Güncelleme Tarihi:
Avuntu adlı ilk albümüyle 1 milyon satan türkücü Zara'nın gözü şimdi de sinemada.
Allah için güzel. Sesi de kendisi de. Başına sardığı siyah uzun fuları, siyah kazağı ve siyah uzun eteğiyle tam istediği gibi çokuluslu bir görüntü sergiliyor. Arap da olabilir, İspanyol da, Portekizli de, Afrikalı da. Ama o 23 yaşında Adıyamanlı bir Kürt kızı. İlk albümü ‘‘Avuntu’’nun satışı bir milyona yaklaşıyor. İki üç ay içinde ise hem Atıf Yılmaz'ın filmindeki rolüyle hem de ikinci albümüyle yeniden gündeme gelecek.
Üstelik okullu
15 Ocak 1976 doğumlu. Adıyamanlı ama İstanbul'da büyümüş ve okumuş. Liseyi Üsküdar Cumhuriyet Lisesi'nde bitirmiş. Ardından müziğe olan tutkusundan dolayı İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Şan Bölümü'nde okumuş. 1991 ve 1993 yıllarında ‘‘Türk Halk Müziği Kız Solist’’ yarışmasında birinci olmuş. 1996'da TRT'nin açmış olduğu sınavı kazanarak TRT Türk Halk Müziği Akitli Ses Sanatçısı ünvanını almış. 1997'de AKM'de sahnelenen Yunus Emre Müzikali'nde Yunus Emre'nin sevdiği Amber rolüyle, solist olarak rol almış. 1998 yılında Ulus Müzik çatısı altına girerek 15 aylık bir çalışmanın ürünü olarak çıkarttığı ‘‘Avuntu’’ albümünün satışı şu günlerde bir milyona yaklaşıyor. Zara son olarak da Atıf Yılmaz'ın Ocak ayından itibaren gösterime girecek ‘‘Eylül Fırtınası’’ adlı filminde rol aldı. Yakında gösterilecek ikinci klibi albümün ‘‘Şad olup Gülmedim’’ adlı şarkısı. Cezayir, Yemen ve Tunus'ta şehit düşen Türk askerleri için Anadolu'da yakılan ağıtlardan biri olan ‘‘Şad olup Gülmedim’’ adlı uzun havanın klibi için sanatçı, on beş gün boyunca Tunus'ta çekim yapmış.
Zara gerçek isminiz mi?
- Bundan sonra gerçek ismim, evet. Kasım ayı itibariyle resmi gazetede yayınlandı ve bu ismi resmi olarak almış oldum. Esas ismim bu değil.
Neydi asıl isminiz?
- Neşe Yılmaz. Sevgili Koray Kasap farklı resim karelerini yakalayan, bir Fransız kadınını, bir Arap kadınını, bir Türk kadınını, bir İtalyan kadınını, vs., yansıtan en iyi ismin bu olduğunu söyledi. Biz de estetik olarak güzel bulduk, telaffuzu kolay dedik, hoşumuza gitti.
Halk türkülerini farklı bir yorumla söylüyorsunuz, biraz Batılı bir tarz. Size türkücü demek doğru mu?
- Türkü icra ettiğimiz için elbette türkücü demek doğru. Ancak türküleri icra edenleri üçe ayırmak mümkün. Biri mahalli ağızdır, diyelim otantik bir Kırşehir türküsünü Kırşehirli Neşet Ertaş'tan ya da yine Kırşehirli bir üstattan başka hiçkimse o ağızla okuyamaz. İkincisi mahalli ağıza, eğitimle birlikte, çok dinlemekle birlikte ya da usta çırak ilişkisiyle birlikte bizim gibi yaklaşanlar var. Üçüncüsü de deneysel müzik yapanlar. Diyelim altta pop ya da rock var ama halk müziği ezgileri. Biz Türk halk müziği sanatçısı olmak istiyoruz, tabii yolun çok başındayız. Her konuda bilgili, icracı, yorumcu hepsi birden olmak gerekiyor gerçek bir sanatçı olmak için. Ben de Türk Halk müziği sanatçısı olma yolundayım. Bu işe yıllarını vermiş üstat sanatçılarımız var, onlar bile biz sanatçı adayıyız diyorlar. Bu durumda bana hiç laf düşmez.
Kimlerden beslendiniz?
- Benim konservatuardaki öğretmenim Neriman Altındağ Tüfekçi'ydi. Sanat müziği hocam da Bekir Sıtkı Sezgin'di. İnanılmaz etkilendiğim insanlardır onlar. Sohbetleri, dünya görüşleri, müzik bilgileri beni çok besledi. Sanatçılardan da beni besleyen çok olmuştur, hangi birini söyleyeyim? Yabancılardan da var, mesela Zikra, Asala, Bryan Adams. Konumla ilgili gibi görünmüyor ama çok severim onları da.
SOLCU DEĞİLİM
Halk türkülerini sizin gibi geleneksel tarzın dışında söyleyen başka sanatçılar var. Örneğin Şükriye Tutkun'un tarzını nasıl buluyorsunuz?
- Benim için önemli olan halk müziği adına samimi şeyler yapılması. Değerlendirecek ve eleştirecek olan ben değilim çünkü ben de onlardan biriyim. Bana göre Şükriye Tutkun'un tarzı güzel. Çünkü bir emek ve samimi bir çalışma var gerisinde.
Şöyle bir hikaye duydum. Dedeniz televizyonda Zara'yı görüp, Adıyaman'dan telefon etmiş size ve ‘‘Televizyonda sana benzeyen birini gördüm, bak herkes meşhur oluyor, sen bir şey olamadın,’’ demiş. Oldu mu gerçekten böyle bir şey?
- Evet bu hikaye doğru ama dedem değil, amca diye hitap ettiğim biri. Adıyaman'dan telefon etti ve ‘‘kızım, dedi, Zara diye biri çıkmış, sana benziyor ama sesi senden çok daha güzel. Sen bir yere gelemedin bak işte.’’
Atıf Yılmaz'ın filmde oynadığınız rolden mi, Kürt oluşunuzdan mı bilmem, sizin sol bir geçmişiniz olduğu söyleniyor genç yaşınıza rağmen.
- İlk defa böyle bir şey duyuyorum. Asla. Ben ilk önce ırk açısından değil insanlık açısından bakarım. Her milletenim. Her kültürdenim. Siyasi hiçbir kimliğim yok. Hepimizin yaratıcısı bir, hepimizin dönüşü ona. Kürt kimliği ise elbette geleneklerimizle, göreneklerimizle çocukluğumdan itibaren ufak ufak işlendi ama sonuçta ben buranın kültürüyle büyüdüm.
Peki Güneydoğu meselesi de ilgilendirmiyor mu sizi?
- Sizi ne kadar ilgilendiriyorsa beni de o kadar ilgilendiriyor, daha fazla değil.
Atıf Yılmaz'ın filmi ‘‘Eylül Fırtınası’’na gelelim. Filmde yer alışınız nasıl oldu?
- Klibim çıktığı günden itibaren yığınla teklif aldım, fotomodellikten dizi oyunculuğuna, mankenliğe kadar. Sinema filmi gelmemişti tabii. Zaten niye gelsindi ki, bu kadar büyük isim dururken. Tekliflerin hiçbiri içimize sinmedi. Derken Atıf Yılmaz İskender Ulus'u aramış, randevulaşmışlar. İskender Bey beni çağırdı, birlikte senaryoyu okumaya başladık, okudukça hüngür hüngür ağlıyoruz, o kadar etkilendik. Hemen kabul ettik, Atıf Yılmaz gibi usta bir yönetmen, Tarık Akan gibi usta bir oyuncu, benim gibi sıfırdan başlayan biri için büyük şanstı. Hepsi bana çok yardımcı oldular. Deniz Türkali, Hazım Körmükçü, Tarık Bey, Atıf Bey, herkes. İlk başta bu kadar büyük isimle çalışmamdan dolayı bir ürkeklik vardı üzerimde, hepsi bana ‘‘hadi yavrum, yaparsın’’ dediler. İlk planı çektikten sonra da ‘‘kızım sen bu işi bitirmişsin, doğuştan yetenek var’’ dediler.
Bildiğim kadarıyla kocasını ele vermediği ve konuşmadığı için işkence gören birini oynuyorsunuz.
- Bu siyasi bir film değil. Bizim tarihimiz. 80'li yıllarda ben 4 yaşındaydım, dolayısıyla yalnızca anlatılanları biliyorum. Bu filmde 12 Eylül döneminde bir ailenin dramı ve yıkılışı bir çocuğun gözünden veriliyor. Benim tek günahım eşimi korumaya çalışmak. Devlete hizmet veren bir öğretmenim ve kocamın doğru dürüst şeyler yaptığına inandığım için koruyorum onu.
EVCİL BİR İNSANIM
Böyle şanslı bir başlangıç yaptığınıza göre bundan sonra da devam edecek herhalde sinema.
- Müzik her zaman olacak ama. Ve inanıyorum ki sinema da hep hayatımda olacak. Ben orta okuldayken ‘‘çok büyük bir oyuncu olacağım, belki bir Hollywood filminde oynayacağım’’ derdim. Düşlerim yavaş yavaş gerçek oluyor. Ama inanın bunun için çok çaba sarfetmedim, her şey kendiliğinden oldu. Müziğin önüne geçmediği sürece sinema hep olacak. Böyle arkadaşlarımız da var, müzikle çıkıyorlar ama sinema, televizyon öne geçiyor. Ben böyle olmasına taraftar değilim, bir Barbara Streisand olmak isterim. Müzik bir yerde sinema bir yerde. Ama tabii bakalım nasıl eleştiriler gelecek, kimse beğenmezse durum değişir.
Müzik dışında, özel hayatınızda neler yapıyorsunuz?
- Evcil bir insanım. İşim dışında evim var. Kitap okumayı çok seviyorum, seyahati de öyle. Uçakla değil arabayla gitmeyi seviyorum. Ev yaşantısını çok seviyorum, toz alırım, yemekler yaparım, yerleri silerim, böyle işte.
PLATONİK AŞK
Buraya gelirken ‘‘Ulus Müzik’’ deyince, taksi şoförü ilgilendi ve ne için gittiğimi sordu. Ben de sizinle görüşeceğimi söyledim. Şoförün ilk sözü şu oldu, ‘‘Zara da İbrahim Erkal'dan ayrılmış galiba’’. Gördünüz mü yolda bile bir şey öğrendim hakkınızda.
- Bu yakıştırma biraz da bizim hatamızdan kaynaklandı. Biz İbrahim ağbiyle çok beraber gündeme geldik, çünkü o türküleri çok seviyor. Türkü geçmişi var, bağlama ve ut çalıyor. Birlikte olduğumuz zaman hemen meşk etmeye başlarız. Birlikte çıktığımız programlar çok reyting aldığı için televizyondan da çok teklif geldi. Böylece göz önünde olduk. Bu haber asparagas. Böyle söylentiler çıktığından beri telefonla konuşmayı bile kestik açıkcası. Kısacası böyle bir şey olmadı, o benim her zaman ağbimdi, her zaman öyle olacak.
Peki başka biri yok mu hayatınızda? Sizi pek rahat bırakmıyorlardır.
- Platonik olarak hoşlandığım biri var.
Niye platonik. Karşılık bulamadınız mı?
- Hayır, iş benim için ön planda olduğu için platonik. Birlikte olursam ona zaman ayıramayacağım, ya da evlenmek isteyeceğim. Oysa ideallerim var. Tırnaklarımla bir yerlere geldim.
Güzin ablayım
23 yaşındasınız. 53 yaşınızı nasıl görüyorsunuz?
- Aslında ben şimdi de kendimi 50 yaşında gibi hissediyorum. Güzin abla rolüm de vardır benim hayatta, ağlama duvarıyımdır bir tür. İnsanlar bana dertlerini anlatırlar. Bu durumum rahmetli anneannemle ilişkimden kaynaklanıyor. Çünkü birbirimize aşıktık ve benim en iyi arkadaşımdı. Arkadaşlarımla birlikte olduğumda ondan aldığım hazzı alamazdım. Duygusal açıdan değişeceğimi sanmıyorum. Konum olarak 53 yaşında herhalde çok gündemde olmam, ununu eleyip eleğini asmış olurum, belki yalnız kaset ya da yalnızca halk konserleri yaparım.
İkinci albüm hazırlığınız ne aşamada?
- Biz Türkiye'yi 6 bin km. gezdik. Türkiye'nin tarihi yerlerini gezdik ve benim oralarda resimlerim çekildi. İkinci kaseti Amerika ve Japonya'da pazarlamayı düşündüğümüz için, bu resimlerden bir katalog yapılacak. Bir de kasetin filmle birlikte çıkmasını istiyoruz. Bu durumda Mart'ı bulacak.
‘‘Avuntu’’nun satışı kaça ulaştı?
- En son duyduğum 650 bin. Ben hiç sormam kaç sattı diye. (O arada menajeri 850 bin diyor.) Görüyor musunuz, vallahi haberim yok, şimdi duydum.