Güncelleme Tarihi:
Emre çifti, Miran ve Can’dan sonra şimdilerde yeni bebek heyecanı içindeler. Aileden hiç kimse henüz müjdeli haberi duymamış. Söyleşi yapmak için iletişim kurduğumuzda ilk akıllarına gelen bu müjdeyi gazetemiz aracılığıyla vermek olmuş. “Miran bile bilmiyor. Şimdi bir kardeşi daha olacak” diyen Perrin Emre, “Aile Meclisi’ni takip ediyoruz. Her hafta eğlenceli, sürpriz dolu evlere konuk oluyoruz sizin aracılığınızla. ‘Biz ne anlatacağız’ heyecanı içindeyken tüm ailemize unutamayacakları bir haber verelim istedik. Zeynel, ben ve doktorumuz dışında kimse bilmiyordu. Sizden öğrenecekler” sözleriyle anlatıyor heyecanını. Miran okulda, Can babasının kucağında, küçük hanımefendi anne karnında; başlıyoruz sohbete:
Emre çiftinin yolu nerede kesişti?
Perrin Emre: Üniversitede tanıştık. Zeynel hukuk fakültesinde, ben iletişim. Önce iyi arkadaş olduk. Ders çalışmak için 4-5 kişi arkadaşımız Alp’in evine gittik. Orada ders çalışırken Zeynel ile bakışmalar, şakalaşmalar, sonradan herhalde o sınavı geçtik diye düşünüyorum. Çalışma bitti, Zeynel beni metroya bıraktı. İki gün sonra 27 Nisan’da doğum günü vardı. Henüz 21 yaşındaydı ve bana o gün ‘Biz evleneceğiz’ dedi. Başım dönmedi değil tabii ama bir yandan da ‘Ayakların yerden kesilmesin Perrin’ diye telkinde bulunuyordum.
PERRİN BENİM İÇİN ZİRVEYDİ
Zeynel Emre: İlk ben adım attım. Perrin renk vermedi. Dağcılık kulübündeyim üniversitede. Doğum günümün olduğu hafta 25 kişi dağ programına gittik. Aladağlar’da son bölüme çıkarken hata yaptım, aşağıya baktım, nasıl yüksek, içim ürperdi, gücüm düştü. 5-6 metre kalmış zirveye. Kendi kendime ‘Hadi Zeynel, çıkarsan Perrin var orada. Çıkarsan evleneceksiniz’ dedim. Neyse hiç aşağıya bakmadan bir motivasyon çıktım, sırtüstü yattım ‘oh be’ dedim. Ertesi günü Perrin, ‘Seni meraktan öldüm. Çok aklıma düştün. Endişe ettim’ dedi. Dağa tırmanıştaki kendi kendime konuşmam, Perrin’in dönüşteki sözleri... Ondan sonra birlikte olmaya başladık. Perrin benim için zirveydi, zirveyi temsil ediyordu.
TUZLU KAHVE YAPMAYA KIYAMADIM
Evlilik teklifi, isteme seremonileri nasıldı?
Perrin Emre: Daha ilk gün ‘Biz evleneceğiz’ dediği için neredeyse teklif etmeyecekti. Sonra güzel bir yerde Boğaz’da çiçeklerle teklif etti. Tekirdağ’a istemeye geldiler. Tuzlu kahve yapmaya kıyamadım. O güne dair hatırladığım tek şey müthiş bir heyecan ve kahveler köpüklü olacak mı, servisi geciktirmeyeyim telaşımdı.
MANGALA ZEYNEL’İ ÇAĞIRMAZDI
Perrin Emre: Sevgiliyken babama Zeynel’den bahsettim. Evde mangal yakar tüm arkadaşlarımı çağırır, Zeynel’i çağırmazdı. İstemediği için değil ama sanırım beni kıskanıyordu. İsteme faslını da tam da bu sebeple kısa kesti. 2007 yılında da İstanbul’da evlendik. Düğünümüz de çok güzel oldu. Ben çekirdek bir ailede büyüdüm. Kayınvalidemin 9 kardeşi var. Zeynel’in sadece baba tarafından 30 kuzeni var. Anneannem düğün öncesinde sadece Zeynel’in dayısını tanıyordu. Düğünde yanıma gelip bana, ‘Dayıya benzeyen birçok insan gelip, elimi öptü Perrin’ dedi. Alışkın değiller tabii.
Zeynel Emre: İstemeye çekirdek aile gittik, annem, babam, ağabeyim. Daha ilk başta gözlerini korkutmayalım dedik. Sohbet, muhabbet aldık kızı. Aileler arası ilişkiler çok iyi. Evlendikten sonra ilk dört yıl çocuk yoktu. İşimizde ikimiz de iyiydik. Hukukçu bir aileden geliyorum, büromuz vardı, avukatlık yapıyordum. Biz her fırsatta dolaştık, farklı ülkeler görmek için zaman yarattık.
‘HANGİ BEBEK’ DEDİ
Miran’ın doğumu Zeynel Bey’in en yoğun olduğu günlere denk geliyor sanırım..
Perrin Emre: Aynen öyle oldu. Yıl 2011, Zeynel CHP İstanbul yönetiminde. Miran doğdu, Zeynel koşturmaca halinde. Eve ne zaman geliyor, ne zaman gidiyor farkında değilim. Oğlum üç günlük falan. Gece yatakta elimi uzattım Zeynel yanımda. Hemen dürttüm, ‘Zeynel bebek ağlıyor. Bana verir misin’ dedim. Zeynel’den, ‘Hangi bebek’ diye bir yanıt. Yan odadan kayınvalidem koştu geldi. Ama kendini adarcasına çalışmasaydı 14 bin oyla önseçimi kazanamazdı. Lohusa dönemim, ilk bebek olduğu için sanırım ağır geçti. Herkes yardımcı oluyor ama eşinizi istiyorsunuz yanınızda. Üç ayda toparladım.
KIZIMIZ DA SALLANMAK İSTİYOR
Güzel havayı fırsat bilip parka atıyoruz kendimizi. Perrin Emre Can’ı, Zeynel Emre Miran’ı hazırlıyor. Koyu Beşiktaşlı olan Emre ailesinin erkekleri siyah-beyaz formalar giymiş. Miran, Beşiktaş’ın 9 yaş altı alt yapısında defans oyuncusuymuş. “Ailede herkes Beşiktaşlı mı” soruma Miran’ın yanıtı net: “Dedemin kanı bile siyah-beyaz.” Parka gidince Emre çifti önce Miran ve Can’ı sallıyor salıncakta. Ardından sessizce kulağıma fısıldıyor Zeynel Emre; “Kızımız da sallanmak istiyor” diye. Mesajı alır almaz, Miran ve Can’ı anne ve babalarının yanından futbol maçı yapmak vaadiyle uzaklaştırıyorum. Zeynel Emre bu kez, eşi ve karnındaki kızını sallıyor salıncakta.
EN BÜYÜK DESTEKÇİM
Avukatlıktan politikaya... Nasıl karar verildi?
Perrin Emre: Politik bir aileydik, gündem her zaman evde tartışılır konuşulur; ben de severim aktivizm üzerine çalışıyorum. Koltuk sevdası için bu işe girişmedi. Bizim bu ülkeyi dönüştürmemiz lazım, yoksa yaşayamayız. Tek tedirginliğim şu oldu; ‘Başına bir şey gelmesinden korkuyorum’ dedim. Hedefte oluyorsunuz hele ki muhalefet partisinde yer alıyorsanız. Saygı duydum. Siyasete girme kararına bir şey diyemezdim. Avukattı, bürosu vardı, yaşam standartlarımız iyiydi, birlikte çok seyahat ediyorduk, arkadaşlarla vakit geçiriyorduk ancak inisiyatif almak gerekiyordu.
Zeynel Emre: Ben gençlik yıllarımda CHP üyesi oldum. Babam Elazığ’a yerleştikten ve avukatlık yapmaya başladıktan sonra CHP’nin genç il başkanlarından biri oldu. Biz de daha iyi bir ülke olsun diye elimizi taşın altına koyduk. Perrin ile birlikte gidip üye olduk. İstanbul il yönetimine seçildim. 30 yaşında il sekreteri oldum, partinin tarihindeki en genç il sekreterlerinden biriyim. 2015 yılında ön seçime girdim, 4. olarak çıktım yarıştan, öyle gittim parlamentoya. Tek başınıza yorulmuyorsunuz, ailecek yoruluyorsunuz, mücadeleyi birlikte yapıyorsunuz. Her zaman en büyük destekçim oldu Perrin.
GECE ÇIKAR GELİR 'ÖZLEDİM' DER
Eşinizi anlatmanızı istesek, hangi özelliklerinden bahsedersiniz?
Perrin Emre: Zeynel zeki ve aynı zamanda akıllı. İkisinin bir arada olması hayatımızı kolaylaştırıyor. Pratik, meraklı, keşfetmeye ve öğrenmeye çok açık, vicdanlı, saygılı, adil, dürüst, ahlaklı. İlişkimizde kıskançlık gibi bir sorun hiç yaşanmadı. Yakışıklıdır, çok bakımlıdır hatta benden daha bakımlıdır. Annem bazen, ‘Eşin çok bakımlı sen de biraz kendine bak, dikkat et’ diyor. Biz akademisyenler, bir bankacı gibi değiliz. Kot, kazak; beni öğrenci zannedenler oluyor. Stratejik bir kafası var, satranç gibi her hamlesi. Düşüncelidir. En ufak boşluğunda gece kapı çalar ‘Sizi özledim’ der ve gelir. Bu sıradandır ama çok da kutsaldır aynı zamanda. Olmasa diyebileceğim bir yönü, konsantre olduğu zamanlarda dünyaya kendisini kapatması. O an iletişim kurmakta zorlanıyorum.
HİSLERİ GÜÇLÜDÜR
Zeynel Emre: Perrin’in sezgileri çok güçlüdür. Muazzam bir teorik zekası var. İyi niyetlidir, akademi dünyası iş dünyasından farklı diyorum ama çok iyi niyetlidir. İnanılmaz çalışkan. Hisleri çok güçlüdür. Sezgileriyle söylediği şeyler hep çıkmıştır. Muazzam bir anne gerçekten çok başarılı hakkını teslim etmem lazım. Çok öğretici, gelişimlerinde en büyük yol gösterici Perrin. Kendimi şanslı hissediyorum. Bir insanın en büyük başarısı güzel bir aile yaşantısı kurabilmektir bence. Çocuk yetiştirebilmek en büyük başarıdır.”
PERRİN'İN ANLAMI
Perrin, çok rastlanılan bir isim değil. Anlamı nedir?
Annem Belçikalı ve Frankofon (Fransızca konuşan kimse için veya çoğunluk olarak Fransızca konuşulanlara verilen isim) olduğu için Perrin Fransızca’da da kullanıyor. Annem iki kültüre de olabilecek bir isim ararken önce Sibel’i düşünmüş. Sonra gazetede bir ölüm ilanında Perrin ismini görmüş, çok beğenmiş. Anlattığı gün, ‘Sağ ol anne’ dedim. Hep gülerek anlatırız. Perrin, Farsça ‘uçan, uçucu’ şey demek. Bir kez de Hürriyet’in hediye ettiği isimler sözlüğünde görmüştüm adımın, ‘naz, nezaket’ anlamına geldiğini.
ANNE VE BABANIN YILDIRIM AŞKI
Kimdir Perrin Emre? Biraz kendinizden bahseder misiniz?
1980 Adana doğumluyum. Babam ile annem Almanya’da tanışıyorlar, 1960’ların sonunda. Babam doktora için Almanya’ya gidiyor, annem de dil için Bonn şehrine. Bonn’da tanışıyorlar, yıldırım aşkı gibi bir şey. Babam Çukurova Üniversitesi’ne gidince, annem de 1970’lerin başında Bonn’dan Adana’ya gidiyor. Ağabeyim doğuyor, sonra ben doğduktan birkaç sene sonra Ankara’ya taşınıyoruz. Çocukluğum Ankara’da geçti. İlkokulu Tekirdağ’da okudum. Daha sonra Galatasaray Lisesi’nde yatılı eğitim aldım. Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Master için bir buçuk yıl Belçika’da kaldım. Dersleri aldıktan sonra tezimi yazmak için Türkiye’ye döndüm. 2005-2006 döneminde Kadir Has Üniversitesi’nde akademisyenliğe başladım. Doçentlik için iki sene içinde başvurmayı planlıyorum.
AİLELERDE TÜRKİYE’NİN HER KÖŞESİNDEN BİR RENK VAR
Zeynel Emre: Kader çizgisi dediğiniz şey böyle enteresan karşılaşmalara neden oluyor. Ben Manisa Selendi’de doğdum, ağabeyim Muş Varto’da. 83 yılında, hâkim olan babamın tayini Trabzon’a çıkmış. Babam avukatlığa geçince Trabzon’dan Elazığ’a yerleştik. İlkokulu Elazığ’da okudum. 91 yılında İstanbul’a taşındık. Aslen kökümüz Tunceli ama babam Malatya’da doğmuş annem Elazığ. Abim Muş’ta ben Manisa’da, Perrin Adana’da doğmuş. Kayınpeder Trabzon doğumlu. Aslen Kars Sarıkamışlılar ama babası polis olduğu için kayınpeder Trabzon’da doğmuş. Kayınvalide Belçika’da Fransız kökenli. Ailemizde Türkiye’nin her köşesinden bir parça, bir renk bulursunuz.
ÖNCE CAN'I DOYURAYIM
Saat 17 civarında sohbetimiz kapının ziliyle bölündü. Gelen Miran’dı. Ağabeyini gören Can, annesinin kucağından inerek paytak paytak kapıya yöneldi. Sohbet boyunca yanımızda duran Can, hemen ağabeyinin peşine takıldı. Okulda giyilen giysiler çıkarıldı, eller yıkandı, atıştırmalıkların olduğu sehpanın yanına ilişildi, Can ile birlikte. Miran başladı kardeşini elleriyle doyurmaya. Biraz kek, biraz kurabiye... “Sen de bir şeyler atıştır” diyorum, “Önce Can. O benim okuldan gelişimi bekliyor dört gözle. Önce kardeşimin karnını doyurayım, sonra ben de yerim bir şeyler” yanıtını alıyorum.
PAZARTESİ SENDROMU HİÇ YOK
Perrin Emre “Birlikteyken neler yaparsınız” sorumu şöyle yanıtlıyor: “Kesişen zamanlar çok dar, çocuklarla değerlendiriyoruz. Çocuklarla senede bir yazın tatile gidiyoruz, ilk defa bu kış Miran kaymayı öğrensin diye Uludağ’a gittik. Çocuklar uyuduğunda film izler, kitap okuruz. Yakın arkadaşlarımızla görüşüyoruz. Pazartesi sendromum hiç yok. Pazartesileri çok seviyorum, hafta sonu çok yoruluyorum.”