Güncelleme Tarihi:
Yeni “e- hayatlar” hakkında ne düşünüyorsunuz? Sanal bir dünyada duyarlı ve duygusal kalmak mümkün mü?
Böyle bir dünyada insani duyguları koruyabilmek sanırım oldukça zor. Belki sadece bunun dışında olanlar, sanallaşan ve gittikçe soyut bir hal alan bu yeni hayat tarzının sınırlarını ve tehlikelerini açıkça görebilir. Ben, köyde yaşadığım için teknolojiyle pek fazla bir ilişkim yok. Doğam gereği insanlarla birlikte yemeyi, onlara dokunmayı, konuşmayı severim, ama teknolojinin ilişki kurmak için önemini yadsımıyorum. Ancak bu da bir ılımlılık çerçevesinde yaşanmalı, çünkü sadece "online" kalan ilişkiler sonunda gerçek dışı olmaya mahkumlar.
Böyle bir dünyada yazmak zor olmuyor mu?
Elbette zor oluyor. Bunun özellikle iki nedeni var. Birincisi, yazmak son derece yoğunlaşmak isteyen bir işken günümüz dünyası bu konsantrasyona izin vermiyor. Öte yandan, yazmak -en azından benim anladığım şekliyle- insanın karanlık yönünü deşmek anlamına gelir ki, çağımız bu derinliği hiç sevmiyor. Günümüzde, insanın bilimsel denetime ve yönteme gelmeyen böyle gizemli bir yanı olduğu kabul edilmek istenmiyor.
Kitabın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Örneğin, Umberto Eco e-kitabın gerçek kitabı asla yenemeyeceği görüşünde. Ona katılıyor musunuz?
Umberto Eco’nun görüşüne tamamıyla katılıyorum. Kitap, yeri doldurulmayacak bir nesnedir. E-kitap çok rahattır. Ben de yolculuğa çıktığımda kilolarca kitap taşımak yerine yanıma bunlardan bir tane alıyorum, ama gerçek bir kitapla e-kitap okumak arasında fark var. Bazen bana imzalatmak için getirdikleri bir kitaba bakıyorum da, sanki binlerce meydan muharebesi yaşamış gibi görünüyor. Kahve lekeleri, domates sosu lekeleri, altı çizili satırlar, kenara alınmış notlar... İşte bu kitaplara bayılıyorum, çünkü okurun hayatını paylaşmış oldukları belli. Oysa elektronik kitap böyle bir şeyi asla yaşayamayacaktır.
Blog yazarları hakkında ne düşünüyorsunuz? Herkes bir şeyler yazıyor ve bu e- sözcüklerini yayınlamaya yelteniyor. Yazar olmak bu kadar kolay mı?
Blog yazarlarının gerçek yazarlar olduğuna inanmıyorum. Bu, en azından benim yazıya yüklediğim anlam karşısında böyle. Blog yazarlığı, başka türlü bir anlatım yolu. Çağımızın birbiriyle ilintili bu tip aynaları çoğunlukla yüzeysel oluyor. Kaldı ki, gerçek bir yazar olabilmek son derece zordur. Her şeyden önce yetenek ister ki, bu, hayatın bir armağanıdır. Yazarlık zengin bir kültür gerektirir ve bir de acı çekebilme yeteneği şarttır. Yazının yaratıcı işlemi sırasında ortaya çıkan güçlük, zahmet, acıdır. Bunlarla yüzleşebilmeyi bilmek gerekir ki yazının derin noktasına varılabilsin. Ancak başka bir açıdan bakılacak olursa, yazdıklarınızı kitap olarak yayınlatabilmeniz de çok zor. Ben başladığımda internet yoktu ve ilk kitabımı kabul edebilecek bir yayınevi bulabilmek için on yılımı harcadım.
Peki, ya edebiyatın gidişatı nasıl sizce?
Edebiyatta neyin ilgi çektiği, yaşadığımız anı yansıtır aslında. On yıldır polisiye ve gerilim kitapları satıyor ve bunlar okuru son derece basit bir dile alıştırarak edebiyatın yerini aldı. Elbette ben de biraz oyalanmak istediğimde bunlardan okuyorum, ama edebiyat çok daha derin bir uğraş. Ayrıca eklemek gerekir ki, internet kullanımından kaynaklanan genel bir zihinsel tembellik var. İnternete ayırdığımız zamanı edebiyat için harcayabiliriz. Ama insanların buna niyeti yok, bunu neden yapması gerektiğini anlayamıyor, çünkü edebiyatın yararsız olduğu mesajı verildi ve yaygınlaştırıldı. Oysa edebiyat, insanın oluşumu için temeldir. Edebiyat bize insanın olmanın anlamını yansıtır. Buna inanmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Kısa süre önce yeni romanınız “Sonsuza Kadar” yayımlandı. Matteo ile Nora’nın hikâyesi üzerinden giderek yaşamı, ölümü, insan olmayı irdelediğiniz bu kitabı yazarken neydi amacınız?
İnsanın, bugün sürdürmekte olduğu yaşama direnebilmesi için kılavuz olacak bir el kitabı yazabilmeyi hedefledim. Anlamlı ve gerçek bir hayat yaşamak isteyen bireylerin, hâlihazırda önemsedikleri şeyleri nasıl ateşe atabileceklerini, onlardan nasıl kurtulabileceklerini göstermek istedim. Son otuz yılda gerçekleşen hızlı gelişim teknolojik açıdan harika sonuçlar yarattı, ama öte yandan tehditler de çıktı ortaya. Teknolojinin kölesi olmak, sınırsız bir tüketime zorlanmak gibi… Unutmamalıyız ki nesneler insan içindir, insan nesneler için değil. Sanırım önümüzdeki yıllarda gözü tokluk, yalınlık yolunu seçmemiz, gerçeklik ve insan ilişkilerindeki özü yakalayabilmemiz için şart olacak. Bunları anlattım kitapta da...
http://twitter.com/seblakutsal
Sebla Kutsal