Stefane Rolland

Güncelleme Tarihi:

Stefane Rolland
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 04, 1998 00:00

Haberin Devamı

Fransa'da moda dünyasına damgasını vuran markalardan Christian Dior, Yves Saint Laurent, Pierre Cardin, Nina Ricci ya da Balenciaga gibi uluslararası üne sahip şirketlerden biri olan Jean-Louis Scherrer'in genç stilisti Stephane Rolland'la özel bir şöyleşi yaptık. Scherrer'in moda kalbinin attığı Avenue Montaigne'deki merkezinde bizi kabul eden Rolland sorularımızı içtenlikle yanıtladı.

Moda dünyasına nasıl girdiniz? Jean Louis Scherrer gibi Fransa'nın tanınmış uluslararası markalarından birinin başına nasıl ve hangi sorumluluklarla getirildiniz?

- Paris Haute Couture okulunu bitirdikten sonra, kariyerime, Balenciaga'da erkek pret a porter (hazır giyim) sorumlusu olarak başladım. Balenciaga'da kesimin önemini, güzel kumaş seçimini, detayın getirdiği farklılıkları gördüm. Terzilerin, küçük atölyelerin, dantelcilerin kısaca Haute Couture'ü yaratanların önemini anladım. 25 yaşına bastığımda kanatlarımla uçmaya karar vererek, kendi adımla hazır giyim şirketimi kurdum. Pierre Balmain'le özel bir anlaşma yaptım, birçok uluslararası festivalin ve şirketlerin özel kostümlerini hazırladım. 1995’te Carrousel du Louvre'de ilk defilemi gerçekleştirdim. Çizdiğim modeller 80 ülkede satıldı. Ekim ayından bu yana da Jean-Louis Scherrer Modaevi ile stilisti ve markanın sorumlusu olarak anlaşma imzaladım. Jean -Louis Scherrer'de stil, Haute Couture, Pret a Porter, aksesuar ve uluslararası lisans, sorumluluklarını üstlendim. Geçtiğimiz mart ayında Jean Louis Scherrer'in 1998-1999 pret a porter defilesini sundum. 20 Temmuz günü saat 10.00 da, Paris Grand Hotel'de modaevimizin Haute Couture defilesini sunacağım.

Fransız modacılara dönüş

Fransız modasında yabancı şirketler gibi yabancı stilistler de boy göstermeğe başladı. Büyük şovlarla tanıtıldılar, aralarında gerçekten son derece yetenekli kişiler var ama onların çizdikleri size göre Fransız modası mı? Artık Fransa'da modacı yetişmiyor mu? Ya da yabancılarla çalışmak bir moda mı?

- Sanıyorum bazı şirketler pazarlamayı markanın imajından daha önde tutuyorlar. Tamamen ticari bir düşünce bu. Ancak moda dünyasında herşey pazarlamaya göre ayarlanmamalı. Eğer göstergeler o istikamette seyrederse dengeyi kurmak şart, yani pazarlama ile markanın imaj ve kalitesinde dengeyi bulmak gerekiyor. Gerçekten de bir ara, isim vermek istemiyorum ama bazı modaevleri Fransız stilistler, Fransız terziler ve Fransız kumaşçıları bırakıp; İngiliz, Amerikan, İtalyanlar'a yöneldi. Bu arada Fransız modası piyasanın bir kısmını kaybetmişti. Bazı Fransız modaevleri, basında kendilerinden sözettirmek için milyarlarca para dökerek bol reklamlı şovlarla, yeni yabancı stilistler yaratma yoluna gittiler. Kesinlikle bu stilistler kötüdür demiyorum. Mutlaka bir yetenekleri vardı ki tercih edildiler. Ben diyorumki bir dönem Fransız stilistlere biraz haksızlık yapıldı. Ayrıca bir İngiliz, bir İtalyan ya da bir Amerikalı’nın düşüncesiyle çizilen bir model ne kadar Fransız olur, o da tartışılır tabii. Her ülkenin modası kendi kokusunu taşır, şimdi geriye dönüş başladı, yine Fransız modacılara dönülüyor. düşündükleri, çizdikleri ve yarattıkları modeller yüzde yüz Fransız modası kimliği taşıyor.

Yabancı stilistleri çalıştırma düşüncesi size ters geliyor mu?

- Ben eğer bu işi yapma yeteneği varsa şu

ya da bu milletten stilist alınmış onun karşısında değilim. Karşı olduğum yaptıklarının Fransız modası olarak sunulması. Çalıştıkları modaevi Fransız olabilir, fakat onların yetiştiği moda ortamı Fransa’da olmadığı için, geldikleri yerin çizgilerini, ezgilerini, zevkini aktarırlar, diyorum. Ben buradaki moda ortamında yetiştim, çizdiğim stiller Fransız modasının inceliğini, zarafetini taşıyor. Moda dünyasını iyi takip eden birine bir Fransız, bir İtalyan, bir İngiliz ya da bir Amerikan modaevinin elbisesini gösterin, hemen birbirinden ayırır. Ben bu ya da şu daha iyidir demiyorum, çizgi, zarafet ve incelik farklıdır o da ülkelerin modadaki kimliğidir diyorum.

Beni neden seçtiler

Jean-Louis Scherrer modaevi bu nedenle mi sizi seçti, yani bugüne kadar tanındığı Fransız moda kimliğine sadık kalmak için mi yabancı stilist seçmedi?

- Evet, Jean-Louis Scherrer modaevi Scherrer'in şimdiye kadar lanse ettiği modellerdeki çizgileri yepyeni modellere uygulayacağımı bildiği için beni seçti. Moda dünyasındaki kariyerimi burda yaptığım ve markanın imajı ile Fransız kimliğine uygun bir stilist olduğum için beni yabancıya tercih etti. Yıllarca moda denince ilk akla gelen Fransız modasıydı, sonra her ülke kendi giyim tarzındaki çizgilere uygun stiller yaratmaya başladı, bazıları değişik ülkelerin çizlerini karıştırarak piyasaya yeni modeller sürdü. Fakat bu uzun ömürlü bir çalışma değildir, rüzgar gibi eser ve geçer. Fransa'da moda dünyasının alt yapısı yıllardan beri vardır. Küçük atölyeler, birbirinden yetenekli terziler, kumaş üreticileri, bir giyside buluşunca ülkenin moda kimliği ortaya çıkıyor. Ben Fransız ekolünden geliyorum, öğrenimi yaparken bununla yoğrularak modellerimi çizdim.

Markanın kimliği önemli

Peki, tersi bir durum, yani İngiliz, Amerika ya da İtalyan tanınmış modaevlerinin başında Fransız stilistler var mı?

- Başka ülkelerin tanınmış firmalarında belki Fransız çalışıyordur ama markanın kimliğini, imajını taşıyan olduğunu sanmıyorum. Varsa da ben duymadım. Eğer Fransız şirketleri başka ülkenin stilistlerine imkan tanıyorsa, o ülkelerin de Fransız stilistlere aynı imkanı tanıması gerekir. Bu aslında marketing işidir. Fransa'da harika el sanatları vardır, önceki zamanlarda kullanılan desen ve renkler, farklı bir zevkle dokunmuş kumaşlarımız var. Ben bunlara öncelik veriyorum, bunlar Fransa'nın moda kimliğini oluşturan unsurlardır. Tabii ki bu dışa açılmaya karşı olduğum anlamına gelmemeli, her şeye rağmen diğer ülke şirketleriyle işbirliği içinde uluslararası pazarlara açık olmak gerekiyor.

Son olarak, defilelerle ilgili bir soru soracağım. Size göre mankenlerin giysilerden daha öne çıkması mantıklı mı, amaç giysiyi öne çıkarmak değil midir?

- Bu soru hep karşımıza çıkıyor. Gerçekten de amaç o markanın ürettiği giysiyi tanıtmaktır. Fakat bunu yaparken medyatik olmak için tanınmış mankenlere ihtiyaç vardır. Bunlar birbirini tamamlayan unsurlar. Böyle olduğu halde sayıları üç ya da dördü geçmeyen bazı uluslararası mankenler gerçekten de giysinin, hatta bazen markanın önüne geçiyor. Ben şahsen hazırladığım çizgilere uyan, kolleksiyonumu en iyi göstereceğine inandığım mankenlerle çalışmayı severim. Eğer hazırladığım elbiseyi zayıf biri giymesi gerekiyorsa onun giymesi, biraz daha dolgun bir mankenin giymesi gerekiyorsa onun defileye çıkmasından yanayım. Yoksa illa manken ünlü ve zayıf diye ben aylarca uğraşarak hazırladığım bir modeli daraltıp bacakları çöp gibi ince bir mankenle sunmaya, karşıyım.

Müşteri giysiye bakar

Bana göre elbise mankenden önde olmalıdır, eğer ikisi uyuşuyorsa çok iyi ama uyuşmuyorsa elbiseye göre güzel bir manken seçerim. Gerçek müşteriler manken kim olursa olsun ona değil giysinin güzelliğine, kalitesine bakarlar. Ama gazetecileri, mankenlerin ünlü olması daha çok ilgilendiriyor.

Tercihim Fransız kumaşı

Fransız kumaşını tercih ederim ama İtalya’dan İsviçre’den ve İngiltere’den de kumaş alırım. Bir gerçek var en güzel krep kumaş İtalya'da bulunur, çok güzel desenler ve renk çalışması yapıyorlar. Danteli ise Fransa'dan alırım. Bana göre Haute Couture'de kullanılacak en güzel dantel, Fransız dantelidir.

KİMDİR

Paris'te doğdum, Çocukluğum Fransa'nın güney bölgesinde geçti, buranın birbirinden güzel renkleri ve sıcaklığıyla yoğrularak büyüdüm, 31 yaşındayım, burcum aslan. Babam Fransa'nın eski aristokrat ailelerindendi ve bana her çeşit sanatın geleneksel zenginlikleri hakkında yol gösterdi. Annem kuzey Afrikalı olduğundan, Akdeniz insanının sıcaklığını ve kişisel ilişkilerle iki kültürün güzelliklerini yaşama şansı buldum. 14-18 yaşlarımı Güney Amerika ve Antilles adalarında geçirirken yaşam sanatının diğer renklerini görerek kendimi moda dünyasına hazırladım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!