Güncelleme Tarihi:
İşte Erdoğan'ın burada yaptığı konuşmasından satır başları:
"Milletin evini bu gazi mekanı teşrif eden siz değerli hocalarımıza hoş geldiniz diyorum.
Tüm Diyanet mensuplarımıza selamlarımı gönderiyorum.
Tüm imamlarımızın müezzinlerimizin, kuran kursu hocalarımızın, vaiz, vaize ve müftülerimizin camiler ve din gönüllüleri haftasını tebrik ediyorum.
Minareleri ezansız bırakmayan tüm hocalarımızdan Allah razı olsun diyorum.
Yaşadığımız onca provokasyona rağmen milletimizin birlik-beraberliğini korumasında Diyanet İşleri Başkanlığının katkısı göz ardı edilemez.
15 Temmuz darbe girişiminin savuşturulmasında Diyanet İşleri Başkanlığımız hep ön saflarda yer almıştır.
Vefa Destek gruplarında 62 bin 700 Diyanet İşleri çalışanımız sorumluluk üstlendi.
Diyanet personelimiz koronavirüs salgınında fedakarca görev yaptı.
Diyanet Camiamızdan toplumumuzun bilinçlendirilmesinde oynadığı rolü aynı kararlılıkta devam ettirmesi diliyorum.
Dünya tarlasına iyilik eken ahiret haşatına iyilik toplamaya devam eder. Bu hayatın albenisine kendisini kaptıran insan, dünyasını da ahiretini de kaybeder.
Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir.
Koronavirüs salgını ile mücadele ettiğimiz sıkıntılı dönemde Rabbimizin birçok müjdesine mazhar olduk.
Karadeniz’de tarihimizin en büyük doğalgaz rezervini keşfettik. Salgın günlerinde milletimize umut vermenin yanı sıra daha büyük keşifler için umudumuzu arttırdı.
Akdeniz’de yürüttüğümüz sondaj çalışmalarından da güzel haber almayı ümit ediyoruz.
AYASOFYA'NIN TEKRAR İBADETE AÇILMASI
Türkiye’nin kendi hükümranlık adımlarını kullanarak attığı bu adım dünya siyasetinde yeni bir dönemin habercisidir.
Ayasofya kararı ile Türkiye bağımsızlığı üzerindeki bir gölgeyi kaldırmış, iradesine vurulan bir prangayı da kaldırmıştır.
Hemen ardından restorasyonun tamamlanan Sümela manastırını tekrar ziyarete açtık.
Bu açılış ile Ayasofya kararı üzerinden Türkiye’yi eleştirenlere de en güzel cevabı verdik.
Ayasofya'yı asli kimliğine döndürmenin mutluluğunu yaşadık.
Ayasofya’nın ibadete açılması, 86 yıllık mücadelenin en tatlı meyvesidir.
Türkiye dini hak ve özgürlükler konusunda örnek bir tavır sergilerken, batı dünyasında tam zıt bir atmosferin hâkim olduğunu görüyoruz.
Uzun yıllar demokrasinin beşiği olmuş Batı ülkelerinde, ırkçılık, ayrımcılık İslam düşmanlığı zehirli bir sarmaşık gibi yayılıyor.
Neo-Nazi terörü bizim vatandaşlarımız kadar Afrikalı, Asyalı göçmenleri, Müslümanlar kadar Musevileri de hedef alıyor.
Çok açık ve net söylüyorum. Birçok Batı ülkesinde ırkçılık ve İslam düşmanlığı bizzat devlet tarafından himaye edilmektedir.
Neo-Nazi yapılar ordu ve emniyet içinde rahatça örgütlenmektedir. Medya adeta bu örgütlerin halkla ilişkiler faaliyetlerini yönetmektedir.
Türkiye’yi sustururlarsa meselenin çözüleceğini zannediyorlar.
Nasıl deve kuşu kafasını kuma gömünce gözden kaybolmuyorsa, sorunlar da yok sayılınca ortadan kalkmıyor.
Irkçılık ve İslam düşmanlığıyla yüzleşmek yerine hedef saptıranlar en büyük kötülüğü kendi toplumuna yapmaktadır.
Bugün görmezden geldikleri sorunlar yarın daha büyük felaketler olarak karşılarına çıkacaktır.
MACRON'A TEPKİ: HADSİZLİKTİR, EDEPSİZLİKTİR
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Müslümanların yoğunlukta olduğu bir şehirde yaptığı ‘İslam krizde’ açıklaması açık bir provokasyondur.
Fransız devlet başkanı olarak daha 1 hafta 10 gün önce görüşmelerimizi geliştirelim derken nasıl da çabucak unutuveriyor. Bu açıklamayı yapması kendisine ne denli saygı duyulacağını gösteriyor.
İslam’ın yapılandırılmasından bahsetmesi ise hadsizliktir, edepsizliktir. Bizim ağzımızdan bugüne kadar Hristiyanlığın yapılandırılmasını, Museviliğin yapılandırılması diye bir şey duydunuz mu? Sen kimsin ki ‘İslam’ın yapılandırılması’ diye bir ifadeyi ağzına alıyorsun.
Aslında Macron Fransa ve Fransız toplumunun içinde bulunduğu krizi perdelemek istiyor.
Bize ve inancımıza yönelik hürmetsizliği asla sineye çekemeyiz. Özellikle de hakkın hatırını 3 günlük dünya hayatında feda etmeyiz. Devlet Başkanları insanların kutsalları ile ilgili konularda söz söylerken kılı kırk yarmalıdır. Macron’un da çok fazla dikkat etmesi gerekiyor. Bunu defalarca kendisine söyledim, ‘Bu işi bilmiyorsun’ dedim.
Kendisinin artık sorumlu bir devlet adamı gibi davranmasını bekliyoruz.
Türkiye olarak asimilasyona ne kadar karşıysak, entegrasyona da o derece kuvvetli şekilde savunuyoruz.
Yurt dışındaki kardeşlerimize asla içlerine kapanmamalarını telkin ediyoruz."