Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuştu.
Konuşmasına tüm katılımcıları selamlayarak başlayan Erdoğan, toplantının hayırlara vesile olmasını Allah'tan niyaz etti.
Türkiye'nin içinde ve dışında önemli gelişmeler yaşandığı bir dönemden geçildiğini belirten Erdoğan, "Suriye'de sınırlarımız boyunca kurulan terör koridoru tuzağını hamdolsun bozduk. Son olarak Barış Pınarı Harekatı ile Rasulayn ve Telabyad arasındaki hattı da güvenli hale getirdik. Böylece Suriye içinde terörden arındırdığımız toplam alanı 8 bin 200 kilometrekareye çıkardık." diye konuştu.
Bu süreçte bölgede müzakere yürüttükleri ülkelerin kendilerine verdikleri sözler olduğunu anımsatan Erdoğan, "Terör örgütünün tüm sınır hattı boyunca 30-32 kilometre derinliğin dışına çıkartılması taahhütlerinin yerine getirilmediğini görüyoruz. Aynı şekilde 30 kilometrelik hattın dışından da zaman zaman bölgemize yönelik tacizler sürüyor. Bölücü terör örgütü sivilleri hedef alan kanlı eylemleriyle bölgeye barış ve istikrarın gelmesini engelliyor. Türkiye olarak bölgede inşa etmeyi planladığımız yerleşim alanlarına başlayabilmemiz için öncelikle güvenliği ve huzuru sağlamamız gerekiyor. Bu doğrultuda gereken her adımı atmakta kararlıyız." ifadelerini kullandı.
"AVRUPA ÜLKELERİNİN DE ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMASI GEREKİYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İdlib tarafındaki durumun çok daha endişe verici olduğuna dikkati çekerek, "Rejimin saldırıları ve tacizleri özellikle bölgede kalıcı bir ateşkesi mümkün kılmıyor. Bu saldırılardan kaçan 100 bine yakın kişi sınırımıza doğru harekete geçti. Biz Avrupa başta olmak üzere tüm dünyaya, yeni bir sığınmacı dalgasına tahammülümüzün olmadığını açıkça söyledik. 'Şayet Türkiye'nin İdlib'deki çabalarına gereken destek verilmezse ortaya çıkacak sonuçların bedelini herkes ödeyecektir' dedik. 4 milyona yakın insanın yaşadığı İdlib'de sükunetin sağlanması için Avrupa ülkelerinin de elini taşın altına koyması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bir başka önemli faaliyet alanlarının Kıbrıs açıklarındaki petrol ve doğal gaz arama konusu olduğuna işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Halen 2 sismik araştırma ve 2 sondaj gemisi ile bölgede faaliyet gösteriyoruz. Ülkemizin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşayan kardeşlerimizin hakkını, hukukunu korumak için gereken her şeyi yapmakta kararlıyız. Biliyorsunuz Türkiye'nin Kıbrıs'taki petrol ve doğalgaz arama çalışmaları başladığında Cumhuriyet Halk Partisi buna da karşı çıktı. CHP'li bir milletvekili bununla ilgili Meclis'e bir soru önergesi verip 'Bir kova bile petrol çıkmadı' diyerek adeta kin kustu. Halbuki bu tür çalışmaların sabırla yürütülmesi gerekiyor, bunlar bilmezler ki bu tür aramalarda 1, 2, 3, 4, 5 sondajla petrol çıkar mı, çıkmaz mı? Önce bunları bir öğrenin, bir sorun, soruşturun, bu işler nasıl oluyor, acaba bunların zaman zaman hiç çıkmadığı da oluyor mu, olmuyor mu, bunları bir soruşturun. Bak Karadeniz'de geldiler Exxon orada sondaj çalışmaları yaptı, 200 milyon dolar harcadılar ve oradan petrol çıkaramadılar, dönüp gittiler. Bunlar bütün bunlardan bi haber, yeter ki lekeleyelim. Ne yaparsanız yapın biz esbaba tevessül ediyoruz, netice de Allah'tan diyoruz, yola devam ediyoruz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ana muhalefetin bu tavrı Yunan medyasına bolca malzeme verdi. Türkiye'de hemen her şeyin yerlisini ve millisini yaptık, sadece ana muhalefet konusunda bunu başaramadık. İnşallah milletimizle birlikte onu da başaracağız." dedi.
"LİBYA'DAKİ HER GELİŞME BİZİ YAKINDAN İLGİLENDİRİYOR"
Türkiye'nin tabi bir medeniyet ve tarih havzası bulunduğunu, bu havzanın oldukça geniş olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
"Akdeniz ve Kuzey Afrika bu havzanın en önemli parçalarından biridir. Bu bakımdan Libya'daki her gelişme bizi yakından ilgilendiriyor. Libya bize hem Osmanlı'nın hem de Osmanlı subayı olarak burada önemli hizmetler ifa eden Gazi Mustafa Kemal'in yadigarıdır. Hani sen Gazi Mustafa Kemal'in kurduğu partiydin, bir de şöyle olumlu bir açıklamanız olsun... Yok, o inat var ya değişmez. Gazi Mustafa Kemal 1911 yılında Trablus-Bingazi ve Derne'de Libyalı kardeşlerimizi işgalci güçlere karşı teşkilatlandırmış ve onlarla birlikte savaşmıştır. Hatta Derne'deki çatışmalarda gözünden yaralanmış ve bunun izini ömür boyu şanla taşımıştır. Haberin var mı Bay Kemal?"
Kuzey Afrika'nın tamamı gibi Libya'da da, Türkiye ile yakın bağları olan milyonlarca kardeşlerinin bulunduğunun altını çizen Erdoğan, "Yönetimler arasındaki ilişkiler ne olursa olsun halklarımız birbirlerine daima muhabbet beslemiştir. Şu andaki Cumhurbaşkanı bile yine akrabalarının burada olduğu bir Cumhurbaşkanı. Dün onları anlattı, tarihçesini anlattı, yani 'Şu anda dedemden torunlar hala İstanbul'da yaşıyorlar' dedi. Aradaki bağların nedenli sıkı olduğu ortada." diye konuştu.
Libya halkının bir süredir yaşadığı sıkıntıları yakından takip ettiklerini anlatan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ülkenin meşru hükümetine karşı darbeci bir general tarafından başlatılan saldırılara en başından beri karşı çıktık. Çeşitli Avrupa ve Arap ülkeleri tarafından desteklenen darbeci generale karşı mücadele yürüten Trablus yönetimine her türlü desteği verdik, veriyoruz ve vereceğiz. Üstelik Libya bizim ülkelerimizin deniz yetki alanlarının çakışması sebebiyle denizden de komşumuzdur. Dolayısıyla Libya ile çok yönlü ilişkilere sahibiz. Bundan yaklaşık 10 yıl önce başlattığımız, 2012'de ilk adımlarını attığımız çalışmaları nihayet 27 Kasım'da imzaladığımız bir mutabakatla neticelendirdik. Yani merhum Kaddafi'nin döneminde, başbakanlığımda da bu adımları atmıştık, ömrü vefa etmedi ve bu işi neticelendiremedik, bu işin mazisi oralara kadar dayanıyor ve çok daha kararlı, çok daha içi dolu bir anlaşmayı imzalamak üzereydik.
Şimdi ise meydanı boş buldular, görüyorsunuz esip savuruyorlar. Ne yaparsanız yapın, biz imzaları attık, bu işi bitirdik ve şimdi daha da içini inşallah dolduruyoruz ama şu anda da soruyorlar, dün de sordular 'asker gönderecek misiniz?'. Zaten burada da bizim siyasi partilerimizin içerisinde bunu söyleyenler yok mu? Var, biz de ne diyoruz 'Biz davet edildiğimiz yere gideriz' ama davet edilmediğimiz yere gitmeyiz. Şu anda da böyle bir davet olduğuna göre icabet ederiz."
"ATTIĞIMIZ ADIM ULUSLARARASI HUKUKA TAMAMEN UYGUNDUR"
"Çünkü kardeşlik bağlarımız bizim çok farklı." ifadesini kullanan Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hem deniz yetki alanlarının sınırlandırılması hem de güvenlik ve askeri iş birliği mutabakatı ile Libyalı kardeşlerimize verdiğimiz desteği bir kez daha teyit ettik. Türkiye ve Libya tarafında tüm onay süreçleri tamamlanan bu mutabakat, resmen yürürlüğe girmiştir. Türkiye'nin ve Libya'nın birbirlerini gören deniz kıyıları temel alınarak hazırlanan deniz yetki alanları ile ilgili haritamızı Birleşmiş Milletler nezdinde de kayda geçirdik.
Bizim bu anlaşma ile amacımız, Akdeniz'de kimsenin hakkını, hukukunu gasbetmek değil, tam tersine hakkımızın gasbedilmesine engel olmaktır. Çünkü biz bu adımı atmamış olsaydık, Akdeniz'de Türkiye'yi kendi kara sahillerine hapsedecek bir oyun tezgahlanıyordu. Bizi adeta denize olta atamaz hale getirecek bu oyunlara elbette seyirci kalamazdık. Üstelik attığımız adım uluslararası hukuka ve dünyanın diğer yerlerindeki benzer tasarruflara tamamen uygundur. Güvenlik ve askeri iş birliği muhtırasına dayalı olarak inşallah Meclis açılır açılmaz ilk iş asker gönderme tezkeresini Meclisimize sunacağız. Meclisimizin de onaylamasıyla Libya'daki meşru yönetime çok daha etkin bir şekilde destek verme imkanına kavuşacağız. Darbeci generale savaş uçağından tanka ve paralı askere kadar her türlü desteği sağlayanlar ülkemizin bu adımına karşı çıkıyor."
Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda, Libya'daki duruma ilişkin "Rusya 2 bin Wagner ile orada. Neymiş, güvenlik güçleriymiş, Sudan 5 bin. Bütün bunlar oluyor. Neyle oluyor, resmi yönetim mi bunlara davet çıkarıyor? Hayır, 'Yaptık oldu' diyorlar. Bununla da oraya şu anda girmiş bulunuyorlar." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin ise mutabakat metnini imzaladığını, askeri güvenlik ve iş birliği anlaşmasını yaptığını, 8 ya da 9 Ocak'ta TBMM'den bunu da geçireceklerini ve davete icabet edeceklerini vurgulayan Erdoğan, "Onlar bir savaş baronuna yardım ediyor. Biz ülkenin meşru hükümetinin yanında davete icabet ediyoruz. Farkımız bu. Gerçi bunlar Mısır'da da ülkenin meşru hükümeti yerine darbeciyi desteklemişlerdi, hatırlayın. İnşallah Libya'da aynı ilkesizliği, aynı demokrasi ve hukuk düşmanlığını tekrarlamalarına izin vermeyeceğiz." diye konuştu.
Erdoğan dünkü Tunus ziyaretine değinerek, Cumhurbaşkanı seçilen Kays Said'e bu seviyedeki ilk ziyareti kendisinin yaptığını, baş başa ve heyetler halinde görüşmeler gerçekleştirdiklerini, iki ülke ilişkilerinin yanı sıra Libya meselesini de enine boyuna konuştuklarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Libya'nın istikrarı konusunda hemfikir olduğumuz Tunus ile ülkedeki meşru hükümete siyasi destek vermek için iş birliği yapma kararını aldık. 1 Ocak 2020 tarihi itibarıyla Güvenlik Konseyi'nin Geçici Üyeliği'ni üstlenecek Tunus'un tavrı ve kanaatleri bizim için çok değerlidir. Türkiye olarak Tunus'un, Cezayir ve Katar ile Berlin Süreci'ne katılması konusunda ısrar ediyoruz. Sayın Putin, Boris Johnson ve Şansölye Merkel ile bu konuları paylaştım. Dedim ki bu 3 ülkenin Berlin Süreci'ne katılmaları özellikle de Libya'nın sosyopolitik yapısı açısından çok çok önemlidir. Bu üç ülke hem buraya kıyıdaş 2 ülke özellikle Tunus ve Cezayir, Katar'ın ise kültürel noktada ciddi manada ilişkileri var ama bu 3 ülke bu çalışmalara ve sürece katılırsa çok daha etkin olacaklardır dedik.
Şansölye 'Bir değerlendireyim' dedi. Gerek Boris Johnson gerekse Putin'in aynen bizim gibi düşündüklerini gördüm. Sayın Putin 'Katılımcıları öğrenmem, hangi seviyede katılım var, bunları görmem, bilmem lazım' dedi. Dün aldığım habere göre zannediyorum üst düzey noktasında seviyenin biraz düşük olduğunu öğrendiği için herhalde katılmayacak. Boris Johnson'ın da zannediyorum durumu öyle olacak. Biz de duruma göre kararımızı vereceğiz. Aksi takdirde şu ana kadar Sayın Kalın buraya katıldı yine Sayın İbrahim Kalın Bey ile bu süreci devam ettireceğiz."
Tunus'un ülkedeki etkin aşiretleri ve bölge liderlerini bir araya getirerek, siyasi çözümü destekleme gayretini de olumlu bulduklarını, bu konuda da her türlü teşviği, desteği vermeye hazır olduklarını, Said'e ifade ettiklerine değinen Erdoğan, önümüzdeki dönemde Tunus ile her alanda çok daha derinlikli ve geniş iş birliği imkanları bulunacağına olan inancını dile getirdi.
"BÜYÜK DEVLETLERİN ALAMETİ FARİKALARINDAN BİRİ"
Erdoğan, büyük devletlerin alameti farikalarından birinin de yüzlerce, binlerce yıl ayakta kalacak şekilde inşa edip, insanlığın ortak mirasına kazandırdıkları büyük eserler olduğunu vurguladı.
Dünyanın neresine gidilirse gidilsin denizde ve karada hayranlık verici yapılarla, eserlerle karışıldığına işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin mirasçısı olduğu medeniyetlerden kalan eserlerle bu konuda önemli bir birikiminin bulunduğunu söyledi.
Özelikle İstanbul'un bu bakımdan pırlanta kıymetinde bir şehir niteliği taşıdığına dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Mimar Sinan başta olmak üzere İstanbul'u abide eserlerle donatan ecdadı hürmetle yad ediyoruz. Biz de Büyükşehir Belediye Başkanlığından başlatırsak 25 yıl yaptığımız hizmetlerle İstanbul'a yeni eserler kazandırmanın hep gayreti içinde olduk. Ardından Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak bu hizmetleri 81 vilayetimize yaydık. Geriye dönüp baktığımızda hamdolsun milletimizin hayır duasını alan pek çok hizmeti, eseri, projeyi ülkemize kazandırdığımızı görüyoruz.
Bunun son örneklerinden biri İstanbul Havalimanı'dır. Tam kapasiteyle nisanda hizmete giren havalimanımız şu ana kadar 50 milyonun üzerinde yolcuya en üst standartlarda hizmet verdi. 50 milyonuncu yolcuyu uğurlamak bize nasip oldu. Amerika'ya kendilerini aile olarak yolcu ettiğimiz kardeşlerimize Türk Hava Yollarının hediyelerini de eşimle beraber takdim ettik. Birinci etabın kapasitesine kısa sürede ulaşacağımız anlaşılıyor. Bu durum bize 150 milyonluk ikinci kapasite hedefi için hazırlıklarımızı hızlandırmamız gerektiğini ifade ediyor."
"TÜRKİYE'YE KÜÇÜK DÜŞÜNMEK, DAVRANMAK YAKIŞMAZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptıklarını bir kenara bırakıp, yapacaklarına odaklandıklarına dikkati çekerek, Türkiye'ye küçük düşünmenin ve küçük davranmanın yakışmayacağını anlattı.
Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Kanal İstanbul böyle bir projedir. Öncelikle şu hususu belirtmek istiyorum. Bu öyle akşam yatıp sabah kalktığımızda aklımıza gelen, anlık olarak ortaya çıkmış bir proje değildir. Kanal İstanbul'un neredeyse Başbakanlığımdan öncesine dayanan bir geçmişi vardır. Biz bu projeyi seçim kampanyamızda milletimizin takdirine sunduk ve onayını aldık. Ardından bu proje adeta ilmik ilmik örülerek konuşulmuş, tartışılmış, çalışılmış, hazırlıkları yapılmış ve bugünkü noktaya gelmiştir."
Erdoğan, kanalın uzunluğunun 45 kilometre olacağına işaret ederek, bünyesindeki 2 limanı, bir yat limanı, lojistik merkezi, 7 köprüsü, 2 demir yolu ve 2 hafif raylı geçişiyle Kanal İstanbul'un dünya çapında bir eser olacağını belirtti.
İnşası sırasında 1,1 milyar metreküplük dolgunun yapılacağı, yaklaşık 10 bin kişinin istihdam edileceği projenin güzergahının belirlendiğini anımsatan Erdoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, projenin 100 binlik planını onayladığını, ÇED Raporu'nun tamamlanıp, askıya çıktığını bildirdi.
"OLDU Kİ BULAMADIK MİLLİ BÜTÇEDEN"
Küçükçekmece Gölü'nden başlayacak projenin Terkos Gölü'nün doğusundan Karadeniz'e ulaşacak bir hat boyunca inşa edileceğini anlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Anayasa Mahkemesi bu projenin yap-işlet-devret modeli kapsamına alınmasıyla ilgili düzenlenmenin iptaline ilişkin malum çevrenin başvurusunu reddetmiştir. Bir başka ifadeyle bu projenin kararı verilmiş, süreci başlatılmış ve belirli bir aşamaya da gelinmiştir. Kanal İstanbul'un proje ve inşa süreciyle ilgili hazırlıklarımız tamamlanmak üzeredir. İnşallah yakında bununla ilgili ihaleye de çıkılacaktır. Bu büyük projeyi devletimize ve milletimize herhangi bir yük getirmeden yap-işlet-devlet modeliyle, oldu ki bulamadık milli bütçeden bunu yapmak suretiyle hayata geçireceğiz.
Ana muhalefetin başındaki zat bütün müteahhitleri tehdit ediyor. 'Sakın bu işe girmeyin, bak girerseniz biz geliyoruz, geldiğimizde biz bunu iptal ediceğiz.' Ya sen gelmeyeceksin, zaten sen gelemezsin. Bu ülkede dikili bir ağaçı olmayana benim milletim 'Yürü' demez. Sizin böyle bir gayretiniz yok. Milletimiz hizmet bekliyor. Siz birinci köprüde de aynısını yaptınız. Yaptık mı, yaptılar, Allah rahmet eylesin. İkinci köprüde bunlar yine aynısını yapmadı mı, aynısını yaptılar. Yaptık mı, yapanlardan Allah razı olsun, ölenlerin ruhunu Allah rahmet eylesin."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 3'üncü Köprü, Osman Gazi Köprüsü, İstanbul-İzmir Otoyolu, Marmaray, Avrasya Tüneli'nde de ana muhalefetin benzer itirazlarda bulunduğunu hatırlatarak, "Başbakan olduğumuzda Adnan Menderes Havalimanı gibi doğru dürüst bir havalimanı yoktu. Oraya da şu andaki muhteşem havalimanını yaptık, çünkü bize hizmet yakışıyor. Oy verirler vermezler, önemli değil. Bizim karakterimizde şu var, 'At denize balık bilmezse halik bilir.'" diye konuştu.
Erdoğan, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda, ülkeye ve millete hizmet etmenin nasip işi olduğunu belirtti.
"Şayet nasibinizde böyle hayırlı bir işe vesile olmak yoksa önünüze gelen fırsatları da tepersiniz." diyen Erdoğan, İstanbul'a ve Türkiye'ye kazandırılacak tarihi bir eser olarak gördükleri Kanal İstanbul'a herkes gibi muhalefetin de destek olmasından memnuniyet duyacaklarını ifade etti. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama onlar ne yapıyor? Destek olmak bir yana 'Biz bunu yaptırmayız, yapanlara da parasını ödemeyiz.' diyebilecek kadar akıl, mantık dışı bir yere savruluyorlar. Bu, bırakınız devlet yönetimini ve siyaseti, çocukların kendi aralarında evcilik oynarken bile etmeyecekleri bir sözdür. Kumaşında azıcık devlet adamlığı, yönetici sorumluluğu, hukuk bilgisi, hak ve adalet anlayışı olan hiç kimsenin ağzından böyle bir söz çıkamaz. Gerçi bunlar gittikleri yerlerde ülkelerini şikayet edip, uluslararası yatırımcılara 'Türkiye'ye sakın gelmeyin.' çağrısı yapabilecek kadar muvazeneyi yitirmiş bir zihniyetin mensuplarıdır. Onun için de iflah olmuyorlar. Kendi bataklıklarında çırpınıp duruyorlar.
Bunun da ötesinde, projeye niçin karşı çıktıklarının makul, mantıklı, bilimsel bir izahını da yapamıyorlar. Öyle ya karşı çıkıyorsanız, hesabınızı, kitabınızı, alternatiflerinizi ortaya koyarsınız, bizi de milleti de ikna edersiniz, mesele biter. Peki, bunların söylediği nedir? Kimi, 'Bunu hangi parayla yapacaksın?' diyor. Halbuki proje eğer yap-işlet-devret ile olursa zaten bizim bütçemizden herhangi bir para çıkmadığı gibi bütçeye dönüşü olan bir para var. Milli bütçeden bunu yapar mıyız, eyvallah yaparız. Onun da bütün bu noktadaki kaynakları bellidir. Kimi, 'çevre ve deprem riski' diyor. Halbuki projenin hazırlıkları kapsamında çevre ve deprem meselesi de dahil 56 kurumdan olumlu görüş alınmıştır. Kimileri 'gereksiz' yönünde açıklamalarda bulunuyor. Herhalde bu söz CHP'nin klasik muhalefet zihniyetini en iyi yansıtan ifadedir. Çünkü CHP, tarihi boyunca ülkemizin her önemli projesine böyle diyerek karşı çıkmış, takoz koymaya çalışmıştır."
"HAMDOLSUN MİLLETİMİZ TÜRKİYE'Yİ BU 'İSTEMEZÜKÇÜ' ZİHNİYETİN ELİNE BIRAKMADI"
Eski Başbakanlardan Adnan Menderes'in Vatan Bulvarı'nı açarken CHP'lilerin yolun genişliğini eleştirdiğini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Çünkü ne hayal edebilirler, ne böyle bir şey yapabilirler. Ne dediler, 'Buraya uçak mı indireceksiniz?' Aynı CHP, işte şimdiki 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün inşaatına ne dediler, 'Bu köprüden mutlu azınlık geçecek.' gerekçesiyle karşı çıktılar. Acaba, buradan CHP'ye oy veren kardeşlerim geçmiyor mu, geçmedi mi? Bunun mutlusu, mutsuzu olur mu? Biz bunu yaparken bunun ayrımını yapmıyoruz ki. Buradan AK Parti, CHP, MHP, İYİ Parti, şu parti, bu parti böyle bir ayrım yapmıyoruz ki. Biz bunu Türk milletine yapıyoruz, insanlığa yapıyoruz, farkımız bu. İnşaat bittiğinde hükümet değişip de açılışını yapmak kendilerine nasip olunca bu sefer pişkince 'büyük eser' diyerek projeye sahip çıkmaktan da geri kalmadılar.
Geçmişte yerli ve milli uçak, yerli ve milli silah, yerli ve milli demiryolu, yerli ve milli araba projelerimizi akamete uğratan, hatta GAP'a dahi karşı çıkan yine bunlar. Şimdi sahiplenmeye çalıştıkları Marmaray'ı engellemek için, Avrasya Tüneli'ni sabote etmek için neler yaptıklarını daha dün gibi hatırlıyoruz. CHP kafasının Fatih Sultan Köprüsü'nde, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nde, İstanbul-İzmir Otoyolu'nda, İstanbul Havalimanı'nda ve diğer yüzlerce, binlerce projedeki tutumunu en iyi milletimiz biliyor. Hamdolsun milletimiz Türkiye'yi bu 'istemezükçü' zihniyetin eline bırakmadı, inşallah bundan sonra da bırakmayacak."
"TÜRKİYE'NİN KENDİNE AİT BİR SU YOLU OLARAK FAALİYET GÖSTERECEK VE İŞTELİCEK"
Kanal İstanbul'u, İstanbul Boğazı'ndaki deniz trafiğinin bir alternatifi olarak planladıklarını anlatan Erdoğan, "Geçtiğimiz yıl İstanbul Boğazı'ndan 41 binin üzerinde gemi geçti. Yani günde 118 civarında gemi, bu su yolunu kullanarak Marmara ile Karadeniz arasında seyrüsefer yapıyor. İstanbul'un böylesine yoğun bir deniz trafiğini kaldıramadığını, günün herhangi bir saatinde boğaza bakan herkes görebilir. Tabii gözleri olup görmeyenlere, kulakları olup duymayanlara, dilleri olup hakkı söyleyemeyenlere, bu gerçekleri kabul ve ikrar ettirmek pek mümkün değildir." diye konuştu.
Erdoğan, sadece son 2 yılda boğazda irili ufaklı 41 gemi kazası yaşandığını aktararak, geçmişte boğazda yaşanan pek çok felaketin de unutulmaması gerektiğine dikkati çekti. Sadece Independenta Romen bandıralı tanker kazasının yol açtığı çevre felaketinin bedelinin 40 milyar lira olduğunu belirten Erdoğan, geminin 7,5 ay kaza yerinde yandığını hatırlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:
"Kanal İstanbul'un ön çalışmalarındaki bütçesi 75 milyar lira civarındadır. İstanbul'da aşağı yukarı aynı trafiğe sahip Çanakkale Boğazı'na göre 4 kat daha fazla kaza yaşanıyor. Çünkü, gemi geçişleri yanında boğazın kendi iç trafiği de çok ama çok yoğun. İstanbul gibi 15 milyon nüfusa ve fiilen belki 18 milyon insana belki ev sahipliği yapan dünyanın en büyük şehirlerinden birinde karşımızdaki bu soruna çözüm bulmak, ülkenin yöneticileri olarak en başta gelen görevimizdir.
Türkiye'nin bu projeden elde edeceği gelir maliyetini kısa sürede çıkartacağı gibi kalıcı bir finansman kaynağı haline de getirecektir. Bu projeyle artık iyice sıkışan İstanbul'a yeni nefes ve hayat alanları açıyoruz. Kanal İstanbul'un Montrö Sözleşmesi ile herhangi bir ilgisi de yoktur. Tamamen Türkiye'nin kendine ait bir su yolu olarak faaliyet gösterecek ve işletilecektir. Ülkemizin en değerli markası olan İstanbul, bu projeyle çok daha kıymetlenecektir. Tabii, bunun için önce ülkemizi ve şehrimizi deruni bir aşkla her türlü hesaptan ayrı bir muhabbetle sevmemiz gerekiyor."
"SENİN BÖYLE BİR KARAR VERME YETKİN YOK"
Erdoğan, Kanal İstanbul projesine yönelik eleştirileri değerlendirirken, "İnanın bunların İstanbul sevdası diye bir dertleri yok, İstanbul sevgisi diye bir dertleri yok. Nasıl olduysa İstanbul'da bir Büyükşehir Belediye Başkanlığını aldılar ama İstanbul seçimini kazanmadılar. İstanbul seçimini AK Parti kazandı. Çünkü, Meclis kahir ekseriyetiyle kimde? AK Parti'de ve Cumhur İttifakı'nda. Bunu iyi anlamamız lazım." dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Kanal İstanbul hakkındaki açıklamalarına değinen Erdoğan, "İstanbul'a 'Kanal İstanbul gereksiz.' diyor. Bunun kararını vermek sana değil, bunun kararını verme yetkisi bize aittir. Biz bunun kararını zaten verdik. Aynı zamanda Büyükşehir Belediye Meclisine aittir. Senin böyle bir kararı verme yetkin de yok." ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu konuda adımları attıklarını, yola kararlı bir şekilde devam ettiklerini ve bunu yapacaklarını vurguladı.
Necip Fazıl Kısakürek'in "Canım İstanbul" şiirinin "Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar. Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim. O benim, zaman mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur. Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale. Ve kavuşmuş rüyalar, onda onda misale. İstanbul benim canım. Vatanım da vatanım. İstanbul, İstanbul..." dizelerini okuyan Erdoğan, İstanbul'a Kanal İstanbul projesini kazandırma konusunda kararlı olduklarını kaydetti.
Erdoğan, "Projenin sahibi, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Kurumların görevi devletin aldığı karara uygun şekilde kendi sorumluluk alanlarında üzerlerine düşeni yapmaktır. Görevi ihmal eden hesabını millete ve hukuka muhakkak verecektir." değerlendirmesinde bulundu.