Güncelleme Tarihi:
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlenen "Camiler ve Din Görevlileri Haftası" açılışı Ayasofya-i Kebir Camii'nde gerçekleştirildi.
Ayasofya'nın avlusunda düzenlenen törene Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İstanbul İl Müftüsü Mehmet Emin Maşalı katıldı.
Vali Ali Yerlikaya törende yaptığı konuşmasında, "Sadece din görevlilerimiz değil, hepimiz bu şuurla camilerimizin fiziki ve manevi hizmetiyle mesulüz. Bütün Müslümanların olduğu gibi, din görevlilerimizin de yol göstericisi bizzat Hz. Peygamberimizdir. Medine'deki Mescidi Nebevi, bütün zamanlarda; İslam'a hizmet eden din görevlilerimiz için bir mekteptir, okuldur, dershanedir. İman nedir, İslam nasıl anlatılır, Müslüman nasıl davranır, Kur'an nasıl öğretilir, ezan nasıl okunur, küçüğe nasıl muamele edilir, büyükle nasıl konuşulur, bir müşkül varsa nasıl giderilir, bir soru varsa nasıl cevaplanır, ikram kime ve nasıl yapılır, kiminle nasıl konuşulur, Bugünkü gibi bir salgın varsa ne yapılır? Peygamber efendimiz, hepimize ve din görevlilerine, halen yaşayan dersleri bizzat vermiştir. Bir mescitte vermiştir, bir mescitten vermiştir. Sonra 4 halife, sonra sahabeler, evliyalar, asfiyalar. Aldıkları dersleri, aynı yoldan müteselsil olarak bugüne aktardılar. Onların çağlar boyu verdiği bu dersin, sadece resmi görevlisi değil, öncelikli sorumlusu din görevlilerimiz. Dine, diyanete, camiye, ezana, namaza, peygamberimize, peygamberlere, evliyaya, asfiyaya, hakikate, medeniyete, imana, İslam'a, bizi biz yapan inancımıza kapı açmak, kapılar açmak, İslam'ı asrın idrakine söyletmek, din görevlilerimizin büyük bir özveriyle üzerlerine aldıkları yük. Bu yükü taşırken, onların yanında, onların ardında saf tutmaya devam edeceğiz" dedi.
"BİLGİ VE HİKMETTEN YOKSUN DİN ANLAYIŞI DA ÜMMET BİRLİĞİMİZİ, GELECEĞİMİZİ VE MEDENİYET DEĞERLERİMİZİ TEHDİT ETMEKTEDİR"
Törende bir konuşma yapan Ali Erbaş, “İnancı ilimden, dini bilimden ayrı gören bir zihniyetin hakikat bilinciyle varlığı kuşatması ve hayata huzur getirmesi mümkün değildir. Bugün Müslüman toplumların en temel sorunlarından birisi de bilgi kaynaklarını ve bilgi üreten mekanizmalarını ihmal etmiş olmalarıdır. Şunu açıkça ifade etmeliyim ki; bugün en az küresel boyutta yürütülen İslam düşmanlığı kadar, bilgi ve hikmetten yoksun din anlayışı da ümmet birliğimizi, geleceğimizi ve medeniyet değerlerimizi tehdit etmektedir. Bu anlamda hassasiyetle üzerinde durmamız gereken üç sosyal gerçekliğe dikkatlerinizi çekmek isterim. Bunlardan birincisi, yanlış dini bilgiyle şekillenen bozuk bir din tasavvurudur. Bu da bir nevi öğrenilmiş cehalettir. Bu durum, İslam coğrafyasının son asırlarda doğru bilgi üreten mekanizmalarını güncelleyip geliştiremediği için ortaya çıkmış bir tehlikedir. Öğrenilmiş cehaletle mücadele etmek, salt bilgisizlikle mücadele etmekten çok daha büyük bir emek ve özveri gerektirmektedir. İkincisi, insanların cehaletinden ve dinî bilgi yetersizliğinden nemalanmak suretiyle dini kavramları bağlamından kopararak kendi menfaat ve emelleri doğrultusunda kullanan din istismarcılarıdır. Maalesef bugün bazı şahıs ve gruplar tarafından İslam'la, ilimle ve hakikatle hiçbir alakası bulunmayan birtakım işler, rüyalar, saçmalıklar, sahte kişilikler ve gizemli söylemlerle insanların duyguları sömürülmektedir, inançları istismar edilmektedir. Hatta zaman zaman yüce dinimiz İslam, kimi art niyetli ve sapkın kişilerce aşağılık davranışlara alet edilebilmektedir. Bu kimseler hak ettiği cezayı mutlaka görmeli, bilhassa dini duyguları ve değerleri istismar etmenin önüne geçmek için caydırıcı cezalar ve müeyyideler olmalıdır" diye konuştu.
“MÜSLÜMAN TOPLUMLAR ACİLEN DOĞRU DİNİ BİLGİYİ ÜRETEN KURUMLARINI GELİŞTİRMEK ZORUNDADIR"
Ali Erbaş, “Diğer yandan din adına konuşan, yazan herkes hakikate bağlı kalmak zorundadır. Gelişigüzel malumatlarla dini değerleri uluorta tartışmanın hiçbir faydası yoktur. Ayrıca dini argümanlar ve söylemlerle ekranlarda, teyide muhtaç, kaynağı belirsiz bilgiler paylaşarak zihinleri bulandıran, usul ve esastan yoksun konuşan ve kendisini hakikatin merkezi gibi gösteren bazı kişi ve grupların bu tavrı Müslüman bilinci ve ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır. Üçüncüsü ise; son asırlarda din-devlet-toplum arasında yaşanan gerilimlerin neden olduğu kaos ve sözü edilen ihmal ve boşlukları fırsata çeviren FETÖ, DEAŞ ve PKK, şiddet ve tekfir diliyle sürekli Müslümanları tehdit eden sözde selefi gruplar gibi dış güdümlü marjinal yapılar, kendilerini göstermektedir. Önemle ifade etmeliyim ki, bahsettiğim her üç hususta da, İslam coğrafyasının doğru bilgiyi denetleyen mekanizmalara sahip olmayışının etkisi büyüktür. Dolayısıyla Müslüman toplumlar acilen doğru dini bilgiyi üreten kurumlarını geliştirmek zorundadır. Doğru dini bilgiyi koruyan ve güvence altına alan sistemler kurmak zorundadır, aynı zamanda İslam dünyası. Zira yaşanan bağnazlıkların, istismarların, ahlaksız ve insafsız tabloların arkasında yatan en önemli sebeplerden birisinin de denetimsizlik ve hukuki boşluk olduğu açıktır. Bu noktada gençlerimizden ve tüm vatandaşlarımızdan dinimiz ve değerlerimiz konusunda daha hassas ve duyarlı olmalarını özellikle istirham ediyorum. Örneğin; eğer bir yerde masum ve hatasız kabul edilen kişiler varsa, doğru bilginin kaynağı şahıslar, rüyalar gibi sübjektif şeylerse, birtakım kitaplar İslam'ın temel kaynaklarından daha çok itibar görüyorsa, hakikat tekelciliği yapılıyorsa, akıl, mantık ilkelerine ve ahlak değerlerine aykırı söylem ve davranışlar varsa, eleştirel düşünce kötüleniyor, sorgusuz teslimiyet isteniyorsa biliniz ki orada İslam'dan başka bir inanç, başka bir anlayış egemendir. Eğer bir yerde kendi mensuplarını aşırı yücelten seçkinci bir anlayış; birlik, beraberlik ve kardeşlik ilişkilerini zedeleyen bir tutum varsa, din anlatırken kendini pazarlama ve reyting kaygısı söz konusuysa, ticarî gaye ve beklentiler ön plana çıkarılıyorsa; biliniz ki orada din istismarı vardır. Bir yerde şiddete davet eden, tekfir ve tehdit eden bir dil, İslam coğrafyasında kavga ve tefrikaya çağıran bir tutum varsa orada Müslümanca bir feraset, basiret, davranış ve ahlak yok demektir" diye konuştu.
“REYTİNG ADINA, BÜTÜN AİLE, GELENEK, AHLAK VE İNANÇ DEĞERLERİNİ HİÇE SAYARAK ŞÜYUU VUKUUNDAN BETER ÇİRKİNLİKLERİ EKRANLARA TAŞIMAK…"
İstismarın sadece dini alanla sınırlı olmadığını belirten Erbaş, şunları kaydetti: "Algı operasyonlarıyla milli değerler ve şahsiyetleri kullanarak menfaat devşirmeye çalışmak da dikkat edilmesi gereken vahim ve tehlikeli bir istismar çeşididir. Aynı şekilde reyting adına, bütün aile, gelenek, ahlak ve inanç değerlerini hiçe sayarak şüyuu vukuundan beter çirkinlikleri ekranlara taşımak, gayr-i meşru ilişkileri sıradanlaştıran, şiddeti ve istismarı teşvik eden yayınlar yapmak milletimize, medeniyetimize, nesillerimize ve geleceğimize karşı işlenen büyük bir suçtur ve aynı zamanda pervasızlıktır, sorumsuzluktur."
“İSTİSMARLA MÜCADELE, HER YÖNÜYLE BÜYÜK BİR HASSASİYET VE ÖZEN GEREKTİRMEKTEDİR"
Erbaş, “Burada bir başka soruna ve tehlikeye de önemle ve özellikle dikkatlerinizi çekmek isterim. Bugün maalesef bazı kişi ve çevrelerde, kötü örnekler üzerinden, toptancı, genellemeci ve ısrarcı bir yaklaşımla dini değerlerin ve inancını yaşayan samimi insanların tamamının ötelenmesini, örselenmesini ve hayatın dışına çıkartılmasını isteyen bir tavır da dikkat çekmektedir. Bu yaklaşımın iyi niyet taşımadığı son derce açıktır. Bu manada hiç kimsenin istismarcılar ve sahtekârları bahane ederek İslam medeniyetinin temel değerlerini itibarsızlaştırmaya ve temiz kavramlarını kirletmeye hakkı yoktur. İstismarla mücadele, her yönüyle büyük bir hassasiyet ve özen gerektirmektedir. Dolayısıyla başta medya organlarımız olmak üzere toplumumuzun her kesimine ve her ferdine önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu anlamda şunu özellikle vurgulamak istiyorum, asırlardan beri doğru dini bilgi ve yöntemle hizmet eden, Kur'an-sünnet çizgisinden ayrılmayan, hayır hasenat yapan, garip gurebaya yardım eli uzatan, vatana-millete hizmet eden nice insanın yetişmesine katkıda bulunan örnek ve önder şahsiyetler, gruplar, STK'lar, irfan mektepleri asla zan ve töhmet altında bırakılmamalıdır. Bilakis iyi işler yapanlar korunmalı ve her zaman desteklenmelidir" şeklinde konuştu.
AKADEMİSYENLERE ÇAĞRI
Erbaş, İslam'ın temel kaynaklarının belli olduğuna dikkat çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Başta Kur'an-ı Kerim ve onun adeta yaşayan hali olan Peygamber Efendimizin sünnetidir. Her ikisi de bizim inancımızın delili, hayatımızın mikyası, söz ve davranışlarımızın sıhhatinin ölçüsüdür. Bu meyanda toplumun her kesimine sahih bilgiyle rehberlik etmek için elbirliği ile hareket etmek durumundayız. Bunun için Diyanet İşleri Başkanlığımız ve İlahiyat/İslami İlimler fakültelerimize büyük görevler düşmektedir. Burada şunu da ifade etmek isterim ki; istisna kabilinden de olsa bazı akademisyenlerimizin, Müslümanların sorun ve ihtiyaçları açısından öncelikli olmayan, toplumun genelini ilgilendirmediği gibi üstelik fitne ve tefrikaya sebep olan birtakım konuları gelişigüzel paylaşım ve konuşmalarla gündeme getirmesi basiretli bir davranış değildir. Dahası, pek çok sorunu da beraberinde getirdiği ortadadır. İşte bu tür münferit ve marjinal örnekler üzerinden toptancı bir yaklaşımla sahih dini bilgi üreten ve üretmeye çalışan, bu konuda gerçekten özenli davranamaya çalışan ilahiyat ve İslami İlimler fakültelerimizin yıpratılmamasına özen gösterilmelidir. Yani yıpratılmasına sebep olacak birtakım söylemlerden uzak durulmalıdır. Daha önce de defaatle ifade ettiğim gibi Diyanet İşleri Başkanlığımız, Kur'an ve sünnet bütünlüğünü esas alan bir anlayışla hizmet üretmektedir."