Güncelleme Tarihi:
İşte Soylu'nun konuşmalarından satır başları:
Milyonlarca insan hayatını kaybetti. On milyonlarca insanın hasta olduğu bir salgını birlikte yaşıyoruz. Sadece biz yaşamıyoruz, kıtalar yaşıyor, komşularımız, Avrupa yaşıyor. Aldığımız tedbirlerin işe yarayıp yaramadığını aldığımız dönemde öğrendiğimiz bir süreçle karşı karşıyayız. Bu süreç ülkelerin aldığı tedbirlerde daha çok insanları birbiriyle sosyal ilişkiler içerisine koymamak üzere planladıkları bir dönem. Bunu Almanya da, İngiltere de, Fransa da, Amerika da böyle yapıyor.
Türkiye'de böyle bir dönemin olmasını kimse istemezdi ama öyle bir sonuçla karşı karşıya kaldık ki Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptırmış olduğu şehir hastaneleri bugün Türkiye'nin sağlık alanında en güvenli ülkelerden biri olmasını sağladı.
Kısmi kapanma döneminde 63 binlerdeydik. Sonra 29-30 binlere düştük. Şimdi 23-24 seviyelerindeyiz. 63 binden 23 bine... Demek ki aldığımız tedbirler, kamu düzenimiz ve kamu güvenliğimiz devam ediyor, sağlık sisteminin sürdürülebilirliği devam ediyor.
Tam kapanma dönemindeyiz şu an. Belki de sosyal izolasyonda zorluk çekeceğimiz ve bulaşın çok rahat geçebileceği bir dönem bayramlar ve yaz dönemi. Ayrıca tarımın en önemli dönemindeyiz. Yine bunun yanı sıra, ekonomik olarak da hareketlenmemiz gereken önemli bir dönem içerisindeyiz. Üçüncüsü, turizm dönemindeyiz.
TAM KAPANMA 19 MAYIS'A UZAR MI?
Bir önceki kapanma döneminde de çok zorlukla karşı karşıya kaldık. Tüm insanları eve kapatıyorsunuz, bu normal bir iş değil. Bu taleplerin tamamı sağlık için, gelecek nesiller için. Yeter ki bu musibetten hep birlikte kurtulabilelim.
Bizim ilk başladığımız günden itibaren 19 Mayıs'la ilgili bir değerlendirmemiz yok. Gözlerim acıyor uykusuzluktan. Bakanlıkta ben toplantı yaparken, yardımcılarımız valilerle toplantı yapıyor. Tedbirleri konuşuyoruz. 17 Mayıs'ta karşılaşacağımız rakamlarla, Bilim Kurulu'nun ve kabinenin değerlendirmeleriyle adımları atacağız.
"TAM KAPANMANIN ETKİLERİNİ BUGÜNDEN İTİBAREN GÖRECEĞİZ"
Niye ikide bir genelge yayınlıyor bakanlık diye bir tartışma var. Burada iki önemli husus var. Birincisi, elbette ki İl Hıfzısıhha Kurulları bu kararları veriyor. Başka bir durum daha var, o da bizim pandemi eylem planımız var. Koordinasyon İçişleri Bakanlığı'na verilmiş. Diyorlar ki, dönem dönem kurallar çıkarıyorsunuz. Dinamik bir dönemdeyiz. Bizim bir hedefimiz var: 63 binden 5 bine düşebilmek. Tam kapanmanın etkilerini bugünden itibaren göreceğiz. Bu, doğru bir istikamette gittiğimizin en temel göstergesidir. 17'sinde elde edeceğimiz rakamla, o yapacağımız Kabine'de Bilim Kurulunun ve Kabine'nin ortaya koyacağı değerlendirmelerle gayelerimizi belirleyeceğiz. Sağlık Bakanımız çok net bir açıklama yaptı aşılarla ilgili. Türkiye bu konuda elinden gelen bütün gayreti ortaya koyuyor.
ALKOL SATIŞI YASAĞI TARTIŞMASI
Alkol meselesi kendiliğinden çıkmış bir iş değil. Biz yaklaşık 2 ay gibi bir süre Avrupa'yı takip ettik. Bu bizim biraz da onları takip ederek, nasıl kapanıyorlar, hangi tedbirleri alıyorlar, bütün bunlar bizim için örnek ve öğretici oldu. Kendi tecrübelerimizle bunları pekiştirdik ve kendimize bir yol haritası belirledik. Türkiye'de her ay araştırma yapan bir araştırma şirketi var, bizi eleştiren mümkün olduğunca. Vatandaşımızın %75'i kısıtlama günlerinde alkol yasağı için "Ben bunu normal görüyorum" dedi. DSÖ demiş ki "Ben alkol tüketimiyle ilgili bilgilendirme yapıyorum. Alkolden kaçınarak sağlığınızı koruyun. Kimseyi riske etmeyin." Alkolün limitiyle ilgili bir uyarıda bulunuyor. Alkol kullanımı sırasında evde bile olsa sosyal mesafenin korunmama riski yüksektir diyor, temel derdi bu aslında. Ayrıca aile içi şiddetin alkol tüketimiyle arttığını söylüyor. Bunları ben söylemiyorum, DSÖ söylüyor. Bunu siyasallaştırmaya gerek yok, bu bir sağlık meselesi. "Bunlar bizim hayat standartlarımızı cezalandırmak istiyorlar" gibi bu dönemde yapılabilecek haksız bir eleştiri inanın ki bugün bizim açımızdan, ülkemiz açısından da hiç uğramamamız gereken bir alan olmalıdır.
Şu haksızlık: Niye kapatmıyorsunuz diyenler bugün niye kapatıyorsunuz diyor. O gün niye kapatmıyorsunuz derken de samimi değillerdi, bugün niye kapatıyorsunuz derken de samimi değiller.
İMAMOĞLU'NA SORUŞTURMA İDDİASI
Sayın İBB Başkanı diyor ki "Bizim memlekette gezerken insanlar eli arkasında gezer, bilinir". Ben de Karadeniz'in çocuğuyum. Bizim yollar rampadır, sağlam çıkmak için elinizi arkaya koyarsınız, doğrudur. Ama iki özellik vardır: Bir, büyüklerin yanında çocuklar ellerini arkaya koymazlar. İki, camilerde ve özellikle mezarlık yerlerinde eller arkaya konmaz. Saygı, edep ve terbiyedir. Büyüğümüze ve kutsal yerlerimize terbiye.
İBB Başkanı bu törende ne için var? İstanbul'un fatihi Fatih Sultan Mehmet Han için, orada onun kabrini ziyaret etmek, ona dua etmek için. Yani İBB başkanı sıfatıyla var. Tabii vatandaş bunu görünce saygısızlık olduğunu düşünüyor. Bu görüntüleri düşündükten sonra ben de saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Böyle bir görüntü olamaz.
Bunun dışında başka bir şikayet var. Siz terör örgütünün desteklediği partiyi ziyarete gidip övüyorsunuz, 'Sizin görevden alınacak olmanızı kabul etmiyorum' diyorsunuz. Vatandaş onu da şikayet ediyor. Bu şikayetler bize 2 şekilde gelir. Bir, valiliklere. Biz bu şikayetleri değerlendiririz. İkinci olarak da savcılığa suç duyurusunda bulunulur, savcılık bunu işleme koyar. Bir kişiye özel bir durum söz konusu değildir. Burada bir soruşturma söz konusu değildir. Savcılığın yaptığı doğrudur. Kimse suçlu bulmasın. Kimse ayrıcalıklı, imtiyazlı değildir. Bizim soruşturma izni vermemiz soruşturma açılması gerektiği anlamına da gelmez. Savcı soruşturma açmayabilir. Ben izin vermezsem açamaz ama.
Biz devleti birilerinin siyasi kazancına göre mi yöneteceğiz? Burası çadır devleti değil. Birisi diyor ki "Ben seçildim, dokunulmazım, kanun bana işlemez, yaparsan ben bunu siyasallaştırırım". Bir de "Ne uğraşıyorsunuz bu adamla, mağdur ediyorsunuz ya da meşhur ediyorsunuz" diye bize kızanlar var. Geçen yıl bu zamanlarda İBB izin toplamadan yardım toplama işine girişti. Peki biz ne yaptık? Yardım toplamasına izin verdik, toplanan yardımlara da el koyduk. Yerel mahkemeye başvurdu kaybetti, idari mahkemeye, Danıştay'a başvurdu kaybetti. Biz birtakım siyasal çıkarımlara göre bu devleti yönetirsek yarın bu devletin yerinde yeller eser. Biz hakikatin mağlubiyetine zemin açmayacağız.
Biz sessiz kalsaydık, 100 binin üzerindeki dernek ve belediyeler de 'Biz topluyoruz' diyeceklerdi. Biz kuralları uygulamak zorundayız, birinin istifade edip etmeyeceğine göre uygulanmaz kurallar.
"SORUŞTURMA İZNİ VERMEM"
Neticede ne yapacağız? Böyle bir sonuç geldiği zaman, ben buna soruşturma izni vermem. Öbürüne vermek isterim, kayyumlara da gitti. Ona da vermek isterim. Ama biz hukukun temsilini ortaya koyuyoruz, belki de ona da vermemek gerekirse vermeyeceğiz. Üçüncüsü, devletin kuralları işleyecek. Biz bu incelemeyi yapmazsak devletin kuralları işlemez, vatandaş da 'Bu devlet beni kaale almıyor' der.
Bir otobüs meselesi vardı geçen sene. Bir yalan uydurdular, biz bunu adım adım araştırdık ve İBB'nin çok büyük bir yalan ortaya koyduğunu ispat ettik. Dava da açıldı. Fazilet Durağı meselesi... 'Bizi mağdur etmeye çalışıyorlar' dediler. Hollywood senaryolarını andıran bir yalanlar dizisi ortaya kondu. Benim bakan olarak görevim bunu ortaya çıkarmaktı, biz bunu ortaya çıkardık ve bunun yalan olduğunu herkes kabul etti.
SES VE GÖRÜNTÜ KAYDI YASAKLANDI MI?
Karşınızdaki cephe, bir başbakanı yalanlarla beraber idam eden bir cephedir. Tonlarca altının uçakla kaçırıldığını ifade eden bir cephedir. Aynı tezhiratı devam ettiriyorlar.
Burada yeni bir şey yok. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esaslar kanunla düzenlenir. Biz genelgemizde bunu hatırlatıyoruz. Birisi sen işini yaparken seni ifşa ederse onunla ilgili koruma altına alırsın, ısrar ederse uzaklaştırırsın, yakalar, gerekli kanuni işlemi yaparsın. Biz polisimize diyoruz ki, Anayasa sana bu hakları vermiş. Kolluk kuvvetleri, birisi yanına gelir de seni çekmeye çalışırsa hem kişisel verileri koruma kanunu, Anayasa, hem TCK kendini koruma hakkı veriyor.
Fransa'da bu kanunun daha ötesi çıktı. Biz sadece var olan kanunları ifade ediyoruz. Bizimkisinin basın özgürlüğüyle de ilgisi yok. Polis bir trafik cezası yazıyor örneğin, birisi gelip çekiyor. Bu, kişisel verileri koruma kanununa aykırı. Kanun bunu yapamazsın diyor. Bunu gerçekleştirebilme hakkına sahip değilsin, ancak onun rızasıyla yapabilirsin. Bu, bütün vatandaşlar için geçerlidir.
Siz yukarıdasınız, polis aşağıda, siz yukarıdan aşağıya çektiniz. İzlediniz, takip ettiniz. Bunu takip etmenizde bir problem yok. Ama bunu işlerseniz, yani çekmek de işlemektir, sosyal medyaya koymak da işlemektir. Polis bununla ilgili suç duyurusunda bulunabilir.
Polis, 'Lütfen çekmeyin' diyecek. Israr ederse bu sefer polis vazife ve selayet kanunu devreye girecek, ilgili TCK'yla ilgili ona gerekli müeyyideyi koyacak. Bu Anayasa'da var zaten, herkesi için var.
Çektiği görüntüyü işlerse bu onun şikayet etme hakkını ortaya koyar. Hem çekiyor, hem işinizi engelliyor, hem bunu kesip biçiyor, burada başka bir mağduriyet oluşturuyor, sizi afişe ediyor. Bu kanun sizde var. Anayasa'nın 20. maddesi...
"KAMERA ÇEKMEDEN BUGÜNE KADAR ADALET YOK MUYDU?"
Sosyal medyada yapmadıkları kalmıyor. Bakın bu, 21. yüzyılda bir felaket. Hakaret ediyorlar, itibar suikastı yapıyorlar. Direkt olarak yöneticilere, itibarlı insanları ortadan kaldırmaya yönelik bir siyasal girişimdir. Geçmişte farklı yapılıyordu, şimdi farklı yapılıyor. Devlet nizamını, kamu düzenini ortadan kaldırmaya yönelik bir sistemdir.
Kılıçdaroğlu diyor ki "Bu, adaleti ortadan kaldırır." Yanına gelip kamera çekmeden bugüne kadar adalet yok muydu? Kanun ne deniyorsa bunu uygulamaya çalışıyoruz. Basın özgürlüğüyle ilgisi yoktur. Bir kamu görevlisinin kendisini ifşa etmeye çalışan birilerine karşı "Yapma kardeşim" deme hakkıdır. Arkadaşlar sizin böyle bir hakkınız var, kimseye zor kullanmayın ama kanun çerçevesinde bu Anayasa'ya, TCK'ya aykırı değil.
(Polisin kaba kuvvet kullanırken çekilmesi suç mudur?) Bence, işlenmesi suçtur. İnce bir nüans var, eğer bir hak kaybı olacaksa karşıdan bunu karşıdan çekebilme hakkına sahip olabilir.
Anayasa'nın 26. maddesi basın özgürlüğünü koruyor zaten burada. Biz yasama mercii değiliz. Var olan kanunlarla arkadaşlarımızı uyarmak zorundayız. Bu doğru bir hatırlatma. Onların kamu görevlerini engellemenin önünde bir anlayışımız var, bunu kanun olarak kullanabilirsiniz diyoruz. Gidin, kimsenin telefonunu alın demiyoruz.
"TÜRKİYE KARŞITI VE DÜŞMANI NE KADAR MESELE VARSA ONLARIN SAVUNUCUSU"
İtikaf meselesini çocukluğumdan beri bilirim. Diyanet Başkanlığımız buna izin vermiş. 2 yıldır sayın Diyanet İşleri Başkanımız "Çok gitmemenizi tavsiye ediyoruz" diyor. Evde yapmak daha doğru olur diye bir tavsiyesi var. Mesele burada değil. Bunun, ramazanın başından itibaren, bahsedilen grup ilk önce "Bu devlet bizim namaz kılmamızı istemiyor". Böyle bir şey var mı? Hayır. Pandemi var. Müdahale etsen dert, etmesen dert.
Bu adam 4.5 yıldır ilgi alanımızda. Türkiye karşıtı ve düşmanı ne kadar mesele varsa onların savunucusu. Zihniyetinin ne olduğu, dini istismar ettiği bir Türkiye düşmanlığı ortaya koyduğu belli. Ne zaman bir hadise yapsa polise, devlete karşı hem hakaret eden hem şiddet uygulamaya çalışan bir devlet anlayışı var. Ötesi var; kadınların eline Kur'an-ı Kerim verip polislere saldırtıyor. Bir vakıf kurmuş, kendine ait bir gelir oluşturmuş, orada da birtakım yolsuzluk ve dolandırıcılığı söz konusu.
Amacı dini istismar, provokasyon, usulsüzlük ortaya çıkarmak. Netice itibarında da Türkiye'de bir bölge üzerinden kaos çıkarabilir miyim anlayışını gerçekleştirebilmek. Daha önce gözaltına alındı. Şu anda yürüyen birçok davası var. Biz bununla sabah akşam uğraşıyoruz. Sürekli olarak farklı kılıklarda farklı adımlar atmaya çalışıyor.
Burada ne yaptı? Talimat verdi, 'Bu camilere gireceksiniz'. İtikaf yapacaksan yap, benim söylediğim camilere gir, ben bunu kontrol edeyim. Caminin içinde bizimkiler müdahale ettiği zaman hükümete, devlet başkanına, bize ağza alınmayacak, caminin o haline yakışmayacak sözler söyleyince ortam geriliyor. Tabii üzüldüm. Orada olmaması gereken bir personelin gaz sıkması kabul edilebilir değildir. Ben bunu hayatta kabul edemem. Zannediyorum olay ani gelişti. Orada hemen soruşturma başladı. Ama olayın başı bambaşka bir tablo. Camide oturulup, masa atılıp sandalyeyle birlikte itikaf mı yapılır? Burası Müslümanlığı doya doya her haliyle yaşandığı bir ülkedir. Etrafımızdaki bütün coğrafyanın Müslümanlığın yaşanması açısından imrendiği bir memlekettir.
Bir düzeltmeyi ortaya koyayım: Biz o akşam sadece 2 cami değil, 40'ın üzerinde camide 500'ün üzerinde kişi aynı anda itikaf gerçekleştirmek istediler. Arkadaşımız gece gerekli hassasiyeti göstererek oradan uzaklaştırdılar. "Ben sizin devletinizi tanımıyorum, teravihi kılacağım" diyor. Hep beraber kılalım, evde kılalım. Ama oradan Türkiye'yi terörize etmeye çalışan bir anlayış gerçekleştirmek istiyor. Buna müsaade etmeyiz.
THODEX VURGUNU
Biz de Arnavutluk polisi de Arnavutluk'ta olduğuna inanıyor. Diğer ülkelerde olmadığına dair bir bilgimiz de var. Elimizden geleni yapıyoruz. Memleketimize getirmek için, hukuka getirmek için de çaba sarf edeceğiz.
DİYARBAKIR ANNELERİ
Silahları yok. Şiddet uygulamıyorlar. Ama bir terör örgütünü eritiyorlar. Allah onlardan razı olsun. Sadece kendi çocukları adına orada değiller. Bu yıl yaklaşık 11 kişi katıldı terör örgütüne, 6'sı yurt dışından. Türkiye'ye ödettikleri bedeli burunlarından fitil fitil getireceğiz. Kaçacak yer bulamayacaklar. Doğu'nun makûs talihini Recep Tayyip Erdoğan kırdı. 2022-2023-2024-2025 Türkiye'nin bu coğrafyada da dünyada da sıçradığı yıllar olacak.