Güncelleme Tarihi:
Bu ayın başında Bosna-Hersek'teki sinemalarda gösterime giren “Belvedere” (Güzel Bakış) filmi, izleyicilerden yoğun ilgi görüyor.
BM kontrolü altındaki Srebrenitsa'da 11 Temmuz 1995 tarihinde burada görevli Hollanda askerlerine sığınan Boşnaklardan 8 bin yetişkin erkek ve 14 yaş üstü çocuk, Ratko Mladiç komutasındaki Çetnik birliklerine teslim edildi. Bu sivillerin tamamı kapatıldıkları fabrikalarda ve götürüldükleri ormanlarda katledilirken, geriye acılı anneler, gözü yaşlı kız kardeşler ve kundaktaki bebekler kaldı.
Boşnak aileleri erkeksiz, çocukları babasız, anneleri evlatsız bırakan bu soykırımın acısı, aradan geçen 15 yıla rağmen hiç dinmedi. Bir zamanlar evlatları ve kocalarıyla yaşadıkları mutlu hayatları ansızın yok edilen ve hayatta yapayalnız kalan Srebrenitsalı annelerin adalet için ve ayakta kalmak için verdikleri mücadele Boşnak yönetmen Ahmed İmamoviç tarafından beyaz perdeye taşındı.
2002 Avrupa Film Festivalinde en iyi kısa film ödülünü “10 Minuta” ile kazanan İmamoviç'in Aralık başında Bosna-Hersek'te izleyiciyle buluşan filmi, seyircinin yoğun ilgisini çekti. İzleyenleri etkileyen, bir o kadar da düşündüren filmde, Srebrenitsa'da Çetnikler tarafından katledilenlerin eşleri ve çocuklarının 15 yıldır dinmeyen acı hikayeleri anlatılıyor.
“Siyah-beyaz” ve “renkli” görüntülerle işlenen film, refah ve bolluk içindeki dünya ile yokluk içinde, yakınlarının kemiklerini arayan çoğu kadın, yalnız ve acılı hayatların yaşam mücadelesini gözler önüne sergiliyor. Adını, katliamdan kurtulanlar için oluşturulan Gorajde kenti yakınlarındaki “Belvedere” mülteci kampından alan filmde, günlerini toplu mezarlarda geçiren, kurbanların yerini öğrenmek için çaresiz şekilde “katillere” para teklif eden Boşnak kadınların mücadelesi işleniyor.
“TÜM ÖLDÜRÜLENLERDEN DAHA ÖLÜ OLANLARIN HİKAYESİ”
Genç yönetmen Ahmed İmamoviç (39) yaptığı açıklamada, savaş sırasında ülkesinde bulunduğunu, Srebrenitsalı kadınlar için hiçbir şey yapamamanın ezikliğini hep hissettiğini söyledi.
“Srebrentsalılara karşı 14 yıl süren bir uyuşukluğumun olduğunu anladım, bunun üzerine bu filmi çekmeye karar verdim” diyen İmamoviç, “Onların acılarına saygı duyuyordum, ama bazı şeyleri değiştirmek için hiçbir şey denememiştim. Filmin tüm dünyayı değiştireceğini düşünmüyorum, ama herkes, sadece biz sanatçılar değil, durumun düzeltilmesi için elinden geleni yapmalı” dedi.
İmamoviç, filminin, çekimlerinin yapıldığı “Belvedere” mülteci kampında yaşayanların sorunlarına çözüm yolunda umut ışığı olacağı ümidini dile getirerek, şöyle konuştu:
“Bu anlamda halen zor koşullarda yaşayan mültecilerin hayatında olumlu bir değişiklik yapabilecek, iki-üç kişiyi bile etkileyebilirse çok mutlu olacağım. Filmde, 11 Temmuz 1995 tarihinde yaşanan katliamı işlemedim, ama bu dehşetin sonuçlarını işledim. 15 yıl süren bu ızdırabın katliamdan da daha korkunç olduğunu düşünüyorum. 'Tüm öldürülenlerden daha ölü olanların hikayesi' sloganını sebepsiz seçmedik. Srebrenitsalı kadınların tek bir amacı var, o da öldürülen yakınlarını bulmak, kabre indirmek ve cenazelerinde dua okumak. Yakınlarının cesetlerinin tamamını da bulmak gibi bir umutları yok, yeter ki cenaze için gerekli, bedenden yüzde 70'ini bulabilsinler.”
“Srebrenistsalı kadınların mücadelesine yardımcı olacak kişileri bu filmle etkilemek isterdim, ama yakın zamanda pek bir şeyin değişebileceğini düşünmüyorum, çünkü onlara net mesajlar veriliyor” diyen İmamoviç, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Çünkü bu kadınlar katledilen yakınlarının mezarlarını bulmak için çaldıkları kapılardan, 'Sizi katlettik, tekrar katledeceğiz' yanıtını alıyor. En korkuncu da bu kadınlar, kendi aralarında para toplayıp Çetniklere yakınlarını gömdükleri ikincil, üçüncül toplu mezarların yerlerini söylemeleri için veriyor. Yaşananların bu şekilde algılanması, unutulması aynı dehşetin tekrardan yaşanabileceğinin bir göstergesidir.”
Siyah-beyaz ve renkli çekilen filmde işlenen zıtlıklar da dikkati çekiyor. Srebrenitsa annelerinin mücadelesinin siyah-beyaz şekilde işlendiği filmde, Srebrenitsalı bir annenin çocuğunun “vurdumduymaz” tavrıyla Belgrad'daki “Biri Bizi Gözetliyor” tarzı eğlence programına katılması ise renkli işleniyor.
İmamoviç, filmin baş karakterinden Ado'nun katıldığı reality show ve oradaki “rahat hayat” görüntüleriyle “zıtlık etkisi” yaratarak daha belirgin mesajlar vermeye çalıştığını ve soykırım gibi büyük bir acının nasıl hafızalardan silinmeye başlandığını göstermek istediğini ifade ederek, “Bazı gençler maalesef yanlış hayat ölçülerine sahipler. Medyanın büyük atağı ve küreselleşme, genç insanlara pek bir olanak sağlamıyor. Gerçek değerlerin takdir edilmediği bir zamanda yaşıyoruz. Gençler için eğitim, bilgi bile önem taşımıyor, çünkü yanlış hayat parametreleri var” diye konuştu.
Türkiye'nin Bosna-Hersek'in en zor döneminde yanında olan dost bir ülke olduğunu, ancak Bosnalıların bazen Türkiye'nin büyük dostane yaklaşımını unuttuklarını vurgulayan İmamoviç, “Belvedere'nin Türkiye'de de vizyona girmesinin anlamlı olacağını” söyledi.
Ahmed İmamoviç, “Bu film, sağduyulu, iyi niyetli insanların filmi. Bu insanlar, Türkiye'den, Rusya'dan veya Sırbistan'dan da olabilir, bunun önemi yok. Her normal insan buradaki yaşananlarla özdeşleşmeli, sanatın temeli de bu. Hepimizin başına böyle dehşetler gelebilir düşüncesiyle filmde hikayesi anlatılanlarla özdeşleşmeli” şeklinde sözlerini tamamladı.
“GERİ KALAN YALNIZ SESSİZLİKTİR”
Bosna'da savaş sonrası durumu yansıtan özelliğiyle de dikkati çeken “Belvedere”de rol alan bazı isimleri ülke ve dünya kamuoyu yakından tanıyor. Acıları yaşayan gerçek yüzler olan bu isimler arasında Srebrenitsa soykırımında oğlunu, kocasını, kız kardeşini ve akrabalarından 22 kişiyi kaybeden Srebrenista ve Jepa Kadınlar Derneği Başkanı Munira Subaşiç ile bugüne kadar açtığı toplu mezarlarla 20 bin savaş kurbanının cesedine ulaşmayı başaran Toplu Mezarları Araştırma Komisyonu Başkanı Amor Maşoviç de yer alıyor.
Munira Subaşiç, AA muhabirine, bu film sayesinde 20. yüzyılın sonlarında ve 21. yüzyılın başlarında Bosna'da neler yaşandığının daha iyi bilineceği düşüncesinde olduğunu ifade etti. Bu filmden birçok kişinin bir şeyler öğreneceğini kaydeden Subaşiç, “Film, sadece Srebrenitsa soykırımından geriye kalan biz kadınlar için değil, 15 yıl boyunca bizi adalet kapısında bekletenler için de önemli bir film. 'Belvedere' ile özdeşleştim, benim de yıllardır verdiğim mücadeleyi yansıttı” dedi.
Srebrenitsa işgal edildiği sırada kaçamayan 18 yaşındaki oğlunun bir Sırp komşusu tarafından götürüldüğünü ve oğlunun bir daha geri dönmediğini ifade eden Subaşiç, bu komşusuyla halen Srebrenitsa'da karşılaştığını ve oğlunun kemiklerinin yerini söylemesi için kendisiyle görüşmek istediğini söyledi.
Filmde “Aliya” rolünde oynayan Bosna-Hersek'in ünlü sinema oyuncusu Nermin Tuliç ise filmin iki ay önce son halini Ahmed İmamoviç ile birlikte izlediği sırada ağladığını ifade ederek, “Filmi beyaz perdede seyrettiğimde tekrar çok etkilendim. Seyircinin büyük sessizliği, iç çekişi beni çok etkiledi” dedi.
Srebrenitsa'yı, Shakespeare'in “Hamlet” oyunundan meşhur “The rest is silence” (Geri kalan yalnız sessizliktir) cümlesiyle tanımladığını belirten Tuliç, “Bu film, kariyerimdeki en etkileyici ve en önemli film olarak kalacak, çünkü burada yaşananların unutulmaması gerektiği mesajını verdim. Srebrenitsa'yı, Bosna-Hersek'teki yüzlerce Srebrenitsa'yı 'Unutmayın' dediğim film. Benim Saraybosna'm, Bihaç'ım, Mostar'ım, Vişegrad'ım, Zvornik'im, hepsi birer Srebrenitsa... Buralarda yapılanlar, tekrarının yaşanmaması için unutulmamalı.”