Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 1997 00:00
Türk-Yunan ilişkileri, ilk kez bir Türk başbakanının ayak basacağı Girit'e endekslediPosedion’un gazabı: MinatorMinator, Girit'te günümüze kadar korunabilmiş mitolojik sembollerden biri. Öyle ki onu bir Girit rakısının üzerinde bile görebilirsiniz. Minos Kralı, kıyamadığı için bir kara boğayı Deniz Tanrısı Posedion'a kurban etmeyince, Posedion çok öfkelenir. İntikam almak için kralın karısını kendisine aşık eder ve bu ilişkiden
boğa başlı (Posedion'un simgesi boğa) insan vücutlu Minator doğar. 1200 odalı Knossos sarayının labirentlerinde tutulur Minator ve her yıl yedi genç kız ve yedi genç erkek bir boğayla ringe çıkar. Çünkü Minator insan kanıyla beslenir.GÜNDEMİN BAŞ SIRASINDAGüney Avrupa Ülkeleri Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi 3-4 Kasım'da Girit'te yapılacak. Bu konferans çerçevesinde Başbakan Mesut Yılmaz'la Yunanlı meslektaşı Kostas Simitis'in pazartesi günü yapacakları görüşme Girit Adası'nı siyaset gündeminin baş sırasına oturttu. Peki, ortaokul yıllarımızdan itibaren tarih kitaplarında bize ‘‘Savaşta kazandığımız, masada kaybettiğimiz ada’’ olarak tanıtılan Girit nasıl bir yer? Hep gerilimli ilişkiler yaşayan iki ülkenin başbakanının, ilişkilerine daha ılımlı bir yön çizmeye çalışacakları bu ılıman iklimli adayı ne kadar tanıyoruz?ANAERKİL BİR TOPLUMDUİlk uygarlık izleri M.Ö. 4000'lere dayanan Girit anaerkil bir toplumdu. Minoanlılar tanrıçalara taparlardı. Öyle ki arkeolojik kazılarda o döneme ait ‘‘erkek’’ kültlerine çok az rastlandı! Kadınlar cömertçe vücutlarını sergiledikleri dekolte giysileriyle özgürce erkeklerle arkadaşlık ederler, hatta bazıları ‘‘erkek gibi’’ boğa sırtında tehlikeli biçimde parendeler atardı. Ta ki, savaşçı kavimler gelip ülkeyi işgal edene kadar. Barış içinde yaşayan Giritliler, savaşı da, silahları da onlarla tanıdı. Tanrıçalar çoktan öldü. Şimdi erkekler konuşuyor. Ve bu görüşmelerin sonucu merakla bekleniyor!HANYA İLE KONYA Yaklaşık 300 yıllık Osmanlı hükümranlığından bugün Girit'te kalan birkaç cami, türbe, okul ve 1922'de Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan mübadele yüzünden göç etmek zorunda kalan 33 bin Türk'ün geride bıraktığı evler. Osmanlı izleri daha çok Hanya (Yanlış okumadınız, Konya burada, Hanya da orada) ve Rethemno'da... Egeliyseniz, Rethemno'nun dar sokakları arasında yabancılık çekmezsiniz, tüm sahili kuşatan ışıl ışıl restoranlara oturduğunuzda yanıbaşınızda duyduğunuz ses ise denizin sesi! Meltemia'sıyla birlikte... (Güzel Rethemno'yu tanımak isteyenler, Belge Yayınları'ndan çıkan Pandalis Prevelakis'in ‘‘Girit'te Bir Şehrin Hikâyesi’’ni okuyabilirler.)Deniz, kum ve mitoslar ülkesiGirit, doğal güzelliklerinin yanısıra Avrupa'nın en eski tarih öncesi hazinelerine sahip bir ada...ANAERKİL BİR TOPLUMDUİlk uygarlık izleri M.Ö. 4000'lere dayanan Girit anaerkil bir toplumdu. Minoanlılar tanrıçalara taparlardı. Özellikle Evcil Yılan Tanrıçası (Yanda) ile Yabanılların ve Ağaçların hanımı Tanrıça'ya. Arkeolojik kazılarda fallus imgesine hiç rastlanmadı!Nüfusu bir milyonu zor bulan Girit, zeytincilik ve şarapçılıkta iddialı olsa da, asıl vurgunu turizmden yapıyor. Giritliler'in yurtdışına göç nedeniyle terk ettikleri yerleri, özellikle yaz sezonunda Avrupalı yazlıkçılar dolduruyor. Doğal güzellikleri yanısıra Girit, Avrupa'nın en eski tarih öncesi hazinelerine sahip. Iraklio Arkeoloji Müzesi bu açıdan Avrupa'da ilk sırada yer alıyor. Milattan önce dört kez şiddetli depremlerle yerle bir olan Knossos sarayı, Yunan Tanrısı Zeus'un doğduğu Diktaran mağarası, müzeler ve işgalcilerin izlerini bıraktıkları yerleşim alanları turistlerce en fazla rağbet edilen yerler. Girit'i vazgeçilmez kılan bir başka şeyse, kıyı şeritlerine yayılan eğlenceli taverna, restauran, bar ve disko kültürü.BUGÜNKÜ mimarisiyle İstanbul'un betonarme gecekondularını aratmayan Girit, öte yanda tarih öncesi mimarlık teknikleriyle uzmanları hayran bırakan bir ada. Tabii bu arada işgalcilerin de adanın görünümünde azımsanamayacak bir katkısı olmuş. Bugüne kadar Girit'i işgal etmemiş bir Akdeniz uygarlığı kalmadığı için, adada Roma, Helen, Mısır, Arap ve Osmanlı mimarisinin örnekleri de oldukça fazla.Girit'in tarih öncesi zenginliği, Alman araştırmacı Heinrich Schliemann'ın Homeros'un mitos dünyasının gerçek tarih olabileceğini düşünüp, Truva'yı topraktan eşip çıkarmasıyla fark edilmiş. Ve tabii Girit'te yapılan kazılarda toprağın altından devasa Knossos sarayı çıkmış.İlk işgalciler HelenlerUzmanlara göre Girit'te dört bin yıl öncesine dayanan bu uygarlık, Güneybatı Anadolu'dan türemiş (Tanrıçalara tapınma Anadolu'da da sözkonusu biliyorsunuz). Halen büyük bir bölümü çözülemeyen Girit hiyeroglaf yazılarının da Anadolu-Hitit-Aryan çevresinde türetildiği görüşünde uzmanlar.Zamanında Girit, deniz ticaretinde Akdeniz'in motoruymuş. Baltık ve Kuzey Denizi'ne kadar değerli taş ticareti yaparlarmış gemilerle. Hatta bununla bağlantılı olarak İngiltere'de, Stone Henge dönemine ait daire biçimindeki yapıların Giritli mimarlar tarafından yapılmış olabileceği ihtimali üzerinde bile duruluyor.M.Ö. 1750'lerde Girit işgal edilmeye başlanmış. İlk işgalciler Hellenler. Aradakileri saymadan geçelim, sonuncusu da Osmanlılar. Yaklaşık 300 yıllık Osmanlı hükümranlığından sonra 1905 yılında Yunanistan'a bağlanmış Girit. 1922'de Venizelos ile
Atatürk arasında yapılan mübadele anlaşmasıyla da Osmanlılar'ın adada terkettikleri evlere Anadolu'dan gelen Rumlar yerleştirilmiş, Osmanlılardan da adada kalanlar olmuş.Bugün artık kim gerçek Giritli kim değil, bilinmiyor. Adları Yunanlılarla birlikte anılsa da Giritliler'in aslında Yunanlılar'dan pek hazetmedikleri söyleniyor. Hatta 1944 yılında Yunanistan’a değil, Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanmayı tercih ettiler.Yunan camiasında Giritliler, soyadlarının sonundaki ‘‘akis’’ ile ayırt ediliyor. Yunanlı şarkıcı Mikis Theodorakis, ünlü yazar Nikos Kazancakis Giritli. Kazancakis'in başkent Iraklio civarındaki mezarı da turistlerin uğrak yerlerinden biri... Kardeşiz biz, kardeş!Ada'ya akın eden turistler arasında Türk yok gibi. Oysa Giritliler en kolay onları tanır. Ya kanlı tarih yüzünden mesafeli davranırlar ya da karşılıklı Türk kahvelerinin (onlara göreyse Yunan!) içildiği masada bir ‘‘tavla’’ya girişirler sizinle. Sohbet koyulaştıkça, evlerinde özel olarak yaptıkları Girit rakısından ikram etmeye başlarlar. Gündüz vakti minik rakı kadehleri birbiri ardı sıra tutuşturulur elinize. Anlarsınız ki onlar da Türkler kadar ısrarcılar ikram konusunda. Oyun uzadıkça diğer masalardaki Giritliler de katılır sohbetinize ve söz dönüp dolanıp ‘‘Türk-Yunan husumeti’’ne gelir konu. Herkes konuşur ve siz şaşırıp kalırsınız. Giritli bir ‘‘kefene’’cinin söylediklerine. Diğerleri de onunla aynı fikirdedir:‘‘Türkler Yunanlılar birbirlerini sever. Zaten her şeyimiz birbirine benzer. Bu düşmanlığı var ya, liderler çıkarıyorlar. Siyasetçiler! Çekilsinler onlar aradan, bakın bakalım ortada düşmanlık kalıyor mu? Kardeşiz biz, kardeeeş!’’Sevgiyle yolcu ederler sizi, ‘‘Gene gelin’’ derler. Türkiye'ye doğru yol alırken Yunanlılar Sirtaki'ye başlar gemide. Müziğin ritmine, İzmirli ölübabam bile dayanamaz, katılır onlara siz Kuşadası'na yaklaşırken. Büker dizlerini, bırakır kendini müziğin ahengine. Sonra buzukiler susar, tulum ve kemençe başlar ve Trabzonlu gençler çıkarlar bu kez dans pistine. Onlar mı dans eden yoksa siz misiniz karıştırırsınız zihninizde. Ülkeler de kalmaz artık sınırlar da insanın yüreğinde.
button