Güncelleme Tarihi:
Taksim Dayanışması, Gezi Parkı’na Topçu Kışlası projesi ilanı ve ağaçların sökülmesiyle başlayıp, çadırların yakılmasıyla büyüyen ve tüm ülkeye yayılan, resmi olarak 6 ölüm, 11 göz kaybı, 62 kafa travması, 9 bine yakın yaralanma ve binlerce gözaltıyla sonuçlanan protestoların yıldönümünde meydanlara çıkma çağrısı yaptı. İstanbul Mimarlar Odası yöneticisi Mücella Yapıcı’nın 150’yi aşkın bileşenden oluşan Dayanışma adına okuduğu metinde, “Katliamlarınıza, yolsuzluklarınıza isyanımızdan, yağmaladığınız kentlerimize, doğamıza, yaşam alanlarımıza, bütün ortak değerlerimize sahip çıkmamızdan korkup kapattığınız meydanlar için meydandayız.” denildi. Taksim Dayanışma’dan avukat Can Atalay da biber gazı nedeniyle çok sayıda, kayda girmemiş ölümler olduğunu belirterek, aylardır ülke çapında topladıkları verilerden hareketle Haziran ayında idareye karşı toplu Gezi davası açacaklarını söyledi.
Mimarlar Odası yöneticisi Mücella Yapıcı, Taksim Dayanışması’nın kuruluşu Gezi süreci ve 150 bileşen adına talepleri anlattığı konuşmada özetle şunları söyledi:
“12 Haziran 2011 seçimlerinden 11 gün önce Başbakan, Taksim Yayalaştırma Projesini açıkladı, hiçbir hukuki ve teknik mesnedi yoktu. Taksim meydanını insansızlaştırıp, oto garın çatısına çeviren bir projeydi. Gezi parkının hemen tümü üzerinde inşa edilmek istenen Topçu Kışlası ki bu kışla hem geçmişe hem geleceğe yalan söyleyen bir kışlaydı. 150’yi aşkın bileşenden oluşan, bugün suç örgütü ilan edilen Taksim Dayanışması olarak yüz bin imza topladık, nöbetler tuttuk, dilekçeler verdik, belediyeye ve idareye. Kurul projeyi reddetmişken, Başbakanın reddi reddediyoruz demesiyle kültür mirası parkımızın bir bölümü çınarlarıyla yok edildi. 27 Mayıs gecesi haber geldi bize, ağaçlar buldozerle kaldırılıyordu, izin sorduk yok dediler, ertesi sabah 30 korumanın eşliğinde kazı yaptılar. Çevik Kuvvet inanılmaz şiddetle üzerimize geldi. Orada başlayan şiddet üzerine suç duyuruları yaptık, çadırlarımızı kurup nöbet tuttuk.
GEZİ BİTMİŞ BİR SÜREÇ DEĞİLDİR
Dünyaya örnek olmuş, son derece barışçıl, empati dolu bu direnişte ağır şiddeti uygulayan, binlerce insanın yaralanmasına, 11 yurttaşımızın ölümüne neden olanlar cezalandırılmalı, istifa etmelidir, Başbakan da buna dahildir. Başbakan bu şiddeti cezasız bırakarak, söylemlerinde cesaretlendirerek şiddete yol açıyor. Meydanı işgal kuvvetlerine mi bırakacağız demiştir, polise emri ben verdim, eli kolu bağlı mı duracak, Taksim’de destan yazdı demiştir, anladığınız dilden konuşuruz demiştir, en son olarak neredeyse bir vur emri hepimize karşı, polis nasıl sabrediyor anlamıyorum demiştir. En önemli talebimiz kimyasal gaz olan biber gazının yasaklanmasıdır. Artık sokağa çıkmayı bırakın, evlerimizde ölmeye başladık. Gözaltılar sürüyor. Gezi bitmiş bir süreç değildir.”
ÖLEN KARDEŞLERİMİZİ CANLANDIRAMADIĞIMIZ İÇİN ÇOK ÜZGÜNÜZ
İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu: Biz hekimler, dayanışma ruhuyla ülkenin dört bir yanında emeğine, demokrasisine, parkına, ağacına, deresine, suyuna, soluduğu havaya, yaşamına sahip çıkan kardeşlerimizin ölümünden dolayı, ağır yaralanan kardeşlerimizin sakat kalmasından dolayı gerçekten çok üzgünüz, hekim kimliğimizle onları canlandıramadığımız için üzgünüz. Ama biliyoruz ki onların canı, onların ruhu enerjisi, görüşleri direnci yaşıyor. Yaşamımıza sahip çıkma talebini ne yazık ki genç bedenlerle ödemek zorunda bırakıldık. Bu sorumlular hesap verene kadar, hukuk önünde, kamu vicdanı önünde, emek önünde, sınıf önünde, insanlık önünde tarihi önünde hesap verene kadar bu mücadeleyi devam ettireceğiz. Haziran’da, 1,5 ayda tamamı polis şiddeti ve yöneticilerin kışkırtması ile 6 ölüm, 11 göz kaybı, 62 kafa travması, 9 bin kişinin yaralandığı bir tablo yaşandı. Beklenen; insanlar canını korumak için, ölmemek için bütün insani değerlerinden, bütün demokratik taleplerinden vazgeçmeleriyse; bilinmelidir ki beyhude bir çabadır. Bu ülkede haklarını arayanlar sürekli polis şiddetinde ölecek, ağır yaralanacak, gözünü kaybedecek, kafa travması geçirecek ve biz hekimler bunları tedavi etmekle uğraşacağız; hayır, görevimiz polis şiddetiyle, haksız, keyfi ve diktatoryal biçimde yaralanan vatandaşlarımızı tedavi etmek değildir, biz böyle bir ülkede yaşamak, böyle bir ülkede hekimlik yapmak istemiyoruz. Tüm bileşenlerimizle, halkımızla bu tabloyu tersine çevirmekte kararlıyız.”
HAZİRAN’DA İDAREYE KARŞI TOPLU DAVA GELİYOR
Avukat Can Atalay: “Mesel çok basit, hiçbir haklı gerekçesi olmaksızın polisin uyguladığı bir şiddet söz konusu. 27 Mayıs sabahından Temmuz ortasına kadar artan ivmeyle devam eden ve bugün de süren polis şiddeti ve buna karşı mutlak bir cezasızlıktan söz ediyoruz. Bu rakamlar arttı, göz kayıpları misliyle arttı. (24) Ölen arkadaşlarımızın sayısı artmaya devam ediyor. Ortadaki soru şudur. Ölüm yaşanan olaylarda dahi kovuşturma aşamasına gelinememesinin nedeni nedir? Türkiye’nin her yerinde binlerce avukat arkadaşımız hiçbir karşılık beklemeden, emniyette, önünde, adliyede, kendileri de şiddete uğramak pahasına direndiler, direnen yurttaşlara hukuki yardımda bulundular. Ölüm olaylarında dahi dava açılmazken, ölüm olmayan fakat polis şiddetiyle ilgili tek bir dava açılmamıştır. Sadece hukukçulara bırakılmayacak bir mücadele zorunluluğu var. İHD, ÇHD, İTHV raporlarından faydalanarak veri analizi yapmaya çalışıyoruz. Bir devlet siyaseti bu bilgiler gizlenmektedir. 9 Mayıs’ta Valiliğe, Başsavcılığa,, İstanbul Barosu’na başvurduk, kaç kişi yaralandı, kaç kişi polis müdahaleleriyle hayatını kaybetti, açılan dava sayısı nedir diye. Yoğun gaz kullanımı nedeniyle pek çok insan hayatlarını kaybetmiştir fakat bununla ilgili ne soruşturma var, ne de resmi bir açıklama var. Sorumlular hakkında derhal etkin soruşturma yapılmalı, sorumlular görevden alınmalıdır.”
O AÇIKLAMA: MEYDANDAYIZ!
“Taksim Meydanı ve Gezi Parkı başta olmak üzere yaşam ve yaşam alanlarımıza müdahale ederek topluma dayatılan projelerin gerçekleştirilmesi uğruna etik, bilim, teknik ve hukuk tanımaz iktidarın ısrarlı çabaları, 27 Mayıs 2013 tarihinde amansız ve hukuksuz bir şiddete dönüşmüştür. Taksim Dayanışmasının sağlıklı kentleşme ve yaşanılır kent talebi, ülkenin milyonlarca yurttaşının daha fazla özgürlük ve daha fazla demokrasi talebiyle birleşmiş; 31 Mayıs 2013 tarihinden itibaren ülkenin dört bir yerine yayılarak yepyeni ve evrensel bir boyut kazanmıştır. Gençlerin yaratıcı zekası, annelerin kucaklayan şefkati, işçilerin emekten gelen gücü, kadınların gür sesi, LGBT bireylerin biz de varız çığlığıyla büyüyen Gezi direnişi, ülkemiz toplum, kent ve demokrasi tarihinde ortadan kaldırılamayacak onurlu bir iz bırakmıştır. Ancak iktidar, dünyaya örnek olacak bu dayanışma ve direnişten hala korkmakta, Geziciler olarak bizi dillerinden düşürmemekte, yolsuzluklarını, cinayetlerini, katliamlarını unutturmak için hukuksuz polis şiddetini teşvik eden, adaletsizlik ve cezasızlıkla cesaretlendiren politikalar eşliğinde ülkemizi ciddi bir gerilim ortamına sürüklemektedir. Bu nedenle ülkenin neredeyse tüm meydanları, parkları, mahalleleri ve kentleri abluka altına alınmakta, 300’den fazla emekçinin hayatını kaybettiği Soma katliamının yasını tutmamız, 1 Mayıs Emek ve demokrasi bayramını kutlamamız, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü meydanda olmamız, akıl almaz polis şiddetiyle, kaybettiğimiz çocuklarımızın cenazesinde bile bir araya gelmemiz engellenmektedir. Ancak bilinmelidir ki; muktedirlerin çaresizliğinin ve korkaklığının göstergesi olan bu kirli politika, şiddet ve adaletsizliğe karşın bizler, en yalın, en çıplak ve en haklı halimizle, bizi biz yapan bütün değer ve renklerimizle, sarsılmaz bir sağduyu, direnme gücü, kararlılık ve inanılmaz bir yaratıcılıkla,. Yaşamın olduğu her alanda bir aradayız ve meydandayız. Taksim Dayanışması olarak taleplerimizden ve kazanımlarımızdan vazgeçmediğimizi tekrar hatırlatmak için 31 Mayıs’ta Taksim’de, meydandayız. 3-5 ağacımızla, arzumuzla, fikrimizle, insan olma hasletimizle, umudumuzla, direnişimizle, birlikte nefes aldığımız her yerde, meydandayız. Katliamlarınıza, yolsuzluklarınıza isyanımızdan, yağmaladığınız kentlerimize, doğamıza, yaşam alanlarımıza, bütün ortak değerlerimize sahip çıkmamızdan korkup kapattığınız meydanlar için meydandayız. Bizler işçiler, işsizler, emekçiler, güvencesizler, göçmenler, öğrenciler, halklar, görmezden geldikleriniz… Görüyor musunuz, biz meydandayız. Durmadığımız, sessiz kalmadığımız, boyun eğmediğimiz için, fabrikalarda, madenlerde, tersanelerde, plazalarda ölümüne, güvencesiz, sendikasız, taşeron çalışmayı gün be gün daha da şiddetle reddettiğimiz için, yaptıklarınızın üzerini örten medyanıza güvenmediğimiz, adaleti bizleri cezalandırdığınız mahkemelerinizde bulamadığımız için her yerdeyiz, meydandayız. Bizler ürettiklerimizle, mahalle evlerimiz, fabrikalarımız, bostanlarımız, forumlarımızla, yarattığımız yeni renklerimizle, sizin yok ettiklerinize karşı var ettiklerimizle, adaletimizle meydandayız. Bizler Ethem, Ali İsmail, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah, Mehmet İstif, Fadime ana, Berkin Elvan, Uğur Kurt, Ayhan Yılmaz ve Soma’da kaybettiğimiz canlar için meydandayız. Wall Street’ten Sintagma’ya, Puerta Del SOL’DAN Taksim’e meydandayız. 31 Mayıs’ta meydandayız. Ankara’da meydandayız, İzmir’de meydandayız, Antakya’da, Eskişehir’de, Bursa’da, Adana’da, Mersin’de, Diyarbakır’da, ülkenin dört bir yanında, meydandayız. Meydanlarımızı, parklarımızı, sokaklarımızı, yaşam alanlarımızı ve yaşamımızı özgür kılmak için meydandayız.”