Güncelleme Tarihi:
Harvard Üniversitesi'nde tarih doktorası yaptıktan sonra Boston Üniversitesi'nde görev alan Fetvacı, Osmanlı'nın resimli tarih geleneğini anlatırken, popüler kültüre yanlış aktarılan bilgilere de açıklık getirdi.
Osmanlı sarayında resimli tarih kitapları, bir Osmanlı saray kimliğinin oluşmasına katkı sağlıyor. Yaptığınız araştırmaların ışığında, özellikle yükseliş dönemindeki Osmanlı saray kimliğini, ana hatlarıyla nasıl tarif edersiniz?
Osmanlı saray kimliği, her şeyden önce değişken bir kimlik. Zaman içinde sarayın sakinleri ve çevresi değiştikçe, bu kimliğin tarifi de bence değişiyor. Ayrıca, ünlü tarihçiler Cornell Fleischer, Cemal Kafadar, Gülru Necipoğlu, Heath Lowry gibi ben de bu kimliği bir "üst kimlik" olarak görüyorum, yani ırk, din, dil, etnisite gibi imparatorluk halkını birbirinden ayıran şeylerin ötesinde, üzerinde, emperyal bir kimlik. Nasıl imparatorluk kendi içinde çok dinli, çok kültürlü, çok dilli bir bütün ise "Osmanlı saray kimliği" de bu değişik öğelerden, değişik kültürlerden harmanlanmış.
“EDEBİYATTA FARSÇADAN OSMANLICAYA GEÇİLMİŞ”
16’ncı yüzyılın sonunda Osmanlı Sarayı’na baktığımızda, saraylıların gittikçe Türkçe, Farsça ve Arapçadan değisik öğeler barındıran Osmanlıca dilini benimsediğini ve bu dille yeni bir edebiyat yarattığını, görsel olarak hem Safevilerden hem Avrupalılardan çesitli unsurları kullanıp kendine özgü bir şekilde harmanlayan farklı bir görsel ve mimari dil oluşturduğunu ve Sünni İslam’ı çeşitli Sufi anlayışlarla birleştirdiğini görüyoruz. Eski İslam medeniyetlerinden de payını almış bir kimlik bu. Abbasiler’in tören ve ihtişam anlayışı, Selçuklular’ın adaleti ve askeri gelenekleri, Timurlular'ın tarih, edebiyat ve kültüre verdikleri önemi benimsemiş bir kültür.
“SARAYIN DÜZENİ SÜREKLİ DEĞİŞİYORDU”
Resimli tarih kitapları, Osmanlı emperyal kimliği ve kültür üretiminin neresindeydi? Osmanlı’nın kültür üretimi neyi amaçlıyordu?
Osmanlı’nın kültür üretimi 16’ncı yüzyıl sonunda değişik halklardan oluşan imparatorluğa bir bütünlük kazandırmayı amaçlıyordu. Dolayısıyla, Gülru Necipoğlu'nun da gösterdiği gibi, önce daha geniş kitlelere hitap edecek olan mimari, çini ve tekstil alanlarında bir ortak görsel dil yaratıldı, sonra saray çevresine hitap edecek olan resimli el yazmaları önemsenmeye başlandı.
Belirttiğim gibi geniş bir tabandan öğeler benimseyen ama onlardan ayrılan, Osmanlı topraklarına ait bir kimlik üretilmeye çalışıldı. Resimli tarih kitaplarında belki diğer sanatlardan farklı olarak, imparatorluğun eskiliği, hanedanın uzun tarihi vurgulanıyordu. Sarayda sanki yüzyıllardır değişmemiş bir düzen varmış gibi gösteriliyordu, hâlbuki düzeni oluşturan insanlar değiştikçe, bu düzen de hergün değişiyordu.
“VALİDE SULTANLAR POLİTİKANIN MERKEZİNDEYDİ”
16. yüzyılda tarih eserlerindeki resimlerde kadınların olmamasının nedeni neydi? Bu resimlerde kadınların yokluğu, onların sarayda pasif ve etkisiz olduğuna mı işaret ediyor?
Tarih eserlerindeki resimlerde kadınların olmamasının sebebi, bu kitaplarda genellikle kadınların olmadığı ortamların yani saray törenlerinin ve savaşların resimlenmesi. Ama kadınlarIn pasif ve etkisiz olduğunu düşünmek hata. Mesela Sehinşehname'deki Nurbanu Sultan'ın cenazesinin saraydan çıkışını gösteren resim, ne kadar önemli bir kadın olduğunu ve ölümünün ne büyük ve üzücü bir olay olarak görüldüğünü kanıtlar. Kadınlar, kitapların hamileri ve okuyucuları arasındaydı. Ayrıca, harem ağaları, damat sadrazam ve vezirler gibi aracılar sayesinde ve padişahlarin üzerindeki kişisel etkileriyle, özellikle valide sultanlar hem politika hem de kültür üretiminin merkezindeydiler.
“SARAY KADINLARI ŞEHİR COĞRAFYASINDA BİLE VAR”
Mimari eserlere bakılınca çok daha açık belli oluyor bu: Mihrimah Sultan, Hürrem Sultan, İsmihan Sultan, Nurbanu Sultan, Hatice Sultan İstanbul'un en göz önunde yerlerinde camiler yaptırıp şehir coğrafyasında görünür olmayı başarmış kadınlardır. Kadın tasviri açısından bakacak olursak, bu dönemde yapılmış edebiyat konulu eserlerde kadın resimleri var.
“PHOTOSHOP İLE KADIN RESİMLERİNİ SİLMİŞLER”
Hazreti Muhammed'in hayatını konu alan Siyer-i Nebi'de de kadın resimleri var, Peygamber'in annesi, süt annesi ve ilk eşi Hatice de resmedilen kadınlar arasinda. Hatta İstanbul Üniversitesi'ndeki Secaatname isimli tarih eserinde de kadınların resimleri bulunuyor, ancak Çağrı Yayınları'ndan çıkan baskısında Photoshop ile kadın resimleri silinmiş.
Süleyman döneminde başlayıp III. Murad döneminde iyice artan, hanedanın kadın mensupları-harem görevlileri-saray görevlileri arasındaki çatışmalardan biraz söz edebilir misiniz?
Bu çatışmalar sanırım bütün hanedanlarda olan güç çekişmelerine benziyor. Özellikle Süleyman dönemi ve sonrasında padişah, saray içinde çok daha fazla vakit geçirmeye, sefere çıkmamaya basladıkça, güç çatışmaları da padişahın eski çevresi olan askeriyeden yeni çevresi olan saray halkına kayıyor.
“SOKULLU RESİMLİ TARİHİ ARAÇSALLAŞTIRDI”
Resmi tarih yazımının propaganda aracı olarak kullanılması geleneğinin Sokullu zamanında başladığını ifade etmişsiniz, kısaca söz edebilir misiniz nasıl araçsallaştırıldığını?
Sokollu resmi tarihten ziyade resimli tarihi sistematik bir şekilde araçsallaştıran ilk Osmanlı bence. Tarih yazımı imparatorluğun başından beri çeşitli kitlelerin tercihlerini öne çıkaracak bir araç olarak kullanılıyor. Fetret Devri'nde kavga eden bazı şehzadelerin perspektifleri, değişik tarih eserlerinde görülebiliyor ya da 15’inci yüzyılda yazılan tarihlerde imparatorluğun kuruluş hikâyesi o dönemin isteklerine göre yansıtılıyor. Tarih her zaman belli bir perspektiften yazılmıyor mu zaten? Bugün için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
Sokullu kendi “reklamını” yapan ilk Osmanlı büyüğü denebilir mi?
Daha önce de yapanlar var, ama resimli tarihleri sistematik olarak ilk kullanan o. Mesela Süleymanname de Süleyman'ın “reklamını” yapıyor ya da Fatih'in Bellini'ye yaptırdığı yağlı boya portresi veya yaptırdığı madalyonlar da aynı amacı taşıyor. Erken Süleyman döneminde yazılmış Yavuz Sultan Selim'le ilgili tarihler de, Erdem Çıpa'nın ortaya koyduğu gibi, hem Selim hem de Süleyman'ın halka tanıtımı için kullanılıyor. Edebiyat alanına bakarsak örnekler daha da çok. Ama “reklam” için resimli tarih kullanan ilk büyük Sokollu.
“BUGÜN BİZ NASIL CUMHURBAŞKANININ ROLÜNÜ TARTIŞIYORSAK…”
Süleyman döneminin hikâyeleri örnek alınsın diye yazılmış... İmparatorluğun gerilediği dönemde bir faydası olabilmiş mi?
Ben "gerileme" terimini kullanmamayı tercih ediyorum. Ancak askeri tarih esas olarak alınırsa "gerileme" denilebilir bu döneme. Hâlbuki kültür, düzen, tarım, şehircilik, ticaret gibi değişik açılardan baktığınızda bir gerileme yok. Cemal Kafadar'ın da haklı olarak sorduğu gibi, bir imparatorluk 400 yıl boyunca nasıl gerileyebilir ki? Süleyman'ın hikâyeleri ise padişahın değişen rolünü ve yerini tarif ederken faydalı olmuş. Sonuçta biz nasıl bugün cumhurbaşkanının rolü ne olmalıdır diye tartışıyorsak, tarih boyunca siyasi yazarlar padişahın ya da sadrazamın rolü ne olmalıdır diye tartışmışlar. İmparatorluğun şekli, tarihsel gerçekler ve devlet anlayışı değiştikçe bu roller doğal olarak değişmiş. Osman Bey'den beklenen hareketler Fatih'ten beklenenlerle aynı olamazdı ya da 19. yüzyılda yaşamış padişahlar Fatih'le aynı değerleri paylaşamazdı.
“ALTIN ÇAĞ DOĞRU DEĞİL”
Örnek teşkil etsin derken abartıya kaçılmış olabilir mi? “Altın Çağ” vurgusu ne kadar doğru?
“Altın Çağ” vurgusu pek doğru değil, tahmin ettiğiniz gibi idealize edilmiş bir Süleyman resmi ortaya çıkmış. O dönemde var olduğuna inanılmak istenen ideal düzen hiçbir zaman var olmamış aslında.
Süleymanname ve Hünername’deki Süleyman tasvirlerinde temel olarak ayrışan ve ortak yönler hangileri?
Temel olarak ayrıştıkları nokta Süleymanname'de Süleyman’ın aktif, savaşçı bir padişah olarak gösterilmesi, Hünername'de ise ahlaken ve kalıtımsal olarak, Al-i Osman'ın varisi olarak sergilenmesi, içsel özelliklerinin vurgulanması. Hünername'deki Süleyman biraz daha peygamber ya da Sufi şeyhi tiplemesine benziyor, Süleymanname'deki ise daha dünyevi bir kahraman. İkisi de idealize edilmiş anlatımlar ama ortak noktaları da bu.
“BİR HADIM AĞA İLK KEZ ETKİN OLABİLİYOR”
III. Murad dönemindeki Mehmed Ağa, bir hadım ağanın edilgen olaran tasvir edilmediği ilk örnek mi?
Evet, öyle.
Bu hiyerarşik değişimin Osmanlı’nın çöküşünde etkisi var mı?
Bence yok, Osmanlı’nın çöküşü 19. yüzyılın tarihsel dengeleriyle, 1789 sonrası milliyetçiliğin ortaya çıkmasıyla, 1. Dünya Savaşı’yla alakalı. Hiyerarşik değişim padişahın saray içine çekilmesiyle, göçebe saray hayatından yerleşik saray hayatına geçilmesiyle mümkün oluyor. İmparatorluk artık toprak kazanmak yerine, elde edilmiş toprakların yönetimiyle uğraşmaya başlıyor, bu da farklı kesimlerin öne çıkması anlamına geliyor, askeriyenin rolünün değişmesiyle birebir ilişkili.
Kendisini “Allah’ın halifesi” olarak nitelendiren Süleyman’ın mehdiliğe varacak bir iddiaya yakın durduğu söylenebilir mi? Süleyman nasıl bir dini kişilik olarak yansıtılıyor?
Süleyman, iktidarının erken dönemlerinde öyle bir iddiaya yakın duruyor, ancak 1540’lar sonrasında değişiyor bu. Sonraki dönemde dini kanunları uygulayan, adaleti öne çıkaran bir halife rolü daha uygun bulunuyor. Dolayısıyla da biz onu "Kanuni" diye hatırlıyoruz.
“MUHTEŞEM YÜZYIL’DAKİ KADIN TİPLEMELERİ ÇOK YÜZEYSEL”
Popüler kültüre mâl olan “Muhteşem Yüzyıl” dizisi hakkında görüşleriniz neler?
Muhteşem Yüzyıl tabii ki bir tarih eseri değil, her bölümün sonunda "tarihten esinlenerek" kurgulandığını hatırlatıyorlar bize. Doğru ya da yanlış aramıyorum ben o dizide, sonuçta bir kurgu eseri, amacı eğlendirmek. Arada sırada ben de seyrediyorum. Sürükleyici bir hikâye yaratmak için bir sürü şeyi karıştırıyorlar tarihin içine; entrikalar, aşk hikâyeleri, düşmanlıklar…
Sanırım beni hem bir tarihçi hem de bir kadın olarak en rahatsız eden şey, dizide kadınlara biçilen rol. Hürrem Sultan'ı o kadar kötü, hain bir şekilde gösteriyorlar ki! Saraydaki diğer kadınlar da zira öyle, sanki hayattaki tek gayeleri güç, tek ilgilendikleri konu mücevher ve kıyafetmiş gibi. Çok yüzeysel kadın tipleri yaratmışlar. Hâlbuki bu kadınların okudukları kitaplar var, gerçekten ilgilendikleri sosyal konular var, bunlarin hiçbiri yok dizide. Ama dedigim gibi, sonuçta hikâye yazıyorlar, amaçları seyirci toplayıp onları eğlendirmek. Bu kadar senedir devam ettiğine göre başarılı da oluyorlar.
“DİZİ BUGÜNKÜ TÜRK HALKININ DEĞERLERİNİ ANLATIYOR”
Dizi 16. yüzyıldan ziyade 21. yüzyıl Türk halkının, televizyon seyircisinin değerlerini öne çıkarıyor bence. Diğer taraftan da Osmanlı'ya olan ilgiyi artırması açısından beni çok sevindiriyor.
Dizinin kostümleri gerçeğe ne kadar uygun? Bunların seçiminde resimli kitaplardan faydalanılıyor mu?
Kostümler için keşke resimli kitaplardan biraz daha faydalansalar... Mesela vezirlerin giydiği türbanların hepsi 18. yüzyıl Lale Devri ve sonrasi türbanlarına benziyor. Resimli kitapları bırakın, Topkapı Sarayı'ndaki padişah kıyafetlerine ve diğer giyim örneklerine baksalar da olur.