Oluşturulma Tarihi: Ocak 17, 2004 21:16
Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'in yazdığı ‘‘Tangonun Tarihçesi’’ adlı yazı, üç aylık sanat dergisi P'nin son sayısında yayımlandı. P Dergisi, bu sayısını ‘‘Dans ve Sanat’’ temasına ayırmış.
Borges'in tangoyla ilgili yazısına, yüz yıl önce Arjantin'de yapılan çeşitli tango afişleri eşlik ediyor. Ünlü yazar, 1929'da Evaristo Carriega adlı genç yaşta ölmüş bir şairin yaşam öyküsünü yazmaya karar veriyor. Ancak kitabı yazarken, Carriega'nın hayatından çok, onun dönemindeki Arjantin'le, özellikle de tangoyla ilgilenmeye başlıyor. Yirmi beş yıl sonra kitabın ikinci basımına Tangonun Tarihçesi adlı bir bölüm ekliyor. Bu yazıda, tangonun Buenos Aires'in gecekondu mahallelerinde değil, genelevlerinde ortaya çıktığını söylüyor. Borges'e göre tango, hem şehvet, hem de müthiş bir şiddetle dolu.
Tangonun zaman zaman filmlerde gösterilen bir tarihçesi var. Bu duygusal versiyona göre tango, Buenos Aires'in kenar mahallelerinde, gecekondu semtlerinde (bu semt fotoğraflarda ilginç göründüğü için genellikle Boca de Riachuelo'dur) doğmuş. İlk başlarda, iyi aileler tangoya karşı çıkmışlar, benimsememişler bu müzik türünü. Ama sonraları, 1910'lara doğru, Paris'i örnek alarak varoşların bu ilginç ürününe kapılarını açmışlar.
Bu yoksulluktan varsıllığa geçiş öyküsü günümüzde yadsınamaz bir gerçek, bir aksiyom olmuş. Oysa benim anılarım (elli yaşımı doldurdum-1950'ler) ve birçok kişiyle konuşarak yaptığım araştırmalar kesinlikle bu tezi doğrulamıyor.
Danıştığım kimselerin hepsi tangonun kökeninin genelevler olduğunda birleşiyordu. (Aynı görüş birliği tangonun doğuş tarihi için de geçerli; 1880'le 1890 arası.) Üstelik ilk tango orkestralarını oluşturan çalgıların (piyano, flüt, keman, daha sonraları bandoneon) yüksek maliyeti de bu tanıklığı doğruluyor. Bu da tangonun varoşlarda doğmamış olduğuna bir başka kanıt; kenar mahallelerde gitarın altı telinin yeterli olduğu herkesin bildiği bir gerçektir. Bu savı doğrulayan başka kanıtlar da var: Tangonun şehvet uyandıran figürleri, tango adlarının (El choclo-maval, El fierrazo-çelik darbesi) çağrıştırdıkları, çocukluğumda Palermo'da, yıllar sonra da Chacarita ve Boedo'da gördüklerim (kadınlar edepsiz buldukları bu dansa rağbet etmedikleri için erkeklerin sokak köşelerinde erkek erkeğe dans etmeleri).
BELA ARAYAN TANGO
Lugones (El Payador'da) tangoyu aşağılayıcı bir açıksözlülükle ‘‘şu genelev sürüngeni’’ diye tanımlar. Kuzey mahallesi tangoyu (o günlerde Paris'te çoktan temize çıktığı halde) sokaktan alıp evlere kabul ettirmek için uzun yıllar beklemek zorunda kaldı; hálá da tam başarılı olduğu söylenebilir mi, bilemiyorum. Eskiden tango şeytansı bir orjiydi, şimdilerde bir yürüme şekli oldu.
Tangonun cinsel niteliği birçoklarınca dile getirilmiştir, içerdiği şiddet içinse aynı şey söylenemez. Her iki niteliğin de aynı itkinin farklı şekilleri olduğu doğru. Erkek sözcüğü, bildiğim bütün dillerde cinsel gücü ve savaşçılığı simgeler; Latince'de ‘‘cesaret’’ anlamına gelen virtus sözcüğü de ‘‘vir’’, yani ‘‘erkek’’ten türemiştir. Kipling'in ‘‘Kim’’ adlı romanında bir Afgan, iki eylemin özünde aynı olduğunu vurgulamak istercesine şöyle der: ‘‘On beş yaşımda erkeğimi öldürdüm ve erkeğimi yarattım.’’
Tangoyu şiddetle ilintilendirmek bu ilişkiyi yeterince vurgulamıyor. Bence şunu da eklemek gerek: Tangolar ve milongalar çoğu kez ozanların sözcüklerle anlatmak istedikleri bir şeyi, kavganın bir şenlik olduğu inancını dolaysız dile getirirler.
Oscar Wilde bir söyleşisinde müziğin o ana dek farkında olmadığımız, kişisel bir geçmişi ortaya çıkardığını, bizi yaşamadığımız mutsuzluklar için gözyaşı dökmeye zorladığını, işlemediğimiz suçlardan pişmanlık duymamıza neden olduğunu öne sürer. Ben kendi hesabıma, önce hasmıma meydan okuyup sonra karanlık bir bıçak kavgasında sonumun gelmesini sessizce izlediğim, aynı anda hem soğukkanlı hem aşırı duyarlı, kurmaca bir geçmişi ayrıntılarıyla düşlemeden El Marne ya da Don Juan'ı dinleyemediğimi itiraf etmeliyim. Kim bilir belki tangonun var olma nedeni de budur. Arjantinlileri bir zamanlar cesur olduklarına, cesaret ve onurun gereklerini yerine getirdiklerine inandırmak.
BİZ ARJANTİNLİLERİ CENNETTE PLATONİK BİR TANGO BEKLİYOR
Müzik sözlükleri herkesin kabul ettiği, kısa ve öz tanımını veriyor tangonun. Temel bir tanımlama bu, gayet açık seçik, ama bu tanımlamaya uyarak bir ‘‘tango’’ yazmak isteyen bir Fransız ya da bir İspanyol besteci, bizim kulaklarımıza yabancı, belleğimizde yeri olmayan, bedenimizin kabul etmediği bir şey yarattığını görüp şaşıracaktır. Buenos Aires'in günbatımları ve geceleri olmadan tango yazılamayacağı ve biz Arjantinlileri cennette platonik bir tangonun beklediği söylenebilir.
TANGO SÖZLERİNDE NE DENİYORDU?
İlk tangoların çoğunda söz yoktu, olanlardaysa sözler doğaçlama ve açık saçıktı. Kimi tango sözlerinde kırsal yaşam ağır basıyordu, çünkü kompozitörler halkın hoşlanacağı konular arıyordu ve o zamanlar kötü yaşam koşulları ve varoşlar şiirsel addedilmiyordu. Sonraki tangolar kimi Fransız natüralist romanlarında ya da Horgart'ın gravürlerinde olduğu gibi, yaşamın birbiri ardına gelen talihsizliklerini anlatmaya başladılar: ‘‘Sonra metresi oldun / yaşlı bir eczacının / daha sonra da komiserin oğlu / soluğunu kesti.’’ Daha sonra biraz da eskiye özlemle, yoksul ve kavgacı mahallelerin nasıl yola geldiğini anlattılar. İlk zamanlardan itibaren kaçak aşıklar ve duygusallıklar üzerine çok kalem oynatıldı: ‘‘Hatırlıyor musun / bir şapka giymiştin / ve o deri kemeri takmıştın / öteki karıdan arakladığım.’’ Yakınmacı ve suçlayıcı tangolar, nefret tangoları, alay ya da hınç yüklü tangolar yazıldı; çoğu yazıya dökülmedi, birçoğu da belleklerden silinip gitti.