YaÅŸar Kemal romanlarında çok güzel anlattığı doÄŸa için endiÅŸeli: "EÄŸer doÄŸa kurtulmazsa, insanlık düze çıkmaz"Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin ikinci kitabı olan Karıncanın Su İçtiÄŸi Yer'i tamamlayan YaÅŸar Kemal zorla okunan roman modasına çok kızıyor.Adanın bize ilk hatırlattığı, soyutlanmışlıktır. Ä°nsanıyla, yaÅŸama biçimiyle karaya benzemez. Ä°klimi de insanları da. Göçün acısı ise kuÅŸaklar boyu unutulmaz. Yerinden yurdundan olmak, ömür törpüsüdür. Göç masalları gerçek öykülerle masallar arasında gidip gelir. YaÅŸar Kemal, bu ırmak romanda iki önemli olguyu, büyük bir ustalıkla birleÅŸtirmiÅŸ. Her zaman olduÄŸu gibi, gerçekten sıcak bir insancıllık taşıyor satırlardan. Onun romanlarında dikkat ettiÄŸim ve çok sevdiÄŸim en önemli özellik kahramanlarının kinden uzak olmalarıdır. Karıncanın Su İçtiÄŸi Yer için cuma sabahı evine gittim. Eksiklik duydum. Çünkü yeni romanı tartışacağım, iyi bir edebiyat okuru Tilda Kemal yoktu. Göç üzerine, destanla efsanenin buluÅŸtuÄŸu, bugünün romanını yazdı YaÅŸar Kemal. Bir hafta içinde roman çıkacak, bizim dileÄŸimiz bu konuÅŸmanın okurlarımıza romanı sevmeleri için bir yol gösterici niteliÄŸi taşıması.Dörtlemenin ikinci kitabı Karıncanın Su İçtiÄŸi Yer'i yayımladınız. Romanın adının bir öyküsü var, anlatır mısınız? -Bir Ada Hikayesi dörtlemesinin ikinci kitabı Karıncanın Su İçtiÄŸi Yer'i bitirdim. Bir takım sebeplerden dolayı bu kitabın yayımlanması altı yıl sürdü. Yalnız bu altı yılda dörtlemenin üçüncü kitabı Tanyeri Horozları'nı da bitirdim. O da önümüzdeki sonbahara çıkacak. Åžimdiden hazırlanmış durumda. Karıncanın Su İçtiÄŸi Yer romanının bir hikayesi yok da, onun bir Karadeniz balıkçı deyimi olduÄŸu gerçeÄŸi var: Deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki, karıncalar su içerdi. Deniz ÅŸu kadarcık sallansa karıncayı alır götürür. Demek ki deniz sütlimandan da daha durgun. Diyeceksin ki bunun anlamı ne? Bunun anlamı da romanı okuduktan sonra ortaya çıkacak belki. Çıkmazsa da, bu deyim benim hoÅŸuma gitti de romanımın adını bunun için böyle koydum, derim. Bir ad romanı özetlemek deÄŸildir. Bana göre böyle.EN BÃœYÃœK SÃœRGÃœNDört ciltlik bir ırmak romanı bir ada üzerine kurdunuz. Göç edenler ve yeni gelenler. Ada göç olgusunun laboratuvarı mı?-Romancı laboratuvarda çalışanlar gibi çalışmaz. Yurdumuzda böyle birçok ada boÅŸaltılmış, sonra dolmuÅŸtur. Bir Ada Hikayesi benim çocukluÄŸumdan bu yana içinde bulunduÄŸum sürgün ailemin biraz da macerasıdır. Ailem, Birinci Dünya Savaşı'nda, Rus ordusunun DoÄŸu Anadolu'ya girmesinden dolayı Van'ın Ernis köyünden kaçıp Çukurova'ya gelmiÅŸ, Osmaniye ilinin Hemite köyüne yerleÅŸmiÅŸtir. Onların memleket hasretlerinin ne müthiÅŸ bir acı olduÄŸunu biliyorum. Birinci Dünya Savaşı'nda Anadolu'da yer yerinden oynamıştı. SavaÅŸa girenlerden, savaÅŸta ölenlerden, savaÅŸtan geriye kalanların, savaşı yaÅŸayanların durumu daha kötü olmuÅŸtur. Yalnızca savaÅŸmak bir ölüm, bir yıkım deÄŸildir. Savaşın sonrası daha çok bir yıkımdır. hele insanların doÄŸdukları yerden kovulması, ölümlerden de beter. Ä°nsanın yüreÄŸinin kökünden kaparılması gibi. Ä°nanılmaz bir yoksulluk. Ölümler, kırımlar, insanların ister istemez birbirlerine düşmanlığı... Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'nun başına korkunç bir iÅŸ daha geliyor, mübadele. Bu deÄŸiÅŸtokuÅŸ demektir. Anadolu'da 1.5 milyon Rum var. Yunanistan'da da 510 bin Türk var. Biz ve Yunanlılar Lozan Konferansı'na baÅŸvuruyoruz, deÄŸiÅŸtokuÅŸ olsun diye. Konferans da karar veriyor, olsun diye. DeÄŸiÅŸ tokuÅŸun dışında Ä°stanbul'un Rumları, Gümülcine Türkleri bunların dışında. Bunlar niçin dışında belli deÄŸil. Belki bu iki ülkenin yöneticilerinin bir bildiÄŸi vardı ki, biz bilmiyoruz. Lozan Konferansı'nın çok uygar Avrupa'sının kararında asıl sürgün edileceklere sorulmuyor, siz yurdunuzu terkedip Yunanistan'a gidecek misiniz diye. Belki hiç kimse gitmeyecek, belki yarısı gidecek, belki de hepsi gidecek. Yunanistan'daki Türklere sorulmuyor. Onun için bu deÄŸiÅŸtokuÅŸa ‘‘tarihin en büyük sürgünü’’ diyorlar. Ve oraya giden Rumlar, buraya gelen Türkler büyük acılar çekiyorlar. ÇocukluÄŸumdan bu yana bu konu beni ilgilendiriyordu. 1973'te konuyu Paris'te Abidin Dino'ya, Ä°sveç'te Zülfü Livaneli'ye anlattım. Ben romanlarımı her zaman sevdiÄŸim, güvendiÄŸim arkadaÅŸlarıma anlatırım. Ölmez Otu adlı romanımı da yazmadan önce Paris'te buluÅŸtuÄŸum Nazım Hikmet'e anlatmıştım. Yukarda dedim ya roman bir laboratuvar deÄŸildir. Her yönüyle insan gerçeÄŸine biraz daha, biraz daha ulaÅŸabilmektir.Göç kadar bir çevre problemi de iÅŸleniyor burada. Bu hiç kuÅŸkusuz doÄŸaya olan sevginizden, tutkunuzdan kaynaklanıyor. Gene YaÅŸar Kemal'in ustalıklarından biri diye niteleyebileceÄŸimiz olaÄŸanüstü etkileyicilikte doÄŸa tasvirleri var...-BoÅŸalmış bir adayı yazmak benim iÅŸimi kolaylaÅŸtırıyordu. Düşündüklerimi ada dışında bir yerde de yazabilirdim, ama ada iÅŸimi daha kolaylaÅŸtırıyordu. Ä°nsan kırımı ve doÄŸa kırımı. Öyle soy kırım falan filan deÄŸil, kırımlar. Elbette soy kırımı icat etmesi insan soyunun alçaktan da alçak bir oyunu. Ama bildiÄŸimiz anlamdaki soy kırımlar, asıl soy kırımların yanında devede kulak kalıyor. Binlerce yıldır yapılan savaÅŸlar, savaÅŸlardan sonra yaÅŸananlar, iÅŸte soy kırımlar asıl bunlardır. SavaÅŸta ölenler ve savaÅŸa girmeden, savaşı görmeden açlıktan, yokluktan ölenler... Biz bütün bunları yaÅŸamış bir ülkeyiz. Biz Ä°kinci Dünya Savaşı'na girmedik. Birinci Dünya Savaşı bizi yedi de bitirdi. Daha onun derdini belasını çekiyoruz. GirmediÄŸimiz savaşın derdini belasını da çekmiyor muyuz? SoÄŸuk SavaÅŸ kanlı savaÅŸlardan daha mı az bir savaÅŸtı? Ä°nsanlık daha da o savaşın belasını çekiyor. Åžimdi de soÄŸuk savaÅŸla kanlı savaÅŸ arası bir durumda yaşıyoruz. Bu dünyanın düzeni böyle kaldıkça daha çok belalar yaÅŸayabiliriz.YaÅŸar Kemal'in insanlığın geleceÄŸinde gördüğü en büyük tehlike çevre tahribi ve göç sorunu mu?-DoÄŸa kırımı, savaÅŸ kırımlarıyla baÅŸabaÅŸ gitmeye baÅŸladı. Yukarda da söyledim ya, bugünkü dünya düzeni dünyamızı bitirebilir. DoÄŸa kırımını kim yapıyor, bunu teknolojinin üstüne atıyorlar. Teknoloji kimin elinde, insanlığı sömürenlerin elinde. Teknoloji ya şöyle ya böyle büyük insanlığın eline geçince, büyük insanlık soyunun bitmesini ister mi, teknolojiyi can çekiÅŸmekte olan doÄŸayı kurtarmak için kullanır. Ä°nsanlığın çektiÄŸi acılar dışında savaşın bir de doÄŸa kırımı var. SavaÅŸ ve doÄŸa kırımı sürdüğü sürece insanlığın sonu, yani kıyamet gittikçe yaklaşıyor, diyebiliriz. ÇoÄŸunluk doÄŸanın nasıl bir kırıma uÄŸratılarak yok edildiÄŸinin bilincinde deÄŸil. DoÄŸayla birlikte kendi soyunun yok olacağı bilincinde de deÄŸil. Ne zaman herkes yokolduÄŸumuzun bilincine varacak diye bir soru geliyor insanın aklına, inÅŸallah tez günde geleceÄŸimizi görür de ÅŸimdiden gerekeni yapma gücünü kendimizde buluruz. Bence, hemen bilinçlenmeye baÅŸlamazsak, böyle haran küren gidersek, sonumuz çabuk gelecek. Göç olgusunda sizi böylesine etkileyen, dört ciltlik roman yazdıran nedir?-DoÄŸanın ve insanın macerası sonsuzdur.Göç bir devlet siyaseti, tasarrufu. Ama göçün sonundaki, gidenler ve gelenler arasındaki insancıl baÄŸ sizin romanınızda çok belirgin. Devletlerin siyaseti ne olursa olsun, siz halkların dostluÄŸuna inanıyorsunuz.-Ne güzel söylediniz. Dostluk, arkadaÅŸlık, sevgi insanın kanında vardır. Ä°nsan yaÅŸamının tadı da güzelliÄŸi de, her ÅŸeye karşın, savaÅŸa, doÄŸa kırımına karşın, insanların birbirlerinin gözlerini oymalarına, birbirlerini sömürmelerine, birbirlerini kul eylemlerine, doÄŸayı öldürürken kendilerini öldürdüklerini bilmemelerine, soylarını kuruttuklarının farkına varmamalarına karşın, dostlukta, arkadaÅŸlıkta, sevgidedir. Gene de insanlığın bu canavarlığına, merhametsizliÄŸine karşın savaşın, doÄŸayı öldürmenin bir çaresini bulacaklarını umut ediyorum. Ä°nsanların bir gün ayılacaklarını da çok çok düşlüyorum. Göç bir devlet siyaseti olsun, olduÄŸu kadar, hiçbir ÅŸeye yaramaz. Ä°nsanlar çoÄŸunlukla yapacaklarını yaparlar, birbirleriyle kardeşçesine kucaklaÅŸmanın yolunu bulurlar. SEVGÄ°DEN KORKMADIMTürk edebiyatının kitabı en çok çevrilen ve dünyada en çok tanınan yazarısınız. Bunun sırrı nedir sizce?-Ä°nsanı sevgi yaratmıştır. Ä°nsan iliklerine kadar sevgi dolu bir yaratıktır. Ä°nsanoÄŸlu sevgisini kullanmasını bilmiyor. Ä°nsanlara sevgiden, dostluktan, acımaktan, güzellikten korkmayı öğretmiÅŸler. Ben yazarlığım boyunca sevgiden korkmamaya çalıştım. Bunu insanlar anladılar. Çünkü insanların öğrenmeye, içindekileri aÅŸikar etmeye en can attıkları duygu sevgidir. Anadolu ne kadar bir baÅŸkaldırı toprağıysa o kadar da bir sevgi toprağıdır. Bir Yunus Emre'yi, bir Nazım Hikmet'i, bir Sait Faik'i, bir KaracaoÄŸlan'ı unutmayalım. DoÄŸayı sevmeyi bir öğrenseydik, içimizde zincire vurulmuÅŸ sevgiyi zincirinden kurtarıp doÄŸaya, iyiliÄŸe, güzelliÄŸe yönünü bir çevirebilseydik...Dördüncü cilt ne zaman tamamlanacak?- Üçte on on beÅŸ sayfalık bir bölüm yazıyorum. Adam Yayınları'na göre önümüzdeki eylülde çıkaracaklar. Dördüncü kitaba da mayıs ayında baÅŸlayacağım. Bununsa önümüzdeki bahar aylarında, yani önümüzdeki yılın bahar aylarında basılmış olacağını umuyorum.Åžu başımızdaki doÄŸa kırımı belası olmasa, bu yüzden sonumuz gelmese, insanlığın sonunda kardeÅŸ kardeÅŸ yaÅŸayacağına inanıyorum.Irmak roman bir zorunlulukIrmak roman çok az yazılıyor. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Sizin ırmak roman tercihiniz konusunda ne söyleyeceksiniz?-Irmak roman bir zorunluluk oluyor. Ben de bu kadar uzun yazmak istemezdim ama ne yapayım. Roman sanatlar içinde, belki de insanları en etkileyen sanattır. Çünkü insanlar romanı okurken yeniden yaratırlar. Okuyucu romanlarda kendi yaratıcılığının farkına varır. Bu, insan için en büyük mutluluktur. Romanı, okumayı sevmeyen insana da okutabiliriz. 19. yüzyılın romanı bütün çaÄŸların en büyük romanıdır. Bu konu artık hiçbir yerde tartışılmıyor. Bir romanın en büyük niteliklerinden biri, sürükleyici olmasıdır. Sürüklemeyen, zorla okunan roman modası yeni çıktı. Amerikalılar da bestseller romana geçti. Ä°nsan hem roman yazabilir, hem de soluk kesecek kadar o roman sürükleyici olabilir. Sürükleyicilik romanın deÄŸerinden hiçbir ÅŸey eksiltmez, üstelik de romanın deÄŸerini arttırır, 19. yüzyıl romanında olduÄŸu gibi.Bu romanın hepsi yayımlandığında insanoÄŸlunun umutsuzluktan umut yarattığı, umarsızlıktan çare yarattığını göreceksiniz. Romanda tek kahraman olmazAmerika'da yapılan bir ankette dünya edebiyatının unutulmayan roman kahramanları sıralanmıştı. Türkiye'de anket yapılsa hiç kuÅŸkusuz ilklerden biri Ä°nce Memed olur. Son yıllarda yazılan romanlar kahramanlar üzerine kurulmuyor. Oysa sizin yeni romanınızda unutamayacağımız kahramanlar var. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Kahramansız roman olur mu?-Ä°nce Memed bir karakter, kahraman diyorlar. Ama Topal Ali, Hürü Ana... Bir romanda bir kahraman olmaz ki, birçok karakter olur. Dağın Öte Yüzü'nün birinci kitabındaki, yani Ortadirek'teki Meryemce saÄŸlam bir karakter. TaÅŸbaÅŸoÄŸlu da... Demirciler Çarşısı Cinayeti'ndeki DerviÅŸ Bey, BinboÄŸalar Efsanesi'ndeki Haydar Usta... Benim romanlarımdaki doÄŸa da, birçok eleÅŸtirmenin dediÄŸine göre, onlar da birer roman kahramanıdırlar. EleÅŸtirmenlerden önce, benim omuz aÄŸrılarımı tedavi eden Dr. Eser Alptekin benim romanlarımdaki kahraman olan doÄŸal yerleri bana söylemiÅŸ, ben de biraz ÅŸaşırmıştım. Neden sonra ben de onlara inandım. Ä°nsanoÄŸlu arsızdır, kendini tamamlayacak sevgiler buluyorTilda Kemal'i kaybetmenizden sonra çalışma temponuzda, günlük yaÅŸamınızda bir deÄŸiÅŸiklik oldu mu?-Elbette oldu. Åžimdilik yazarak yavaÅŸ yavaÅŸ kendime geliyorum. Bir insanın elli yıllık dostu, birdenbire... Bilmem, öldü mü diyeyim. Böyle bir dostluk hiç bir zaman unutulmaz sanıyorum. Ama ÅŸunu da biliyorum, insanoÄŸlu arsızdır. YaÅŸamı sürdürmek, kimi zamanlarda kolay olmasa da, can tatlıdır, dünya güzeldir. Sonuna kadar yaÅŸamak vardır. Ä°nsan sonunda kendini tamamlıyor ya da tamamlayacak dostlar, sevgiler buluyor. Bu da Tilda'yla konuÅŸtuklarımızdandır.Bu yaÅŸa geldim doÄŸada birbirine benzeyen bir ÅŸeye rastlamadımHer doÄŸa parçasının bir kiÅŸiliÄŸi vardır. Hiçbir insanın birbirine benzemediÄŸi gibi, hiçbir doÄŸa parçası da ötekine benzemiyor. Bu benim çocukluÄŸumdan bu yana bildiÄŸim bir gerçek. Birkaç yıl önce de UNESCO'nun dergisinde bir bilim adamının bir yazısını okudum. Bilim adamı yazısında, hiçbir doÄŸa parçası birbirine benzemiyor, diyordu. Yıllar önce ben de öyle yazmıştım. Bir daldaki hiçbir yaprağın, bir çimendeki hiç bir çimenin birinin birbirine benzemediÄŸini epeyce yazmıştım. Ben de bu yaÅŸa geldim, birbirine benzeyen hiçbir ÅŸeye rast gelmedim. Yalnız, insan birbirine benzer bir ÅŸeyler yapabiliyor. Bu da insanın yaratıcılığı mı acaba? Okuyucularım belki anımsarlar. Dergideki yazısında bilim adamı da diyordu ki, kar tanelerinin en küçük parçası olan parçalardan yüzlercesini aldım, mikroskobun altına koydum, hepsi de altı köşeliydi, hiçbiri de birbirine benzemiyordu. Bence bu çok ÅŸaşılacak bir ÅŸeydir. Öyleyse doÄŸa niye bir roman karakteri olmasın. Bence doÄŸa insanlıktan önce ölmezse, doÄŸa üstüne çok daha buluÅŸlar yapılacaktır. Kimbilir doÄŸada elektrikten daha çok ne kadar yaratıcı enerji var. Ya evrende!Romanlarım doÄŸayı ve insanlığı kurtarmak için çaÄŸrıdırRomanlarım, doÄŸayı ve insanlığımızı kurtarmamız için, çok küçük de olsa bir çaÄŸrıdır. Çok iddialı olduÄŸumu sanıyorsunuz, hayır hayır, o kadar deÄŸil, salt umutluyum. Son kitabımda anlattığım göç sorunu da bu iki büyük belanın, insanlığın sonunu hazırlayan bu iki belanın içinde bir ayrıntıdır. Romanlarımda neyi anlatırsam anlatayım, yüreÄŸimin kökünde bu iki bela yatıyor. Romanlarımın temelinde de. En azından bundan sonra böyle olacak. Hep yinelemek, bir romancıyı bitirmez mi, diyeceksiniz. Beni bitiremeyeceÄŸini sanıyorum. Nasıl yineleyeceÄŸimin bir yolunu nasıl olsa bu yaÅŸtan sonra bulurum.Â
button