Güncelleme Tarihi:
Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevinden ayrılarak, bu ayın başında Londra Büyükelçiliği görevine başlayan Büyükelçi Korkmaz Haktanır, Müsteşarlık görevinde geçirdiği iki buçuk yıl içinde yaşadığı en zor anı Hürriyet'e anlattı.
Geçen 2,5 yıllık süre baktığınız konular içinde sizi en çok sıkıntıya sokan hangisi oldu?
Geriye dönüp 2,5 yıllık sürece baktığımızda, savaşa yaklaştığımız en yakın nokta herhalde Suriye kriziydi. Atılacak fazla bir adım kalmamıştı. Bir de Öcalan'ın Suriye'den çıkartılmasını izleyen bir dönem var. İşte Rusya'ya gitti, barındırılmadı, neticede İtalya'da uzunca bir süre kaldı. En zahmetli dönem oydu. Batı Avrupa'da kalması ve oradan terör örgütünü yönetebilmesi bir sorundu. Terör devam ediyordu. Dolayısıyla adaletten, yargıdan kaçırılması, bizim Batı ile aramızda yıpratıcı etkileri oldu. İtalya ile bir dönem yaşadık bunu. Sonra bunu onarma aşamasına girdik.
Suriye ile savaştan başka seçenek yok dediniz. Savaşa ne kadar yaklaştık?
Bence çok yaklaştık. Mısır'ın arabuluculuğu ve İran'ın arabulucuğuyla biz onlara talebimizi ilettik. Sınırda gizli bir görüşme ve anlaşma aranması oldu. Ama oraya giderken taleplerimiz belliydi. Teslim edeceksiniz, ilişkilerinizi keseceksiniz, denetleme mekanizması, işbirliği mekanizması kuracağız vesaire.... Bunlarla gidildi. Eğer arabuluculuklar olmasaydı çok kritik bir noktaya gelmişti mesele. Fazla bir seçenek kalmamıştı ortada.
Suriye'ye karşı bu tırmanma stratejisi başlatıldığında savaşa yaklaşılacağı olasılığı hesaba katılmış mıydı?
Bu belliydi. Yani o adım atıldıktan sonra oraya gidileceği görülüyordu. Belki tırmanışı çok süratli oldu. Ama o taleplerimizin kabul edilmesi, ve Adana görüşmelerinde anlaşmaya varılması sayesinde kriz geride bırakıldı. Beklenenden çok daha hızlı tırmandı. Şimdi çok farklı ilişki yapısına gidiş var Suriye ile. (Bu röportaj 24 Mart 2000 tarihinde yapılmıştır.)
Savaştan başka bir seçeneğimiz kalmamıştı
Yunanistan’ın iyi niyetli olduğunu kabul etmeliyiz
Son dönemde Türkiye ile Yunanistan arasında yeni bir iklim doğdu. Siz bu iklimde Yunanistan'ı ne kadar samimi görüyorsunuz.
Bir değişim olduğu doğru bence. Dolayısıyla psikolojik engeller de yıkıldı. Aslında bu engeller yapaydı. Özellikle 1980'lerden bu yana Yunanistan'da belirli bir partinin çok olumsuz koşullandırmasıyla kendi kamuoyunda yarattığı bazı korkular etrafında bina edilmiş engellerdi. Geçirdiğimiz tecrübeler bunların yıkılmasını sağladı. Bu engellerin tekrar inşaa edilebileceğine inanmıyorum. Dolayısıyla bunları geride bıraktık.
Bizim için o dönem önem taşıyan Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı terörle bağlarını kesmesiydi, bu bağlarını koparmasıydı. Kenya hadisesinden sonra sayın bakanın bir mektubuyla terörizme karşı işbirliği önerdik. Ona gelen cevapta daha geniş bir çerçeve önerildi. Neticede bu süratle kabul edildi ve diyalog süreci içine girildi. Bu diyalog süreci çok başarılı yönetildi iki tarafça da. Neticede bildiğiniz 6 ana konuda çeşitli anlaşmalara, mutabakatlara ulaşıldı. Buraya kadar da iki taraf da çok samimi davrandı. Çok sağlıklı biçimde yürütüldü. Bu anlaşmalar ne kadar önemli, ne kadar önemsiz tartışmaları da oldu. Bence önemlidir, bunca yıl yapılmamıştır, şimdi yapılabildi.
Şimdi bunların uygulama aşaması var önümüzde. Ondan sonra diyalog sürecinin kesilmeyip, daha zorlu konularda devam etmesidir. Bizim arzumuz da budur. Görüşlerimiz karşı tarafa aktarıldı. Böyle bir süreç içindeyken bizim yaptığımız gibi karşı tarafın da bize iyiniyetle yaklaşacağını kabul etmemiz gerekiyor. Yoksa süreç zaten gitmez. Ne kadar iki ülke başarılı olabilecek, daha özlü sorunlar üzerinde her iki tarafı da tatmin edecek çözüme ilerlemekte ne şekilde davranacaklar, bunlar önümüzdeki dönemin işleri. Fakat iki tarafın da çok dikkat edeceği bir nokta var: o da bu sürecin, bu yakınlaşmanın iki ülkenin kamuoyunca da güçlü biçimde desteklenmesi. Bunu kuşkusuz iki taraf da dikkate alacaktır.
VER ÖDÜNÜ, GİR AB'YE YAKLAŞIMI YANILGIDIR
Helsinki kararından sonra şu görüşü de sık sık işitmek mümkün. AB'ye girilmesi Türkiye için çok iyi olacak. Kıbrıs konusunda yeni bir muhasebe yapılması hem Kıbrıs'ta, hem Ege'de belli ödünler verilip, biraz esneklik gösterilmelidir...
O yaklaşımlarda bence büyük bir yanılgı dozu var. Yanılgı da şuradan kaynaklanıyor: Tabii milli menfaatler var, bir de milli menfaatler içinde yaşamsal olanları var. Yani kırmızı çizgileri çekilen yerler var. Oralarda esneklik gösteremezsiniz. Esnekliğiniz orada sınırlıdır. Tabii, olumlu yaklaşalım, çözmeye çalışalım. Ama bütün sorunları bir denge içinde çözmek lazımdır ki, o içimize sinsin. O yorumların yansıttığı şekilde ben taviz vereceğim de bazı sorunlar gündemden kalkmış olacak... Bence bu yanıltıcıdır. O takdirde bu sorunlar gerçekte çözülmez, olsa olsa başka bir şekil alır, karşımıza şekil değiştirmiş olarak çıkar, bölgesel başka tehlikelere yol açar. Ve o zaman kendinizi savunduğunuz değerler hakkında da başkalarına çok yanlış izlenimler verirsiniz. Dolayısıyla bu çizgileri çok sağlıklı çizmek lazım. Tabii ki, sorunları çözmek için uğraşalım ama, çıkarlarımızı gözeten şekilde, başkalarının çıkarlarını da dikkate alarak, bunları uzlaşma ve bir denge içinde çözmeye çalışalım. Yoksa sırf bizim çabamızda, bizim vereceğimiz tavizlerle herhangi bir sorunun çözülmesi söz konusu değildir.
KORKMAZ HAKTANIR
Büyükelçi Korkmaz Haktanır, 1 Kasım 1997- 31Mart 2000 tarihleri arasında toplam 2.5 yıl süreyle Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı olarak Dışişleri bürokrasisinin en kilit görevinde bulundu. 1943 Menemen doğumlu olan Haktanır, liseyi Robert Kolej'de okuduktan sonra Mülkiye'nin diplomasi şubesinden mezun oldu ve 1965 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Birleşmiş Milletler, Nato, Hindistan ve Lefkoşa Büyükelçiliklerinde görev yaptı. Kariyerinin önemli bir bölümü özellikle merkzedeki görevleri Kıbrıs dosyası üzerinde geçti. 1991 yılında Büyükelçi ünvanı alarak İran'a gitti. 1994-96 yılları arasında da Polonya Büyükelçiliği yaptı. 1996-97 yılları arasında merkezde önce müsteşar yardımcılığı görevinde bulundu, ardından müsteşarlığa yükseldi.Londra Büyükelçiliği’ne tayin edildikten sonra Galatasaray- Leeds maçı sırasında ilgi göstermediği gerekçesiyle çok yoğun eleştidiler aldı. Haktanır, evli ve iki çocuk babası.