Güncelleme Tarihi:
Her "etnopolitik" çatışmanın kendine özgü dinamikleri vardır.
Tarihte bu tür hiçbir çatışma, sona eren bir başka çatışmanın modeli aynen uygulanarak çözülmemiştir.
Türk medyasına yıllardır yansıyan haber, röportaj ve analizler incelenirse, Kürt sorununun çözümü için Kuzey İrlanda (IRA), Kolombiya (FARC), Bask (ETA), Sri Lanka (Tamil Kaplanları) gibi farklı "modellerin" önerilmiş olduğu görülür.
Hepsi etnopolitik çatışmalar olsa da, hangisi olursa olsun bu modellerden sadece birini alıp, onu Kürt sorununa aynen uygulanabilecekmiş gibi sunan yaklaşımlar sakattır.
Bu yaklaşımlar, toplumumuzda yaygın olarak görülen zihinsel tembelliğe son derece uygun olsa da, ne özgün sorunu daha iyi anlamamızı sağlayabilir, ne de çözüme katkı sunar.
* * *
Bu tür çatışmalardan her biri böylesine emsalsiz olsa bile, sergiledikleri farklı özelliklerden elbette Türkiye de dersler çıkarabilir.
Örneğin kalıcı barışla noktalanan Kuzey İrlanda süreci, bir merkezi hükümet ile terörist olarak kabul ettiği "yerel milliyetçi" bir örgüt arasında kurulabilecek "müzakere sistematiğine" başarılı bir örnektir.
Örneğin ETA'nın silahlı faaliyetlerine son vermesine dek varan Bask'taki süreç, sahadaki varlığı ulusal sınırlar ötesine taşan bir ayrılıkçı örgüte karşı "uluslararası işbirliğinin" (İspanya-Fransa) olmazsa olmaz olduğunu göstermesi açısından ders niteliğindedir.
Örneğin Sri Lanka'nın mücadelesi, coğrafi koşullar elverdiği takdirde Tamil Kaplanları gibi örgütlerin "askeri yöntemlerle" de ortadan kaldırılabileceğini; ama bu halde bile çözümün, "siyasi ve kültürel açılımlarla" desteklenmemesi durumunda kalıcı olmayacağını göstermesi açısından mühimdir.
Örneğin Kolombiya'nın bugün FARC ile istikşafi görüşmeler için masaya oturmasına bakarken, Marksist-Leninist bir örgütün büyük ölçüde "toprak reformu" yapılmamasına bağlı olarak gelişen bölgesel bir geri kalmışlığı nasıl kullanıp, "uyuşturucu kaçakçılığı temelli bir suç karteline" dönüştüğünden dersler çıkarılabilir.
ÖrneÄŸin Guatemala içsavaşını sonlandıran süreçten, müzakereler gizli bile yapılsa "sivil toplumun" katılımının ne kadar önem taşıdığı anlaşılabilir. (Kamuoyunda çok bilinmeyen bu süreçle ilgili güncel bir BBC Türkçe röportajı için tıklayın.)  Â
Tüm bunlar, Türkiye ve PKK'nın yapısını anlamak ve Kürt sorununu çözmek yolunda bize ipuçları verebilir.
Ama son günlerde yaşananlar dikkate alındığında bunların hiçbiri, Filistin ve Afganistan barış süreçlerinde yaşanan "baltalayıcı suikastlar" kadar önemli dersler sunmuyor.
* * *
Biri PKK'nın kurucularından olan üç Kürt kadının Paris'te öldürülmesinden bahsediyorum.
Türk ve dünya medyasına yansıyan açık istihbarata bakıldığında, PKK'nın Kandil kanadında oluşan muhtemel bir fay hattından (Murat Karayılan ile Suriyeli Bahoz Erdal), Avrupa'da daha önce benzer suikastlara imza atan İran ve/veya Suriye gizli servislerinin yararlanmış olabileceği anlaşılıyor.
İran'ın Fars haber ajansında dün yayınlanan bir "haber" de Tahran'ın (en azından) süreci yakından izlediğini gösteriyor. Asılsız olduğu hemen anlaşılan bu provokatif yazıda, Ankara'nın PKK'yı Türkiye'den çıkıp Batı İran'daki Kürtleri ayaklandırmaya ikna etmeye çalıştığı ve bunun karşılığında bağımsızlık vaadettiği öne sürülüyordu.
Sonuçta, katil ve azmettiriciler kim olursa olsun, Türklerin ve Kürtlerin bu noktada yakın tarihten çıkarabileceği ders bence şu:
İsrail başbakanı İzhak Rabin 4 Kasım 1995'te aşırı sağcı bir Yahudi'nin suikastına kurban gittiğinde, amaç Oslo barış sürecini baltalamak ve Tel Aviv'in işgal altında tuttuğu Filistin topraklarından çekilmesini engellemekti.
O gün cebinden, ünlü bir barış şarkısının kan bulaşmış bir kağıda yazılı İbranice sözleri çıkacak kadar sürece bağlı olan Rabin'in ölümü İsrail halkını şoke etti.
Fakat o günden bugüne dek İsrail'de (belki Ariel Şaron'un komaya girmeden önceki son dönemi hariç) çözüm yolunda somut adım atan bir hükümetin seçilmemiş olması, suikastçıların emellerine ulaştığını gösteriyor.
* * *
Ders alınabilecek ikinci örnek olan Afganistan'da ise merkezi hükümet ve Taliban'ın müzakere süreci, barış konseyinin önde gelen üyelerinden Maulvi Arsala Rahmani'nin geçen mayısta öldürülmesiyle baltalandı.
2014 öncesi bu kritik dönemde Afganistan'da devam eden çatışmalar, İsrail'de olduğu gibi burada da suikastın, süreci baltalamak isteyenlere yaradığını gösteriyor.
Elbette, Kürt sorununun dinamiklerinin Kuzey İrlanda dahil önceki örneklerle birebir örtüşmemesi gibi, ne Paris suikastında ölenler Rabin yahut Rahmani idi, ne de Türkiye bir İsrail yahut Afganistan...
Ayrıca, ölçüsüz birkaç çatlak ses yükselse bile, Paris suikastına taraflardan gelen tepkiler, sağduyunun korunup sürecin baltalanmasına izin verilmeyeceğini gösterir gibi.
Yine de, müzakereci tarafların birbirlerine güvenini sarsmayı amaçlayan ve hep kritik zamanlamalarla yapılan bu tip suikastların ardından barış yolunda daha da güçlü bir iradenin sergilenmesi gerektiği açık.
Amerikalı akademisyen Frederic S. Pearson'ın 2001 tarihli ve "Etnopolitik İhtilaflarda Çatışma Çözümünün Boyutları" başlıklı makalesinde de vurguladığı gibi...
Kuzey İrlanda sürecinde ABD'yi temsil eden Büyükelçi George Mitchell'ın o meşhur "güven artırma" tekniği her zaman işe yarayabilir:
Tarafların ilk aşamada yalnızca masaya oturup, geleceğe dair "umut ve korkularını" birbirleriyle paylaşması...
O sohbette, "ortak bir geleceğin" mümkün olduğuna dair bir kanaat iki tarafta da oluşursa, hiçbir "balta" bu süreci kesemez.
Â
* Hürriyet Gazetesi Dış Haberler Şefi Emre KIZILKAYA'nın iletişim bilgilerine ve bloguna http://about.me/emrekizilkaya adresinden ulaşılabilir. Ayrıca: http://www.twitter.com/ekizilkaya