri Küheylan'ları sayabiliriz. İngiliz atlarının kökeni de iki Arap ve bir Türk atından geliyor. Bu soydan türeyenler değişkenlik göstermediği için safkan İngiliz atları çıktı ortaya.

TOMBAK ZIRH

''At başlıkları'' da denilen at alın zırhlarına Osmanlı döneminde sıkça rastlanıyordu. At alın zırhları, atın alın kısmını örten ana gövde, yanlardan üç sıra demir halkalarla bağlı iki yanak siperliği ve gövdeye bağlanmış ense siperliğinden oluşuyor. 16. yüzyıl ikinci yarısına ait tombak at alın zırhının üzeri kazıma tekniğinde natüralist çiçek dallarıyla süslenmiş.

AT BAŞLI KAMÇI

19. yüzyıl sonlarına ait kamçının açık yeşim kabzası at başı şeklinde. Bir yüzeyinde atın başlığına üç filizli ve üç zümrütlü altın dal bağlı. Atın gözleri yakut, burun deliklerinde birer elmas var, boyunluk üstünde iri bir zümrüt var.

AT MEZAR TAŞI

Sultan II. Osman'ın atı ‘‘Süslü Kır’’ın mezartaşı. Mezartaşı mermerden, kaidesiyle birlikte tek parça halinde oyulmuş. Taşın üzerinde kabartma bir kitabe yer alıyor.

FİRUZE BOYUNLUK

Yanak kayışları, burunsalık, tepelik gibi kayış bölümlerinden oluşan başlık, gem halkalarına takılır. Başlığı tutan ve atın boynunu dolanan boyunluk geniş bir şerit halinde süsleme ve taş kullanımına imkan verir. Eyerin terki kayışlarına bağlanan ve öne kaymasını önleyen bir kayış da kuskundur. 19. yüzyıla ait altın paftalar üzerine iruze ve yakut kakma boyunluk, Raht Hazinesi Koleksiyonu'ndan.

EYER ÖRTÜSÜ

Eyerin üzerine kaplanan örtüler, eyeri koruduğu gibi, biniciyi de rahat ettirir. Bu örtüler eyer takımının en zengin işlemeli bölümü. Kırmızı çuha takımın eyer kaplamasının kenarlarına Osmanlı motifleri işlenmiş. Bu eyer II. Abdülhamit'in hassa alayında kullanılan takımlardan.

ELMAS-YAKUT SÜSLÜ

MÖ 3. yüzyılda Hunların buluşu olan üzengi ile at bir savaş aracı haline geldi. Yakutça ‘‘izengü’’ (ayak tabanı) kelimesinden gelen üzengi, binicinin ayak tabanını geçirdiği bir destek olarak ata hakim olmasını sağlar. Savaşlarda tazminat unsuruydu. 18. yüzyıl ortalarına ait bu üzenginin yanları elmas, zümrüt taşlarla süslü.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!