Talimsiz ve de terbiyesiz eğitim!

Güncelleme Tarihi:

Talimsiz ve de terbiyesiz eğitim
Oluşturulma Tarihi: Eylül 26, 1997 00:00

Haberin Devamı

Milli Eğitim'in kitaplarını inceleyen Gülsün Özakın ve Muammer Karadaş, ‘Tam bir facia’’ ile karşılaştılar

Geçtiğimiz günlerde ‘‘Z(T)alim Terbiye Onaylı Türkçe Kıyımı’’ başlıklı bir inceleme yayımlandı. Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda kitapların ne durumda olduğunu öğrenmek amacıyla Gülsün Özakın ve Muammer Karadaş'ın yaptığı bu inceleme, kitapların dil özelliklerinin yanısıra anlatımı, dizgisi, tasarlanması, baskısı ve estetiği, bakış açısı, yorumları bakımından da ‘‘korkunç’’ nitelemesine hak kazandığını gösteriyor. Bazı örnekleri alıntılıyoruz. Kendiniz karar verin, güler misiniz, ağlar mısınız..

Konfuçyus'a bir gün sormuşlar: ‘‘Bir ulusun tüm yönetimi sana bırakılsaydı ilkin ne yapardın?’’

‘‘İlkin dili düzeltirim’’ demiş. ‘‘Dil düzgün olmayınca, söylenen söylenmek istenen değildir; söylenen söylenmek istenen olmayınca, yapılması gereken yapılmadan kalır; yapılması gereken yapılmadan kalınca, törelerle sanat geriler; törelerle sanat gerileyince adalet yoldan çıkar; adalet yoldan çıkınca halk çaresizlik içinde kalır. İşte bundan söylenmesi gereken başıboş bırakılamaz. Bu herşeyden önemlidir.’’

Gülsün Özakın ve Muammer Karadaş, ‘‘Z(T)alim Terbiye Onaylı Türkçe Kıyımı’’ başlıklı bir inceleme yayımladılar.

Amaçları, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okullarda kitaplar ne durumda, öğrenmekmiş... ‘‘Çocuklarımız aşağı yukarı 11-12 yıl ilk ve orta eğitim süreci yaşıyor. neler okuyorlar, nasıl bir dille, nasıl bir bakış açısıyla yetişiyorlar. Karınca kararınca bir portre çıkarmaya çalıştık’’ diyorlar.

Özakın ve Karadaş, ilkokuldan lise son sınıfa kadar okutulan kitaplardan, dizgesel olmayan bir biçimde, örnekleme yoluyla değişik kitaplardan 11 kitap seçmişler. Kitaplara önce hangi noktalardan bakacaklarına karar vermişler ve ayrıntılandırmışlar. Altı ay boyunca kitapları fiş tutarak taramışlar.

ÖNEMSEMİYORLAR

Nasıl bir sonuç elde etmişler dersiniz? Özakın ve Karadaş, hem bilimsel mantık hem de resmi mantık açısından sözcüğün tam anlamında bir faciayla karşılaşmışlar. ‘‘İnsanı, ulusu, yurdu, bilimi önemsemeyen, hiçleyen bir anlayışla kaleme alınmış. Bilimi ve insanı önemsememeleri çok da bilinmeyen bir şey değil.

Ne var ki kendi içinde de bir tutarlılıkları yok, kendilerini de önemsemiyorlar yani. ’’ Özakın ve Karadaş, kitapların dil özelliklerinin yanısıra anlatımı, dizgisi, tasarlanması, baskısı ve estetiği, bakış açısı, yorumları bakımından da ‘‘korkunç’’ nitelemesine hak kazandığını belirtiyorlar.

Milli Eğitim Bakanlığı, 1995'te 129 sayılı bir kararla yönetmelik çıkardı. Bu yönetmeliğin 5. maddesi şöyle diyordu: ‘‘Konular mümkün olduğu ölçüde günlük hayatla bağlantılı olarak bilimsel, doğal, sosyal, estetik, ekonomik ve kültürel boyutları içinde ele alınır.

Öğrencilerin sınıf veya dönem seviyelerine göre ihtiyaçlarını karşılayacak ve onlara günlük hayatlarında uygulama imkanları sağlayacak konular ve üniteler halinde işlenir.’’

Oysa yapılan incelemede, bunun pek de mümkün olmadığı görülüyor. Aynı maddede yer alan ‘‘konular bilimsel düşünme metodunu kuvvetlendirecek şekilde incelenir’’ deniyor. Özakın ve Karadaş, karara karşılık uygulamaya ilişkin şu örnekleri veriyor:

BİLE BİLE KAZA

‘‘Sizce çocuklar bilerek veya bilmeyerek yaptıkları kazalardan sonra nasıl davranmalıdır?’’ Siz, hiç bile bile kaza yapan çocuk gördünüz mü?

‘‘Askerlik yapmayan biri kendisine, ailesine ve yurduna faydalı olamaz.’’ Sakatsanız, herhangi bir nedenle askerlikten muaf durumdaysanız, kadınsanız ne ailenize ne de yurdunuza faydalı olabilirsiniz!

Örnekleri okudukça gülmekle öfkelenmek arasında kalıyor insan. İşte birkaç örnek daha:

‘‘ Sağlığımız ve sıhhatimiz için’’, ‘‘Şiirde şekil ile muhtevanın ideal uyumu ahengi doğurur.’’ ‘‘Gazete, televizyon veya radyodan kaza sonucu sakat kalan insanların haberlerini okuyoruz.’’, ‘‘Peygamberler ve Allah niçin peygamberleri göndermiştir?’’

Ders kitaplarını inceleyen Özakın ve Karadaş, ‘‘Bu yıkımdan doğrudan zarar gören’’ öğrencilerin, olan bitenin farkında olmadıklarını vurguluyorlar. ‘‘Öyle bir düş dünyasında yetişiyorlar ki gördükleri yanlışların bile yalnızca dalga geçilecek veya ti'ye alınacak şeyler olduğunu sanıyorlar.

İşte böyle yetişerek ülkeyi yöneten (Meclis kürsüsünde milletvekili andını heceleyerek ve yanlış okuyan) kendileri ders kitabı yazan veya bu kitapları okutan bireyler oluyorlar...’’

Gülsün Özakın ve Muammer Karadaş'ın inceleyip ortaya çıkardıkları yanlışlar bu kadar da değil.

Özne, özne-yüklem uyumsuzluğu, nesne-tümleç ve tamlama yanlışları, mantık yanlışları, yeri yanlış olan sözcükler, bilineni yineleme, koşullandırma, öğrenciyi emir eri gibi görme, ayrımcılık, yazım kurallarını dikkate almama, noktalama işaretlerini yanlış kullanma... gibi hataları da bir bir ortaya çıkarmışlar.

‘‘Sorun anlayışla ilgili olduğu için oldukça köklü bir sorun.

Madem sekiz yıllık kesintisiz, zorunlu, temel eğitim gerçekleşiyor. Bunun adına reform, dahası devrim deniyorsa, soruna biraz da içerden bakmakta yarar var.’’

Özakın ve Karadaş, aynı Talim Terbiye Kurulu'yla, aynı kitaplarla, aynı bakış açısıyla sürdürülecekse eğitim, sekiz yıl değil, yirmisekiz yılda olsa sorunun çözülemeyeceğini düşünüyorlar.

Bu ‘‘Zalim’’ Terbiye'nin en kısa sürede ortadan kaldırılmasını, yerine bilimsel dünya görüşünü savunan, devletten bağımsız bir seçici kurul oluşturulmasını istiyorlar.

İstiyorlar ki bu tür kitaplarla bir ders yılı daha geçirilmesin...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!