Tam teÅŸekküllü cinayetÄ°DAM Müştereken ve taammüden!..."Suçluları asmak, onları iyileÅŸtirmez ki..."Ä°yi de, insanların derdi "iyileÅŸtirmek" ya da "ıslah edip topluma kazanmak" mı sahiden?Uygarlığın beÅŸiÄŸi Ä°ngiltere'de, kapitalizmin yükseliÅŸ çaÄŸlarında, deÄŸil "can alaneli kanlı caniler, hırsızlar da daraÄŸaçlarında yükselirdi. Charles Dickens'ın ÅŸaheser romanları tanıktır. Geçen asrın unutulmaz kalem üstatlarından Arthur Koestler ise, yankesicilerin idam sahnelerinde, pek çok hırsızın, meslekdaÅŸları (?) öldürülürken, seyircilerin cüzdanlarını yürütmek için idam sehpalarının çevresinde yoÄŸun mesai yürüttüğünü aktarıyor. Gene, geçen yüzyılın başında tutulan bir istatistiÄŸe göre, 250 idam mahkûmundan 170'i daha evvel bir idam sahnesini bizzat seyretmiÅŸ. Dolayısıyla, meydanlarda sehpalar kurup ortalık yerde adam sallandırmanın ibret-i alem olduÄŸu falan yok. Meraklısına (!?) seyirlik iÅŸ çıkıyor, o kadar. "Caydırıcılık" argümanı ise, hepten palavra. Zira, yalan söyleyen de, eÅŸini aldatan da, hırsızlık yapan da, adam öldüren de, nedense, yakalanmayacağı'nı düşünür. Yakalanmayacaksın!.. Çünkü, hukukun ancak, 'yakaladığı'na hükmü geçiyor. Ve tabii, yakalayacak kadar gücü yettiÄŸi'ne! Hem de, sırasında, en "abuk" tezahürlerle. Yine, Arthur Koestler'den naklen, 1906'da Ä°sviçre'nin Delemont kasabasında bir köpeÄŸin idam edildiÄŸini biliyor muydunuz? Suçunu ise, hayatta tahmin edemezsiniz. Garibim köpek, öyle ÅŸaşırıp kilisenin ÅŸarap çanağına filan da iÅŸememiÅŸ, yalnızca bir soygunda erketelik yapmış! (Ahmet Turhan Altuner'in "Testus Mortus" köşesi, 4.01.1998/ Hürriyet) Bu sevimsiz konu da nereden çıktı, diyeceksiniz. Pek sevimsiz olduÄŸu doÄŸru;konu can almaya müteallik olduÄŸu için deÄŸil sadece, idamın gerisindeki, sadece ve sadece insana özgü vahÅŸet ve ilkellik yüzünden. Yeryüzündeki, bilerek, isteyerek, tammüden, hatta zevk alarak öldüren tek canlı mahluk, insan da ondan! Ä°damın bir baÅŸka can alışın cezası olması, bunu deÄŸiÅŸtirmiyor. Kapkaranlık bu konuya avdet, Mac Veigh'in idamı yüzünden. Körfez Savaşı'nın madalyalı gazisi, acaba neden, yüzlerce masum insanın canını alacak bir terör eylemine yöneldi? Kim düşündü iÅŸin bu yönünü? Her toplum, katillerinin nezdinde, onu yarattığı için suçludur! Hiç kimsenin, hiç birimizin eli temiz deÄŸil. Ãœstelik, bu kollektif cinayeti, tarihin kaydettiÄŸi en büyük "medyatik ÅŸov"a döndürmek, gene, ancak ve ancak, Amerikalılar'ın baÅŸarabileceÄŸi bir iÅŸti. Yok, minicik bir ÅŸehre medya akını, yok Mac Veigh menülerinden para kazanmaya çabalayan budalalar, gazetecilere bahçelerini kiralayıp kısa günün karı havasına giren zavallılar, naklen yayınlar, Histerik "Geber!!!!" avazeleri, ölenlerin kabri başında bir baÅŸkası ölürken teselli (????) gözyaÅŸları dökenler, ve daha neler neler. Bu ne kepazeliktir? Mac Veigh'i öldürdüler de, ölenler geri mi geldi? "Kan dökerek arınma"yı, kaç asırdır, bir toplumsal ritüele dönüştüren sıradan Amerikalı, ÅŸimdi olduÄŸundan daha mı huzurlu? ABD'nin bir "cinnetler cenneti" olduÄŸu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸti mi? Bu cinnetlere kaynaklık eden toplum gerçeklerinin hangisinde iyileÅŸme oldu? Asla öyle olmadığı, BaÅŸkan Bush'un, "Mac Veigh'in idamı Amerikan halkının adalet isteÄŸini yerine getirdi." demecinde gizli. Ä°ntikam için hasım bildiÄŸinin vücudunu ortadan kaldırmak, ne zamandan beri adalet oldu? Hangi adalet??? Hukukta bir suçun karşılığı olarak idam veridi diye onu uygulamak mı adalet?Buyurun, iÅŸte size hukuka uygun, gerçek bir infaz sahnesi."Hapishane müdürü elinde deÄŸneÄŸiyle geldi, çıplak vücudu dürttü, ceset sallanınca, belli belirsiz bir sesle, "Bu iÅŸ tamam." dedi. DaraÄŸacından uzaklaÅŸtı ve derin bir nefes aldı. Yüzündeki sıkkın ifade derhal kaybolmuÅŸtu. Kol saatine şöyle bir göz attı:"Saat sekizi çeyrek geçiyor. Bu sabahlık da bu kadar, tanrıya şükür!"("Tanrıya şükür......." Ä°nsanın, gayrı ihtiyarî, 'HerÅŸeye eyvallah da, bu tanrıya şükür de neyin nesi?' diye sorası geliyor. Åžayet "Tanrı", rivayet olunduÄŸu üzere, sahiden "her ÅŸeye kadir" ise, insanların bir baÅŸka insanın canını almasından hoÅŸnutluk duyabilir mi?)(.....)"Francis, hapishane müdürünün yanında yürürken, çalçene konuÅŸuyordu: 'Åžey efendim, herÅŸey mükemmelen tamamlandı, bitti. ÅžipÅŸak bitirdik iÅŸi. Ä°ÅŸte böyle. Oooo, hayır... Her zaman böyle olmuyor. Doktorun daraÄŸacının altına gidip mahkumun ölümünü garantilemek için bacaklarına asıldığını bilirim. Ne nahoÅŸ bir durum!""Ayaklarına asılıp buruluyor öyle mi? Çok kötü.' dedi hapishane müdürü."Ah efendim, mahkumlar söz dinlemeyip direndiÄŸi zaman, daha da berbat oluyor. Hatırlıyorum, bir adam, infaz için geldiÄŸimizde, hücresinin demir parmaklıklarına yapışıp kalmıştı. Söylediklerime belki inanmayacaksınız ama, adamın ellerini parmaklıklardan kurtarabilmek için, her bir bacağına üç muhafızın asılması gerekmiÅŸti. Makul davranması için onu iknaya çabaladık. 'Bak sevgili dostum,' dedik, bize yaptığın ÅŸu eziyete bak!" Ama gelin görün ki, adam bize kulak asmadı. Ah, ah, bize büyük sorun çıkarmıştı."Bir de baktım ki, avaz avaz gülüyorum. Herkes gülüyordu. Hapishane müdürü bile, hoÅŸgörülü bir ifade ile sırıttı. Gülerek, 'Haydi, hepiniz gelin de, birer içki için.' dedi. 'Arabada bir ÅŸiÅŸe viskim var. Hepimize yeter.'"Hapishanenin koca çift kapılarından geçip yola çıktık. 'Bacaklarına asılmak ha?'... dedi Burmalı bir hakim ve kahkahalara boÄŸuldu. "Hepimiz tekrar gülmeye baÅŸladık. O anda, Francis'in bu minik hikayesi olaÄŸanüstü komik gelmiÅŸti: Avrupalılar ve yerliler, gayet dostane bir hava içinde beraberce içki içtik. Ölen adam ise, bizden sadece yüz metre uzakta idi.""Hayvan ÇiftliÄŸi" ile "1984"ün dünyaca ünlü müellifi George Orwell'in (Eric Blair'in müstear ismi) son büyük savaÅŸ öncesinde, imparatorluk polis teÅŸkilatında görevli olduÄŸu Burma'dan editörü Dennis Colling'e gönderdiÄŸi mektuplardan biri olan "A Hanging" baÅŸlıklı bu yazının tamamı, 2000 yılı baharında, Agora'da yayınlanmıştı. Ä°dama -her türlü ahval ü ÅŸerait altında- karşı olan benim, titreyip de kendime gelmemi saÄŸlayan bu metinde, en son olarak takıldığım iki can alıcı ifade, sırasıyla, "Bu sabahlık da bu kadar, tanrıya şükür!" ile, "ÅžipÅŸak bitirdik iÅŸi." ifadeleri oldu. "Ä°Åž????..." Bir insanı -sebebi ne olursa olsun- boÄŸazlamak, sözün özü, sadece ve sadece, bir iÅŸ! Oysa, Arapça kökenli "adem"den türeyen "idam"ın kelime anlamı, yok oluÅŸ. Kanun ya da din gereÄŸi, her neyse, bir insanın bedenini, daha kötüsü, tüm hayat tecrübesini, birikimini, ruhunu yok ediyorsunuz. Hangi hakla?Tüm büyük dinler -güya- "Öldürmeyeceksin!" diyor; "tanrı'nın verdiÄŸi canı gene ancak tanrı alabilir" deniyor, ama düzen ya da din uÄŸruna durmadan insan katlediliyor!.. Hangi sahici din, bir insana, bir baÅŸkasının canını alma hakkını tanıyabilir, soykırımcılar hariç?Hele hele, birini cezalandırmak için, tamamen masum hayatlara son vermek, "insan" kelimesiyle baÄŸdaşır mı? Yoksa, ben, siz, ezcümle "biz"im gibiler, fena halde yanılıp da, "insan olma"ya, mevcut acı gerçeÄŸi göz ardı eden, "fazla yüce" manalar mı yüklüyoruz?IIBu bölüme, bir rahibin idam anıları ile baÅŸlayalım. Hürriyet'in bir haberi. Stern'e anılarını anlatan Amerikalı infaz rahibi Carroll Pickett ile ilgili. Åžaibeli ve de eli kanlı son ABD baÅŸkanı George W. Bush'un idam merkezi olan, Texas'daki Huntsville hapishanesindeki ölüm hücresinde, 15 sene boyunca, tam 95 infaza tanıklık eden, ölüm mahkumlarının son arzularını yerine getirmeye çabalamış. Ancak, kalbi bu manevi yükü taşımaya kifayet etmeyip üç defa tehlike sinyalleri verince, istifa etmiÅŸ. Ä°dam cezasına karşı mücadeleye baÅŸlamış. Yine de, hala gözü saatte, akreple yelkovan o meÅŸum anı gösterdiÄŸinde, milim milim bildiÄŸi infaz sürecini hatırlayıp "Mahkum henüz can vermedi..." diye mırıldanıyor... Ve, anlatıyor:"Ä°dama tanıklık etmek, anlatılamaz derecede ıstırap verici. Katlanılamaz bir ÅŸey. AÄŸlayan gardiyanlar gördüm. Kimisi alkolik oldu, kimisi depresyona girdi. Hatta, bazıları mahkumu idam yatağına baÄŸlayamayacak hale gelmiÅŸti. Åžunu anlayamıyorum: "Adam öldürmenin yanlış olduÄŸunu göstermek için, baÅŸka birini nasıl öldürebilirsiniz?"Fakat, mesele adam öldürmenin yanlış olduÄŸunu göstermek deÄŸil ki: düpedüz, yok etmek, hınçları tatmin etmek, Ä°NTÄ°KAM ALMAK! Ä°ntikam almak, ancak ve ancak ilkel insanlara ve iptidai toplumlara yaraşır. Åžu anda ABD, ve daha benzeri toplumlara yaraÅŸtığı gibi. Dünyada en ileri teknoloji seviyesine ulaÅŸmış ülke olmak, ABD'yi ve Amerikan toplumunun çoÄŸunluÄŸunu, ne yazık ki, ilkel olmaktan kurtaramıyor. (Temiz yürekli, sade Amerikan vatandaÅŸlarını, tabii ki, tenzih ediyorum) Teknoloji baÅŸka, medeniyet ise bambaÅŸka... Guinness Rekorlar Kitabı'na göre, Avrupa'da idam cezasını kaldıran ilk ülke, Leichtenstein Grand Dükalığı. Sene, 1798; yani, kanın gövdeyi götürdüğü ve de kan yoluyla insanlığa yüce ilkeler aşılayan Büyük Fransız Ä°htilali'nden tam dokuz yıl sonra! Ne gariptir ki, medeniyetin beÅŸiÄŸi diye bellediÄŸimiz Ä°ngiltere'nin idamdan vazgeçme tarihi, 1969. Ä°sviçre'de ise, 1942. ABD'de halen, 12 eyalette kaldırılmış olmasına raÄŸmen, tam 38 eyalette idam cezası uygulanıyor. Hem de, en son örnekte dehÅŸetle izlediÄŸimiz gibi, cümbür cemaat ÅŸenlikli bir seyirlik oyun ÅŸeklinde!ZULÃœM... En ufağından en azmanına, en büyük insanlık ayıbı. Ä°dam ise, bunun en etkin aracı. Evet, zulüm, kendin gibi olmayana hayat hakkı tanımamak ve soykırım ise, daha da bambaÅŸka.Tercüme etme bahtsızlığına duçar olduÄŸum bir baÅŸka öykü daha... (Bir deneme tercümesi idi; ÅŸu anda yayınlanıyor.) Himalayalar'ın tepesinde, Tibet'te bir yerde, ayazda kar atıştırırken, Amerikalı gazeteci yaÅŸlı adamla konuÅŸuyor. YaÅŸlı adam, uçurumun dibinde fark edilen kaya yığınının öyküsünü anlatıyor."Seneler evvel bir gün, bu yoldan aÅŸağı yürüyordum.' Vadinin zemininde, bir baÅŸtan bir baÅŸa, incecik gümüşten bir iplik gibi uzanan dar patikayı iÅŸaret etti. 'Eski bir dostuma rastladım. Ona olan saygımdan, gayrı ihtiyari geleneksel tarzımızda selam verdim ve 'Tashi deley' dedim. -Bunu söylerken, yıpranmış avuçlarını göğsünde bitiÅŸtirdi.- 'Yüce ruhunuzun önünde hürmetle eÄŸiliyorum.' demek. Durduk ve kısa bir süre sohbet ettik.""Ä°htiyar konuÅŸmayı sürdürdü. 'Bu hareketimi gören Çinli bir subay, 'Bu adamı tutuklayın, dua ediyor ve dinini yaymaya çalışıyor. Kanuna karşı geliyor. Ona öyle bir ceza vereceÄŸiz ki, cümle aleme ibret olacak.' dedi. Seneler boyu, halkımıza yapılan kötü muamelelere karşı sesimi yükseltmiÅŸtim; ama, hiç kimseye saldırmadım ya da silaha davranmadım. Fakat, vadide durum çok gergin idi. Ve, bir isyandan korkan Çinliler'in beni gözetlediÄŸine inanıyordum. Ertesi gün, ordu, hayattaki tüm yakınlarımı, karımı, erkek ve kız kardeÅŸlerimi, annemi, babamı, dedemi, amcamı, ve teyzemi, sülalenin çocuklarını ve torunlarını bir araya topladı. Namlunun ucunda, köylülerin bir kısmına olacakları seyretmelerini emrettikten sonra, bizi de kocaman bir çukur kazmaya zorladılar.''Subaylar avaz avaz, her türlü ahval-i ÅŸerait altında kurallara uymanın mecburi olduÄŸunu haykırdılar. Hiç kimse, Çinliler'in atadığı grup liderlerinin düşünmelerini ve hissetmelerini uygun gördüklerinin dışında hiçbir ÅŸeyi düşünmeyecek ya da hissetmeyecekti. Sonra da, suçumu açıkladılar: Ä°badet ve dini yayma yasağına karşı geldiÄŸimi, hükümet ve halk düşmanı olduÄŸumu söyledikten sonra, dört asker beni kollarımdan zaptetmiÅŸ halde iken, cezamı duyurdular.'"Ä°htiyar, bir kaç dakika konuÅŸamadı. Rüzgar yön deÄŸiÅŸtirmiÅŸti. Rehberimin çokheyecanlandığı belliydi; öyle duygulanmıştı ki, yüzünün ÅŸekli ÅŸemali deÄŸiÅŸmiÅŸti.Adamcağız tekrar konuÅŸmaya baÅŸlayana kadar, aradan asırlar geçmiÅŸti sanki. 'Ä°tirazlarımı hiç dikkate almadılar. Belki de, bunu uzun zamandan beri tasarlamışlardı. Bugün bile tam bilmiyorum. O hareketimin tamamen içgüdüsel bir hareket olduÄŸunu, dostuma duyduÄŸum saygıdan kaynaklandığını tekrar tekrar haykırdım. Hükümetteki kural koyuculara karşı çıkmamıştım ya da isyan etmemiÅŸtim. Sadece, beni cezalandırın, ne olacaksa çekmeye hazırım, baÅŸka kimsenin canını yakmayın diye yalvardım. 'Merak etme, çok eziyet çekeceksin.' dediler. Sonra, beni bir başıma bıraktılar ve olacakları seyretmeye zorladılar. "Derin, uzun bir nefes aldı ve sanki kendini toplamaya çalışır gibi, nefesini yavaÅŸ yavaÅŸ geri verdi. Kendimi çok yoÄŸun hislerin kıskacında hissettim. Sanki, seneler öncesine gitmiÅŸ, olay yerinde, orada, ihtiyarın yanında duruyor, tüm hayatını etkileyen o dehÅŸet anını onunla paylaşıyordum, sanki. Daha sonra ne oldu, diye merak ettim, ve ihtiyar olanlara nasıl tepki verdi? Onun yerinde ben olsam ne yapardım? "Tekrar konuÅŸmaya baÅŸladı, kolları hala titriyordu. 'Subaylar gülüyordu. Bir bölük asker, pamuk parçaları kesip gazla ıslattıktan sonra, karımın ve öbür akrabalarımın ağızlarına tıktılar; hepsini yanarken, diri diri gömdüler. Çocuklar, minicikler, feryatlar, haykırışlar, gözleri, bakışları...'"Durdu, kaskatı kasıldı, ama elleri kontrol edilemez ÅŸekilde titriyordu."Kalbim öylesine çarpmaya baÅŸlamıştı ki, göğsüm sıkıştı, boÄŸazım daÄŸlandı. Aynı ÅŸeyin kendi ailemin başına geldiÄŸini düşündüm bir an. Karım, oÄŸlum ve iki küçük kızımın aynı ÅŸekilde öldürüldüklerini düşündüm. Kar, yavaÅŸ yavaÅŸ hızını kesiyordu. DaÄŸların tepelerinden yayılan ışıkların arasından süzülen mavi rüzgarı seyrettim. Yanımda, sessiz iç çekiÅŸlerin sızısını yaÅŸayan bir adam duruyordu; yeni tanıdığım, korku, dehÅŸet ve baskının kol gezdiÄŸi bir ortamda, ailesinden geriye hayatta kalan yegane kiÅŸi. Bu adamın tek suçu, bir baÅŸka insanın ruhundaki yüceliÄŸe, ellerini dua edercesine bitiÅŸtirip hürmetlerini sunmaktan ibaretti. "Bu suret, duygularımı kanırttı, yalaza sardı."Ä°nsanın insana reva gördüğü... Nutkunuz tutuluyor, deÄŸil mi?Sözü, ÅŸimdilik, baÄŸlamadan, ABD'de yapılan bir ankette, polis komiserlerinin ancak %1'inin (yanlış okumadınız, yalnızca YÃœZDE 1'i) idamı suçu azaltan bir etken olarak gördüğü ortaya çıkmış!!!Aynı anketin verilerine göre, idam cezasının yeniden uygulanmaya baÅŸladığı 1976'dan bu yana, (1998 ititbariyle) toplam 330 idam infazında öldürülenlerin 197'si beyaz, 133'u siyah! Yani, yüzde 40 siyaha karşı, % 56 beyaz. Cinayete kurban giden bir beyaz ise, jürinin verdiÄŸi cezanın, nedense, hep idam olarak "tecelli" ettiÄŸini hep biliyoruz. Peki, ABD nüfusunun ancak -ve, henüz- yüzde 11'inin siyah olduÄŸunu biliyor musunuz? Son bir bilgi: idam başına maliyet, 2 ABD doları! Buna karşılık, idama mahkum birinin yıllık masrafı 20 bin dolar. Öteden beri, ödediÄŸi vergilerin nerelere harcandığı konusunda pek "hassas" olan ortalama Amerikalı için hayli önemli bir husus'Gel de, "Ne yani, asmayalım da besleyelim mi?" diye feveran eden darbe liderlerini hatırlama. Sevimsiz bir dünya. Ä°nsanlığa aykırı fikirler öne süren insanlarla bir arada yaÅŸama mecburiyeti, en ruh karartıcı gerçek.Ä°dam mevzuu burada bitmez. Verilerle dopdolu bir baÅŸka fasılda buluÅŸmak üzere. Daha sonrasında ise, daha keyifli konularda görüşmek dileÄŸiyle...Jülide ERGÃœDER - 25 Haziran 2001, Pazartesi Â
button