Son kahramanlar

Güncelleme Tarihi:

Son kahramanlar
OluÅŸturulma Tarihi: Ekim 28, 2003 00:00

Onlar Mustafa Kemal PaÅŸa'nın son askerleri. Türkiye'yi kurtaran neslin son temsilcileri. En genci 1899 (1317), en yaÅŸlısı 1893 (1311) doÄŸumlu. Yani en küçüğü 104, en büyüğü 110 yaşına merdiven dayamış durumda.Mustafa Kemal'in ordusundan geriye kalan yedi kiÅŸi: Yakup Satar, Veysel Turan, Ömer Kamış, Mahmut Özcan, Ömer Küyük, Ömer AteÅŸ ve Hamza Akbulut. 19'uncu yüzyılın sonunda doÄŸup 21'inci yüzyılın başına kadar ayakta kalmayı baÅŸarmış kahramanlar.Daha çok çilelerle, eza ve cefayla geçirmiÅŸler ömürlerini. Yoklukların, kıtlıkların, ıssızlıkların, esaretin içinden geçmiÅŸler. Ama bir gün bile boyunlarını bükmemiÅŸ, tarihin ve talihin önünde eÄŸilmemiÅŸler. Özgürlüğü seçmiÅŸ ve onu elde etmek için hayatlarını ortaya koymuÅŸlar. Köylerinden, ÅŸehirlerinden, sıcak yuvalarından çıkıp yollara düşmüşler.RÃœZGAR KANATLI SÃœVARÄ°LERFotoÄŸraflardan size bakan bu yaÅŸlı adamlar, bir zamanlar savaÅŸ meydanlarında, uçsuz bucaksız çöllerde, geçit vermez karlı daÄŸların vadilerinde durmaksızın savaÅŸmışlar. Atları rüzgar kanatlı bu süvariler, vatan onlara nerede ihtiyaç duymuÅŸsa oraya gitmiÅŸler. Kimi Türk, Kürt ve Laz, kimi Yörük, Türkmen. Aynı sancağın altında bir orman gibi kardeşçesine saf tutmuÅŸlar. Ellerinde kalan son vatan parçası için gözlerini kırpmadan, güneÅŸte parlayan çelik süngülerin üstüne doÄŸru gitmiÅŸ, kulaklarının dibinde uÄŸuldayan mermilere aldırmaksızın hiç durmadan yürümüşler. Bazıları kollarından, yüreklerinin yanından, yorgun bacaklarından yaralanmış. Mermiyi yediklerinde şöyle bir devrilip, sonra hemen ayaÄŸa kalkmış ve savaÅŸmaya devam etmiÅŸler. Kızgın savaÅŸların ortasında barış rüyaları görmüş, esir kamplarında özgür bir vatan özlemiyle yanıp tutuÅŸmuÅŸ, firari güvercin düşleri kurmuÅŸlar. En katı harplerin içindeyken bile, sol göğüslerinin altında taÅŸ deÄŸil kalp taşıdıklarını unutmamışlar. Bu yüzden hepimiz gibi aÄŸlamış, korkmuÅŸ, gülmüş, kederlenmiÅŸler. BEÅž BÄ°N KM YOL YAPTIKKutup Dalgakıran'la birlikte yollara düştük. Tam beÅŸ bin kilometre yaptık. Ä°ki ay önceydi. Ekler görsel yönetmeni Sanlı Ergin, Ä°stiklal Savaşı Gazileri'nden sadece üçünün hayatta kaldığını yazan bir haber gösterdi. Tam o günlerde, bir baÅŸka haberde tek bir Ä°stiklal Savaşı Gazisi'nin yaÅŸadığı yazılıyordu. Oysa sadece benim tanıdığım, yaÅŸadığını bildiÄŸim dört kahraman vardı. AraÅŸtırmaya baÅŸladık. Ankara'dan Faruk Bildirici Emekli Sandığı kayıtlarında Gazi maaşı alanların sayısının 15 olduÄŸunu gösteren bir listeyi ulaÅŸtırdığında umutlandık. Ama adresler eskimiÅŸ, telefon numaraları deÄŸiÅŸmiÅŸti. Genelkurmay'dan Muharip Gaziler Cemiyeti'ne, Gazilerin yaÅŸadığı belirtilen ilçelerdeki askerlik ÅŸubelerinden belediye baÅŸkanlarına, muhtarlara kadar farklı mercilere ulaÅŸtık. Maalesef, hiçbir yerde derli toplu bir kayıda rastlayamadık. Ve ne yazık ki, bazı yerlerdeki yetkililerin, hemen yanıbaÅŸlarında sessiz sedasız ömrünü tamamlayan büyük kahramanlardan haberleri bile yoktu.Sonunda, 15 Gazi'den altısı listeden bir bir silindi. Yedincisini ise kıl payı kaybettik: Konya'da yaÅŸayan Gazi Ahmet Turan'ı aradığımda, üç gün önce öldü, cevabını aldım.Hepsi hayata sessiz sedasız veda etmiÅŸlerdi. Geriye sadece sekiz kahraman kalmıştı.Onları biran önce bulmalı, fotoÄŸraflarını çekmeli, bu 29 Ekim'de, Cumhuriyet'in 80. yılında baÅŸtacı etmeliydik.Yola çıkmadan önce konuÅŸtuk. En yakınlarındaki insanlarla tek tek sorduk: EVLERÄ°NE, KÖYLERÄ°NE GÄ°TTÄ°KÖmer AteÅŸ, NevÅŸehir'in Avanos ilçesi Özkonak beldesinde bir huzurevinde yaÅŸamını sürdürüyordu. Hamza Akbulut Adana'nın AladaÄŸ ilçesinde, Ömer Kamış Ä°stanbul Alibeyköy'de bir gecekonduda, Mahmut Özcan Denizli'nin Acıpayam'ında, Yakup Satar EskiÅŸehir'de, Veysel Turan Konya'da, Ömer Küyük Çorum'un Ä°skilip ilçesi Çatkara Köyü'nde ikamet ediyordu. Hüseyin Zorlu ise yine NevÅŸehir'in Avanos ilçesinde yaşıyordu. Kendisiyle telefonda uzun uzun konuÅŸtuk. Ä°lk onunla buluÅŸacaktık. Ama bu yaptığımız çalışma ne yazık ki büyük bir kederle baÅŸladı:104 yaşındaki Gazi Hüseyin Zorlu bizimle yaptığı telefon konuÅŸmasından iki gün sonra hayata gözlerini kapamıştı. Ama 94 yaşındaki karısı Åžerife Hanım onu bize anlattı, KurtuluÅŸ Savaşı’nda nasıl insanüstü gayret sarfettiÄŸini hikaye etti.Gidip bulacağımız, röportaj yapıp belki de son fotoÄŸraflarını çekeceÄŸimiz Mustafa Kemal PaÅŸa'nın askerlerinden geriye artık sadece yedi kahraman kalmıştı. Buruk bir kalple, ya yetiÅŸemezsek endiÅŸeleriyle yola devam ettik.Evlerinde ve hatta huzurevlerinde bulduk onları. Bize büyük bir yakınlık, cömertlik ve misafirperverlik gösterdiler. Hikayelerini uzun uzun anlattırdık. Ev hallerinin, köy hallerinin, hálá gururla yürüyüşlerinin fotoÄŸraflarını çektik. Ellerini öptük, dualarını aldık. Benim için hayatımın en anlamlı haber çalışmalarından biri oldu. Ä°ÅŸte gazilerimiz, yaÅŸayan son kahramanlarımız. Ä°ÅŸte KurtuluÅŸ Savaşımızın ve onların üç yüzyıla yayılan hikayeleri.Türkiye onları hep bu fotoÄŸrafla hatırlayacakTürkiye Gazilerimizi tıpkı tarihin içindeki gibi yakışıklı, merasimlerdeki kadar pırıl pırıl, şık ve güzel hatırlamalıydı. SöyleÅŸilere baÅŸlamadan birkaç gün önce tesadüf eseri Damat Tween'in Yönetim Kurulu BaÅŸkanı Süleyman OrakçıoÄŸlu'yla sohbet ediyorduk. Gazilerle ilgili araÅŸtırma için yola çıkacağımı söylediÄŸimde OrakçıoÄŸlu, ‘‘O zaman biz de dedelerimize birer bayram hediyesi gönderelim’’ dedi. 18 ülkede açtığı maÄŸazalarla Türk tekstilini dünyaya taşıyan bir markanın patronundan gelen bu teklifi kabul ettik. Ä°lk onunla buluÅŸmaya gittik ama o bizi iki gün önce terk etmiÅŸtiGAZÄ° HÃœSEYÄ°N ZORLUYaÅŸ: 104Sakarya'da ve Büyük Taarruz'da çarpıştı24 Eylül 2003'te öldü, Avanos Asri Mezarlığı'nda yatıyorHüseyin Zorlu'ya küçük torunlarından Avanos Belediyesi Hesap Ä°ÅŸleri Müdürü Zorlu Balta vasıtasıyla telefonla ulaÅŸmıştık. 104 yaşına raÄŸmen hafızası pırıl pırıldı. Torunlarının da yardımıyla telefonda uzun uzun konuÅŸmuÅŸtuk.Yoldan geliyoruz diye aradığımızda Zorlu Balta acı haberi verdi: ‘‘Maalesef sizinle konuÅŸtuktan iki gün sonra vefat etti.’’ Sözler boÄŸazımızda düğümlendi. Ä°ki hafta önce coÅŸkulu bir sesle geçmiÅŸin o inanılmaz serüvenini anlatan adam artık yoktu. Telefon konuÅŸmasındaki notlar ve yakınlarının aktardıklarıyla onu anlatacaktık.Hicri 1316'da (Miladi 1899) Avanos'ta doÄŸmuÅŸ. 1918'in baÅŸlarında askere gitmiÅŸ. Talimgah taburunda gördüğü eÄŸitimden sonra silah kuÅŸanmış. Ama tüfeÄŸini uzun süre tutamamış. Çünkü 31 Ekim 1918'de yapılan Mondros Mütarekesi'yle birlikte Osmanlı ordusunun silahsızlandırılması kararı çıkmış. Kasım ayının sonlarına doÄŸru komutan askerleri toplamış ve titreyen bir sesle ‘‘sizi terhis ediyoruz, evinize döneceksiniz’’ demiÅŸ. Hüseyin Zorlu, komutan dahil alaydaki tüm askerlerin göz yaşı dökmeye baÅŸladığını hatırlıyordu. Gururu incinmiÅŸ, kırık bir kalple Avanos'a dönmek zorunda kalmıştı. Terhisten 7-8 ay sonra bir iÅŸ için Merzifon'a gittiÄŸinde Ä°ngiliz askerlerinin Merzifon caddelerini arşınladığını görmüş. 1919'un AÄŸustos'unda Mustafa Kemal PaÅŸa'nın Erzurum'da bir kongre topladığını ve vatan müdafaası için harekete geçtiÄŸini öğrenmiÅŸ. NiÄŸde yakınlarında birliÄŸine katılmış. 135. Alay, 2. Tabur, 7. Bölük'te usta er olarak silah başına geçmiÅŸ. Süvari olmuÅŸ. Yunan askerleriyle ilk defa EskiÅŸehir'de göğüs göğüse çarpışmış. AY IÅžIÄžINDA GÖZLERÄ° GÃœMÜŞ GÄ°BÄ° PARLAYAN ADAMMehtaplı bir gecede, nöbet yerinde, başından geçen bir olayı hiç unutamadığını anlatmıştı telefonda: Gözünü kırpmadan ovayı gözlüyormuÅŸ. Bu sırada kendisine doÄŸru birkaç karartının ilerlediÄŸini fark etmiÅŸ. Parolayı sormuÅŸ, söylemiÅŸler. Aralarından biri ‘‘Nerelisin asker?’’ diye sormuÅŸ. Ay ışığının altında gözleri gümüş gibi parlayan bu adamın Mustafa Kemal PaÅŸa olduÄŸunu anlamış. ‘‘Avanosluyum komutanım’’ demiÅŸ. ‘‘Sizin orada da aylı geceler bu kadar güzel midir asker’’ diye sormuÅŸ Mustafa Kemal. ‘‘Benim vatanımın her yanında aylı geceler güzeldir komutanım’’ diye cevap vermiÅŸ hiç düşünmeden. Büyük komutan gülümsemiÅŸ, genç askerin yanında durup bir müddet aÅŸağıda uzanan ovada kıvrılarak akan Sakarya Nehri'nin sularında yansıyan ay ışığını izlemiÅŸ ve maiyetindekilerle birlikte sessizce çekip gitmiÅŸ oradan. ‘‘Ayaklarım titriyordu, zor dinliyordum. PaÅŸa gidince öylece çöküp kaldım...’’ Ertesi sabah ÅŸafakla birlikte taarruza geçmiÅŸler. Sakarya Meydan Muharebesi baÅŸlamış. Hüseyin Zorlu bu savaÅŸ sırasında sol omuzundan hafif bir yara almış. Bu savaşın ardından Ä°zmir'e kadar ilerleyen ordunun içinde yerini almış. 9 Eylül 1922'de zafer ilan edilmiÅŸ. Terhis olduktan sonra Avanos'a geri dönmüş. Åžerife Hanım'la evlenmiÅŸ. Bu evlilik tam 70 yıl sürmüş. 12 çocuk, 21 torun. 26 torun torunu. Ticaret yapmış, çiftçilikle uÄŸraÅŸmış. Ve biz ona ulaÅŸamadan sessiz sedasız çekip gitmiÅŸ bu dünyadan, geriye bağımsız bir vatan ve olaÄŸanüstü bir destan bırakarak...Esir kampındaki Ä°ngiliz hemÅŸirenin güzel gözleri, ÅŸefkatli elleri vardıGAZÄ° YAKUP SATARYaÅŸ: 110Basra Cephesi ve Sakarya Savaşı'na katıldıEskiÅŸehir'de kızlarıyla birlikte yaşıyorGazi Yakup Satar, Ruslara karşı ayaklanan Kırım Tatarları'nın önderlerinden birinin torunu. BeÅŸ yaşındayken Kafkasya üzerinden dört ay süren bir yolculuk sonrasında EskiÅŸehir'e gelmiÅŸler. Annesini Kırım'da kaybetmiÅŸ. Ruslarla çarpışırken aldığı yaraları bir türlü iyileÅŸmeyen babası Ziya Bey de EskiÅŸehir'e vardıktan bir müddet sonra ölünce yapayalnız kalmış bu dünyada. 1311 (1893) doÄŸumlu. Ama nüfus kağıdında 1316 yazıyor. 19'uncu yüzyılın sonu ile 20'inci yüzyılın başını çok iyi hatırlıyor: ‘‘DaÄŸ taÅŸ silahlı adamlarla doluydu. O yıllarda Kars Rusların iÅŸgali altında olduÄŸundan biz Batum'da bir gemiye binerek Trabzon'a çıktık. Oradan EskiÅŸehir'e geldik.’’GÄ°ZLÄ° GAZCI BÄ°RLİĞİNE SEÇİLDÄ°M, BAÄžDAT'A GÄ°TTÄ°MYakup, 1915'te askere gitmiÅŸ. O, Ä°stanbul'da acemi birliÄŸindeyken Çanakkale Savaşı sürmekteymiÅŸ. Acemi birliÄŸinde eÄŸitimi tamamladıkları gün tugaya Alman komutanlar gelmiÅŸ. Almanlar, tugayın içinde 200 askeri tek tek seçerek diÄŸerlerinden ayırmış, Ä°stanbul'un dışında bir kışlada yeniden eÄŸitime alınmışlar: ‘‘Alman malı özel elbiseler giydirdiler bize. Maskelerimiz vardı, takıyor, birbirimize bakıp kahkahayı basıyorduk.’’ Maskeler, özel giysiler, sırtta taşınan tüpler, içinde barut olmayan roketler. Yeni kurulan birliÄŸin adının ‘‘Gazcılar’’ olduÄŸunu öğreniyorlar. Roketlerin ve tüplerin içinde zehirli gaz olduÄŸunu, mermi yerine düşmana gaz fırlatacaklarını anlatıyor Alamanlar... Ama bu özel görevlerini kimseye anlatmayacak, mektuplarda yazmayacaklardır.Özel kuvvetlerin içinden seçilen 50 asker, diÄŸer ekiplerden izole edilerek trenlere bindirilip BaÄŸdat'a gönderiliyor.‘‘BaÄŸdat'a vardık, çadırlarımızı kurup ekipmanların gelmesini bekledik aylarca. DiÄŸer askerlerle görüşmemiz de yasaktı. Altı ay sonra Ä°stanbul'dan bir emir geldi, zehirli gaz kullanılması yasaklanmıştı. O sırada Ä°ngilizler Basra'ya doÄŸru ilerliyordu. Bizi silahlandırıp Basra'ya gönderdiler. Ben makineli tüfek eÄŸitimi de aldığım için elimde Alman malı gıcır gıcır bir makine vardı. Harp baÅŸladığında, çöl rüzgarlarının uçurduÄŸu kumlardan önümüzü göremiyorduk.’’Yakup Satar, Basra'daki savaÅŸta kolundan yaralanmış. Alay komutanı askerlere sürekli ‘‘KuÅŸatıldık, cenuptan bir hattı yararsak kurtuluruz’’ diyormuÅŸ. Ama tüm gayretlere raÄŸmen kuÅŸatmayı yarmak mümkün olmamış. Ä°ngilizlere elinde beyaz bayrağı olan bir elçi göndererek ertesi sabah teslim olacaklarını bildirmiÅŸler. O gece tüfeklerini birbirine çatarak yatmışlar. Düşmanın eline geçmesin diye atları ve katırları kesmiÅŸler. Topların kamalarını çıkarıp kullanılmaz hale getirmiÅŸler. Åžafakta teslim olmuÅŸlar. Ve esaret günleri baÅŸlamış.DÄ°KENLÄ° TELLERÄ° AÅžTI KARÅžI TARAFA GEÇTÄ°Arabistan'da bir esir kampına götürülmüşler. BileÄŸiyle dirseÄŸi arasından aldığı kurÅŸun yarası ağırmış. ‘‘Kolunu keseceÄŸiz’’ demiÅŸler. O sırada bir Ä°ngiliz hemÅŸire gelmiÅŸ. 85 yıl önceki bu anısını bakın hasıl hatırlıyor: ‘‘Çantasından hususi bir merhem çıkardı. Onu sabah akÅŸam kolumdaki yaranın üzerine tatbik etti. Çok ÅŸefkatli ve güzel gözleri, merhametli elleri vardı. Sahra hastanesinde 64 gün kaldım. Ä°yileÅŸtim.’’İngiliz esirlerle deÄŸiÅŸ tokuÅŸ edildikten sonra Ä°stanbul'a gitmiÅŸler. Tutsaklığında olup bitenlerden haberi olmadığı için Ä°stanbul'a doÄŸru yola çıkmadan önce esir bir çölden özgür bir ÅŸehre gittiklerini zannediyormuÅŸ. Oysa ‘‘Mütareke Zamanları’’nın Ä°stanbul'unun esir çölden bir farkı yokmuÅŸ: ‘‘Her yanda uzun süngülü, lacivert ve kırmızı redingotlu Ä°ngiliz askerleri dolaşıyordu...’’Anadolu'da direniÅŸin baÅŸladığı haberleri gelince ümitlenmiÅŸ. Bilecik üzerinden yürüyerek EskiÅŸehir'e gitmiÅŸ. EskiÅŸehir yakınlarında bir istasyonda trenler dolusu gencin Mustafa Kemal'in ordusuna katılmak için yola çıktığını görünce, yazıcıya gidip künyesini okumuÅŸ ve ilk trenle cepheye doÄŸru yola çıkmış. Usta asker olduÄŸu için makineli tüfek mangasının başına geçmiÅŸ: ‘‘Düşmanla aramızda dikenli teller vardı. Telleri bir yerinden keserek geceyarısı karşı mevzilerin yakınlarına geldik. Ben manganın başındaydım. Elimizde sadece dört mitralyöz vardı. Ama 12 kiÅŸiydik. Birimiz ölünce mitralyöz öksüz kalmasın diye. Geriye iki asker kaldık ama dört mitralyözle döndük.’’SavaÅŸtan sonra EskiÅŸehir'de bakkal, fırıncı, arabacı olarak hayatını kazanmış. Soyadı kanunu çıktığında ticaretle uÄŸraÅŸtığı için Satar soyadını almış. Huriye Hanım'la evlenmiÅŸ. BeÅŸi kız, biri erkek altı çocukları olmuÅŸ. EÅŸini altı yıl önce kaybetmiÅŸ. Kızları Zekiye Tali ve Meliha Işıkata babalarına özenle bakıyor. Pamuk sakalları beÅŸ yıldır, gençlik günlerinde olduÄŸu gibi siyahlanmaya baÅŸlamış. AÄŸzında yeni çıkan beÅŸ süt diÅŸi inci gibi parlıyor. Vedalaşırken bizi marÅŸ söyleyerek uÄŸurluyor.HAÄ°NLERÄ°N BEŞİ KURÅžUNA DÄ°ZÄ°LDÄ° KALANLARI MUSTAFA KEMAL AFFETTÄ°Ä°stiklal Mahkemeleri kuruldu ve kaçakların idam edileceÄŸi ilan edildi. Bir sabah Polatlı yakınındaki tugayımızda, tüm askerlerin kamp meydanına toplanması emredildi. Genç, çakı gibi bir yüzbaşımız vardı. Çizmelerinin topuklarını birbirine vurarak meydanın ortasına doÄŸru ilerledi. Kükreyen bir sesle, ‘‘15 asker kaçağı, 15 sefil, 15 vatan haini bu günün gecesini göremeyecek. SavaÅŸ meydanında aslanlar gibi çarpışmadıkları, arkalarına bakmadan kaçtıkları için rezil bir çakal gibi yok olup gidecekler’’ dedi. Silahlı muhafızların arasında meydana doÄŸru 15 adam getirildi. Hepsine beyaz kefenler giydirilmiÅŸ, boyunlarına yaftalar asılmış, gözleri baÄŸlanmıştı. Yüzbaşının iÅŸaretiyle önce beÅŸ kiÅŸi meydanın ortasına getirildi. Karşılarına mitralyözlü bir asker dikildi. Komutan kolunu gökyüzüne doÄŸru kaldırdı. Ben gözlerimi ve kulaklarımı kapadım. Bu manzarayı görmek ve duymak istemiyordum. Mitralyözün sesi duyuldu. Gözlerimi açtığımda kaçakların bedenlerinin havalarda uçuÅŸtuÄŸunu gördüm. Komutan yine muhafızlara dönerek aynı hareketi yaptı. Tugayda çıt çıkmıyordu. BeÅŸ kaçak asker daha meydana çıkarıldı. BaÅŸka mitralyözlü geçti karşılarına ve vaziyet aldı. Bu sırada tugay komutanımız ağır adımlarla yüzbaşının bulunduÄŸu noktaya doÄŸru yürüdü. Elini havaya kaldırdı ve üstüne basa basa, ‘‘BaÅŸkomutanımız Mustafa Kemal PaÅŸa, bu korkak hainlerin canını bağışlıyor. Derhal götürün bunları, bu temiz ve ÅŸerefli meydandan...’’ dedi.Posta güvercinim Kızılca Tilki de bizim gibi direnişçiydi ama o ÅŸehit olduGAZÄ° HAMZA AKBULUTYaÅŸ: 108Kurttepe, Pozantı ve Dumlupınar SavaÅŸları'na katıldıAdana-AladaÄŸ'da çocukları ve torunlarıyla yaşıyorHamza Akbulut, Adana'nın AladaÄŸ ilçesinde yaşıyor. AladaÄŸ, Toros zirvelerinin ak bulutlarla birleÅŸtiÄŸi bir vadide kurulmuÅŸ. Gazi Hamza Akbulut'un oÄŸlu Himmet Bey, bizi kasabanın giriÅŸindeki bakkal dükkanında bekliyor. BuluÅŸup Gazi Hamza Akbulut'un yanına gidiyoruz. Evin bahçesinde güneÅŸin altında oturmuÅŸ bizi bekliyor. ‘‘Uzun yollardan gelmiÅŸsiniz. Çok zahmet etmiÅŸsiniz. Fakirhanemizi ÅŸereflendirdiniz efendim, ayağınıza saÄŸlık’’ diyerek karşılıyor bizi. Artık ayakları eskisi gibi tutmuyor. Sönmeye yüz tutmuÅŸ gözlerinin feri bizi görünce parlamaya baÅŸlıyor. Yıllar önceye gidiyoruz. Fransız iÅŸgalini reddeden yerel milli direniÅŸ örgütlerinin oluÅŸturduÄŸu Kilikya Mudafai Hukuk Cemiyeti'nin bir kolu Adana'da düşmana karşı silahlı direniÅŸi örgütlemeye baÅŸlamış. Ä°ÅŸte Hamza Akbulut da, ellerindeki derme çatma silahlarla iÅŸgale karşı mücadeleye geçen bu kuvvetlerin içindeymiÅŸ. Düşmanla ilk kez Kurttepe'de karşı karşıya kalmışlar. Fransızlar, Seyhan'ın bitiÅŸiÄŸindeki Kurttepe'de sürpriz bir direniÅŸle karşılaşınca neye uÄŸradıklarını ÅŸaşırmış. Geri çekilmek zorunda kalmışlar. Kurttepe'deki direniÅŸi kıramayan Fransızlar, Toros Tünelleri, Akköprü, Çiftehan ve Pozantı'yı iÅŸgale koyulmuÅŸ. Hamza Bey'in de aralarında bulunduÄŸu direniÅŸ güçleri Pozantı'da da Fransızlara saldırılar baÅŸlatmış. Pozantı Savaşı gece gündüz tam altı gün sürmüş. Düşmanın harekat güzergahını Hamza Bey'in yetiÅŸtirdiÄŸi posta güvercinleri sayesinde öğreniyorlarmış.Gazi Hamza Akbulut'un, barış zamanlarındaki güvercin yetiÅŸtirme merakı savaÅŸta hayati öneme haiz bir görevin baÅŸarılmasını saÄŸlamış. Adana'da kendisi gibi Türkmen olan Salih isimli bir arkadaşının evinde konaklar, kuÅŸları oradan azad edermiÅŸ. DireniÅŸ kuvvetlerinin yaptığı ilk gizli toplantıda bayrak, Kuran ve silah üstüne yemin ettikten sonra söz alan Hamza, ‘‘Cemiyetimize iki kiÅŸinin daha alınmasını teklif ediyorum’’ demiÅŸ. ‘‘Birincisi Adanalı Türkmen Salih, diÄŸeri ise (omzundaki güvercini iÅŸaret ederek) Kızılca Tilki’’ deyince herkes kahkahayı basmış. Alaylı gülüşlere aldırmaksızın kısa bir not yazıp Kızılca Tilki'nin ayağına iliÅŸtirmiÅŸ ve ‘‘Bize bir saat kadar müsaade edin’’ demiÅŸ. Kızılca Tilki, bir saate varmadan ayağında cevabi bir mektupla dönünce eÄŸlenceli bir törenle direniÅŸ kuvvetlerine katılmış... O günden sonra Kızılca Tilki'nin iÅŸi Adana kentinden kırlarda savaÅŸan direnişçilere haber taşımak olmuÅŸ. Türkmen Salih, Yeni Adana Gazetesi'nin sahibi ve daha sonra Adana Müdafai Hukuk Cemiyeti'nin kurucusu olan Ahmet Remzi YüreÄŸir ve Avni Bey'lerden aldığı bilgileri güvercinle Hamza Bey'e gönderiyor. Ä°htiyaç halinde baÅŸka istihbaratlar toplamak için araziye dalıyormuÅŸ.1919'un ortalarında Fransızlar, direniÅŸi kırmak için Adana ve Ä°skenderun'da geniÅŸ çaplı bir operasyon baÅŸlatmış. Operasyon öncesinde Fransızlar Hamza Bey'in arkadaşı Salih'i de tutuklamış. Ä°ÅŸgal kuvvetleri komutanlığı, Fransız bölgesinden kuzeye doÄŸru uçan kızıl kanatlı tüm kuÅŸların görüldükleri yerde vurulması emrini çıkarmış. Salih Bey'in tutuklanmasından birkaç gün sonra Adana'dan ayağı boÅŸ dönen Kızılca Tilki'nin kanadına bir Fransız kurÅŸunu isabet etmiÅŸ. Gerçi yara hafifmiÅŸ ama Pozantı'nın ardındaki daÄŸlarda bekleyen direniÅŸ kuvvetlerinin yanına gelene kadar güvercinin damarlarında kan kalmamış. Yalpalayarak Hamza Bey'in ayaklarının dibine inmiÅŸ ve oracıkta gözlerini kapamış. DireniÅŸ birliÄŸinin liderinin önerisiyle Kızılca Tilki askeri bir törenle, küçücük bir toprak parçasına gömülmüş...Bu olayın ardından Hamza Bey, düzenli orduya katılarak Afyon tarafına geçmiÅŸ. 26 AÄŸustos 1922 sabahı saat 04.30'da baÅŸlayan baÅŸlayan ve tam beÅŸ gün beÅŸ gece süren Dumlupınar Savaşı'na katılmış. SavaÅŸtan sonra AladaÄŸ'a geri dönmüş, çiftçilik ve bakkallık yaparak hayatını sürdürmüş. Altı çocuÄŸu, 24 torunu, sekiz de torununun torunu olmuÅŸ. Åžimdi ailesinin yanında yoksul ama mutlu bir hayat sürüyor. Ne zaman göklerde süzülen bir güvercin görse Kızılca Tilki'yi hatırlıyor...Rüyasında ona kravat getirileceÄŸini gördüGAZÄ° ÖMER KÃœYÃœKYaÅŸ: 109Balkan Harbi, Dumlupınar ve Sakarya SavaÅŸları'nda yer aldıÇorum-Ä°skilip, Çatkara Köyü'nde ailesiyle yaşıyorÇorum'un Ä°skilip Ä°lçesi'nin Çatkara isimli köyünde yaşıyor bu güzeller güzeli adam. Adı Ömer Küyük. Aylardır çocuklarına ‘‘bana bir kravat almadız’’ diye sitem ediyormuÅŸ. Bayramlık takım elbise getirdiÄŸimizi söylediÄŸimizde ilk sorusu ‘‘İçinde kravat var mı?’’ oldu. GetirdiÄŸimizi öğrenince çocuklarına döndü: ‘‘Ben size demedim mi, siz bana kravat almadınız ama rüyamda gördüm, Ä°stanbul'dan yola çıkmış, salına salına geliyor diye.’’ Ulu daÄŸların gölgelediÄŸi yemyeÅŸil bir vadide kurulmuÅŸ, nasıl ÅŸirin bir köy burası. Onun evi köyün dışında. Köye, sarp kayaların, vadilerin, derelerin yanından kıvrılarak akan bir patikayla ulaşılıyor. Yani bu patikayı ütüleseniz yaklaşık 10 kilometrelik yol çıkar içinden. Evlerine cuma günü ulaÅŸtık. Ömer Dede, o gün cuma namazına gitmek için bu yolu arşınlamış. Ilık rüzgarların estiÄŸi cuma ikindisinde bizi karşılarken dimdik ayaktaydı. TORUNLARI KRAVATLI GEZSÄ°N Ä°STEDÄ°, BUNU BAÅžARDIHicri 1311 (1894) doÄŸumlu Ömer Küyük. Balkan Harbi, Dumlupınar, Polatlı ve Sakarya savaÅŸlarına katılmış. Kendisi gibi rençberlik yapan babası Mehmet Efendi de, bundan 25 yıl önce 125 yaşında vefat etmiÅŸ. Tam 79 yıl evli kaldığı eÅŸi AyÅŸe Hanım'ı beÅŸ yıl önce kaybetmiÅŸ. Dört kız, dört erkek sekiz çocuk, 38 torun, 12 de torununun torunu olmuÅŸ. Torunun oÄŸlu ÅžimÅŸek Küyük, Konya'da çok sevilen bir hakim, Ali Küyük ise askeri doktor. Torunlarının öğretmen, mühendis, hukukçu olmalarını yani kravatlı gezmelerini çok istemiÅŸ ve bunu baÅŸarmış. Onun ÅŸimdi son arzusu, beÅŸ yıl önce köylünün bağışladığı arsaya kurulan prefabrik Çatkara Ä°lköğretim Okulu'nun yerine çocukların hastalanmadan, fırtınadan korkmadan okuyabileceÄŸi yeni okulun yapılması.Balkan Savaşı çıktığında henüz 18 yaşında bir delikanlıymış. Askere alınmış. AskerliÄŸi kısa molalarla tam 10 yıl sürmüş. ‘‘Şimdi böyle olduÄŸuma bakma çocuk’’ diye baÅŸlıyor geçmiÅŸi anlatmaya. ‘‘Ben uzun boylu, heybetli bir adamdım gençliÄŸimde. Ä°nsan yaÅŸlanınca güneÅŸte kurutulan bir elma gibi çekiyor, küçülüyor.’’ ‘‘Ellerinden belli heybetin Dede’’ diyorum, ‘‘Bu eller dört büyük savaÅŸ meydanında ÅŸanlı sancakları taşıdı da ondan böyle görünüyorlar’’ diyerek kaldığı yerden devam ediyor. Bıyığı henüz terlemeye yüz tutarken gitmiÅŸ Balkanlara. KaradaÄŸlar'ın dantel gibi kıyılarının Karadeniz'e benzediÄŸini hatırlıyor. 1913'te Ä°ÅŸkodra'da savaÅŸmış, bir yıl içinde ordunun Selanik'ten, Ãœsküp'ten, KaradaÄŸ'dan çekilmesine ÅŸahit olmuÅŸ. O yılın hayatının en uzun yılı olduÄŸunu söylüyor. Balkan Savaşı'ndan sonra Edirne'ye çekilen ordunun içindeymiÅŸ. Yaralanmış, tebdili hava için memleketine geri dönmüş. Bu sırada Çanakkale Zaferi'nin haberini alınca Balkanlar’ı unutuvermiÅŸ. 1916'da tekrar askere alınmış. 1918'e kadar çeÅŸitli görevlerde bulunmuÅŸ. Mondros'tan sonra terhis edilmiÅŸ ama Çorum'a dönmemiÅŸ. Ä°stanbul'da bir süre kaldıktan sonra Kuvayı Milliye'ye katılmış. Oradan düzenli orduya geçmiÅŸ. Sancağı tekrar eline almış. Sakarya Meydan Muharebesi'nde asker mevcudumuzun 90 bin, ama elimizdeki tüfeklerin sayısının 45 bin civarında olduÄŸunu hatırlıyor. Bir de savaşın eylül içinde baÅŸladığını. Sancağı bir noktaya diker, direÄŸin başına yamağını koyar, silaha mermiyi sürer ve savaşırmış. Ama bir gözü de daima sancakta olurmuÅŸ çünkü komutanı, ‘‘Sancağı kaptırmak, namusu ve vatanı kaptırmaktır’’ diye ona sıkı sıkı tembihlemiÅŸ:BUNA HAKÄ°KATEN Ä°NANDIK ÇOCUK VE KAZANDIK‘‘Elimde sancak vardı çocuk. Gece ıssız ve karanlıktı. Biz 90 bin kiÅŸiydik. Cephelere dağılmış taarruz için emir bekliyorduk. Düşünsene evlat, birbirine sırtını vermiÅŸ 90 bin genç adam, yalnızca hep beraber soluk alıp verseler vadilerde gök gürültüsü gibi yankılanır. Ama biz nefeslerimizi tutmuÅŸ büyük emri bekliyorduk. Arada bir çekirgelerin sesi geliyor, daÄŸlarda çakallar uluyordu. Ve emir geldiÄŸinde artık büyük gök gürültüsü baÅŸlamıştı. 90 bin kiÅŸi bir bedene dönüşmüştük. Sanki aynı anda nefes alıyor, ayağımızı aynı zamanda topraÄŸa basıyorduk. Toprağın altında sanki bir dev kükrüyordu. Bir ara durdum, kulağımı topraÄŸa dayayıp bu büyük akışın sesini dinledim. YüreÄŸim kabardı, sancağı elime alıp önlere, önlerde savaÅŸan öncü birliklere doÄŸru seyirttim. Artık bir millettik onu hissettim. Yenilmeyecektik, ezilmeyecektik, esir olmayacaktık. Sehere doÄŸru koÅŸuyorduk. Gün ÅŸafaÄŸa eriÅŸtiÄŸinde artık ebediyyen hür olacaktık. Buna inandık çocuk. Buna hakikaten çok inandık. Ve kazandık...’’BU NÄ°METLER Ä°STÄ°KLALÄ° OLAN BÄ°R TOPRAKTAN ÇIKIYOR‘Gazetelerde, 'yok iÅŸte ÅŸurada yaÅŸayan Ä°stiklal Savaşı gazimiz periÅŸan, yoksulluk içinde ömrünü sürdürüyor' diye yazıyorsunuz. Sakın böyle yazma. Bak çocuk, yoksulluk her zaman mutsuzluk, zenginlik ise mutluluk getirmez. Niye sefalet çekelim ki, insan daha ne ister bu fani dünyada. Bak iÅŸte görüyorsun elmalar dalından, petekler balından geçilmiyor. Ãœstelik bu nimetler istiklali olan bir topraktan çıkıyor. Lezzeti de oradan geliyor. Ä°ÅŸte aynen böyle yaz. Biz sadece meyveler daha tatlı olsun diye savaÅŸtık. Ne makamda gözümüz oldu, ne de mevkide...''Rüzgar süvari ile Kürt NizamettinGAZÄ° ÖMER ATEÅžYaÅŸ: 109Sakarya Meydan Muharebesi'nde süvariydiAvanos-Özkonak'ta Mevlüt Özden Vakfı Huzurevi'nde yaşıyorAvanos, Özkonak Beldesi'nde bulunan Mevlüt Özden Vakfı Huzurevi'ndeyiz. Hicri 1316 (Miladi 1898) doÄŸumlu Gazi Ömer AteÅŸ, nüfus kağıdının dört yaşındayken çıkarıldığını söylüyor. Bu hesaba göre tam 109 yaşında. Biz görüşemeden hayata veda eden Avanoslu Gazi Hüseyin Zorlu'yu tanıyıp tanımadığını sorduk, ‘‘O daha dünkü çocuk’’ dedi kahkahalar içinde. Belli ki öldüğünden haberi yoktu, biz de söylemedik. Huzurevinde üç yıldır kalıyor. Altı çocuÄŸu, 46 torunu, üç de torun torunu var. EÅŸi, akranları tek tek bu dünyayı terkedince Ãœrgüp'te yapayalnız kalmış. Görme ve iÅŸitme duyularında yavaÅŸ yavaÅŸ zayıflama baÅŸlayınca yalnızlığı derinleÅŸmiÅŸ. Bütün gününü ya evde ya da evin küçük bahçesinde geçirir olmuÅŸ. Bunun üzerine küçük ama çok bakımlı bir hastanenin bahçesinde kurulmuÅŸ bulunan bu huzurevine yerleÅŸmeye karar vermiÅŸ. Çocukları bu fikrini pek hoÅŸ karşılamamış ama ısrarlarına dayanamayıp isteÄŸini yerine getirmek zorunda kalmışlar.Huzurevinin genç müdürü Gülçin Obalı onun etrafında pervane. Canlı ve esprili kiÅŸiliÄŸiyle tanınan Gazi Ömer AteÅŸ, tüm personel tarafından çok seviliyor. Çocukları neredeyse her gün ziyaretine geliyor. BANA RÃœZGAR SÃœVARÄ° DERLERDÄ°Zamanında Ãœrgüp'teki evinin kapısı herkese açıkmış. CömertliÄŸi ve misafirperverliÄŸiyle ünlüymüş. Bizi buyur eder etmez, hemen birini çağırıp, ‘‘Taa Ä°stanbul'lardan çıkıp gelmiÅŸler. Bak bakalım ne içerler’’ diyor. Çayları içmeden de anlatmaya baÅŸlamıyor.Gazi Ömer AteÅŸ Ãœrgüp'te doÄŸuyor. Orta Anadolu'nun sayılı tüccarlarından biri olan Babası Hacı Abdullah Bey, bölgede çok sevilen bir zat.Ömer AteÅŸ, KurtuluÅŸ Savaşı baÅŸlamadan bir yıl önce orduya katılıyor. Kapadokya'da yetiÅŸtiÄŸi için küçüklüğünden beri at sürermiÅŸ. Bu yüzden süvari birliÄŸine alınmış. Süvari birliÄŸinde Erzurumlu bir arkadaşı varmış, adı Rüstem. Memleketinde cirit yaptığı için Rüstem de çok iyi ata binermiÅŸ. Bir müddet sonra orduya katılan acemi askerleri bu iki arkadaÅŸ eÄŸitmeye baÅŸlamış. ‘‘At üstünde savaÅŸmayı Rüstem'den öğrendim. Rüstem çok ÅŸakacıydı. Komutanları, doktorları taklit ederdi. Ufak tefek bir adamdı ama ata bindiÄŸinde Hazreti Ali gibi olurdu’’ diye yad ediyor arkadaşını. Sakarya Meydan Savaşı'na katılmak için cephenin yolunu tutmuÅŸ. Bilecik üstünden daÄŸ yollarını izleyerek Sakarya'ya vardıklarını, Geyve BoÄŸazı'nda ormanlık bir alanda mevzilendiklerini hatırlıyor. Mevzilendikleri tarihi günü gününe not düşmüş aklına: 22 AÄŸustos 1921.Bu sırada ordunun büyük bir bölümü 22 gün ve gece devam eden Sakarya Meydan Muharebesi'nin içindeymiÅŸ. Mevzilendikleri daÄŸ geçidinden günlerce yaralıların Ankara yakınlarındaki hastanelere taşındığını görmüşler. Bu sırada cephedeki kadınlar dikkatini çekmiÅŸ genç askerin: ‘‘Onları görünce önceleri çok ÅŸaşırdım. Yaralıları tedavi ediyor, sırtlarında taşıyorlardı. Yaralı askerlerin taşındığı atların terkisinden tutan da kaÄŸnı arabalarının önünde giden de onlardı. Yaralıları götürdükleri arabalarla, birkaç gün sonra cephane yüküyle geri dönüyorlardı.’’Yaklaşık on gün kadar savaÅŸ meydanına inecekleri saati beklemeye koyulmuÅŸlar. Erzurumlu Rüstem de Sakarya'da tam üç kurÅŸun, dört de süngü yarası almış ama hayatta kalmayı baÅŸarmış. Ömer, tedavi gördüğü sahra hastanesinde ziyarete gittiÄŸinde Erzurumlu Rüstem ona, ‘‘Düşlerimde ÅŸehit olan komutanlarımızı görüyorum. Hani taklitlerini yapıyordum ya iÅŸte onları görüyorum durmadan’’ diye göz yaşı döküyormuÅŸ. Rüstem iyileÅŸmiÅŸ. Terhisten sonra memleketine dönmüş. Ä°ki dava arkadaşı uzun yıllar görüşmeye devam etmiÅŸ. 20 sene önce Erzurumlu Rüstem ölünceye kadar.Gazi Ömer, konuÅŸmamızın bir yerinde gözlerini gözlerime dikerek, ‘‘Evlat’’ dedi, ‘‘Son günlerde sık sık Nizam'ı, Rüstem'i görüyorum rüyalarımda. Üçümüz de tıpkı eski günlerdeki gibi at sırtındayız. Bir geçide kadar ilerliyoruz. Onlar gidiyor ben kalıyorum. Nizam bana dönüp, 'Hadi Rüzgar Süvari, seni bekliyoruz' diyor. Demek ki benim de günüm yaklaşıyor. Yeniden ata binecek ve onların arasına katılacağım, bunu çok iyi biliyorum.’’Vedalaşırken ‘‘BaÅŸkomutan beni ziyarete gelecekmiÅŸ dediler ama nedense gelmedi’’ diyor. Huzurevinin müdiresi Gülçin Hanım kulağıma eÄŸilerek, ‘‘Son günlerde sürekli BaÅŸkomutan'ı bekliyor. KeÅŸke bir komutan şöyle üniformalarıyla burayı ziyarete gelse. O kadar mutlu olacak ki anlatamam’’ diye mesajını iletiyor. Kürt beyinin oÄŸlu ve sevda mektuplarıOnbaşı Ömer AteÅŸ'in savaÅŸ yıllarında okuma yazması yokmuÅŸ, mektuplarını yakın arkadaşı Nizamettin ÇavuÅŸ kaleme alırmış:‘‘Nizam, Siverekli Kürt Beyleri'nden birinin oÄŸluydu. Ben söylerdim o yazardı. NaÄŸmeleri döktürürken etrafımızda toplanan askerlerin gözleri dolardı.’’ Çünkü Ömer mektup yazamazmış ama ezberinde yüzlerce ÅŸiir ve mani varmış. ÇavuÅŸ Nizamettin de sevdiÄŸi kıza yazacağı mektubun satırlarını Ömer'in ince üslubuyla yıkarmış. Tam hatırında deÄŸil ama yüze yakın mektuba ÅŸiirsel bir ruh katmış. Bir gün Nizamettin ÇavuÅŸ, mektupları tek tek toplayıp ertesi gün posta birliÄŸine ulaÅŸtırmak için çantasına koymuÅŸ. Ama sabaha karşı taarruz emri alınca mektuplar çavuÅŸun çantasında kalmış. Muharebenin bir yerinde Yunan askerleri kuÅŸatmış. Attan inip süngü savaşına baÅŸlamışlar. Birlikteki tüm askerler ölmüş geriye sadece Nizamettin ÇavuÅŸ'la Ömer Onbaşı kalmış:‘‘Kürt Nizamettin'le sırt sırta verip süngü harbine giriÅŸtik. Bu sırada destek geldi, bizimkiler Yunanlıları önlerine katıp kovaladıklarında Nizam'la yapışmış gibi sırt sırta durmaya devam ediyorduk. Sonra ben çekildim. Ama sırtımı ondan ayırdığımda Nizam'ın hiç kıpırdamadan ayakta kaldığını fark ettim. Barut dumanlarının ve sislerin arasında öylece duruyordu. Gözleri açık, gülümsüyordu. Ona seslendim ama beni duymadı. Yaklaşıp elimle dokundum. Bir kavak gibi devrildi sırt üstü. O zaman, göğsünden kasıklarına kadar süngü yarası almış ve öylece ayakta ölmüş olduÄŸunu anladım. Mektup çantasını omuzundan aldım. Dua etmeye bile vakit bulamadan, düşmanı kovalayan birliklerimize katıldım. Taarruz bitip de zafer ilan edilene kadar çantayı yanımdan hiç eksik etmedim. Sonra da posta birliÄŸine vererek o son veda mektuplarının yerine ulaÅŸmasını saÄŸladım. Düşmanla çarpışırken sırtımda yüce daÄŸlar gibi duran Nizam'ın, ayakta ölürken gülümseyen yüzünü hiç unutmadım.’’BeÅŸ süt diÅŸi çıktı, ama hálá rüyasında bayırlarda koÅŸtuÄŸunu görüyorGAZÄ° MAHMUT ÖZCANYaÅŸ: 108Sarayköy'de Kuvayı Milliye saflarında çarpıştıAcıpayam'da çocuklarının yanında yaşıyorGazi Mahmut Özcan, Denizli'nin Acıpayam ilçesinde oÄŸlu Hasan Bey'in evinde yaşıyor. 1313 (1895) doÄŸumlu. Acıpayam'ın YumrutaÅŸ köyünde Ä°smail Bey'le Zeynep Hanım'ın ilk çocuÄŸu. Babası Ä°smail Bey, köyün tek bakkalıymış. BeÅŸ kardeÅŸinden üçü saÄŸ. Mahmut Özcan, dört yıl önce vefat eden Huri Hanım'la evlenmiÅŸ ve 77 yıllık evliliÄŸinden sekiz çocuÄŸu olmuÅŸ. Çocuklar, birer ay arayla babalarını yanlarına alıyor. Torunları, torunlarının torunları toplam 75 hane, yurtdışında da sekiz hane var. Hakimler, iÅŸadamları, bilimadamları, öğretmenler yetiÅŸtirmiÅŸ bir büyük ailenin en büyüğü Gazi Mahmut Bey. SÃœT DÄ°ÅžLERÄ° ÇIKTI SAKALLARI SÄ°YAHLADI100 yaşından sonra beÅŸ süt diÅŸi çıkmış, on yıl önce bembeyaz olan sakalları tel tel siyaha dönmeye koyulmuÅŸ, yüzündeki kırışıklıklar son beÅŸ yılda azalmaya yüz tutmuÅŸ. Tabiatın insana biçtiÄŸi zaman tamamlanınca hayat baÅŸlangıç noktasına dönüyor demek ki. Ama iÅŸitme, görme ve yürüme kabiliyeti geri gelmiyor. Mahmut Bey de bunun farkında: ‘‘Perde yakında kapanacak. Akranlarım yıllarca önce terk etti beni. Huri Hanım da gittiÄŸi yerde beni bekliyor. Ama hálá rüyamda ya da uyanıkken çocukluÄŸumdaki gibi bayırlarda koÅŸtuÄŸumu görüyorum. Ölüm aklıma gelince korkmuyorum. Zaten çok da yoruldum evlat, artık dinlenmeye çekilmek istiyorum...’’1917'de Antalya'da levazım bölüğünde göreve baÅŸlamış. Ä°talyanlar’ın Antalya'yı iÅŸgalinden sonra ellerindeki silahlar alınmış. ‘‘Antalya Ä°talyanlar’ın eline geçtikten sonra mı silahsızlandırıldınız?’’ diye soruyorum. ‘‘Antalya onların eline geçmedi ki biz teslim ettik. Çanakkale'de düşmanı inletmiÅŸtik. Biz yenilmedik ki oÄŸlum. Alamanlar maÄŸlup olunca, Ä°stanbul hükümeti memleketi düşmana teslim etti’’ diyor. Mondros mütarekesinden sonra askerler terhis edilince YumrutaÅŸ'a geri dönmüş. 1919 ortalarında Denizli'de milli hareket baÅŸlıyor: ‘‘Gizli gizli haberler alıyorduk. Ä°zmir'de bir Redd-i Ä°lhak Kongresi düzenlenmiÅŸ, Denizli'den de bir heyet katılmış diye.’’ Ä°stanbul Hükümeti Åžehzade Abdurrahim Efendi'nin baÅŸkanlığında bir ‘‘Öğüt Kurulu’’nu Denizli'ye göndermiÅŸ. Kurul, vilayet konağında ahalinin ileri gelenlerini toplayıp asilere kanmamalarını bildirmiÅŸ. ‘‘Peki ne yapacaktık, onların üstümüzde tepinmelerine rıza mı gösterecektik’’ diyor Mahmut Özcan. Öğüt Kurulu'nun Denizli'den ayrılmasından 20 gün sonra Yunanlılar'ın Ä°zmir'e çıktığı haberleri gelince yer yerinden oynamış. Denizli'de miting tertiplenmiÅŸ. Çal ve Tavas'ta mitingler izlemiÅŸ bu protestoyu.MUSTAFA KEMAL’İ DENÄ°ZLİ’DE GÖRDÃœMahmut Özcan 8 Haziran'da (1919) bir grup arkadaşıyla Sarayköy'e gidip orada açılan Kuvayı Milliye cephesine katılmış. Cepheye katılan öncüler terhis edilmiÅŸ usta askerlerden oluÅŸuyormuÅŸ. Birkaç gün içinde savaÅŸa hazır hale gelmiÅŸler. Ve çete savaşı baÅŸlamış...Bir müddet sonra askeri üniforma giydiÄŸini, liderlerinin de komutan rütbesiyle görevlendirildiÄŸini fark ediyor. Åžimdi yerini tam olarak çıkaramıyor ama Mustafa Kemal PaÅŸa'yı Denizli yakınlarında gördüğünü hatırlıyor, pırıl pırıl parlayan sarı çizmelerini hiç unutmuyor.Gazi Mahmut Özcan, savaÅŸ sonrasında gazi beratını almış, Acıpayam'a yerleÅŸip esnaflığa baÅŸlamış. Çocuklarını, torunlarını büyütmüş. Åžimdi bu küçük kasabada hayatını sürdürüyor.20 yıldır yataÄŸa baÄŸlı oysa hücum taburunda süvariydiGAZÄ° VEYSEL TURANYaÅŸ: 105Dumlupınar, Sakarya ve II. Ä°nönü SavaÅŸları'nda bulunduKonya'da küçük kızının yanında yaşıyorVeysel Turan, 1316 (1898) doÄŸumlu, 105 yaşında. Konya'nın, Sarayönü ilçesinde esnaftan Abdülkadir Bey'in oÄŸlu. Åžimdi Konya'nın Selçuklu Ä°lçesi'nde en küçük kızı Saniye Hanım'ın yanında. Asansörsüz bir apartmanın dördüncü katında yaÅŸadıkları için hiç dışarıya çıkamıyor. 20 yıldır yataÄŸa baÄŸlı. Tekerlekli sandalyesi bile yok. Küçücük bir evde öylece bekliyor. Üç ayda bir 400 milyon lira gazi aylığıyla geçinip gidiyor. Kriz sırasında iflas eden ve ÅŸimdi Bayındırlık Ä°l Müdürlüğü'nde kadrosuz çalışan torunu Ä°smail Turan'ın desteÄŸiyle gününü geçirmeye çabalıyor.Oysa bu adam, ülkemizi bağımsızlığa kavuÅŸturmak için harekete geçen 1'inci Tümen, Hücum Taburu'nda süvariymiÅŸ. Elinde kılıcı, belinde beylik tabancası, omzunda tüfeÄŸiyle cepheden cepheye koÅŸmuÅŸ. Acılarla geçen son 20-30 yıldan hatırında çok az anı taşıyor. Ama o görkemli mazinin tek saniyesini bile unutmamış. Yarım asır önce okuduÄŸu ÅŸiirler bile taptaze duruyor belleÄŸinde. Mesela Yusuf Ziya Ortaç'ın dizeleri:‘‘26 AÄŸustos gece sabaha karşı, / Topların çelik aÄŸzı çaldı bir hücum marşı. / Bu ölüm bestesinin içinde yandı daÄŸlar, / Alt üst oldu siperler, eridi demir aÄŸlar. / Fırtınadan yeleli, yıldırımdan kanatlı, / Alevlerin içinden geçti, binlerce atlı...’’Yaptıklarını ettiklerini anlatıp böbürlenmekten hoÅŸlanmıyor: ‘‘Vazifemizdi yaptık. Bunda övünülecek bir ÅŸey yok. Åžimdi kudretim olsa, memleketimiz bir tehlikeyle karşılaÅŸsa yine aynı ÅŸeyleri yaparım.’’Afyon'da, Sakarya Meydan Muharebesi'nde, EskiÅŸehir'de, II. Ä°nönü Savaşı'nda bulunmuÅŸ. Büyük Taarruz'da bozguna uÄŸrayan Yunan kuvvetlerini Ä°zmir'e kadar takip eden birlikteymiÅŸ: ‘‘Bazen 100 atlıyla baÅŸlardık savaÅŸa, sekiz-on kiÅŸi kalırdık geriye. Ölülerimizi defnetme fırsatı bile bulamadan, yeni bir cepheye doÄŸru sürerdik atımızı.’’Mustafa Kemal PaÅŸa'yı defalarca görmüş. ‘‘Hep yorgun ama dimdik ayaktaydı, keÅŸke bu dünyadayken birazcık dinlenebilseydi.’’ diye yadediyor. ‘‘Geceleri gözümüze uyku girmezdi. Ya bu savaşı kaybedersek, ya elimizdeki bu son toprak parçası da giderse, ya teslim olur da esaret içinde yaÅŸarsak diye kabuslar görürdük. Åžimdi hasta, yaÅŸlı ve yorgun bir adamım. Ama hiç olmazsa başımı yastığa koyduÄŸum zaman rahat uykulara dalıyorum...’’Zafer kazanıldıktan sonra Sarayönü'ne dönüp çiftçiliÄŸe baÅŸlamış. Biraz ticaretle uÄŸraÅŸmış. Nesibe Hanım'la evlenmiÅŸ. 2'si erkek, 5'i kız toplam 7 çocuk sahibi olmuÅŸ. Onun da en büyük isteÄŸi komutanların gelip kendisini ziyaret etmesi.16 yaşında Gülcemal Vapuru'na gizlice girdiÄŸi günden beri hayatı maceralarla geçtiGAZÄ° ÖMER KAMIÅžYaÅŸ: 106Çanakkale ve Sakarya SavaÅŸları'nda bulunmuÅŸÄ°stanbul-Alibeyköy'de gecekonduda yaşıyorGazi Ömer Kamış, sadece KurtuluÅŸ Savaşı'nda deÄŸil, Çanakkale Savaşı'nda da savaÅŸmış. Çanakkale'ye giden son Anzak geçen yıl, son Ä°ngiliz askeri de bu yaz öldüğüne göre, belki de o, ÅŸu anda yeryüzünde bu korkunç savaÅŸta bulunmuÅŸ tek asker. 1315 (1897) Selanik doÄŸumlu. Salih Bey'le Hanife Hanım'ın altı çocuÄŸundan en küçüğü. 112 yaşındaki ablası Bursa'da yaşıyor. 1913'te Selanik'te Türk ve Rum gençleri arasında çıkan bir kavgada Ömer Kamış bir Rum çocuÄŸunu yaralamış, Atina'ya kaçmış. Gülcemal Vapuru'nun Atina açıklarında demirlediÄŸini öğrenmiÅŸ. Yüzerek Gülcemal'in güvertesinde soluÄŸu almış. Arkadaşı Ali gemide baÅŸ ateşçiymiÅŸ. Yunan Sahil Muhafaza ekipleri Gülcemal'e baskın yapmış. Ali, ‘‘hemen üst tarafındaki elbiseleri çıkar ve kendini kömüre bula’’ demiÅŸ. Eline de bir kürek vermiÅŸ. Muhafızlar kazan dairesindeki ateşçileri görünce ses çıkarmadan çekip gitmiÅŸ. Önce Çatalca'daki akrabalarının yanına yerleÅŸmiÅŸ genç Ömer. Birinci Dünya Savaşı çıkınca gönüllü olmuÅŸ. Gazilik künyesinde ÅŸunlar kayıtlı: 4'üncü Piyade Alayı, 3'üncü Tabur, 10'uncu bölük. Muharebe BirliÄŸi. Rütbesi: Kıdemli er başçavuÅŸ. Åžubesi: Çatalca. Baba Adı: Salih, Anne adı: Hanife.Çanakkale Savaşı'nı çok iyi hatırlıyor. Cephedeki Selanikliler birbirini tanıdığı için Mustafa Kemal'in bu savaÅŸta albaylığa yükseldiÄŸini biliyor. Onu Conk Bayırı yakınlarında birkaç kez görüyor ama 18 yaşındaki Ömer sadece çavuÅŸ olduÄŸu için Albay Mustafa Kemal'le konuÅŸamıyor.1918 sonunda ordu dağıtılınca Aydın'ın Nazilli ilçesine gidip Demirci Mehmet Efe'nin yanında çete savaşına katılıyor. Daha sonra düzenli orduya katılıp muharebe birliÄŸindeki görevine dönüyor. EskiÅŸehir, Dumlupınar, Afyon ve Sakarya savaÅŸlarına katılıyor. Ayağından ve kolundan yaralanıyor. Esir alınan Yunan askerlerinin üniformalarını giyerek kendisi gibi iyi Yunanca bilen iki arkadaşıyla karşı cepheye sızıyor, bir cephaneliÄŸi havaya uçuruyorlar. Bu savaÅŸlardan bakın neler hatırlıyor:‘‘SavaÅŸta insanı bekleyen en büyük tehlike kandır. BildiÄŸimiz insan kanı. Ben ne babayiÄŸitler gördüm, savaÅŸ meydanında kan tuttuÄŸu için baygınlık geçirdiler. Demirci Mehmet Efe, bir gün bana dedi ki, 'Bugünkü savaÅŸ çok kanlı geçecek. Kılıcını kınından çıkar ve dudaklarının arasında şöyle bir gezdir.' Bismillah deyip dediÄŸini yaptım. Ondan sonra hangi çarpışmaya girsem bunu tekrarladım. Çok faydalı oldu.’’Bir baÅŸka anısı da Fahrettin Altay'la ilgili: ‘‘5. Süvari Kolordu Komutanıydı. Boyu iki metreyi geçiyordu. Atatürk, Fahrettin PaÅŸa kadar uzun boylu deÄŸildi. Boyu senin kadardı ama ondaki heybet kimsede yoktu.’’Gazi Ömer Kamış, terhis olduktan sonra Atatürk'ün ÅŸimdi Alibeyköy Barajı'nın suları altında kalan çiftliÄŸinde bekçi olarak çalışmaya baÅŸlamış. 1932 sonbaharında Atatürk'ün yolu çiftliÄŸe düşmüş. PaÅŸa, Ömer Dede'nin Selanikli olduÄŸunu öğrenince, ‘‘Ben seni çıkaramadım, peki sen beni tanıyor musun?’’ demiÅŸ. Ömer Kamış, ‘‘Sizi bütün dünya tanıyor paÅŸam’’ diye yanıtlamış. Atatürk, sadece gülümsemiÅŸ.Atatürk ÇiftliÄŸi'nde görev yaptığı sırada 5 lira aylık alıyormuÅŸ. Gazi maaşını kabul etmemiÅŸ. Maaşını Kızılay'a bağışladığını yazıyla bildirmiÅŸ askerlik ÅŸubesine: ‘‘Biz para için savaÅŸmadık ki. Åžimdi evimi ırz düşmanları ve hırsızlar bassa, ben de çocuklarımı, karımı korumak için mücadele versem bunun için bana para verilmesi mi lazım?’’Böyle söylüyor ama yaÅŸadığı iki göz damda o kadar çok güç durumda ki. 42 yıllık eÅŸi Emine Hanım ÅŸimdi 71 yaşında. BeÅŸ çocukları ve 21 torunları var. Ama sel gitmiÅŸ kum kalmış. Ä°ki yaÅŸlı çift yalnız baÅŸlarına. Ömer Dede, birkaç yıl önce Çatalca askerlik ÅŸubesine gidip gazi maaşını tekrar almaya çalışmış. ‘‘Tamam senin askeriyeye giriÅŸin var ama çıkışın gözükmüyor, kayıt defterleri kayıp’’ diye geri çevirmiÅŸler. Bir daha askerlik ÅŸubesine adımını atmamış. Åžimdi Alibeyköy Çırçır Mahallesi'nde, Maslak YokuÅŸu'ndaki derme çatma evlerinde geçmiÅŸin anılarıyla iç içe yaÅŸayıp gidiyor...Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!