Güncelleme Tarihi:
Diana'nın stili başlıca iki devreye ayrılıyor. Milat ise 1992 yılı. Acemi olduğu ilk dönemde (1981-1992) henüz vücudu da tam şeklini bulamamıştı. Pembe yanaklı bir İngiliz gülüydü. Bulimi hastalığı nedeniyle anormal derecede zayıfladığı anlar oluyordu. Ama ilk günden itibaren kendi gardrobunu kendisi seçti. Modada ilk kılavuzu, Vogue Dergisi'nin moda editörü Anna Harvey oldu. İngiliz moda sanayiini desteklemesi de gerekiyordu. Bu yüzden ilk yıllarında yalnız Bruce Oldfield, Victor Edelstein gibi İngiliz modacılarına teslim etti kendini. Uzun, bol, denizci yakalı, seksilikten uzak elbiseler giyiyordu. Kocasından uzun boylu olduğu için topuksuz ayakkabıya mahkumdu. Ama kaynanası II. Elizabeth gibi gülünç şapkalar giymeyi reddediyordu. Alnını kapatan bol dalgalı saç stili dünyanın her yerinde genç-yaşlı, çirkin-güzel yığınla kadının birer Diana kesilmesine yol açmıştı.
Prens William'a hamileyken, çocuklar için elbise diken Catherine Walker'la tanıştı. Bu kadın Diana'nın en yakın dostlarından ve en çok yararlandığı modacı olacaktı. Catherine Walker kariyerine Diana'ya hamile elbiseleri dikmekle başladı. Daha sonra prensese uzun döpiyesler dikti. Ona kumaş üstüne işleme sanatını tanıttı. 1980'lerin başında Diana sık sık üzeri sim desenli tuvaletler giyiyordu.
1992 yılında Diana resmen kocası Charles'dan ayrı yaşamaya başladı. Bu onun için özgürlük çağının başlangıcıydı. Geçmişi unuttuğunu, daha sonra New York'ta düzenlenen bir müzayedede 1980'li yıllarda giydiği tüllü, payetli, simli 79 tuvaleti satarak gösterecekti. Artık topuksuz ayakkabı giymeye mecbur değildi; uzun bol elbiselerle dolaşması şart değildi; 1990'ların modern kadını haline bürünebilirdi.
Tahta gibiydi, seksi oldu
İlk iş olarak ‘‘seksi’’ bir görüntüye büründü. O güne kadar güzeldi, hoştu, ama cinsel cazibesi olan bir kadın sayılmazdı. Vücudu tahta gibiydi. Kaslarını çalıştırarak vücut geliştirmeye başladı. Kısa sürede bedeni çekici bir kadının şekline büründü. Diana, o güne kadar ayakkabılarını Manolo Blahnik ve Charles Jourdan'a ısmarlamıştı. 1990'larda ise Jimmy Choo adında Vietnam asıllı bir İngiliz ayakkabıcıyı keşfetti. Onun yardımıyla artık uzun topuklu ayakkabılar giymeye, endamını ortaya çıkarmaya başladı.
Walker ve Choo, Prenses Diana'nın görüntüsünü 1960'ların ünlü first lady'si Jackie O'ya (Jacqueline Kennedy-Onassis) benzettiler. Artık Diana İngiliz olsun olmasın, dünyanın en ünlü modacılarıyla ‘‘çalışıyordu.’’ Versace, John Galiano, Christina Stambolian, Ralph Lauren vb.
Saçları da bu 16 yıl süresinde şekilden şekle girdi. İlk yıllardaki omuzlarına kadar gelen bol dalgalı stili terketti; önce boyunu kısalttı. Sonra 1995'te kuaför Sam Knight'ın girişimiyle iyice kısalttı saçlarını. Hatta zaman zaman ıslak terzı benimsedi. Artık boynu öne eğik, uzun perçemlerin altından dünyayı utangaç bakışlarla süzmüyordu; başını dik tutuyor, objektiflere güvenle gülümsüyordu. Paparazzilerle arası hoş olmayabilirdi, ama büyük fotoğrafçılarla çok iyi anlaşıyordu. İlk fotoğraflarını, Prenses Margareth'in eski kocası, Lord Snowdon çekmişti. Kocasından boşandıktan sonra Fransız fotoğrafçı Patrick Demarchelier'ye ya da Vogue ve Vanity Fair'in fotoğrafçısı Mario Testino'ya özel olarak çektirdiği resimler Diana'dan hiç bıkmayan insanları yine de şaşırtmayı başarıyordu.
Bir yıl önce öldüğünde, modacı Catherine Walker'a son defa iş düştü: Şöhretini ona borçlu olan kadın, ağlayarak onun son elbisesini hazırladı.
Diana Spencer, 1981'de İngiliz kraliyet ailesine girdiği andan itibaren objektiflerin önündeydi. Bu ailede olmayan her şeye sahipti:
Gençti, uzun boyluydu, çekiciydi. Geçen asırdaymış gibi giyinen, son derece çirkin bir yığın kadın ve erkeğin bulunduğu bu ailede hiç denenmemiş
bir şeyi yaptı. İngiltere Kraliçesi olamadı ama bir stil kraliçesi oldu.
Her zaman bir manken gibiydi
Prenses Diana ilk yıllarında zarif olmaktan çok masum görünüşlü bir İngiliz kızıydı. Birkaç yıl içinde büyüdü ve gittikçe güzelleşti. 1989'da Abu Dhabi'yi ziyaretinde giydiği Catherine Walker imzalı elbiseyle rakipsiz bir manken görüntüsüne kavuşmuştu.
PRENSES BOSNA’DA ANGOLA’DA
Diana ömrünün son yıllarında Kızıl Haç'ın kara mayınlarının yasaklanması kampanyasına imajıyla katkıda bulundu. Ölmeden birkaç ay önce Bosna'da Tuzla kentindeydi. Armani blucini, Ralph Lauren bluzuyla çok sadeydi. Angola'da başında koruyucu kaskıyla mayınlarla döşeli bir yolda ilerlerken çektirdiği bu fotoğraf, bütün dünyaya mayınlar yüzünden ölen binlerce sivilin acısını hissettirdi.