Güncelleme Tarihi:
''Tarihi bir gün olduğu kesin… Belki talihsizliğimiz hemen arkamızdaki manzaramız. Muhteşem bir Doğu Akdeniz manzarası, muhteşem bir coğrafyada olduğumuzu ama aynı zamanda da hemen 74 öncesinde çok ciddi bir ekonominin turizmin merkezi sadece Kıbrıs’ta da değil bölgede de turizmin, cazibenin merkezi olan bir yerdeyiz.
74 sonrası Türkiye’nin barış görüşmeleri çerçevesinde kapattığımız bir bölge. Geldik, gezdik, gördük. Yaklaşık yarım asra denk gelen bir süredir biz barış arayışı içerisindeyiz. Bu muhteşem diye ifade ettiğim manzara hayalet şehre dönüşmüş durumda. Bir tarafta o günleri hayal ediyorsunuz, bir de yarım asır kapattığınızda şehrin ekonomik olarak nasıl bir hayalet şehre dönüştüğü, neredeyse farelerin yaşadığı bir şehre dönüştüğünü görüyorsunuz. Bu insanın içini sızlatıyor.
Aslında iki toplum da, Rumlar da Kıbrıs Türkü dahil herkesin kaybettiği bir ortamdayız. Bugün niye buradayız biz? Bu kayıp bitsin artık. Tekrardan buranın bir cazibe merkezi, zevkle gülerek oluşabileceği harika bir ortam oluşsun. Tarihi bir gündeyiz, tarihi bir toplantı.
Niye yasak bölge ilan ettik? İnsanların kafasında şöyle bir algı oluşabiliyor. Sanki burası KKTC toprağı değil de başka bir BM veya başka bir kuruluş gibi onların gözetiminde olan bizim de “bir çözüm bulalım” diye bir algıya gidiyor. Halbuki buranın tarihine kısaca bakacak olursak Kıbrıs olayı; Kıbrıs dediğimiz şeyin kendisi aslında Kıbrıs’ta yaşanan Türk toplumuna zulmedilmesiyle başlayan bir süreç.
Rahmetli Rauf Denktaş’ın Fazıl Küçük’ün çok yoğun emekleri var. Sonrasında yine görüşmeler, 68-72 görüşmelerine bakıyoruz. Ama hiçbir şekilde çözüm bulunamıyor. Her görüşme bir sonraki adıma götürüyor. Buradaki Kıbrıs Türk’ünün ekonomik hayatını, kültür hayatını yok eder boyutuna geliyor. Dayanılmaz noktaya geldiğinde de biz 74’de müdahale etmek zorunda kalıyoruz. Peki kaldık da ne oldu? Aslında Barış Harekatı dememizin nedeni bu, Türk toplumu gittiği yere barışı götürür. Bugün de aynı. Her iki toplumun zarar gördüğü noktada 74’den sonraya bakın iki tarafta da tek bir kan döküldüğünü göremezsiniz.
Ama Türkiye olarak, Kıbrıs Türk toplumuyla birlikte iki toplumun birlikte yaşayabileceği barışa giriyoruz. Maraş, KKTC’nin toprağı. Buraya herhangi bir yerden izin alarak gelmiş değiliz, pasaport göstererek gelmiş değiliz. Lefkoşe’deki durumumuz neyse Güzelyurt’ta neyse burada da oyuz.
“MEMNUNİYETLE KABUL ETTİK”
Yasak bölgeyi askeri yasak bölge olarak değiştiriyoruz. Çözüm bulunamadığı için federe devlet kuruluyor, 83’te KKTC kuruluyor ve biz Türkiye olarak bu devleti tanıyoruz. Çözüm aranır, iki toplumlu bir çözüm aranır. Barışa arzu ettiğimiz bir şeydir ama Allah’tan korkun. Yarım asır, dünyanın cazibe merkezi yerini hayalet şehre dönüştüremezsiniz. Bu iyi niyet bir yere kadardır. Artık iyi niyetimizi biz buradaki Kıbrıs Türkünün aynı zamanda da bölgenin refah seviyesine artışına, ekonomik sosyal anlamda barış ikliminin artmasına vesile olacak şekilde kapalı Maraş’ın kapalısını kaldırmak lazım. Burada da böyle bir toplantı var, biz de memnuniyetle kabul ettik ve geldik.
“VAKIF MALLARI SATILAMAZ, DEVREDİLEMEZ”
Envanter çalışması bunun bir parçasıdır. Peki burada ne var? Dolaştık gördük, binalar var, bankalar var, iş yerlerini gördük, pazarı gördük, Telekom binasını gördük, hala analog olarak çalışıyor. Oteller, muhteşem oteller. Bugün bile, yarım asır sonrasında bile muhteşem oteller. Şimdi dolayısıyla burada ne var ne yok bir bakalım. Burasının bir başka özelliği Maraş bölgesi 1878’de İngilizlerin yönetimine geçtiğinde mülk olarak Osmanlı’ya ait olduğu dönemde hemen hemen tamamına yakını vakıf malı. Sonrasında İngiliz sömürge döneminde vakıf malları üzerinde aşama aşama önce kullanım hakkı, sonrasında binaların yapılması ve mülkiyete dönüştürülmesi gibi bir süreç yaşanıyor. Ama bu vakıf malı olması gerçeğini değişmiyor. Vakıf mallarının satılamayacağını, devredilemeyeceği evrensel bir hukuk kuralıdır. 8 bin 600’e yakın bina var. Fiziki durumu nedir? Altyapı durumu nedir? Mülkiyet durumu nedir? Envanter çalışması bunu netleştirecek bir çalışmadır. Bizim arşivlerimizle ilgili çok ciddi çalışmalarımız var.
Bu bölgede önceden kim yaşıyorsa herkesin kazanacağı bir durum olacak. Tamamen insanların ailelerin refahını artıracak çözüm arayışı, son derece de basittir. Kendi KKTC toprağında olan bir yeri konuşuyoruz.
TAZMİNAT DAVASI AÇILABİLİR Mİ?
Burada bir taşınmaz mal komisyonu diye bir komisyon var. Mülkle ilgili herhangi bir iddiası olan birisi, satılması, takas yapılması veya herhangi bir sebebi varsa komisyona gelebilir. O komisyon zaten Avrupa’daki mahkemeler tarafından bir iç hukuk yolu olarak kabul edilmiş bir yapıdır.
BARIŞ MÜZAKERELERİNE NASIL ETKİ EDER?
Görüşmeleri nasıl etkiler bunu görürüz. Ama bizim verdiğimiz mesaj şudur. Sabrın da arayışın da iyi niyetin de bir süresi vardır. Hiçbir şey sonsuz değildir. yani siz her türlü şımarıklığı yapacaksınız, AB çerçevesinde baktığınızda buradaki iki toplumun birisini AB’ye alacaksınız, diğerine sen kenarda bekle diyeceksin. Ve sonrasında da kapalı bir bölge olacak ‘bakarız, acele etmeyin’ Kusura bakmayın bizim acelemiz var. Buradaki Kıbrıs Türk’ünün acelesi var, bir yarım asır daha bekleyemeyiz.
MUSTAFA AKINCI’NIN TÜRKİYE SÖZLERİ
Bugün burada bir toplantı düzenleniyor. Bu toplantı Kıbrıs Türk’ünün geleceğini ilgilendiren bir toplantı. Çocukların, gençlerin, ailelerin geleceğini ilgilendiren bir toplantı. Kıbrıs’taki güncel durumla ilgili bir durum değil. Bugün son derece geniş bir katılım var. Farkındayız KKTC’de seçimler olacaktır. Ama son zamanlarda bir moda gibi, nerede bir seçim olsa Türkiye aleyhtarlığında olmaya başladı. Amerika’da da yaşadık. Yani Türkiye böyle bir noktaya geldi ki kendi iç seçimlerinde malzeme olarak kullanmaya başladıkları sürece geldik. Türkiye ve KKTC’nin arasındaki ilişki çok farklı bir ilişki, bu gönül ilişkisidir.
Bir ilke kararımız var bizim, Kıbrıs’a gelen her bir arkadaşımız sadece resmi programını bitirip dönmeyecek. Herkes gidip bir aileyle kucaklaşacak, esnafla görüşecek, yani dokunacak. Türkiye’nin KKTC’de seçim malzemesi yapılması abesle iştigaldir. Kıbrıs Türk’ü buna müsaade etmez zaten. Kıbrıs Türk’ü kendi kararını verecektir, demokratik olgunluğu vardır. Bugün Maraş’a odaklanıyoruz hep birlikte.
İDLİB’DEKİ SON DURUM: TÜRKİYE VE RUSYA İLİŞKİLERİ
Bizim İdlib’deki duruşumuz net. Biraz önce Kıbrıs’taki barış çerçevesi görüşmesindeki duruşumuza baktığınızda bir farklılık göremezsiniz. Kanın aktığı yerde, insanların yok edildiği yerde ve kendi ülkesinden kaçtığı bir yerde biz hep şunu söylüyoruz. Biz komşumuzda meydana gelen zulmü görmezden gelemeyiz. Bizi etkilememe şansı yok. Kendi ülkesinden kaçan 4 milyon Suriyeli’ye ev sahipliği yapıyoruz biz.
İdlib konusunda dedik ki, Türkiye’yi ilgilendiren iki konu var. Bir, 911 km sınırımız var. Terör örgütü Türkiye’ye yönelik farklı emeller peşinde Suriye topraklarında hareket etmektedir, buna müsaade edemeyiz. Bunu her görüşme, her konuşmada, her platformda Türkiye’deki bütün yetkililer çok net biçimde ifade etmiştir. Buna müsaade edilmeyecektir. Bu oyunu masada konuşabiliriz anlarsanız şayet. Anlamazsanız; hatırlayın bir gece ansızın gelebiliriz diye önceden de ilan ederek onu da gizli yapmadık aslında. Bu emellerinizi sonlandırın yanlış yapıyorsunuz, bu mesajı almazsanız bir gece ansızın gelebiliriz dedik ve geldik.
Şimdi İdlib için aynı şeyi söyledik biz. İdlib bizim için sadece bir bölge değil. 4 milyon Suriyeliyi misafir eden Türkiye… İlave 1 milyon ve sonraki 2 – 2.5 milyonu kaldırabilmek mümkün değil. Dedik ki, güvenlikle ilgili endişemiz var. bu endişe İdlib için de geçerlidir. Türkiye olarak dışarıdan bakma şansımız yok. Orada bir bölge belirlendi İdlib’de. Gözlem noktaları oluşturuldu ve rejimin bunun dışında kalması gerekiyordu. Rusya ve İran, rejimin dışarda olmasını sağlayacak, Türkiye’nin de sorumlulukları vardı. Türkiye bunları yerine getirdi. Son derece riskli ve zor olan görevi, sivil insanın kanı akmasın ve yeni bir göç dalgası başlamasın ve terör yuvasına dönüşmemesi için Türkiye ciddi bir inisiyatif aldı.
Bu çerçevede de Anayasa Komisyonu oluşturuldu. Suriye’de çözüme dönük ciddi beklentinin oluştuğu bir fırsata dönüştü. Ne oldu? Rejim buna uymadı. Türkiye defalarca uyardı. Sayın Cumhurbaşkanımız her fırsatta yine muhataplarını yapılan saldırılarla ilgili, öldürülen sivillerle ilgili, bombalanan hastanelerle ilgili bunun devam ettirilemez olduğuyla alakalı… Ama bu öyle bir noktaya geldi ki bizim askerimize saldırının başlaması bizim için bardağı taşıran son damla oldu. Bu muhataplarımızın bizi henüz tanımadığı veya tanıyamadığının göstergesidir.
Rejim şunu bilmek zorunda. Tek bir Mehmetçiğimizin tek bir damla kanı bizim için kutsaldır. Rusya’ya da mesaj net biçimde iletilmiştir. Göreviniz belirlenen bölgenin dışında olmasını sağlamaktır. Türkiye olarak başka bir mesaj verilmiştir artık. İdlib bölgesinde de hala sıkıntı oluşturan gruplar olursa Türkiye net biçimde tavrını ortaya koyacaktır. Askerimize saldırı devam edecek olursa Türkiye orada sınır tanımaz.''