Güncelleme Tarihi:
KIRKLAR Meclisi 2011’de eski Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş’ın girişimiyle kurulmuştu. Alevi, Ermeni, Süryani, Domani, Keldani Katoliği, Sünni ve Ezidi gibi farklı inançların temsilcileri, Diyarbakır’ın merkez ilçesi Sur’da bir araya gelip kent sorunlarına çözümler üretiyordu. Meclis üyeleri 2014 Mayıs’ta Vatikan’da Papa Francis’le de görüşerek barış sürecinin devamı için dua istemişti. PKK terör örgütüne yönelik operasyonlar, çatışmalar ve sokağa çıkma yasağı devam ederken, Sur ilçesinde, son 6-7 yıldır büyük bir titizlikle restore edilen, camiden kiliseye tarihi yapılar gibi bu birliktelik de yara aldı. Yaklaşık üç aydır ne ‘Kırklar Meclisi’ buluşmaları ne de ibadet için Sur’a girebiliyorlar. Kırklar Meclisi temsilcileriyle, tarihi surların önünde konuştuk.
Söze Kırklar Meclisi’nin sözücüsü, yazar Şeyhmus Diken başlıyor: “Kentin 5 bin yıllık yaşam kültürü var. Son 2-3 yıldır hızlanan bir ivmeyle Kültür Bakanlığı üzerinden valinin, belediyelerin ve İl Kültür Müdürlüğü’nün katılımıyla yürütülen bir restorasyon vardı. Birlikteliği zedelerseniz, kiliseyi, camiyi yıkarsanız, insanları yerinden edip cenazeleri kaldıramayacak duruma getirirseniz bu yara tedavi olmaz. Hayatın kesintiye uğramadan insan ve mekan unsuruyla birlikte yaşadığı bir yeri aynı şekilde yaşatmak zorundasınız. Suriçi’ni insanlardan arındırarak sadece 3-5 butik otel, dükkan ve restoranla, gündüz nüfusunun 200 bin olduğu, gece nüfusunun 3 bine düştüğü biblo şehre Diyarbakır ‘amenna’ demez. Eğer Diyarbakır yeniden ayakları üzerine kaldırılacaksa bu kentin dinamiklerinin, temsiliyetlerin ortak kararıyla olmalı. Toledo fikrine değil, dayatmaya karşıyız.”
‘HİÇBİR ŞEY BU KADAR ETKİ ETMEDİ’
Emekli imam ve Din Adamları Yardımlaşma Derneği Başkan Yardımcısı Celal Efe de Sur’un içinde 150 cami olduğunu ve cemaatin psikolojisinin bozulduğunu anlatıyor: “Suriçi’nde oturmasa bile bütün cemaat oradaki camilere geliyordu. Sıkıyönetimleri, olağanüstü halleri yaşadık. Hiçbiri bana Sur kadar tesir etmedi. Beynimize, kalbimize ve ticaretimize, maneviyatlarımıza kurşun sıkıldı. Minareler indiriliyor, yakılıyor, yıkılıyor. Canımız gidiyor. Kanımız akıyor. Bu yara sarılmadan olmaz.”
Demokratik İslam Koordinasyon Kurulu üyesi Nakşi Sayar hayatının 20 yılının geçtiği Sur’a artık üzülmemek için gidemediğini söylüyor: “Hanlar, hamamlar, medrese, kilise ve camiler yüzümüze konuşuyordu. Şimdi ağlıyorlar.”
Diyarbakır Ezidilerinin temsilcisi Yılmaz Demiray ve Türkmen Alevilerinin temsilcisi Hidayet Ulugerçek de çok üzgün olduklarını söyleyerek “Sur’un geleceğini yıktılar” diyor.
‘KİLİSEMİZİN ÖNÜNDE HENDEK KAZILDI’
Sur’un Hıristiyan temsilcileri de aynı görüşte. Geçen haftalarda elinde beyaz bayrakla 24 yıldır içinde yaşadığı kilisesini terk etmek zorunda kalan Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi Papazı Yusuf Akbulut anlatıyor: “Bayramlarda bütün kanaat önderleri bize gelirdi, biz onlara giderdik. Kilisemizde kalmak istedik ama mayınlar patlamaya, roketler atılmaya başlandı. Kilisemizin önünde hendekler açılmıştı, kablolar vardı. Daha önce televizyonda Cizre’de, Silopi’de gördüğümüz gibi beyaz çaput alıp çıktık. Hayatta kaldığımıza seviniyoruz ama 50 kişilik cemaatimizle ibadet edemediğimiz için üzgünüz. Bütün dinler mağduruz.” Süryani kilisesinin hemen karşısında yer alan Protestan Kilisesi’nin ruhani önderi Ahmet Güvener de tedirginlik içinde yaşadıklarını söylüyor: “Yüreğimiz orada. Sokaklar berbat durumda. Bombalardan dolayı kanalizasyon patlamış mesela tamir edilemiyor. Gitmesek özlem duyuyoruz ama gidince de ürperiyoruz.”
'KARDEŞKEN KOMŞU OLMAYALIM'
Sur Belediyesi Başkan Yardımcısı ve Kırklar Meclisi Sözcüsü Mehmet Ali Altınkaynak Sur’da halihazırda bir restorasyon projesi olduğunu anlatıyor: “Sur turizm ve ticaret merkezidir; gündüz Suriçi’nde 11 bin civarında esnafla 350-400 bin civarında insana hizmet veriyor. İstediğiniz gibi restore edemiyorsunuz. Dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a sunduğumuz projeyle 3 bin betonarme yapının yıkılmasını, ailelerin önceden hazırlanan konutlara taşınmasını, tarihi mirasımızla restore edip açıkhava müzesi oluşturmayı hedefliyorduk. Gecekondular yıkılacaktı. Ancak proje gerçekleşemedi. Çözüm süreci ciddi mesafe alabilecek bir noktada bozuldu. Dolmabahçe Mutabakatı pek çok şeye çözüm olabilirdi. Kardeş edebiyatı artık buradaki insanları kızdırıyor. Karşılıklı savaş ve tahribatlar var. İnsanlığın aldığı tahribattan tüm taraflar sorumludur. Bir an önce çözüme gitmezsek kardeş değil komşu olmak zorunda kalacağız.”