Zifiri karanlıkta vücudum ve bir kolum kolonların arasına sıkıştı. Birkaç saat sonra son gücümü toplayıp, eşime, çocuklarıma seslendim. Ne eşim Deniz, ne de altı yaşındaki oğlum Kubilay ile üç yaşındaki kızım Dilara ses verdi. Bir gün karanlıkta öyle geçti. İkinci gün binanın çevresinde bir hareket başladı. Birkaç kişi sürekli olarak ‘‘Süleyman’’ diye bağırıyordu. onlara seslendim:
-Ben Çetin'im. Beni kurtarın.
-Süleyman'ı arıyoruz. Süleyman oralarda mı?
-Süleyman'ı bilmiyorum. Beni kurtarın.
-Biz Süleyman'ı arıyoruz.
Gelenler uzaklaştı. Birkaç saat sonra yine ‘‘Süleymaaan’’ diye bağırıldığını duydum. Hemen seslendim:
- Buradayım. Ben Süleyman!
Dışarıdakiler heyecanla ‘‘Süleyman'ı bulduk. Süleyman'ı bulduk’’ dediler. Ama bir hata yaptım, çocuklarımı sordum. Oysa aranan Süleyman gece evde yalnızmış.
- Sen Süleyman değilsin kardeşim, eşinin ve çocuklarının adını söyle bakalım!
Bırakıp gittiler. Akşam enkaz çevresinde yine bir hareketlilik başladı. Bu kez gelenler benim adımı haykırıyordu. Bir taş aldım. Kolona tüm gücümle vurmaya başladım. Birkaç saat sonra bir ışık geldi yüzüme, gözlerim kamaştı. Yeğenlerim enkaz arasından bir delik açmış, yanıma kadar ulaşmıştı. Birkaç saatlik çaba sonunda demir ve beton parçalarının arasından çekilip çıkarıldım. Benden sonra eşim Deniz ve kızım Dilara da yaralı olarak hastaneye yetiştirildi. Ama o yıl ilkokula başlayacak olan oğlumuz Kubilay kurtarılamadı.
Süleyman olmadığımı öğrenince beni bırakıp gidenlere kızmıyorum. Belki ben de önce kendi yakınlarımı bulup kurtarmaya çalışırdım!
Mustafa BAĞDİKEN KOCAELİ- DHA97.5 saat sonra sağ çıkan Yüksel Er yeniden evlendiYüksel Er, eşi ve 3 yaşındaki kızını kaybettiği depremde enkaz altından tam 97.5 saat sonra alkışlar arasında sağ olarak çıkarılınca kendisini karşılayan oğlu Eser'le yaptığı 'çak'la hafızalara kazındı. Kısa bir süre önce Dr. Behriye Güven'le evlendi, yeni bir yaşam kurdu. Oğlu Eser Er ‘‘Babam yaşamayı çok sever. Ölüme kolay kolay teslim olmayacağını çok iyi biliyordum’’ diyor.
Yüksel Er, Yalova'da Malazgirt Caddesi Gök Apartmanı'nda eşi Işık, oğlu Eser ve kızı Ayşe Ecem'le yaşıyor, muhasebeci olarak çalışıyordu. O gece erkenden uyandı, İstanbul'a gidecekti, depreme tıraş olurken banyoda yakalandı. Kendini yıkılan banyonun enkazı altında buldu. Hayatta kalmayı seyrettiği filmlerden edindiği bilgiye borçluydu. Su ihtiyacını yanındaki beyaz havluya yaptığı idrarı yudumlayarak gidermeye çalışıyordu. ‘Karım ve çocuklarım da yaşıyordur’ diye olumlu düşünmeye çalıştı hep. Enkazdan çıkarken oğlu Eser'i görünce yanılmadığını düşündü. Oğluyla ikinci bir hayat için çak yaptı. Ama gerçek öyle değildi. Eşi ve kızının ölüm haberini tedavi gördüğü hastanede öğrendi.
‘‘Enkazdan çıkarılışım sırasında çekilen görüntülerle bir bankanın reklamına konu oldum. Bir de kaset teklifi aldım. Depremden sonra ilk kez bu teklifi alınca kahkahalarla güldüm.’’
İnsanın yaşamını depremden sonra da sürdürmesi gerektiğine inanıyordu. Depremden sonra yardım etmek için bölgeye gelip 'Burada yaşayacağım' diyerek Yalova'ya yerleşen Dr. Behriye Güven'le evlendi. Eşi, Fuat Zilelioğlu Sağlık Ocağı'nda çalışıyor.
Tuna ÇAM- Süheyla GÖZDERELİLER YALOVA,(DHA)Neşesiyle tanınan Yılmaz saldırgan biri olup çıktıGölcük'ün Kavaklı Mahallesi. Sahil, üzerindeki binalarla birlikte çökmüş, denize gömülmüş. Çevresinde kefal balıkları yüzen bir lunapark ve boş bir atlıkarınca. Yılmaz Gür o atlıkarıncanın tam karşısında, dört katlı binada oturuyordu. O binada 17 kişi öldü. Onu Gölcük'ün İhsaniye Beldesi'nde bulduk. Gittiği psikologlar ‘‘Sık sık anlat’’ diye tavsiye etmişler. O da sorana anlatıyor. ‘‘Hava çok sıcaktı, uyku tutmuyordu...’’ diye başlıyor söze, depremi yaşayan herkes gibi. Onu ertesi gün, enkazın altında nasıl kaldıysa, o durumda ve uyuşmuş olarak çıkarmışlar. 46 yaşındaki eşi Aynur, 29 yaşındaki oğlu Cenap, kardeşi Savaş, onun eşi Fatoş ve kızı Merve'yi kaybetmiş. Şimdi deprem sırasında askerde olan küçük oğlu Cem'le avunuyor. ‘‘30 yıl mutlu bir hayattan sonra nasıl evlenebilirim. Benimle evlenecek kadına eziyetten başka birşey veremem’’ diyor. Depremden önce çevresinin neşe kaynağı olarak tanınan Yılmaz Gür, bugün hala halüsinasyonlar gören, en küçük bir olayda parlayan, saldırganlığıyla çevresini kıran bir insan.
34 aydır gidemediğim pazar yerinde doyasıya alışveriş yapmayı özledimDepremden önce müteahhitler beni kapışırdı. Kızım Sibel üniversite sınavına hazırlanıyordu, oğlum Sinan da Açıköğretim Fakültesi'ne gidiyordu. Deprem bizi Hacı Mehmet Ovası'ndaki apartmanda yakaladı. O gece çok mutluyduk. Eşim ve çocuklarımla evde müzik kanalını dinleyip oynuyorduk. Sibel'e öleceği sanki malum olmuştu. Oynamıyor, gülmüyor, sadece bizi seyrediyordu. Yatarken hepimize sarıldı, öptü. Apartman çökünce bayılmışım. Kendime gelince Sibel'in sesini duydum. ‘‘N'olur kurtarın beni. Baba, baba!’’ diye ağlayıp bağırıyordu. Moral vermeye çalıştım ama mümkün değildi. Sonra kızımın sesi kesildi. Kurtulduğumda, onun öldüğünü öğrendim. Bir baba için en zor olay, kendisinden yardım isterken son nefesini veren çocuğunun ölümüne tanık olmaktır. 34 aydır gidemediğim pazar yerinde doyasıya alışveriş yapmayı, bir defa olsun yemeği kendi mutfağımızda pişirmeyi çok özledim.
İnşaat ustası Ali Bilir depreme Yalova'da yakalandı. Kızı Sibel'i ve iki bacağını kaybetti. Malulen emekli oldu, 130 milyon lira aylığa bağlandı. 34 aydır prefabrik evde belediyenin dağıttığı yiyeceklerle karınlarını doyuruyorlar. Bir kez olsun kendi mutfaklarında
yemek yapmayı özlüyorlar.
İzi hastanede kaybolan oğlunu aramaktan hiç vazgeçmediEmine Cebeci 45 yaşında. Eşi Ali Yapıcı'yı depremden önce bir
trafik kazasında kaybetti. Babasının maaşından yararlanmak için yeniden kızlık soyadını aldı. İstanbul'da evli bir kızı var. 19 yaşındaki oğlu Serkan Yapıcı 17 Ağustos'ta enkazdan yaralı olarak çıkartıldı, hastaneye gönderildi ve bir daha izi bulunamadı. Emine Cebeci o günden beri hayatını oğlunu aramaya vakfetti.
17 Ağustos'ta 19 yaşındaydı Serkan. Felaketten kısa bir süre önce deniz astsubaylığı sınavlarına girip kazanmıştı. Astsubay olacaktı. Gölcük'ün çöken Kavaklı Mahallesi Yavuz Caddesi Akça Apartmanı'nda oturuyorduk. Dairemiz kiralıktı. Serkan gece 02.00 civarında yattı. Gündüz arkadaşlarıyla biraz top oynamış, sahilde dolaşmış, yorulmuştu. Buna rağmen gece balkonda sohbet etmiş, birlikte astsubaylık hayallerini tazelemiştik. Gece o kadar bunaltıcıydı ki, uyuyamadım. Tam yatacağım sırada yer yerinden oynadı. Her yer karardı. Ayaklarım kolonların arasına sıkıştı. Ama acı hissetmiyordum. Ne olduğunu da anlamamıştım. Ya eve uçak düştü, ya da bir deprem oldu diye düşündüm.
Hemen seslendim:
-Serkaaan. oğlum, iyi misin?
Hemen cevap verdi:
- Anne, sen iyi misin?
İkimiz de çok şükür dedik. Enkazın altında saatlerce konuştuk. Gündüz 12.00'ye kadar böyle devam etti. Önce Serkan'ı çıkardılar. Bir süre benim çıkarılmamı bekledi. Sadece ayaklarım ezik, diyordu. Bir süre sonra onu Gölcük Deniz Hastanesi'ne götürdüler. Sonra beni de çıkardılar, İstanbul'a sevkettiler.
Enkaz, konuştuğumuz son yer oldu. Bir sürü tedaviden sonra özel ortopedik ayakkabıyla yürüyecek hale geldim, ama bir daha Serkan'ı bulamadım. Kayıtlara göre Gölcük Deniz Hastanesi'nden GATA'ya sevk edilmek üzere Poyraz Rıhtımı'na gönderilmiş. Bundan sonrası sır. Ne GATA'da, ne diğer hastanelerde, Serkan hiçbir yerde yok. Ölüsü de, dirisi de.
Çalmadık kapı bırakmadım. Son olarak Gölcük'te isimsiz gömülenlerin mezarlarını açtırıp DNA testi istedim. 1.5 yıldır dava sürüyor. Umudunu kaybetmiş değilim. Oğlumun onun için amatör tiyatro grubu kuran arkadaşları da destek oluyor.
Serkan'ı nasıl aradığımı anlatan bir kitap yazdım. Adı ‘‘Asla Unutmayacağız.’’ Kitabı oğlumun arkadaşları tiyatroya uyarladı. Er ya da geç onun bir yerlerden çıkacağına inanıyorum. Yaraları ağır değildi. Ya aklını kaybetti, ya organ mafyasının eline düştü. Tüm akıl hastanelerini dolaştım. Özel izinler alıp isimsiz aklını yitirmişleri taradım. Oğlumu bulmadan Allah benim canımı almasın...
N’olur bana oğlumun sevgilisini bulun tabii yaşıyorsa!Adı Canan Bayrak. Onu depremin ardından barındıkları çadırlarda tir tir titrerken, daha sonra Gölcük'ün Şirinköy mevkiinde kurulan prefabrik konutlarda sıcaktan kavrulurken tanımıştık. Şimdi, Saraylı Köyü'ndeki kalıcı konutlarda kalıyor.
Bayrak ailesi depremden önce 4 kişiydi. Anne Canan Bayrak, baba Şevket Bayrak, deprem sırasında 21 yaşında olan Deniz Astsubayı Volkan Bayrak ve Uludağ Üniversitesi'ni kazanan 19 yaşındaki Songül Bayrak. Sualtı Taarruz Komandosu (SAT) olmayı düşleyen Volkan ve üniversite heyecanıyla dolu kardeşi Songül artık yok. Canan Bayrak'a göre ölmediler. Evde hala dört kişiler. Çocuklarının elbiseleri askılarında, ayakkabıları kapı önünde.
Bize ısrarla, ‘‘Ne olur çocuklarım için öldü demeyin’’ diye tembihliyor, ‘‘Bana deli de demeyin. Onlar ölmedi. Oğlumu her sabah gemisine uğurluyorum. Kızımla da üniversiteyi konuşuyorum. Onlara sevdikleri yemekleri yapıyorum.’’
Canan Bayrak, zemin kattaki kalıcı konut dairesinde oğlu Volkan'ın üniformasını, şapkalarını gösteriyor. Kızının da, oğlunun da giysilerini bugüne kadar yıkamamış. Kokuları gitmesin diye aynen muhafaza ediyor.
16 Ağustos 1999 Volkan'ın doğum günüydü. Karadeniz Firkateyni'nde görev yapan Volkan Astsubay'a arkadaşları hediye almış, komutanı da izin vererek sevindirmişti. Pastalar alındı. Volkan bir ara pastaneden kayboldu. Bir yavuklusu vardı. Canan Hanım tanımıyordu ama duymuştu. Bir mağazada çalışıyormuş. Belli ki onun yanına uğramıştı. Evde neşe içinde Volkan'ın doğum günü kutlandı. Pastalar kesildi...
O gece hayat değişti. Canan ve eşi Şevket Bayrak yaralı kurtuldu.
Canan Hanım ayrılırken bizden de bir ricada bulundu: Hani Volkan'ın ailesinden sakladığı sevgilisi vardı. İşte onu çok merak ediyor. Bu röportajı okursa, kendisini Saraylı Köyü kalıcı konutlarında bulmasını istiyor. Tabii o da depremde ölmediyse.
Songül Bayrak (yukarıda solda) eğer yaşasaydı, bu yıl Uludağ Üniversitesi'nde son sınıfa geçecekti. Ağabeyi Deniz Astsubayı Volkan ise (sağda) belki de şimdi istediği gibi bir SAT komandosu olacaktı. Annesi Canan Bayrak hala oğlunun üniformasını temizliyor, saklıyor.
DEVLET 3 YILDA NE YAPTIBaşbakanlık, depremlerden sonra bakanlıklar ve kamu kuruluşlarınca yapılan çalışmaları da rapor haline getirdi. 45 sayfalık rapora göre devletin üç yılda yaptıkları özetle şöyle:
İlk etapta 17 Ağustos'tan sonra 121, 12 Kasım'dan sonra da 41 çadırkent kuruldu. 31 bin 596'sı Bayındırlık Bakanlığı'nca, 12 bin 511'i hibe olmak üzere 44 bin 107 prefabrike konut dağıtıldı. Bunların içme suyu, kanalizasyon ve yol gibi altyapı çalışmaları için 130 trilyon TL harcandı.
43 bin 53 kalıcı konut yaptırıldı. Geçen ay itibariyle bunların 38 bin 133'ü hak sahiplerine teslim edildi. 4 bin 920 konut 2003 yılı ortalarına kadar tamamlanacak.
Karayolları Genel Müdürlüğü'nce 60 km'lik kalıcı konut servis yolu inşaatı tamamlandı. 106.5 km'lik 24 kalıcı konut alanı bağlantı yolunun yapım çalışmaları ise sürüyor.
Konutlarını kendisi yapan 13 bin 462 depremzedeye 24.5 trilyon kredi verildi.
Bin 637 derslikli 165 prefabrike okul, 5 bin 413 derslikli 305 kalıcı okul yapıldı. 206 mevcut okulda 2 bin 955 yeni derslik açıldı. Halen bin 582 derslikli 73 yeni okulun yapımı sürüyor.
MEB ve UNICEF işbirliğiyle ‘‘Psikososyal Okul Projesi’’ uygulamaya konuldu. 9 ilde sürdürülen proje ile olası ruhsal sorunların en aza indirilmesi amaçlandı. 2001-2002 öğretim yılında 6 il daha proje kapsamına alındı.
Depremden koruma ve deprem zararlarının azaltılması konusunda toplum bilincini yükseltmek amacıyla kapsamlı bir eğitim projesi uygulamaya sokuldu. Ders kitaplarına ‘‘Doğal afetler ve zararlarından korunma yolları’’ ile ilgili konular eklendi. Okullarda ‘‘Deprem Kolu’’ kuruldu. 20-31 Mart tarihleri arası ‘‘Deprem Bilinçlendirme Haftası’’ ilan edildi.
Uluslararası kuruluşların ve çeşitli ülkelerin desteğiyle 293 yataklı 7 prefabrike sağlık tesisi yapıldı, 11 sağlık ocağı kuruldu.
161 trilyonluk yardım toplandı. 127 trilyonu Afetler Fonu'na aktarılarak konut, altyapı, enkaz kaldırma çalışmaları gibi işlemlerde kullanıldı.
Vergi, prim borçları, kredi konularında kolaylıklar sağlandı. Ölüm, sakatlık, işyeri, onarım ve barınma yardımları yapıldı.
Hükümet muhtemel depremlerin yaratacağı riski azaltmak için pek bir şey yapmadı. Ama böyle bir deprem olursa, acil kurtarma çalışmalarının kalitesini arttırmak için şu önlemleri aldı:
AFET HAZIRLIĞI NE DURUMDA Doğal afetler ve benzeri acil durumlar öncesi ve sonrasında etkili bir eşgüdüm sağlamak üzere Başbakanlık bünyesinde Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kuruldu. Dünya Bankası desteğiyle Marmara Depremi Acil Yeniden Yapılandırma Projesi uygulamaya konuldu. Halkın bilinçlendirilmesi kampanyası açılması için hazırlıklar sürüyor.
Acil durumlarda kesintisiz haberleşmeyi sağlamak için ‘‘Taşınabilir Uydu Yer Terminalleri’’ kurulmaya başlandı. Biri İstanbul, biri Denizli, biri Amasya ve ikisi Genel Müdürlüğe konuşlandırılarak ilgili personelin eğitimi sağlandı. Genel Müdürlük ve Kandilli Rasathanesi arasında direkt telefon hattı kuruldu.
Ülke genelinde tüm il ve ilçelerdeki mülki ve idari amirlerle birim yöneticilerine ait adres ve her türlü telefon bilgileri, Kızılay'a ve valiliklere ait çadır stoku bilgileri bilgisayar ortamına aktarıldı.
Acil durumlarda alternatif haberleşmenin sağlanabilmesi için Türkiye Telsiz ve Radyo Amatörleri Cemiyeti ile protokol imzalandı.
Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde bir doğal afet durumunda arama kurtarma için özel eğitilmiş personelden oluşan, özel teçhizat ve donanıma sahip Doğal Afet Arama ve Kurtarma (DAK) Tabur Komutanlığı kuruldu. Doğal afetlerde 24 saat esasına göre çalışabilecek 15 doğal afet bölge komutanlığı kuruldu.
17 Ağustos depreminden sonra yürürlüğe konulan KHK ile savaşta, afetlerde önemli kazalar ve büyük yangınlarda arama ve kurtarma hizmeti yapmak üzere Adana, Afyon, Ankara, Bursa, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Sakarya, Samsun ve Van'da 120'şer personelden oluşacak Sivil Savunma Arama ve Kurtarma birlikleri kurulması öngörüldü.
İçişleri Bakanlığı’nca afetlerde yapılacak çalışmalar, uyulacak esaslar ve sağlıklı haberleşmenin yapılabilmesi için her il ve ilçeye ‘‘afet rehberi’’ hazırlatıldı.
Yapı denetimi ve zorunlu deprem sigortası kanunları çıkarıldı. Zorunlu deprem sigorta poliçe sayısı 2.5 milyona yaklaştı.
Türkiye Kızılay Derneği, Afet operasyon merkezi kurulması, çadır atölyesi açılması, kan ürünleri fabrikası kurulması, psiko-sosyal merkezlerin açılması gibi bir dizi projeyi uygulamaya koydu.
İleri teknoloji kullanılarak deprem öncesi ve sonrası durum tespitleri yapmak, olası risk bölgelerini önceden belirlemek için Bayındırlık ve İskan Bakanlığınca ‘‘Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Projesi’’ kapsamında bilgi bankası oluşturulması çalışmaları sürdürülüyor.
Kamuoyuna güvenilir bilgi vermek, öncelikli araştırma alanları belirlemek, kamu yetkililerine danışmanlık yapmak üzere Ulusal Deprem Konseyi kuruldu.
Neyse ki mezarlarının yerini biliyorum17 Ağustos'ta kızı, damadı ve bir yaşındaki torununu kaybeden Zeki Uğur Dizdar'ın (57) tek tesellisi, onların cesetlerini bulmuş olması, mezarlarının yerini bilmesi. Tarım Bakanlığı'ndan emekli Zeki Uğur Dizdar ve eşi Nurgül, depreme Yalova'nın İstiklal Caddesi'ndeki evinde yakalandı. Kendisi ve eşi kurtulmuştu, hemen Hacı Mehmet Ovası'ndaki Yeşilvadi Blokları'nda oturan 27 yaşındaki kızının evine koştu. Hayatta en önemli varlıklarıydı kızı Filiz İnci, damadı Okan Öğe ile bir yaşındaki torunu Kaan. Koşarak geldiği kızının evinin yerle bir olduğunu gördü. ‘‘Günün ilk ışıklarına kadar enkazın başında bekledim. İlkin askerler geldi, enkazda arama çalışması yapmaya. Önce torunumun cansız bedeni çıktı, ardından kızım, sonra damadım. Aradan 3 yıl geçti ama o geceyi herşeyiyle hatırlıyorum. Bir yandan da Allah'a şükrediyorum. En azından evlatlarımın cesetlerini bulabildim. Ölen yakınlarını bulamayan yüzlerce aile var.’’