Güncelleme Tarihi:
Bugün turislerin mekânı olan Sultanahmet meydanında artık sun'i kardan kayak pistleri yapılıyor, konserler veriliyor, arada bir de siyasi mitingler düzenleniyor...
Sultanahmet, geçmişte ‘‘At Meydanı’’ diye bilinirdi ve daha önemli olaylara sahneydi... Osmanlı ve Bizans dönemlerinde resmi şenlikler ve hanedan düğünleri burada kutlanır, isyanların vazgeçilmez mekânı olurdu meydan...
Tarihlere geçen bu unutulmaz kutlamalardan biri, 1582 Haziran'ının ilk haftasında başlayıp tam 52 gün süren bir sünnet düğünüydü: III.Murad'ın şehzadesi Mehmed'in, sonraların III. Mehmed'inin sünnet düğünü...
Bu sünnetin bütün ayrıntılarını, birer nüshası şimdi Topkapı Sarayı'yla Süleymaniye Kütüphanesi'nde saklanan çok anemli bir kaynaktan, ‘‘Surname-i Humayun’’dan öğreniyoruz...
İşte, o ayrıntılardan bazıları:
Sünnet şenliğinin amacı sadece küçük şehzadenin büyük bir merasimle erkekliğe ilk adımı değil, devletin gücünü içeride ve dışarıda göstermektir. Hazırlıklar bir sene öncesinden başlar, Sind Prensi'nden Fas Sultanı'na, Özbek Han'ından İspanya Kralı'na kadar dünyanın dört bir yanındaki hükümdarlara davetiyeler yollanır. At meydanında yapılması gereken değişiklikler için de hazineden yarım milyon akçelik bir bütçe ayrılır...
Meydana, padişahın ve hanedan üyelerinin eğlenceleri seyredebilmeleri maksadıyla köşklerle localar yapılır, davetliler için üç katlı bir binayla bir büyük mutfak ve şerbethane inşa edilir. Verilecek ziyafetler için tam 300 sofra kurulur... Meydandaki eğlencelerde hizmet edeceklerin sayısı 2 bin 500'dür...
Atmeydanı, 52 gün boyunca Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren bütün meslek gruplarının temsilcileriyle dolup taşar... Becerilerini gösterip şehzadeye hediyeler verirlerken, hükümdardan ihsan olarak verdikleri hediyelerin birkaç katını alırlar... Yılan oynatıcılarından hamallara, kasaplardan kitapçılara kadar hemen her meslek mensubu sanatını gösterir... Kahve tiryakileri ellerinin üzerinde taşıdıkları bir kahve maketiyle arz-ı endam ederler, şekerciler şekerden yaptıkları minyatür bir hayvanat bahçesiyle gelirler hükümdarın huzuruna... Canbazlarla hokkabazlar hünerlerini her gün defalarca sergilerken konserler verilmekte, kandil, havai fişek ve meş'ale şenlikleri yapılmaktadır...
52 gün, işte böyle bir hayal gibi geçip gider ve İstanbul tarihinin bu en büyük eğlencesinden geriye sadece iki şey kalır: Düğünden sözeden kitaplar ve tarihçilerin ‘‘Osmanlı mali sisteminin çökmesinin sebeplerinden biri de, 52 günlük şenlikte yapılan hesapsız israflardır’’ şeklindeki kayıtlar...
Kuşhane bamyası
Başları yuvarlak ayıklanmış bamyalar bir kaba yerleştirilir, üzerlerine tuz ve sirke konarak 15 dakika kadar bırakılır. Üç su yıkanarak süzgeçten geçirilir. Bir tencerenin ortasına yarım domates konur ve bamyaların başları tencerenin kenarına gelecek şekilde üstüste dizilir. Bir başka kapta rendelenmiş soğan yağda penbeleşinceye kadar kavrulur, kuşbaşı et ve domates ilâve edilir. Su, tuz ve limon konarak yarım saat pişirildikten sonra bamyanın üzerine dökülür. Tencerenin üzeri yağlı kâğıtla kapatılıp yarım saat kadar orta ateşte pişirilir ve servis tabağında tersine boşaltılarak servis yapılır.
Necmeddin Okyay
Üsküdar'da, 1883'te doğdu. Ravza-i Terakki Rüşdiyesi'nde okurken hocası Talât Bey'den rik'a, divani ve celi divani yazılarından icazet aldı. Bakkal Arif Efendi'den sülüs ve nesih öğrendi. Bu arada ebru ve kâğıt cilâlama demek olan âhar öğrendi, Türk hattının en büyük isimlerinden olan Sami Efendi'den de talik ve celi talik yazılarını öğrendi. Okçuluğa duyduğu ilgiden dolayı ‘‘Okyay’’ soyadını alan Necmeddin Efendi, aynı zamanda eski Türk cildlerini yapıp onarmakta da mahirdi. Çok sayıda öğrenci yetiştiren Necmeddin Okyay, 5 Ocak 1976'da vefat etti ve Karacaahmet kabristanına defnedildi.
Beykoz'da yıkılan Rus anıtı
Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın isyan edip Anadolu'ya yürümesi üzerine zamanın hükümdarı İkinci Mahmud Ruslarla anlaşmış ve bir Rus ordusu İstanbul'u korumak için Beykoz'a üslenmişti.
İsyanın sona ermesi üzerine İstanbul'dan ayrılan Rus ordusu, bu ayrılış sırasında Beykoz'un Serviburnu tepeciğinde gelişlerinin hatırası olarak üç metre uzunluğunda ve bir metre genişliğinde bir abide dikti. İki yanında Türkçe ve Rusça birer kitabe bulunan anıt, Birinci Dünya Savaşı'nda Rehber-i İttihad-ı Osmani okulu öğrencileri tarafından törenle yıkıldı.
Omuzdöven
Fes'in Türkiye'de umumi bir serpuş olarak kabulünden yüzlerce yıl evvel, Cezayirli Türk gemiciler ile Akdeniz ve Ege adalarının çoğunluğu gemici olan halkı da fes giyegelmişlerdi.
Adalılar feslerine uzunca bir kordon ile mavi ipekten bir top püskül takarlardı. Öylesine ki bu püskül omuzlarına düşerdi, bundan ötürü de adalı feslerinin püsküllerine 'omuzdöven' denilirdi.
Galatalı Çorbacı, bir manisinde omuzdövenden bahsederken şöyle diyordu:
‘‘Adalı şâhım var urum yosması / Onun hüsnü siler gözümden pası / Püskül omuz döver nalça tıkırdar / Köçek cilvelidir adım atması’’
Mucize ve keramet nedir?
Peygamber-lerden, peygamberliklerini ispat için istenmeden yahutistenince zuhur eden olağanüstü şeylere ‘‘mucize’’, yani insanı acizde bırakan şey denir. Erenlerden zuhur eden olağanüstü şeylere ise ululuk, büyüklün anlamında ‘‘keramet’’ derler. Peygamberler peygamber olarak yaratılmışlardır, suç işlemezler, masumdurlar. Erenler suç işleyebilirler, fakat mahfuzdurlar, yani Allah onları korur. Şeriata uymayan, dinden, imandan haberi bulunmayan kişilerden de olağanüstü şeyler zuhur edebilir; onlara düzen ve yavaş yavaş azaba alış anlamlarına gelen ‘‘mekr’’ ve ‘‘istidrac’’ denir. Sufilerin birçoğundan olağanüstü şeyler rivatyet edilmiştir. Bu rivayetler adeta müşterektir, yani bir keramet birçok sufiye atfedilmiştir.
Adalet güzeldir fakat idare edenlerde olursa daha güzel olur. Cömertlik güzeldir fakat zenginlerde olursa daha güzel olur. Çekinmek güzeldir fakat bilginlerde olursa daha güzel olur. Sabır güzeldir fakat yoksularda olursa daha güzel olur. tevbe güzeldir fakat gençlerde olursa daha güzel olur. Utanmak güzeldir fakat kadınlarda olurda olursa daha güzel olur.
Tanrı buyruk veren kişinin hayrını diledi mi doğru bir vezir verir ona; unuttuğunu hatırlatır o vezir, unutmadığında da yardım eder ona; fakat bunun tam aksini dilerse o hükümdara da kötü bir vezir verir, unuttuğunu hatırlatmaz, unutmadığını da yardım edip yaptırmaz.
Hazreti Muhammed