Güncelleme Tarihi:
İstanbul'un altındaki sarnıçlar hızlı yapılaşma nedeniyle bir bir kayboluyor
Bizans'ın su ihtiyacını karşılayan sarnıçlar, Osmanlı'nın kendi su sistemini kurmasıyla işlevsiz kalmıştı. Zamanla içleri toprakla dolan sarnıçlar son 50 yılda yoğunlaşan hızlı kentleşmeye karşı savunmasız kaldı. Birçoğu Binbirdirek'teki gibi açılan ihalelerle tarihi dokudan uzaklaştırılıp tahrip edilirken bir kısmı da inşaatlar sırasında tamamen yok edildi.
Bizans'tan miras, sayıları yüzü bulan eşsiz değerdeki su sarnıcı toprak altında keşfedileceği günü bekliyor. Sarnıçlardan kimisi çarşı, matbaa, marangozhane, akvaryum olarak kullanılırken kimisi apartman, kilise ve meydanların altında can çekişiyor.
Bizans eserleri uzmanı Prof. Dr. Semavi Eyice ‘‘İstanbul'da tahminen yüzün üzerinde sarnıç var. Yerebatan, Binbirdirek gibi mazzamlarının yanında, dört sütundan ibaret olanları da var. 1890'larda Strzygowski ile Forchheimer tarafından hazırlanan ve sarnıçların tanıtıldığı kitapta bahsedilen sarnıçların dışında bir o kadarı daha gün yüzüne çıktı. Aslında İstanbul'un altında ikinci bir sarnıçlar kenti var. Ancak en az 30-40 sarnıç inşaatlar sırasında tahrip edildi, ortadan kayboldu’’ diyor.
Üst örtülerini sütun ve kemerlerin taşıdığı kapalı su sarnıçlarından Binbirdirek, Yerebatan, Sultan Selim Sarnıcı, Miraleon Sarnıcı, Gülhane Parkı Sarnıcı, Aya İrini'nin güney-doğusundaki sarnıç, Soğuk Çeşme Sokağı Sarnıcı, Pantokrator ve Şerefiye Sarnıcı (Eminönü Belediyesi altında) günümüze varabilmiş en iyi örneklerden.
Binbirdirek yakın zamanda asma katla çarşıya dönüştürülürken Gülhane Parkı Sarnıcı akvaryum, Yavuz Selim Sarnıcı marangozhane, Miraleyon Sarnıcı çarşı, Soğuk Çeşme Sokağı Sarnıcı restoran olarak kullanılıyor. Şerefiye Sarnıcı'nda 16 metrelik bir çukur açılarak duvar, asansör yapmak için delindi. İMÇ Blokları'nın karşısındaki Pantokrator Sarnıcı ise turizme kazandırılmak için hazırlanıyor.
Beton asma katlar
Antik dokusu beton asma katlarla büyük ölçüde yok edilen Binbirdirek'i çarşıya dönüştürme projesinin 1 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'ndan geçtiğini kaydeden Prof. Dr. Semavi Eyice, ‘‘Asıl sorun bir tarihi esere fonksiyon verirken kontrolü elden bırakmak. Bu nedenle tarihi mirasımız mahvoluyor. Binbirdirek'te derli toplu bir çarşı yapılabilirdi. Öncelikle zeminde biriken toprağı kaldırmaları gerekiyordu ama buna yanaşmadılar’’ diyor.
Binbirdirek'teki inşaata bir eleştiri de Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Uğur Tanyeli'den geliyor. Tanyeli, ‘‘Sarnıçta asma kat kullanılması öyle bir hoyratlık ki dünyada Türkiye'yi zora sokabilecek rezil bir durum. Karşımızda bir mahalle mescidi değil, birkaç örneği kalabilmiş 1600 yıllık bir yapı var. Yapılması gereken tek şey eklerin yıkılmasıdır’’ diyor.
Sarnıçlar restore edilirken yapılan hatalar konusunda Semavi Eyice çarşıya dönüştürülen Laleli'deki Miraleyon Sarnıcı'nı örnek veriyor:
Kaybolan sarnıçlar
‘‘Eskiden sarnıcın içerisine lağım boşaltılır, çöp dökülürdü. Bu nedenle girilemeyen sarnıç temizlendi, yıpranmış sütunlar takviye edildi ve mimari açıdan yaşayabilecek güzel bir mekan haline getirildi. Buinlar hoş ancak olmadık bir yerinden geçit açtılar ve şimdi orası kullanılıyor. Buna meydan vermemek gerekiyordu. Herkes keyfinin istediği gibi bölme, duvar yapmamalı.’’
Bunların dışında tamamen yok edilen sarnıçlar da var. Bu gruba girenler o kadar çok ki saymakta zorlanmıyor:
‘‘Bir iş hanı yapılırken sarnıç parçaları ortaya çıktı. Birkaç sütundan ibaret olan bu parçalardan hareketle asıl sarnıcın daha önce yapılmış hemen yandaki iş hanının altında kaldığını anladık. Bu inşaatı yapanlar, sarnıçla karşılaşınca bir gece iş makinelerini çalıştırarak tüm parçaları bir güzel temizlemişler ve geriye kalan birkaç sütun parçası.’’
Beyazıt'ta tahrip edilen bir diğer sarnıç da Mercan Yokuşu'nda geçmişte var olan bir konağın altında ortaya çıkmış. Belediyenin harap olan bu konağı kaldırarak yerine önce çarşı, sonra da otopark yapmak için kazı yapması sonucu büyük bir sarnıçla karşılaşılır. Eser, hiçbir şekilde incelenemeden ve fotoğrafları çekilemeden yok edilmiş.
‘‘Beyazıt Meydanı'nın tanzimi sırasında çıkan üç küçük sarnıcın rölövelerini bile çıkartmadan yıktılar. Ayrıca Beyazıt alt geçidinin içinde de iki sarnıç vardı’’ diyen Eyice, ‘‘Son buluntulardan biri de Arkeoloji Müzesi'nin ek binası yapılırken ortaya çıkan büyücek bir sarnıç’’ şeklinde konuşuyor.
Kaybolan bir sarnıç da Prof. Dr. Eyice'nin lise yıllarında karşılaştığı Kasım Ağa Camii'nin önündeki Karagümrük Sarnıcı.
‘‘Sarnıcın en dikkat çeken özelliği, tüm sütun ve sütun başlıklarının başka sarnıçlardan devşirilmesiydi. Sarnıç bir sütun başlığı müzesini andırıyordu’’ şeklinde konuşan Eyice, ‘‘Çevre halkı, suyu çekilen sarnıcın kubbelerini deliklerden içeri düşüyor diye gazetelere şikayete başladılar. Sonunda içerisine moloz dökerek kapattılar’’ diyor.
Sarnıçların günümüzde de su saklamak için kullanılamayacağını belirten Eyice, ‘‘Bu eserlere fonksiyon vererek bir şekilde kullanılabilir. Bu projeler uygulanırken denetlenmeli ve keyfi uygulamaların önüne geçilmeli’’ diyor.
Bizans'ta sarnıçlar üç amaçla kullanılmış. İlki, üstlerindeki büyük binaların su ihtiyacını karşılamak. Bu dönemde binaların alt yapıları Horasan harcıyla sıvanarak sarnıca dönüştürülmüş. İkincisi, engebeli bir toprak yapısına sahip İstanbul'da araziyi düzelterek üstüne yapılacak binalara düzgün bir teras sağlamak. Buna örnek olarak geçmişte üstünde manastır bulunan Pantokrator Sarnıcı gösteriliyor. Son görevleri ise üstlerindeki binalara çevreye göre daha fazla yükseklik ve heybet vermek.