Yeşim Çobankent
Oluşturulma Tarihi: Eylül 21, 2002 02:02
Nur Çintay A.'yı Radikal Gazetesi'ndeki köşesinden tanıyoruz. Bu yazılar (özellikle internet ortamında) epey hararetli tartışmalar eşliğinde izleniyor ama mevzumuz bu değil, bambaşka. Nur Çintay ismini köşe yazılarıyla duyurdu ama o aslında baskıdan yeni çıkmış dergilerin kokusuyla sarhoş olan deneyimli ve damardan bir dergici.
Ayrıca yazılarını takip edenlerin de gayet iyi bildiği gibi gezmeyi, dolaşmayı, yemeyi içmeyi çok seviyor. Hal böyle olunca İstanbul Life Dergisi'nin başına kimi getirsek de dergi kabuk, hatta ve hatta deri değiştirse diye kafa patlatanların aklına ilk gelen ismin Nur Çintay olması da gayet normal. Abartmış gibi olmayalım ama Nur Çintay genel yayın yönetmenliğini üstlendiği bu dergiye daha genç, daha uçucu, daha havai, daha neşeli ve hayat dolu bir ruh üfledi. İnanmayanlar derginin son sayısını alıp söylediklerimizin sağlamasını yapabilirler.
DERGİLER BENİ TAHRİK EDİYOR O YÜZDEN BU İŞE EVET DEDİM
Ben dergiciliği özlemişim. Gazetede yazı yazmanın acayip bir tadı var tabii, daha çok sayıda okurla mıncık mıncık oluyorsunuz, sonsuz feedback falan ama derginin de başka bir keyfi var. Kağıdını bile özlemişim; böyle kaymak gibi, pırıl. Dergide daha fazla fırfır çekme imkanınız var. Vaktiniz bol. Gazetede ise hop, tamam, bitiyor, gidiyor. Mecbursunuz yani, isteseniz de oynayamazsınız. Dergi daha oyuncak gibi. Bilmiyorum, belki de ben bu işlere dergide başladım diye. Daha öncesinde de severdim zaten. 15 yaşındayken, o zaman Haşet Kitabevi vardı, gider harçlıklarımı Seventeen'lere yatırırdım. Hálá, böyle poşetli Vanity Fair filan gelsin işyerine, içim bir tuhaf oluyor. Ciddi tahrik oluyorum. O yüzden İstanbul Life'ı teklif ettikleri zaman tamam, dedim.
PARAYLA ALIP OKUDUĞUM BİR DERGİYDİ İSTANBUL LIFE
İstanbul Life çok imkanlı bir dergi. Koskoca bir İstanbul var. Bu İstanbul'da olup biten her şey girebilir bu dergiye. Beni en çok tavlayan da o oldu zaten. Yoksa mesela, kadın dergisi teklif etselerdi, herhalde kabul etmezdim. Kadın dergilerindeki o bitmez tükenmez 'Ya sevgiliniz sizi en yakın kız arkadaşınızla aldatırsa' konuları fenalık veriyor artık. İstanbul Life çok hayatın içinden bir dergi. Ben zaten yazı da yazıyordum orada. Yazmadığım dönemlerde de gidip para verip alıyordum. Yani zaten ilgimi çekiyordu.
İNSAN ÇOK OLACAK AMA CEMİYET SAYFALARI KOKOŞGİLLERİ DEĞİL
Bir kere daha çok insan olacak. Derginin logosunda ‘‘İstanbul'u yaşayanların dergisi’’ yazıyor. Biz bu yaşayanları daha çok göreceğiz sayfalarda. Ama bütün dergilerde cemiyet sayfası kokoşları ve televolegilleri görmekten bıktık. Biz her kesimden İstanbullunun fikrini alacağız. Ünlüler de olacak, sıradan vatandaşlar da. Bu şehrin hakikaten tadını çıkartan ve kendi tarzı olan insanları bulacağız. Mesela eylül sayısında tam 100 kişiye sorduk: Bir; bu yaz İstanbul'da neresi patladı, iki; siz yazın tadını nerede çıkarttınız, diye. Bir kafenin garsonuna da sorduk, Mercan Dede'ye de sorduk, web tasarımcısına da, temizlik işçisine de. Sonuçta bir tek İstanbul var ama herkesin İstanbul'u başka.
SON SAYIDA KEMAL DERVİŞ'İN YALILARINI YAPTIK MESELA
Bu ay bizi en heyecanlandıran konulardan biri 'Kemal Derviş'in yalıları' mesela. İnsan haftalık dergide ve gazetede çalışınca ister istemez biraz gündem takıntısı oluyor. Kemal Derviş'in her bir adımını izliyoruz, neredeyse çöpünü karıştıracağız. Biz de hayatında iz bırakan evleri karıştırdık. Baktık ki Büyükada'da büyüdüğü evden, Neslihan Taki'yi istediği eve, sık sık yemeğe gittiği Yeniköy'deki Aleko'ya kadar hayatında mühim yeri olan evlerin çoğu yalı. Her normal okurun merak edeceği, son derece lezzetli bir araştırma çıktı ortaya. Bizi Time Out'tan çok kesin bir biçimde ayıran özelliklerimizden biri de bu zaten. Daha lezzetli yazılar, daha insanı kaşıyan konular olacak dergide. İngiliz Time Out'u çok başarılıdır çünkü orada her saniye bir şey olur. İstanbul'da ise üzerine bir şeyler daha koymanız lazım. Sadece şurada şu açıldı, burada bu kapandı, partiye koşalım, haydi coşalımla olmuyor.
DAHA İYİ BİR DERGİ İÇİN BİZİM EKİP GEZİP TOZUYOR
Aylık dergiler hep çok sınırlı kadroyla çıkartılır. Dergi çalışanları üç beş kişiyi geçmez. Biz de böyle yabancı dergilerin ayakkabı editörü, çıtçıt editörü diye uzayıp giden künyelerine bakar hayıflanırız. Bizim dergide de böyle geniş bir ordu yok. Ama son derece eğlenceli bir ekip var; mesela 80'lilerle çalışmak acayip bir his. Çok sayıda insan da dışarıdan iş yapıyor. Bu da tabii dergiye bir renk ve çeşitlilik katıyor. Aksi takdirde Hadımköy'de oturarak İstanbul Life çıkartmak biraz anlamsız olurdu. Bizim takım ciddi ciddi gezip tozuyor. Kimseye sabah dokuzda niye işte değilsin diye sorulmuyor, sorulmayacak. Böylece de İstanbul Life daha yaşayan bir dergi olacak.
TABİİ Kİ EMEKLİLERE SAYFİYE MEKANLARI ANLATMAYACAĞIZ
Yazıları okuyanlar beni böyle çok geziyor zannediyorlar ama öyle abartılı bir durum yok aslında. Tabii bir balıkçı, kebapçı, kahvaltı organizasyonu yapılırsa iki elim kanda olsa giderim, o başka. Bizim gezmeler daha ziyade
yemek amaçlı oluyor. Deniz kenarı bir yerde saatlerce
balık ve böcek tüketebilirim mesela. Yoksa böyle en havalı dj'leri say deseniz, sınıfı geçemeyebilirim. Hatta daha kesin konuşmakta da bir sakınca görmüyorum; geçemem yani. Ama bu, İstanbul Life'ta emekliler için sayfiye mekanları gibi konulara ağırlık vereceğimiz anlamına gelmiyor tabii. Mesela önümüzdeki ay bir clubber sayfamız olacak. Gay güzergahları verilecek. Partiler sıkı takibe alınacak. Zira dedim ya, ekip geziyor! Cosmopolitan'ın bir efsane yayın yönetmeni vardır; şimdi yaklaşık bin yaşında. Bütün o ‘Erkeği avucunuzun içinde tutmanın 45 yolu, intikam almak için bütün kravatlarını ortadan ikiye kesin’ tipi konuları yaparken de tiridi çıkmıştı. Demek istediğim, dergiye clubber sayfası koymak için benim ille de clubber olmam gerekmiyor. İşbölümü diye bir şey var. Mesela ağır toplarımızdan birinin adı Laila Murat. Adı üstünde yani, daha ne diyeyim...