Sonsuza kadar Bond kızları

Güncelleme Tarihi:

Sonsuza kadar Bond kızları
Oluşturulma Tarihi: Aralık 07, 1999 00:00

Haberin Devamı

Tüm Bond filmlerinde ‘‘esas kadınlar'' toplam olarak dört ayrı kategoriye ayrılıyor. Bond'un kurtardığı melek kadın tipi, kazayla olaya karışan ve kurtarılmayı bekleyen ‘‘zavallı kadın'' tipi, Bond ile güç birleşimi yapan ama asla sevgili olamadığı kadın ve her zaman kötü niyetli olan ve Bond'un sadece ‘‘yatılacak kadın'' kategorisine aldığı kadın tipi.

Ursula Andress (Honey Ryder)

1962 tarihli ‘‘Dr. No''da ilk görünüşü denizden çıkıp üstünden su damlaları akarkendi. Bir de elindeki bıçağı kılıfına sokmaya çalışıyordu. Kendi kendini geliştirmiş, herşeyi hayattan öğrenmiş adalı kız Honey rolüyle, Andress ilk Bond kadınının standardını yerleştirmiş oldu.

Lana Wood (Plenty O'Toole)

Natalie Wood'un küçük kız kardeşi olarak bilinen Wood, 1971 yapımı ‘‘Diamonds are Forever''la ablasınınkine yakın bir şöhrete ulaştı. Bütün Bond filmleri içinde en ünlü repliği söyleyen Bond kadını da o oldu. ‘‘Merhaba, ben Plenty. Plenty O'Toole.''

Jill St. John (Tiffany Case)

Kürke, pahalı elmaslara ve küçük bikinilere olan merakıyla, Tiffany Case ilk olarak bir Amerikan sevgili sıfatıyla geçti kameraların karşısına. 1971'in ‘‘Diamonds are Forever''inde, annesi, Tiffany &CO'nun içinde bir nikah yüzüğü bakarken doğan bir çocuk olduğunu itiraf ettiğinde, Bond'un cevabı şu olur: ‘‘Senin iyiliğin için Van Cleef & Arpels'da doğmadığına sevindim.''

Jane Seymour (Solitaire)

1973 tarihli ‘‘Live and Let Die''da 22 yaşında nefes kesen bir Jane Seymour vardı. Kutsal bir bakire olan ve tarot kartları okuyan Solitaire, bu filmde köpekbalıklarından, yılanlardan, otobüs kazalarından, her türlü felaketten kurtuldu ama Bond'un elinden kurtulamadı.

Maud Adams (Octopussy ve Andrea Anders)

Adams, 1974'ün ‘‘The Man with the Golden Gun''ında, Andrea Anders olarak Bond kadınlarının dördüncü kategorisine girmişti. Kötü ve çıkarcı görünüşüyle izleyicilerin nefretini kazandığı bu rolden sonra, Octopussy rolüyle, Bond'un bile ulaşamadığı o çok özel kadını oynadı. Kadın savaşçılardan oluşan kendi ordusunun başında gayet akrobatik hareketler yaparak, kötü kadın imajını temizledi.

Caroline Munro (Naomi)

1977'de çıkan ‘‘The Spy who Loved Me''de Roger Moore'la rol alan Munro, en çok bir Amazon'a benzeyen tavırları ve kullandığı helikopterle yaptığı hareketlerle akılda kaldı. Bond kadınının üçüncü kategorisi olan ‘‘ulaşılmaz kadın''a giren Munro, feminen ama savaşçı bir tarzın öncülüğünü yaptı.

Carey Lowell (Pam Bouvier)

1989 tarihli ‘‘Licence to Kill''in Bond kadını Lowell, herhalde şimdiye kadarkiler içinde en sevilenlerinden biri oldu. ‘‘İspatlayacak hiçbir şeyim yok'' havasında dolaşması, kendine olan güveni ve rahatlığı, Bond'u bile huzura erdirdi. Timothy Dalton'un oldukça erkeksi bir Bond karakteri çizdiği bu dönemde, Lowell'in hafif dişi, hafif de erkeksi tavırları ortalığı yumuşattı.

Denise Richards (Dr. Christmas Jones)

Gelecek olan son Bond filmi ‘‘The World is not Enough''da bir nükleer bomba uzmanını canlandıran Richards, aslında çok genç bir yıldız. Daha önce ‘‘Wild Things'' adlı filmde şımarık ve biraz da sapık bir kızı oynayan Richards, yeni filminde göreceğimiz radyasyondan koruyucu kıyafetlerin altına giydiği kısacık üstler ve dar pantolonlarla, Bond'u baştan çıkarmaya çalışacak.

Maryam d'Abo (Kara Milovy)

James Bond'un sıkı bir Mozart dinleyicisi olduğunu kim bilebilirdi ki? 1987'de çekilen ‘‘The Living Daylights''da, gururlu ve dik başlı bir Çekoslovak çellocuyu canlandıran d'Abo, uyuşturucu tüccarları ve KGB ajanları arasında kaldığında da paçasını kurtarmayı rahatlıkla başaran cinsten bir kadındı. Aslında, d'Abo'yla birlikte, Bond'un duygusal ve sevgiye muhtaç yönü de ortaya çıkmış oldu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!