Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın takdim konuşması ile başlayan toplantıda gündemlerindeki önemli konu başlıklarının ele alındığını söyleyen Kalın, Erdoğan'ın yakın dönemde üst üste yaşanılan üzücü hadiseler, alınan tedbirler ve sahadaki uygulamalara ilişkin değerlendirmelerde bulunduğunu bildirdi.
Kalın, "Bu hadiseler hepimizi derinden üzmüş ve yaralamıştır ama aynı zamanda millet olarak, devlet olarak kenetlenmemize de vesile olmuştur. Daha önce Elazığ ve Malatya'da yaşanan deprem hadisesi ardından İdlib'de kaybettiğimiz askerlerimiz, hemen ardından gelen çığ felaketi aynı gün dün yaşadığımız uçak kazası. Bunlara karşı devletimizin ve milletimizin bütün imkanları seferber edilmiş, yaraların acilen sarılması için de gerekli adımlar hızlı bir şekilde atılmış ve atılmaya da devam etmektedir." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da toplantıdaki konuşmasında ifade ettiği gibi bu hadiselerle ilgili gerekli dersler, etütler ve çalışmaların yapılmakta olduğunu vurgulayan Kalın, "Bunlarla ilgili gerekli tedbirler de bundan sonra alınmaya devam edecek ve bu tür hadiseler karşısında daha az zaiyatın yaşanması, ön tedbirlerin alınması, ön alıcı tedbirlerin hayata geçirilmesi için de gerekli çalışmalar ilgili kurumlarımız ve bakanlıklarımız tarafından yapılacaktır." dedi.
İçişleri Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sunum yaptığını anlatan Kalın, iki bakanın da uzun süre sahada olduğunu, diğer bakanlıkların da konularına bağlı olarak bütün imkanlarını orada seferber ettiklerini söyledi.
Elazığ ve Malatya'daki depremle ilgili deprem sonrası yapılan çalışmalar anlamında çok ciddi mesafeler alındığına işaret eden Kalın, bakanlıkların sunumlarına ilişkin bilgi verdi. Kalın, "Ağır hasarlı binaların yıkım çalışmalarının tamamlandığını ifade ettiler." diye konuştu.
"AÇ VEYA AÇIKTA OLAN BİR VATANDAŞIMIZ YOK"
Kalın, orta hasarlı binaların yıkımı, az hasarlı binaların takviye edilmesiyle ilgili çalışmaların da hızlı bir şekilde yürüdüğünü belirterek şöyle devam etti:
"Orada şu anda aç veya açıkta olan bir vatandaşımız yok. Mağdur olan, evleri yıkılan vatandaşlarımız uygun yerlere yerleştirilmiş durumdalar başka konutlara. Çok az sayıda çadırlarda bulunanlar var, sosyal donatı alanlarında kalan vatandaşlarımız var. Bunlarla ilgili de yardım çalışmaları devam ediyor. Hatta şu an itibarıyla günde yaklaşık 65 bin kişiye de günlük yemek servisi yapılıyor. Bu tabii ciddi bir kapasiteyi de gösteriyor. Yaraların acilen sarılması noktasında atılan adımlar bu anlamda tabii ki memnuniyet verici."
Yıkım çalışmalarının da hızlı bir şekilde devam ettiğini, bunlarla ilgili bazı görsel, bilgi ve belgeleri de yakın zamanda paylaşacaklarını bildiren Kalın, "Zemin etüt çalışmaları da tamamlanır tamamlanmaz Sayın Cumhurbaşkanımız buradaki temel atma törenlerine de bizzat kendileri katılacaklar. Böylece vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının acilen karşılanması için yapılan çalışmaların sürekliliğini de bir defa daha göstermiş olacaklar. Bu önümüzdeki birkaç hafta içinde bu çalışmaların tamamlanmasını bekliyoruz." dedi.
Süreç içerisinde devlet, millet, kurumlar, STK'ler, belediyeler, vatandaşlar ve yardım kuruluşlarının büyük bir özveriyle herkese örnek olacak şekilde bir çabayı ortaya koyduklarının altını çizen İbrahim Kalın, "Elbette gidenleri geri getirmek mümkün değil ama kalanların acısını hafifletmek noktasında bu çalışmaların öneminin büyük olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Dediğim gibi bu yaşanan felaketlerle ilgili de gerekli tedbirler alınacak, bundan sonra neler yapılabilir, ilave tedbirler neler olabilir bunlarla ilgili çalışmalarda sürdürülecek." diye konuştu.
İDLİB KONUSU
Gündemlerindeki bir diğer önemli konunun İdlib'de son dönemde yaşanan hadiseler olduğunu aktaran Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bildiğiniz gibi biz Astana sürecinin garantör ülkelerinden birisi olarak Suriye'de siyasi sürecin ilerletilmesi, çatışmaların sona erdirilmesi, Anayasa Komisyonunun çalışmalarını tamamlaması için Rusya ve İran'la birlikte bir çalışma yürütüyoruz. Yaklaşık iki yıldır devam eden bu çalışmanın aslında sahada önemli neticelerini de geçtiğimiz 2 yıl içerisinde gördük. Türkiye aynı zamanda Cenevre'de devam eden sürecin de bir aktörü olarak BM çatısı altında yapılan çalışmalara da fiilen destek vermektedir."
İdlib'de rejimin devam eden saldırıları sonrasında yeni bir döneme girildiğini söyleyen Kalın, "Bu yeni dönemin parametrelerini de dün Sayın Cumhurbaşkanımız açık ve net bir şekilde ortaya koydular. Bu çerçevede de hem Rus makamlarıyla hem İran makamlarıyla yoğun temaslarımız devam ediyor. Dünden beri ilgili arkadaşlarımız mevkidaşlarıyla bu konuları görüşüyorlar. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Putin'le evvelsi gün yaptığı telefon görüşmesinde mutabık kalındığı üzere de Rusya'dan bir askeri heyetin Türkiye'ye gelmesini bekliyoruz. Burada askerlerimiz, istihbarat birimlerimiz ve ilgili diğer kurumlarımız İdlib sahasındaki gelişmeleri detaylı bir şekilde ele alacaklar." ifadelerini kullandı.
Kalın, yeni dönemin ana parametrelerini tekrar ifade etmek istediğini belirterek, "Öncelikle orada askerlerimizin korunması için gerekli ne varsa her şey bila tereddüt yapılacaktır, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Askeri gözlem noktalarımız yerlerinde durmaya devam edecektir. Onların bir başka noktaya kaydırılması söz konusu değildir. Soçi mutabakatı ve İdlib mutabakatı çerçevesinde çatışmasızlık bölgesi olarak belirlenen sınırlar bizim esas aldığımız sınırlardır, burada bir değişikliğin öngörülmesini şu anda kabul etmemiz mümkün değil." dedi.
Burada hem sivillerin hem askerlerin can güvenliğinin sağlanması için gerekli tahkimat, sevkiyat, destek ne ise bunların yapılacağını vurgulayan Kalın, "Yeni bir mülteci akımına mahal vermemek için oradaki sivillerin yerlerinde kalmalarını sağlayabilmek için de çalışmalarımız yine diğer kurumlarımız tarafından tarafından AFAD gibi, Kızılay gibi diğer STK'lerimiz tarafından da aynen devam edecektir. Rejimin bu ay sonuna kadar girdiği yerlerden çekilerek çatışmasızlık bölgesi sınırlarına geri çekilmesi konusu da bizim öncelikli konularımızdan bir tanesidir. Burada da en ufak bir tereddüde mahal bırakmamak adına bu hususun altını bir kez daha çizmek istiyoruz." diye konuştu.
"ÜZERİMİZE DÜŞEN SORUMLULUĞU YERİNE GETİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ"
Rejimin bugüne kadar yüzlerce defa İdlib mutabakatını ihlal ettiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, şunları söyledi:
"Terörizmle, terörist gruplarla mücadele bahanesiyle bundan sonra yapacağı her bir hatanın çok ağır sonuçları olacaktır. Bu mesajı Rus mevkidaşlarımızı da net bir şekilde ifade ettik. Bu vesileyle buradan tekrar bunun altını çizmek istiyorum. Rejimin niyetinin barış, siyasi çözümün ya da sürecin ilerletilmesi değil savaş olduğu, insanları ayrım yapmaksızın bombalamak suretiyle katletmek ya da yerlerinden etmek ve de böylece buraları ele geçirmek olduğu açık ve seçik anlaşılmaktadır. Buna karşı biz Türkiye olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz. Özellikle askerlerimizin can güvenliği konusunda ilave tedbirler ne ise bunların hepsinin şu anda da alınmakta olduğunu ifade etmek isterim."
Kalın, bu konuda uluslararası topluma da önemli sorumlulukların düştüğünü vurgulayarak, "İdlib'in güvenliğinin sağlanması, sivillerin korunması, göç dalgasının önlenmesi, insani yardımların ulaştırılması gibi konularda bunu sadece Türkiye'nin bir sorumluluğu olarak ifade etmek, Türkiye'ye teşekkür etmek, Türkiye'ye takdirlerini ifade etmek ama sahada hiçbir şey yapmamak uluslararası toplumun sorumluluklarını ortadan kaldırmıyor. Tam tersine burada her yönden insani, siyasi, diplomatik yönden ve diğer alanlarda uluslararası toplumun da bir sorumluluk alması gerekiyor." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye olarak kendilerinin üzerine düşeni fazlasıyla yerine getirdiklerini ve getirmeye de devam edeceklerini belirten Kalın, şunları kaydetti:
"Orada özellikle yerlerinden edilmiş kişilerle ilgili Sayın Cumhurbaşkanımızın önerisi ile kısa sürede yapılabilecek briket evler meselesi var. Özellikle İdliblilerin orada kalmalarını sağlamak için bununla ilgili çalışmalar devam ediyor. Almanya'nın bir katkısı oldu, önümüzdeki günlerde bunun sonuçlandırılmasını bekliyoruz. Bunun diğer ülkelere de örnek teşkil etmesini ya da edeceğini de umut ettiğimizi ifade etmek istiyorum. Suriye konusuyla ilgili tabi diğer başlıklar da önümüzdeki günlerde ilgili aktörlerle görüşülmeye devam edecek. Belki mart ayı içerisinde bir Astana süreci toplantısı daha yapılabilir. Bunun üzerinde de arkadaşlarımız çalışıyorlar. Liderler düzeyinde tekrar görüşmeler olabilir ama ilk planda biz şu anda Rusya'dan gelecek askeri heyeti burada bekliyoruz. İlgili arkadaşlarımız bu konuyla ilgili detaylı çalışmaları Rus mevkidaşlarıyla yaptıktan sonra yeni bir yol haritasının belirleneceğini öngörüyoruz."
Toplantıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Libya konusunu da gündeme getirdiğini belirten Kalın, şöyle konuştu:
"Berlin Konferansı sonrasında bir ateşkes sağlanması için bir takım adımlar atıldı ve bunun somut neticelerinden birisi olarak Cenevre'de yapılan Askeri Komite toplantısı. Berlin'de varılan mutabakat çerçevesinde hem Serrac hem de Hafter tarafından bu komiteye 5'er askerin gönderilmesi ve ateşkesin parametrelerini, çerçevesini, mekanizmalarını ortaya koyacak bir çalışmanın yapılması öngörülmekteydi. Hafter tarafı günlerce ayak diredikten sonra nihayet bu komiteye asker göndermeyi kabul etti."
Bugün Cenevre'de Askeri Komite toplantılarının sonuncusunun gerçekleştirildiğini anımsatan Kalın, oradaki değerlendirmeleri, sonuçları, varılan kararları ve mutabakatları aldıktan sonra değerlendirmede bulunacaklarını söyledi.
Türkiye'nin sürece katılmasının, Libya krizine bir denge getirdiğini belirten İbrahim Kalın, "Bunu artık bütün müttefiklerimiz de açıkça ifade ediyorlar. Bize ilk günlerde 'Türkiye'nin Libya'da ne işi var, Türkiye neden bu işe karışıyor?' gibi itirazlarda bulunan, eleştiride bulunan tarafların da dahi bugün Türkiye'nin bu müdahalesi sayesinde Libya'daki sürece bir denge geldiğini artık kendileri kabul ediyorlar." dedi.
Hafter'in güvenilir bir aktör olmadığının da açık bir şekilde ortaya çıktığını belirten Kalın, şöyle devam etti:
"Her ne kadar uluslararası toplum Hafter'e baskı yapıyormuş gibi görünse de Hafter'in halen savaştan yana olduğu, Trablus'u ele geçireceğine dair planlar yaptığını, güçlerini tahkim ettiğini biliyoruz. Hafter tarafında yer alan 10 bine yakın silahlı askerin, Sudan'da Cancavit militanlarından, Nijer'den, Çat'dan, Rusya'dan Wagner şirket üzerinden getirildiğini biliyoruz. Bunlar da tabii siyasi sürecin iletilmesinde ciddi birer engel.
Hafter'in Libyalılara zarar veren bir diğer uygulaması da petrol yataklarının bloke edilmesi. Bu konu Berlin Konferansı'nda da gündeme gelmişti. Üzerinden neredeyse 3 hafta geçmesine rağmen halen bu konuda bir adım atılmış olması da uluslararası toplumun ya da Hafter'e destek verenlerin bu konuda ne kadar büyük bir gaflet içinde olduklarını gösteriyor."
Kalın, Birleşmiş Milletler çatısı altında siyasi sürecin ilerletilmesi içinde meşhur Saraç Hükümetine desteklerinin bundan sonra da devam edeceğini söyledi.
Bu çerçevede Libya'nın meşru hükümeti ile yapılan anlaşma çerçevesinde hem Doğa Akdeniz'de hem de Türkiye-Libya arasında sismik araştırmaların ve sondaj çalışmaların aralık vermeden devam edeceğini belirten Kalın, Türkiye'nin bu konuda kararlılığının tam olduğunu bir kez daha ifade etti.
Toplantıdaki bir diğer önemli gündemin de Filistin meselesi olduğunu aktaran İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
"Bir barış planı olarak ortaya atılan planın, bir barış ve çözüm planı olmadığı artık açık bir şekilde görülmekte. Zira bu plan, iki devletli çözüm formülü tamamen ortadan kaldırmaktadır. Ortada Filistin Devleti diye tanımlanan bir entite dahi yoktur. İsrail'in içerisinde eritilmiş, parçalanmış, bölük bölük, parça parça, oralara buralara dağıtılmış birtakım toprak parçalarından bahsediliyor. Bu bir devlet değildir."
Planda, Filistin Devletinin herhangi bir güvenlik gücünün olmamasının öngörüldüğünü belirten Kalın, "Hava erişiminin tamamen İsrail tarafından kontrol edilmesi, denize ulaşımının aynı şekilde İsrail tarafından kontrol edilmesi gibi bir formül ortaya atılmıştır. Bunun bir devletin en temel vasfı olan egemenlik hakları ile çelişkili olduğu açıkça ortadadır." dedi.
Özellikle Netanyahu Hükümetinin ve Netanyahu'nun kendisinin iki devletli çözüme hiçbir zaman inanmadığını söyleyen Kalın, "İster iktidarda olsun ister muhalefet olsun her dönemde iki devletli çözüme ortadan kaldırmak için adımlar attığını söylemler geliştirdiğini açıkça biliyoruz. Dolayısıyla bu planı yıllardır uluslararası toplumun kabul ettiği iki devletli çözüme bir katkı ya da destek olarak kabul etmek mümkün değildir." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir çok kez "Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir" dediğini hatırlatan Kalın, şöyle devam etti:
"Tarihi olarak, insani olarak, dini olarak, vicdani olarak, siyasi olarak Kudüs'ün el değiştirmesi, tarihi ve dini kimliğinin dönüştürülmesi ve benzeri adımların kabul edilmesi elbette mümkün değildir. Dahası bu planda Kudüs'ün ve bırakın Filistin Devleti'nin başkenti olması yahut Doğu Kudüs'ün başkent olarak tanımlanması, Doğu Kudüs'ün daha da doğusunda bir küçük mahallenin, bir küçük semtin adeta bu 'devlet' denen yapının başkenti olarak takdim edildiğini görüyoruz. Bunun tabii ki gene iki devletli çözümle ve Kudüs konusundaki hassasiyetlerle uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı aşikar."
Mültecilerin geri dönüş hakkı meselesinin söz konusu planın en önemli hatalarından biri olduğunu vurgulayan İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
"7 milyona yakın Filistinli mültecinin tarihi topraklarına, ecdadının yaşadığı topraklara dönüş hakkının ellerinden alınması bir barış planı değil adeta bir mahrumiyet, bir yok etme planıdır. Çok açık bir şekilde görülmektedir bu plan yeni bir plan değildir. Bu plan, Ariel Şaron'un planıdır. Şaron zamanında ortaya konan, agresif, saldırgan, yok edici, Filistin halkını yok sayan perspektifin ortaya koyduğu bir plandır.
Yeni bir plan değildir, barış ve istikrarı getirecek, çözümü sağlayacak bir plan değildir. Açıkçası bu plan ve bunu destekleyenler insansız, topraksız, tarihsiz, devletsiz bir Filistin hayal etmektedirler. Bunu aklı ve vicdanı olan hiç kimsenin kabul etmesi elbette mümkün değildir."
Arap dünyasının mevcut durumunun, İsrail'i bu konularda cesaretlendirdiğini ifade eden Kalın, "Bazı Arap ülkelerinin bu plana destek vermesi, planın açıklandığı toplantıda büyükelçilerini bulundurması tarihi gerçeklerle, siyasi hakikatlerle taban tabana zıt bir tabloyu ortaya koymaktadır. Tabii bunun hesabını kendi kamu oylarına, dünyada aklı ve vicdanı olan insanlara nasıl vereceklerini de kendileri hesaplamak durumundadırlar." dedi.
Türkiye'nin haklı davasında Filistin halkının yanında olmaya devam edeceğini vurgulayan Kalın, bu konuyu uluslararası platformlarda da gündeme getirmeye devam edeceğini söyledi.
Son birkaç hafta içinde memnuniyet verici birtakım gelişmelerin de olduğunu dile getiren Kalın, "Cumhurbaşkanımızın bayraktarlığını yaptığı söylemin, Arap Ligi'nde, İslam İşbirliği Teşkilatı Bakanlar Zirvesinde, Avrupa Birliği'nde planı reddedildiğini görmek memnuniyet verici. Önümüzdeki günlerde Mahmut Abbas, New York'a gidecek, Birleşmiş Milletler'de bir özel oturum yapılacak oradaki çalışmalarına da bütün Filistin halkına destek olacağımızı ifade etmek isterim." diye konuştu.
Avrupa Parlamentosunda yapılan toplantının vehametini vurgulayan İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
"Avrupa Parlamentosunda Kürtlerin geleceğini ele almak bahanesiyle bu başlık altında yapılan toplantı, teröristlerin açıkça propaganda yaptığı, kendilerini meşrulaştırmaya çalıştığı bir platforma dönüşmüştür. Avrupa Parlamentosundaki bu toplantıya teröristlerle birlikte katılanlar, terörizme açıkça destek vermektedirler.
Bu Avrupa Parlamentosunun teröre destek verdiğinin ve suç işlediğinin açık bir delilidir. Burada Kürtleri korumak istediğini, onlara yol göstermek istediğini iddia edenlerin, Kürtleri kendi bölgesel dizaynlarına bir payanda yapmaktan başka bir niyetleri yoktur. Kürtleri kullanarak kendi siyasi planlarını, programlarını hayata geçirmek isteyenler eninde sonunda sükutu hayale uğrayacaklardır. Bunlara en güçlü cevabı da Kürtler verecektir."
Kalın, bu oyuna gelen Kürtlerin de hangi zihniyetle hareket ettiğini, hangi terör örgütleri çatısı altında yürüdüğü bildiklerini, bunların Kürtleri temsil etmediğini ve edemeyeceğini söyledi.
Türkiye'de bazı çevrelerin, terör örgütünün gündemini Kürtlerin gündemiymiş gibi empoze etmeye çalıştığını belirten Kalın, "Bunun Kürtlerin gerçek gündemiyle tarih algısıyla, mekan algısıyla, coğrafya algısıyla, vatandaşlık ve kaderdaşlık algısıyla uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını biliyoruz." dedi.
Bu örgütleri ve uzantılarını Suriye'de, Irak'ta kimlerin hangi amaçla desteklediğini de bütün dünyanın gördüğünü ifade eden İbrahim Kalın, "Türkiye'de bir başka ironiye, belki Avrupa'daki uzantılarıyla birlikte işaret etmek gerekir. Suriye'de veya başka yerlerde Amerika'nın lejyonerliğini yaparak solculuk yaptığını zannedenler de başka bir hayal dünyasında, başka bir skandalın içinde yaşadıklarını hatırlamalıdırlar." diye konuştu.
Bir gazetecinin, "Cumhurbaşkanı Erdoğan infaz düzenlemesinin ocak ayında Meclis'e geleceğini söylemişti. Çalışmaya ilişkin durum nedir, bir tarih verebilir misiniz?" sorusu üzerine Kalın, çalışmanın Adalet Bakanlığı tarafından devam ettirildiğini söyledi. Hem siyasi paydaşlar hem de uzmanlarla detaylı bir çalışma yapıldığını anlatan Kalın, "Meclis'te belli bir oydaşma sağlamak suretiyle bu konunun Meclis'in gündemine gelmesiyle ilgili çalışma devam ediyor. Bu tamamlandığında Cumhurbaşkanımıza arz edilecek. Burada tabii ki hem Cumhur İttifakı'nın bir üyesi olarak MHP ile hem de diğer partilerle paylaşımları yapıldıktan sonra da bunun Meclis gündemine gelmesini, burada tartışılmasını öngörüyoruz. Çalışmanın ciddi bir noktaya geldiğini ifade edebilirim." diye konuştu.
"ABD'nin Türkiye ile istihbarat paylaşımının devam etmediğine ilişkin haberler çıktı. İstihbarat paylaşımı devam ediyor mu?" sorusu üzerine Kalın, Amerika ile istihbarat paylaşımı konusundaki çalışmaların devam ettiğini belirtti.
İstihbarat iş birliğinin çok boyutlu bir konu olduğunu anlatan Kalın, şöyle devam etti:
"Bahsettiğiniz haberin detaylarıyla ilgili bizim elimizde bir bilgi yok. Şu anda devam eden, Irak sahasında, Suriye sahasında ve diğer alanlarda istihbarat paylaşımı ve iş birliği devam ediyor. Yeterli mi, bizim ihtiyaçlarımızı karşılayacak düzeyde bir istihbarat paylaşımı yapılıyor mu? Buna 'evet' demem mümkün değil. Çünkü Türkiye aynı anda hem DEAŞ'a hem PKK'ya hem FETÖ terör örgütüne karşı mücadele ederken ABD başta olmak üzere diğer müttefiklerimizden yeteri kadar askeri, istihbari, siyasi destek görmediğimizi ifade etmek istiyorum. Buna rağmen bizim istihbarat teşkilatımız dünyanın neresinde olursa olsun Türkiye'nin milli menfaatleri için çalışmalarına hiç ara vermeden devam ediyor. Birileri iş birliği yapsa da yapmasa da kendi imkan ve kabiliyetlerini kullanmak suretiyle bu çalışmalarına bundan sonra da devam edecektir."
"Türkiye ile ABD arasında F-35'lere ilişkin bir komisyon kurulacağı duyurulmuştu. F-35 ile ilgili son gelişmeler nelerdir?" sorusu üzerine Kalın, bu konuda ortak bir komisyon kurulması fikrinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kasım ayında Washington'a yaptığı ziyarette gündeme geldiğini ifade etti.
Kendisi dahil, ilgili kişilerin bu konuda görevlendirildiğini anlatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Amerikan mevkidaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde maalesef bugüne kadar bir netice alamadık. Çünkü Amerikan tarafı bu konuda çok maksimalist bir taleple yaklaşımla, F-35'lerin S-400'ler Türkiye'de olduğu müddetçe verilmeyeceğine dair keskin bir pozisyon içerisindeler. Biz ise bu komisyonun teknik düzeyde yapacağı çalışmaların bu meseleye ışık tutacağını söyledik, söylemeye de devam ediyoruz. Bizim teklifimiz hala masada. Burada bir değişiklik söz konusu değil. Çünkü kongrede gündeme gelen 'F-35'ler Türkiye'ye giderse S-400'ler hassas bilgileri çalacaklar, bunlar da bizim aleyhimize kullanılacak' şeklinde dolandırılan bir şehir efsanesi var. Bu ne kadar gerçek, ne kadar olgulara dayanıyor, ne kadar teknik uzmanlar tarafından teyit ediliyor, yahut edilmiyor bunları incelemek üzere bir komisyon kurulmasının hala doğru bir fikir olduğu kanaatindeyiz. Bununla ilgili Amerikan mevkidaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde teklifimizi yeniledik, bundan sonra da yenilemeye devam edeceğiz."
Bu konunun Türkiye'ye karşı bir şantaj unsuru olarak kullanılmasının kabul edilemez olduğuna dikkati çeken Kalın, müttefiklik ilişkisinde şantaj ve yaptırım dilinin kullanılmaması gerektiğini, bunun yapıcı olmadığını, sonuç vermeyeceğini görmelerinin gerektiğini vurguladı.
İbrahim Kalın, ABD Başkanı Donald Trump'ın azil sürecinin ardından Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönemin başlayıp başlamayacağına ilişkin soruya karşılık, şöyle konuştu:
"Bu konu, Amerikan iç siyasetinin bir konusu ama tabii ki bütün dünyanın takip ettiği bir mesele. Dün neticelendi. Başkan Trump aklandı, artık dosya kapanacak. Bu Amerikan siyasetine nasıl etki yapar bunu izleyeceğiz. Sayın Trump Türkiye ile iyi ilişkiler geliştirmek isteyen bir siyasi lider. Bunu pek çok defa ifade etti kendisi. Kendi sistemi içindeki muhalefete rağmen bunu ifade ettiler. Biz de bu yapıcı yaklaşımı elbette karşılıksız bırakmayacağız. Sayın Cumhurbaşkanımızın Sayın Trump ile iyi bir ilişkisi var ama temel meselelerde çözmemiz gereken konular olduğunu hatırlatmamız gerekiyor. Yani PYD meselesi olsun, Suriye konusu olsun, PKK ile mücadele, FETÖ, Halkbank konusu olsun diğer konularda daha hızlı daha yapıcı bir yaklaşımda mesafe almamızın mümkün olduğuna inanıyoruz. Bunun için de biz çalışmalarımızı mevkidaşlarımızla bundan sonra da devam ettireceğiz."
"İdlib'de süren gerilim konusunda Rusya ile nasıl bir koordinasyon içindeyiz. Yeni bir Soçi söz konusu mu?" sorusu üzerine Kalın, daha önce varılan Soçi Mutabakatı çerçevesinde varılan İdlib Mutabakatı'nın hala masanın üzerinde olduğunu vurguladı.
Çatışmasızlık bölgesinin sınırlarını bu mutabakata göre belirlediklerini anımsatan Kalın, şunları söyledi:
"12 askeri gözlem noktamızı da yine bu mutabakatın belirlediği sınırlar içerisine yerleştirmiştik. Haritayı zihninizde canlandıracak olursanız o çatışmasızlık bölgesinin iç kısmında Türk askeri gözlem noktalarında bulunmakta, dış kısmında da Rus askerleri bulunmakta. Haritanın yine bu olduğunu kabul ediyoruz ve bu harita üzerinden müzakere yürüteceğimizi de Rus tarafına ifade ettik. Burada bir değişiklik olması mutabakata da aykırıdır, İdlib anlaşmasına da aykırıdır. Oradaki demografik yapıya da aykırıdır, üreteceği sonuçlar açısından da son derece tehlikeli bir gelişme olacaktır. Özellikle oradaki askeri gözlem noktalarımız ve askerlerimizin korunması noktasında sadece bu konuları konuşmayacağız. Yani, harita, İdlib Mutabakatı, çatışmasızlık bölgesi değil. Askerlerimize yönelik herhangi bir tehdit söz konusu olduğunda nasıl karşılık vereceğimizi gördüler. Bundan sonra da bu konuyu çok açık ve net bir şekilde ifade ediyorum, karşılıksız bırakmayacağımızı rejimin de gayet net bir şekilde bilmesi gerekiyor."
Kızılaya yapılan şartlı bağış ve sonrasında yaşanan tartışmalar ile muhalefetin "vergi kaçırıldığı"na yönelik iddiaların sorulması üzerine İbrahim Kalın, bu konuda Kızılayın hem kurum olarak hem de Kızılay başkanının detaylı açıklamalar yaptığını hatırlattı.
Bu konuda daha önce de benzer örnekler bulunduğuna işaret eden Kalın, "2015 ile 2019 arasında, 4 yıllık dönemde buna mümasil olabilecek yaklaşık 16 şartlı bağışın yapıldığını, bunların farklı hayır işlerinde kullanıldığını biz biliyoruz. Belgeleri ile bu ortada." dedi.
Sadece Kızılaya değil, başka kurumlara ya da başka belediyelere de yine "şartlı bağış" şeklinde bağışlar yapıldığının bilindiğini aktaran İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla burada süreci başlatan bağış sahibidir. Yani bağışı şartlı hale getiren, 'şuraya verilmek üzere biz bu başı yapıyoruz' diyen, bağış sahibidir. Burada bir vergi kaçırılması yahut bir usulsüzlük söz konusu değil. Kızılay kurumumuz bu şartlı bağış alırken de bunun şartlarını açık ve net bir şekilde görüşüyor, konuşuyor ve bunun gereği olarak da o parayı, o bağışı başka bir hayır kurumuna aktarıyor. Bunun dediğim gibi çok farklı örnekleri var. Burada Kızılay bizim güçlü bir kurumumuzdur, onu yıpratmaya dönük bir siyasi polemiğin başlatılması gerçekten üzücüdür. Bakın bugün işte Elazığ'daki, Malatya'daki depremden, Van'daki çığ felaketine İdlib'deki masum İnsanların korunmasından, ihtiyaçlarının karşılanmasından, dünyanın birçok yerindeki ihtiyaç sahibi insanların yardımına koşulmasına kadar Kızılay sahada canla başla çalışmakta. Burada bu kurumlarımızı yıpratarak kimsenin eline bir şey geçmez. Yarın herkesin Kızılaya ihtiyacı olabilir bu hassasiyetle bu konuların değerlendirilmesinin daha isabetli olacağını düşünüyoruz."