Güncelleme Tarihi:
Paris: (Kürtçe bahçe, bostan)
ERUH’un cennet köylerindendi Paris. Sulak, bitek, yemyeşil. Güneydoğu’nun şanslı köylerindendi. Ama PKK’nın 15 Ağustos 1984’te ilk büyük silahlı eylemini başlattığı Eruh’un 8 kilometre ötesindeydi. Karşı yamaçtaki karakol ile PKK arasında kalmıştı. Mermi sağanağı altındaydı. 1997’de boşaltıldı. 250 nüfus bağını bahçesini, evini ahırını bırakmak zorunda kaldı ve Siirt, Batman, Diyarbakır, Mersin, Adana, İstanbul’a dağıldı. Yaşını, ne zaman doğduğunu, okuma yazmayı bilmeyen Şükriye de Siirt’e gitti, 6 çocuklu bir dul olarak. Gözaltı, işkence, yoksullukla dolu 16 yıl geçirdi. Siirt’in kenar mahallesinde ekmeğe muhtaç onca sene geçirdi. Şimdi doğup büyüdüğü, evlenip, çocuk doğurduğu, eşini kaybettiği ve çok mutluyken çok acı çektiği, roketatar fişeğinden sarsıldığı, serseri mermi çekirdeklerinin komşularını öldürdüğüne tanık olduğu, ama dünyalara değişmediği köyünde. Şükriye artık bereket ve huzur vaat eden Paris’inde.
TABELASI DA MUHTARI DA YOK
Aradan 13 yıl geçti. Paris yani Türkçe adıyla ‘Üzümlük’ün tabelası da yok olmuş. Muhtarı öldükten sonra yenisi de seçilmemiş, seçmen olmadığı için. Ama bugün, barışın baharı gelmiş Paris’e. Şükriye köyüne dönmüş. İlk iş, duvarlardaki 90’lı yıllardan kalma mermi deliklerini çimentoyla sıvamış. Parası olunca içerinin badanasını yapacakmış. 5 çocuğunu evlendirmiş. Barış süreci sanki en çok Şükriye’ye yaramış. Kanatlanmış, uçuyor. Bahçelerini gezdiriyor. 30 nar fidanı dikmiş, ağaçları budamış, aşılamış. Güneş enerjili su deposu yaptırmış.
ŞİMDİLİK 25 KİŞİ GELDİ
Harabe evler çoğunlukta. Ama bazı evlerde çanak antenler, tüten bacalar, etiketi sökülmemiş pencere camları göze çarpıyor. Kulağı küpeli birkaç cins inek, mart kuzuları da yeni hayatta yerlerini almış. Şükriye, “25 kişi geldi şimdilik. Çoğu yaşlı. Gençler rağbet etmiyor. Şehre alıştılar, iş güç, ev bark sahibi oldular. Ama barış geldikçe köy kalabalıklaşacak” diyor.
DAĞA ÇOCUK VERMEDİM ŞÜKÜR
3’ü erkek 6 çocuk annesi Şükriye. Oğlu İsmail’e 3 aylık hamileyken Karayolları’nda işçi olan eşini karaciğer yetmezliğinden kaybetmiş. Dul maaşı için uğraşırken Karayolları’nın tuvaletinde doğum yapıp göbeğini kesmiş oğlunun. Eşinin adını verse de İsmail’e, Karayolları müdürü, ‘Acı’ adını vermiş. Şükriye Siirt’te zorunlu göç ettikten sonra “Terör örgütüne yardım ve yataklık eden” bir başka Şükriye Toprak’ın yerine 15 gün nezarette kalmış, sorgulanmış, anlatmak istemiyor. “Barış” diyor, arkasına dönüp bakmak istemiyor, şöyle konuşuyor: “Devletini, milletini bilen çocuklar yetiştirdim. Hiçbirini dağa vermedim şükür. Devlet, boşaltılan köyümüzde harap olan evleri yaptırsın isterim ama kan dursun, başka bir şey istemem. Devletten başka beklediğim yok. Bize barış yeter. Öteki güzellikler kendiliğinden gelir yavaş yavaş. Kan dursun, barış olsun, hayat güzel olacak. Temiz temiz oturacağız.”
Şükriye’nin oğlu tecavüz hükümlüsü
BİRKAÇ hafta önce Silivri 1 No.lu L Tipi Cezaevi’nden bir mektup aldım. Şükriye’nin oğlu olduğunu, Şemdinli Umut Kitabevi provokasyonu benzeri eylemlerde kullanıldığını yazıyordu. Şükriye’nin oğlu, Ergenekon sanığı mı olmuştu? Cevabı Şükriye’den öğrendiğimde şoke oldum. Meğer 2 yıl önce haberini yaptığım, Siirt’te tecavüze uğrayan ilköğretim okulu öğrencisi kızlara tecavüz edenlerden biri de Şükriye’nin oğlu İbrahim’miş. 13 yıl önce annesi Şükriye’nin yanında duran 12 yaşındaki çocuk, her duruşmasına katıldığım bu korkunç olayın faillerinden biriymiş ve 26 yıl hapse mahkûm olmuş! Siirt Cezaevi’nde yer olmadığı için de Silivri’ye gönderilmiş.
13 yıl önce
2000 Mayıs’ında, Eruh yolunda Botan ve Zürafa Çayı boyunca boşaltılmış köylerde kan kırmızısı gelincikler açmıştı. Viran evler, vahşileşmiş bahçelerin ıssızlığı dehşet vericiydi. Paris sokaklarında dolaşırken Şükriye’yle karşılaşmış, birbirimizden korkup çığlık atmıştık. Açlık sınırını çoktan aştığı Siirt’ten geliyor, kontrol noktalarını gizlice aşıp kendi bostanını hırsız gibi ekip biçiyor, yine kimselere görünmeden dönüyordu. Şükriye, 9 Mayıs 2000’de Hürriyet’te haber olmuştu.