Güncelleme Tarihi:
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
"İngiltere'deki NATO Zirvesi öncesinde başlayan Baltık Planlarına rezerv iddiaları sonrasında Türkiye'nin söz konusu planlara yönelik tutumu ne yönde? Türkiye'nin güvenlik kaygılarına yönelik ittifak üyelerinin tutumu nasıl?" sorusu üzerine Akar, Türkiye'nin Afganistan'dan Kosova'ya, Atlantik'ten Doğu Akdeniz'e kadar bütün alanlarda NATO'yla beraber olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin uzun yıllardan beri ittifakın üyesi olduğunu hatırlatan Akar, şunları kaydetti:
"Bu konuda operasyonlar başta olmak üzere tatbikatlar, NATO karargahlarına personel desteği dahil elimizden gelen her türlü desteği sağladık, sağlamaya devam ediyoruz. Ayrıca Gayri Safi Milli Hasılamızın da yüzde 2'ye tekabül eden miktarında da savunma harcamalarımızı yapmak için tüm gücümüzle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şu anda 1,89 civarındayız. NATO, Galler zirvesinde aldığı karar çerçevesinde bunun yüzde 2 olmasını istiyor.
Diğer ülkelerle birtakım sorunlar yaşanmakla birlikte biz, olabildiğince hızlı bir şekilde bu orana ulaşmaya çok yakınız. Ve Türk Silahlı Kuvvetleri NATO içindeki ikinci büyük ordu olarak bütün ülkeler tarafından bilinmekte ve saygıyla anılmaktadır. NATO, Türkiye ile daha güçlü ve daha anlamlıdır. Türkiye'nin sorgulanması anlamsızdır. Böyle bir sorgulamayı uygun görmüyoruz. Böyle bir tartışma açıyorlar ki bu gerçekten anlamsız bir tartışma. Bu zaman zaman gündeme geliyor ve zaman zaman bunlara cevap vermek zorunda kalıyoruz."
Akar, Türkiye'nin güney sınırlarının NATO'nun da güney sınırları olduğuna değinerek, Türkiye'nin, güney sınırlarını başta DEAŞ, PKK/YPG olmak üzere terör ve teröristlere karşı korurken, aynı zamanda NATO'nun, Avrupa'nın da güvenliğini sağladığına işaret etti.
"Türkiye bir cephe ülkesi"
Türkiye'nin, NATO ülkeleriyle, Avrupa ile teröristler arasındaki son mevzi olduğunu vurgulayan Akar, terör konusunda Türkiye'nin bir cephe ülkesi olduğuna, burada Türkiye'nin çektiği yükü herkesin bildiğine dikkati çekti.
Akar, Türkiye'nin NATO ile çalışmaya devam ettiğini, bu konuda herhangi bir farklı düşüncenin bulunmadığını vurgulayarak, "Karşılıklı saygı içinde, hakka, hukuka riayet şeklinde çalışmalarımız devam etti, edecektir. Diğer taraftan da bizim herhangi bir şekilde NATO'nun çalışmalarını, planlarını bloke etmemiz gibi bir şey söz konusu değil. Biz bu konuda iş birliğine son derece açığız. Bu iş birliği konusunda son derece istekliyiz. Elimizden gelen her türlü gayreti gösterdik, desteği sağladık. Bugüne kadar bunun birçok örneği var." diye konuştu.
Ortak amaç doğrultusunda, ortak bir platform çerçevesinde Türkiye'nin ve Türk milletinin hak ve menfaatlerini korumak durumunda olduklarının altını çizen Akar, "Bizim herhangi bir şekilde NATO ortamında, NATO platformlarında ülkemizin hak ve menfaatine ilişkin birtakım iddialar ortaya koyduğumuzda bu herhangi bir şekilde NATO'ya karşı bir tavır olarak algılanmamalıdır. Bu konuda herkesin daha mantıklı, objektif olarak olaylara bakmasının önemli olduğunu değerlendiriyoruz." dedi.
"Barış Pınarı Harekatı'na uluslararası tepki geldi. NATO'da da Baltık Planı karşılığında PKK/YPG'nin terör örgütü olarak tanınması talep edildi. Türkiye'nin tezlerinin uluslararası platformda anlatılmasında ve muhatapların iknasında sorunlar mı yaşanıyor?" sorusuna Akar, "Herkesin kendi ülkesinin, milletinin menfaati saygıdeğerdir fakat burada olabildiğince objektif, tarafsız olmak lazım. Burada bilgilendirmeme diye bir şey söz konusu değil." yanıtını verdi.
Türkiye Planı ve Baltık Polonya Planı ile alakalı sıkıntının Türkiye'den kaynaklanmadığını vurgulayan Akar, daha önce NATO kuruluşlarında kabul edilen ve PKK'nın bir parçası olduğu tespit edilen YPG'nin, 2017'de yapılan ve "GRP" denilen Türkiye'nin savunma planına gelindiğinde ise "terörist olmadığı" şeklinde bir görüş belirlediğini anlattı.
Akar, Türkiye'nin NATO'nun kurum ve kuruluşlarının kabul ettiğinin uygulanmasını istediğini belirterek, şunları kaydetti:
"Bizim planımızın yayınlanması engellendi. Dolayısıyla biz buna karşılık olarak şunu söyledik; bizim planımız yayınlanmıyor, kuzey ve güneydeki savunma planlarının müşterek olması lazım, dolayısıyla bunların aynı anda yayınlanması lazım. Bizim iddiamız bu. Bu, bir engel değil. En son yapılan da herhangi bir taviz değil. Revize olmakta olan Polonya Baltık Planının NATO Konseyinden geçmesi fakat askeri komitede değerlendirilmesine fırsat verdik. Fakat her halükarda NATO Genel Sekreteri ile yapılan görüşmeler sonrasında bu iki planın aynı zamanda yayınlanmasında mutabık kaldık. Biz burada NATO'nun daha öncesinden beri kabul ettiği bilgilerin, değerlendirmelerin aynı şekilde kabul edilerek, söz konusu Türkiye'nin savunmasına ilişkin GRP dediğimiz planın da aynı şekilde yayınlanmasını talep ediyoruz, bunu bekliyoruz."
Gündem yoğun olduğu için bazı konuların bir sefer söylenince anlaşılmadığına değinen Akar, Türkiye'nin bunu tekrar tekrar anlatması gerektiğini bildirdi.
Bakan Akar, Barış Pınarı Harekatı ile alakalı gelişmeler ve GRP'yi anlattıkça, muhataplarının bunu anladığını ve Türkiye'nin endişelerini paylaşır hale geldiklerini memnuniyetle gördüklerini söyledi.
"Bazen muhataplarınız olan bakanlarda görev değişikliği oluyor. Yeni bakanlara bir şeyleri anlatmaya sıfırdan mı başlıyorsunuz?" sorusu üzerine Akar, şu cevabı verdi:
"Sıfırdan demeyelim de bazı şeyleri tekrar etmek, bazı şeyleri özetlemek, bazı şeyleri tekrar tekrar gündeme getirmek gerekiyor. Bir de oradaki terimleri, terminolojiyi iyi kullanmak suretiyle onların aklına, kalbine, kafasına işleyecek şekilde bunu ifade etmek gerekiyor. Burada usanmak yok. Burada tekrardan kaçınmak yok. Biz sabırla, nezaketle bildiklerimizi, gördüklerimizi, ülkemizin, milletimizin iyiliğine olan konuları, bölgenin ve NATO'nun yarına olan konuları tekrar tekrar gündeme getiriyoruz. Burada ciddi bir ilerleme olduğunu memnuniyetle görüyoruz."
"Herhangi bir taviz söz konusu değil mi?" sorusu üzerine Akar, şu değerlendirmede bulundu:
"Bizim isteklerimiz, milli hak ve menfaatlerimizle ilgili ortaya koyduğumuz şeyler son derece objektif, makul, mantıklı, 'aklın yolu birdir' dedikleri şekilde olduğu için burada bir aşırılık yok. Dolayısıyla bu aşırılık olmayan, gayet makul ve mantıklı olan isteklerimizden de geri dönmek diye bir şey söz konusu değil. Çünkü bizde hiçbir şımarıklık, hiçbir aşırı istek söz konusu değil. Uluslarası hukukun kabul ettiği neler varsa o çerçevede taleplerimizi ortaya koyuyoruz."
"NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg makul buluyor mu talepleri?" sorusunu Akar, "Evet. Sayın Stoltenberg'e bu çalışmalardaki bize katkılarından, desteklerinden, koordinasyon ve iş birliğindeki faaliyetleri hızlandırmasından dolayı teşekkür ediyorum." şeklinde yanıtladı.
"Londra'daki NATO zirvesinden sonra Türkiye YPG tezlerinden vazgeçti, Baltık ve Polonya planlarını onayladı, dolayısıyla dosya kapandı gibi" bir algının ortaya çıktığının belirtilmesi üzerine Akar, "Kesinlikle böyle birşey söz konusu değil. YPG teröristtir, PKK'nın Suriye koludur, PKK'dan hiçbir farkı yoktur. Bundan herhangi bir şekilde vazgeçmemiz, tevil etmemiz, değiştirmemiz asla söz konusu değildir. YPG teröristtir, bütün dünya bunu böyle bilecek." diye konuştu.
Bakan Akar, gayrıresmi toplantılarda bu konunun tüm milletler tarafından kabul edildiğini anımsattı.
"Normal zekası olan bir insan elimizdeki bilgileri, belgeleri gördüğünde, o fotoğrafı, o yazıyı gördüğünde o raporları okuduğunda YPG'nin PKK'nın uzantısı olduğu, sözde karargahı Kandil'den emir aldığını, emir komutasında çalıştığını görüyor, biliyor anlıyor." ifadelerini kullanan Akar, ancak politik sebepler, birtakım hak ve menfaatleri korumak için bunların dile getirilmekten çekinildiğini aktardı.
"Size hak verenlere Trump da dahil mi?" şeklindeki soru üzerine Akar, "Spesifik olarak bu konuda değil ama birçok konuda Sayın Trump, Sayın Cumhurbaşkanımız ile yaptıkları görüşme ve konuşmalarda, Cumhurbaşkanımızı gerçekten haklı bulduklarını ve desteklediklerini basın önünde dahil tekrarlamışlardır." dedi.
Türkiye ve Libya arasındaki mutabakatın amacının sorulması üzerine Akar, Türkiye'nin Libya ile kültürel, tarihi bağları ve geçmişi bulunduğunu hatırlattı.
İki ülkenin ilişkilerinin yakın olduğuna işaret eden Akar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde, 2010'lardan beri, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunun görüşüldüğünü ancak Libya'daki bazı olaylardan dolayı görüşmelere ara verildiğini, 2018'den sonra da tekrar gündeme geldiğini ve görüşmelerin yapıldığını anlattı.
Görüşmeler sonrası bir çözüm yolunun ortaya çıktığını dile getiren Akar, meşru hükümet olan Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti Başkanlık Konseyi Başkanı Feyyaz el Sarac ile görüşmeler sonrası 27 Kasım'da bir mutabakat imzalandığını, bunun da Türkiye ve Libya meclisleri tarafından onaylanarak BM'ye gönderildiğini söyledi.
Türkiye'nin bütün komşularıyla iyi komşuluk ilişkileri içinde olmaya gayret gösterdiğini belirten Akar, sözlerine şöyle devam etti:
"Barış, istikrar gelsin diyoruz, herkes rahat, huzur, güven içinde yaşasın. Bu bir zafiyet değil. Diğer taraftan da hakkımızı, hukukumuzu çiğnetmeyiz, oldu bittiye müsaade etmeyiz, diyoruz. Dolayısıyla hakkımız, hukukumuz çerçevesinde yaptığımız mutabakat muhtırasının, hiçbir şekilde diğer ülkelere, komşumuza karşı olmadığını, onlara karşı bir taciz, tecavüz anlamı taşımadığını, bunun iki egemen ülke, Libya ve Türkiye arasında bir mutabakat olduğunu ve iki ülkenin hak ve menfaatlerinin kollanması ve sağlanması için yapılmış bir faaliyet olduğunu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Cumhurbaşkanımız konuşmalarından birinde ifade etti, 'Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti hariç diğer ülkelerle de benzer şekilde görüşmeler yapabileceğimizi' açık şekilde ortaya koydular. Bu konuda açık olduğumuzu ifade etmek isterim. Diğer komşularımızla da konuşmaya, görüşmeye hazırız."
Yunanistan'ın, Libya'nın Atina Büyükelçisi'ni sınır dışı etme kararı aldığını anımsatan Akar, sözlerini şöyle sürdü:
"Meşru Libya hükümetinin Atina Büyükelçisi sınır dışı edildi. Mesele de ondan mutabakat muhtırasının bir kopya istenmesi. Bunun bir acizlik, zafiyet olduğunu değerlendiriyoruz. Sonucu etkilemeyeceğini de altını çizerek bildirmek istiyorum. Ülkeden sınır dışı etmesine gerek yok, bu TBMM'de onaylanan, açık olan, herkesin ulaşabileceği bir şey, saklı gizli değil. Fevri hareketlerle bu tür şeylerin yapılması ortamı germekte, bunlara gerek yok. Bu konuda sükunet, sabır, akıl ve mantıkla olaylara yaklaşmayı, uluslararası hukuka uygunluğu tavsiye ediyoruz. Bu mutabakatın tamamen uluslararası hukuka uygun olduğunu altını çizerek belirtmek istiyorum."
"Rum Dışişleri Bakanı özellikle hidrokarbon arayışı, muhafaza eden, koruyan, gözeten kim varsa bunların AB'ye girişlerinin engellemesi, mal varlıklarına dondurma gibi bir takım tedbirlerden bahsetti. Burada gerilim artıyor. Bu mesele tam olarak Yunan tarafına izah edilemedi mi?" sorusu üzerine Akar, bu konuların açık ve uluslararası hukuktaki teorik çerçeve itibarıyla anlaşılmasının mümkün olduğuna işaret etti.
Londra'daki zirvede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile ayrıntılı görüştüğünü, ayrıntılı şekilde olayları izah ettiğini, niyet ve maksadı anlattığını kaydeden Akar, böyle bir şeyi bilmemelerinin söz konusu olmadığını vurguladı.
Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin sıkıştırılma planlarını bozan bir çalışma içerisinde olup olunmadığı ve buradaki asıl hedefin sorulmasına karşılık Akar, Türkiye'nin tüm alanlarda hakkını, hukukunu korumak için elinden gelen çabayı gösterdiğini ifade etti.
Türkiye'nin mülteci konusunda ağır bir yük altında olduğunu belirten Akar, bu konuda gerekli somut adımların atılmasına gelindiğinde maalesef bazı zorlamalar olduğunu, gerek maddi gerekse diğer alanlardaki yardım ve destek konusunda muhatapların biraz yavaş hareket ettiğini bildirdi.
"Maalesef bugüne kadar verilen sözler yerine gelmedi. Bizim dileğimiz ve temennimiz bu verilen sözlerin yerine getirilmesi." diyen Akar, Türkiye'nin mülteci konusunda yaptığı fedakarlıkların tam olarak anlaşılıp, yerine konulmasını beklediklerini dile getirdi.
Yıllardan beri "Türkiye'nin güneyinde herhangi bir şekilde terör koridoruna müsaade etmeyeceğiz." sözünü tekrarladıklarını hatırlatan Akar, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile daha sonra İdlib'de Rusya ile çeşitli mutabakatlar yapılmasıyla oradaki istikrarı sağlamaya çalıştıklarını aktardı.
Fırat'ın doğusuyla alakalı Türkiye'nin muhataplarından buradaki oluşumlara son verilmesini talep ettiğini vurgulayan Akar, şöyle devam etti:
"Bu konuda biz NATO'dan, özellikle Amerikalılardan iş birliği talep ettik. Onlarla beraber 6-7 ay beraber çalıştık. Karşılıklı planlamalar yaptık, görüş, bilgi ve istihbarat alışverişinde bulunduk. En sonunda da bir mutabakata varmak suretiyle takriben 49 gün birlikte çalıştık. Burada yapmaya çalıştığımız şey, bu terör koridorunu önlemek için söz konusu alandaki YPG'lilerin bölgeden çıkarılması, ağır silahlarının toplanması, orada tüneller, mevziler, kuleler gibi mevcut tahkimatın tahrip edilmesiydi. 49 gün sonunda gördük ki burada istediğimiz ilerleme yapılamıyor, istediğimiz şekilde bir sürat yok. Biz, bu şekilde zaman kaybettikçe YPG'nin orada daha da güçlendiğini, mevcudiyetini tahkim ettiğini gördük. Bunun üzerine biz kararımızı verdik. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla 9 Ekim'de Barış Pınarı Harekatı'nı başlattık."
Hulusi Akar, Barış Pınarı Harekatı'nda gelinen noktaya değinerek, "Barış Pınarı Harekatı'ndaki geldiğimiz nokta şu anda 145 kilometre genişliğinde, 30 kilometre derinliğinde bir alan büyük ölçüde bizim kontrolümüz altında. Tamamına yakın bir bölüm kontrol altında. Tek tük de olsa uyuyan bazı hücreler, bazı sızmalar olabilir fakat genel olarak söylediğimizde bu bölge tamamen Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrolü altında." ifadelerini kullandı.
ABD'lilerle yaptıkları anlaşma çerçevesinde bu alandaki YPG'li teröristlerin çıkarılması hususunda gayret göstereceklerini söylediklerini anımsatan Akar, "Tabii ki bir gayret gösterdiler, büyük ölçüde bu sözlerini yerine getirdiler." dedi.
Bakan Akar, Barış Pınarı Harekatı bölgesinin hem doğusunda hem batısındaki alanlarda teröristlerin çıkarılması konusunda Ruslarla bir mutabakat muhtırası imzaladıklarına işaret etti.
Rusların da bu alanın hem doğusundaki hem de batısındaki teröristlerin çıkarıldığını rakamlarla aktardığını kaydeden Akar, 34 bin civarında teröristin bölgeden çıktığı bilgisinin kendilerine verildiğini bildirdi.
İyi niyet ve gayret de olsa sonuç itibarıyla teröristlerin tamamen çıkmadığını gördüklerini dile getiren Akar, "Harekat alanında hem doğu hem batı cephesindeki tacizlere karşı meşru müdafaa hakkımızı kullanıyoruz. Tacizlerin azaldığını görüyoruz." diye konuştu.
Hulusi Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her seferinde bu hususu biz, çeşitli düzeylerde Rus muhataplarımızla konuştuk. Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, diğer alandaki askerler kendileriyle konuştu ve görüştü. Tabii bu konuda Rusya'nın da bir gayret gösterdiğini söylememiz lazım. Bunun dışında harekat alanımızın doğusu ve batısındaki alanlarda hudutlarımızdan itibaren 10 kilometrelik bantta Rusya ile devriye faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. 13 devriye icra ettik. Bugün 14'üncüsü yapılacaktı, saat 10.00'da başlayacaktı. Oradaki hava şartlarından dolayı gerekli güvenlik imkanının sağlanamayacağı söylendi. Sakıncalı olabilir düşüncesiyle devriyeyi iptal ettik."
Harekatla ilgili Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik dezenformasyonun yapıldığına dikkati çeken Akar, "En önemli konulardan biri bizim Kürtlere karşı birtakım katliamlar yaptığımız iddiasıyla ilgili. Bu kesinlikle söz konusu değil. Kürtler bizim kardeşimizdir. Binlerce yıldan beri Kürt kardeşlerimizle beraber yaşıyoruz. Etle tırnak gibiyiz. Ekmeğimizi, suyumuzu paylaştık. Kız aldık, kız verdik. İç içe girdiğimiz kardeşlerimiz. Bizim tek hedefimiz teröristler. Bunlar, YPG, PKK ve DEAŞ. Bunlara karşı mücadele ediyoruz. Hiçbir şekilde YPG, Kürtlerin temsilcisi olamaz. Bunun altını çizmek istiyorum. Özellikle Batı ve Batı medyasında, herhangi bir şekilde YPG dediğiniz zaman bunu Kürt diye tercüme ediyor. Çok büyük bir algı operasyonu. Buna müsaade etmemek lazım." şeklinde konuştu.
Her fırsatta YPG'nin hiçbir şekilde Kürtleri temsil edemeyeceğini ifade ettiklerine değinen Akar, aynı şekilde DEAŞ'ın da Müslümanları, İslam'ı temsil edemeyeceğini anlattı.
Bölgedeki etnik ve dini diğer yapılarla hiçbir sorunları olmadığının altını çizen Akar, şöyle konuştu:
"Orada biz kiliseye de yardım ediyoruz, camiye de yardım ediyoruz. Müslümanların cuma namazına Hristiyanların pazar ayinelerine de elimizden geldiği her türlü desteği sağladık, sağlamaya devam ediyoruz. YPG'li teröristler, kiliseleri terörist karargahı yapmışlar. Resimler, fotoğraflar, boyalar... Bunların hepsini Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları, gittikler temizlediler ve oraları normal dini görevlerini yapabilecek hale getirdiler. Şu anda da hem Rasulayn'da hem de Tel Abyad'da hem camilerimiz hem de kiliseler halkın, isteyenlerin hizmetine açık."
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, masum insalara, dini ve tarihi yapılara, çevreye zarar gelmemesi için hiçbir ülkenin göstermediği hassasiyeti gösterdiklerini ifade etti.
Başka ülkelerde çekilen fotoğrafların Barış Pınarı Harekatı'nda yaşanmış gibi paylaşılarak dezenformasyon yapıldığını dile getiren Akar, "Sağolsun Anadolu Ajansı da bu konuda müthiş bir çalışma yapmak suretiyle bu haberlerin gerçeklerini ortaya koydular. Dolayısıyla dünya kamuoyu bu konuda bilgilendirilmeye çalışıldı. İnşallah anlamışlardır ve görmüşlerdir." değerlendirmesinde bulundu.
İngiliz Araştırma Şirketi Gallup'un Suriye'deki Barış Pınarı Harekatı bölgesinde yaptığı araştırmaya değinen Akar, "Gallup'un verilerine göre, Rakka ve Haseke'de yerel halkın Barış Pınarı Harekatı'nı destekleme oranı yüzde 57. Şu anda bunun giderek arttığını değerlendiriyoruz. Şu ana kadar da aldığımız rakamlar, biraz değişebilir ama 150 binden fazla yerel halk, gönüllü, güvenli bir şekilde evlerine ve topraklarına döndüler, dönmeye devam ediyorlar." dedi.
Bakan Akar, Barış Pınarı Harekatı bölgesinde bir taraftan mayın ve el yapımı patlayıcılardan bölgeyi temizlediklerini diğer taraftan da hayatın normalleşmesi için çalışmalar sürdürdüklerini sözlerine ekledi.
Suriye Milli Ordusu'na ilişkin çok spekülasyon yapıldığına işaret eden Akar, bunların doğru olmadığına dikkati çekti.
"Suriye Milli Ordusu terörist değil, herhangi bir eşkıya grubu değil." diyen Akar, onların Türk Silahlı Kuvvetleriyle omuz omuza bölgedeki teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için gayret gösterdiğini, evlerini ve topraklarını teröristlerin işgalinden kurtarmaya çalıştığını anlattı.
Suriye Milli Ordusu mensuplarının birtakım suçlar işlediğine yönelik iddialarla ilgili Akar, şunları kaydetti:
"Evet, doğru olabilir yani bu konuda modern ordular, bütün dünya orduları en gelişmişleri dahil ne yapıyor? İdari, adli soruşturma yapıyor, bunların hepsini yapmaya hazırız, yapıyoruz. Nitekim bu konuda Suriye Milli Ordusu, bir adım atmak suretiyle Tel Abyad'da ve Rasulayn'da askeri mahkeme kurmak suretiyle varsa bu tür şikayetleri, yerinde süratle inceleyip sonuca bağlamak için gerekli çalışmaları yapmaktadırlar."
İnsan hakkı ihlaline ilişkin herhangi bir başvurunun olup olmadığına ilişkin soru üzerine Akar, şöyle konuştu:
"Burada büyük ölçüde başvuru yok, yani ciddi bir başvuru yok. Fakat kendi tespit ettiğimiz, duyduğumuz olaylar, duyumlar var. Bunlara karşı gerekli işlemler yapılıyor. İki temel olay var, o iki temel olay da konuşuluyor, görüşülüyor. Dolayısıyla bu soruşturma sonucunda ne çıkarsa hiç tereddütsüz bu uygulanacaktır. Hukuk devletiyiz, hukuku aynen uyguluyoruz; Suriye Milli Ordusu'na da benzer şekilde aynı şekilde hukuki olarak yapılması gereken ne varsa yapmalarını telkin ediyoruz. Bu konuda zaten istekliler, onların komutanları, amirleri. Bu konuda herhangi bir tereddüt yok."
Barış Pınarı Harekat bölgesinde bazı köylülerin din değiştirmeye zorlandığı ve kimyasal silah kullanıldığı yönündeki iddiaların sorulması üzerine Bakan Akar, bu konuların hassas olduğunun altını çizdi.
"Alanda, sahada yenilenler tabii acziyet, çaresizlik içindeler ve dolayısıyla birşeyler yapmak mecburiyeti duyuyorlar ve bunlar da maalesef bu tür hiçbir mantıklı, gerçek temeli olmayan yalanla iftirayla kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Özellikle kendi taraftarları gözünde kendilerine bir yer bulmaya çalışıyorlar." değerlendirmesini yapan Akar, sözlerine şöyle devam etti:
"Bunlar yerle yeksan oldular, bunu biliyorlar. Bunu görüyorlar. Yani Silahlı Kuvvetlerimizin Mehmetçiğin başarısı altında ezildiklerini görüyorlar. O bölgede Mehmetçiği durdurabileceklerini düşündüler. Bunun böyle olmadığını ve tahminlerin çok ötesinde Mehmetçiğin yıldırım hızıyla hedeflerine ulaşmasının altında ezildiler ve bunların yalandan dolandan hileden hurdadan başka başvuracakları yer kalmadı."
Din değiştirme iddiaları konusunda da Akar, bazı papaz muhataplarına tekrar tekrar, usandırma derecesinde ricada bulunarak, "Resulayn'da, Tel Abyad'da dini törenlerinizin gerekleri neyse gerekleri yapın" dediklerini aktardı.
O bölgede az da olsa Hristiyan nüfusun, Suriyeli vatandaşın bulunduğuna değinen Akar, bu konuda helikopter ve zırhlı araçlar tahsis ederek her türlü güvenlik önlemini alacaklarını ilettiklerini anlattı.
Sonuçta kiliselerin ibadete açıldığını anımsatan Akar, oradaki bazı vatandaşların, çok açık ve net bir şekilde çekinmeden büyük bir cesaretle oradaki kameralara konuşarak Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a dua ettiklerini vurguladı.
TBMM'deki bütçe görüşmeleri sırasında bu mevzunun gündeme geldiğini hatırlatan Akar, bunu gündeme getirenin bir milletvekilinin gerçekleri öğrendikten sonra olgunluk gösterdiğini ifade ederek, "Bizim elimizde fotoğraflar var. Cerablus'ta da böyle birtakım durumlar söz konusu oldu. Orada bir doktor hanımefendi var, Hristiyan. O, teşekkürlerini ifade etti. Değil herhangi bir zorlamaya tabi olmak, orada iş bulmaktan dolayı, DEAŞ'ın, YPG'nin baskısından kurtulmaktan dolayı Silahlı Kuvvetlerimize ve Suriye Milli Ordusu'na teşekkürlerini ifade etti. Bu husus da bize o soruyu ileten arkadaşımız tarafından öğrenildi ve eksik olmasın özür dilediler ve mesele kapandı." diye konuştu.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, kimyasal silah iddialarına ilişkin soruyu, "Bizim envanterimizde kimyasal silah diye birşey yok. Şu anda bize kimyasal silah verseniz bu konuda bizim konseptimiz, doktrinimiz, eğitimimiz, hazırlığımız yok, atma vasıtamız yok. Atma vasıtası olacak, bunun mühimmatı olacak. Dolayısıyla insanlık suçu olarak kabul ettiğimiz bu hususla hiçbir şekilde uzaktan yakından ilgimiz yok." şeklinde yanıtladı.
Muhataplarının gayriresmi olarak "bunun böyle olmadığını çok açık öğrendik, anladık, biliyoruz." ifadelerini kullandıklarını vurgulayan Akar, şu bilgileri verdi:
"Ama meslek ahlakı diyelim, bunları bir şekilde söylemiyoruz, yalnız konuşmalar sırasında onlara 'Beyefendi lütfen bunları bana söylemeyin, dışarıda kamuoyu, basın var, lütfen bunu uygun şekilde ifade edin' diye telkinde bulunuyoruz. Dolayısıyla bizde kesinlikle kimyasal silah yok, bizde kesinlikle etnik ve dini ayrımcılık yok, biz binlerce yıllık tarihimizden süzülüp gelen milli, manevi, mesleki değerlere sahip bir orduyuz ve bunları içselleştirmiş bir orduyuz. Dolayısıyla kimse bizi kontrol etmese dahi biz kendi kendimizi kontrol edecek durumdayız."
Bakan Akar, o bölgede zarar gören kiliselerin orijinal şekliyle onarıldığını, böylece dini görevlerin önündeki her türlü engelin kaldırılmış olduğunu bildirdi.
Türkiye'nin terörle mücadelesinin devam ettiğinin, özellikle Pençe harekatları ile Hakurk bölgesindeki teröristlere büyük darbe vurulduğunun belirtilmesi bu konudaki çalışmalarda gelinen son durumun ne olduğunun sorulması üzerine Akar, harekatın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "terörle mücadele devam edecek, en son terörist etkisiz hale getirilecek" talimatları doğrultusunda yürütüldüğünü belirtti.
Bu çerçevede, yurt içinde, sınır ötesinde, Irak'ın kuzeyinde, nerede olursa Türkiye'yi ve milleti tehdit eden, tehlike doğuran terör örgütü varsa, PKK veya DAEŞ bunlarla mücadelenin sürdürüleceğini ifade eden Akar, Pençe Harekatı'nın mayıs ayında başlatılmasından itibaren arazi yapısından dolayı olabildiğince teröristlerin inlerini başlarına yıkmak ve onları etkisiz hale getirmek için TSK'nin gayret ettiğini dile getirdi.
Mücadelenin Pençe 1'den sonra 2 ve 3'üncü bölgede geçtiğini anlatan Akar, şunları kaydetti:
"O günden itibaren, adım adım tüm mağaraları, inleri kontrol etmek suretiyle, onları teröristlerin başına yıkmak suretiyle yiyecek, içecek, silah, mühimmat, yaşam malzemelerini, ne varsa bunları tahrip etmek suretiyle, kara ve hava kuvvetlerimiz yoğun şekilde mücadeleyi devam ettiriyorlar. Şimdi kış şartlarından bir taraftan bizim oradaki TSK unsurlarının, Mehmetçiğin kışı nasıl geçireceği hususundaki çalışmalarımızı, mücadelenin yanında sürdürürken diğer taraftan da teröristlerin kış tertiplenmesine geçememeleri için yapmamız gereken ne varsa onları yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Tabii bizim burada bunu yapmakla varmaya çalıştığımız nokta, arazinin zorluğundan kurtulup ülkemizin sınırlarını olabildiğince emniyetli, etkili şekilde korumak ve kollamak ve oradaki insanlarımızı, halkımızı bu teröristlerin etkisinden kurtarmak. Amacımız bu. Bu amaçlar doğrultusunda faaliyetlerimiz sürüyor. Buna ek olarak MİT ile Silahlı Kuvvetler koordineli bir şekilde, nokta hedeflere yönelmek suretiyle orada çok ciddi sonuçlar alan operasyonlar yapmaktadır."
Hulusi Akar, son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar terörle mücadeleye devam edeceklerinin altını çizdi.
Terör örgütünde çözülmenin başladığını ve kaçışların olduğunu gördüklerine işaret eden Akar, "Gerçekten terör örgütlerine, terör örgütü PKK'ya katılışlar azaldı. Şunu söyleyebiliriz, yukarıdakiler anladı, sözde onların yöneticileri anladılar fakat onlar rahat huzur içerisinde devam ederken, kendileri bir kaçış yolları ararken, aşağıdakilerin, alttakilerin de bunu bir an önce anlamaları kendi yararlarınadır." ifadesini kullandı.
Bakan Akar, Tank Paleti Fabrikası'ndaki yetki devrinin ardından başlayan ve özellikle muhalefet partileri tarafından gündeme getirilen tartışmalara ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin çeşitli yaptırım ve ambargolarla karşı karşıya kaldığını belirten Akar, vatanın güvenliği, huzuru, rahatı, savunması için Türkiye'nin kendi silahlarını, mühimmatını yapmak durumunda olduğunu söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında millilik ve yerlilik konusunda seferberlik başlatıldığını hatırlatan Akar, bu kapsamda gemilerin, helikopterlerin, silahlı silahsız İHA'ların, topun yapıldığını, uçakların da yapılmak üzere olduğunu dile getirdi.
Akar, "Geriye kaldı tank. Biz tankımızı yapmaya çalışıyoruz. Biz şimdi armudun sapı, üzümün çöpü diye bunları da bir şekilde tehir edersek yine onlarca yıl kaybedebiliriz." ifadesini kullandı.
Tank üretimiyle ilgili 2008'de başlayan bir süreç olduğunu, 2012-2015 yıllarında Otokar tarafından yapılan beş prototip bulunduğunu anımsatan Akar, 2018'de yapılan ihaleyi BMC'nin kazandığını söyledi.
Akar, "Bizim bir an önce tanka ihtiyacımız var. TSK'nin bir an önce tanka ihtiyacı var. Bu konuda tankın yapılması için elimizden gelen neyse bunu hep birlikte milletçe yapmamız lazım. Bu ülkemizin milletimizin yararınadır." diye konuştu.
Sakarya'daki fabrikada tank üretildiğinde dair yanlış bir algı bulunduğuna vurgu yapan Hulusi Akar, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Burada tank üretilmiyor, tank paleti üretiliyor. Diğer taraftan da bazı tankların modernizasyonu çerçevesinde fırtına obüslerinin yanı sıra bazı çalışmalar yapılıyor. Dolayısıyla tank üretimi ayrı bir teknoloji, ayrı bir yatırım. Bu firma, BMC firması bunu aldıktan sonra 50 milyon dolar katkı sağlayacak fakat bunun dışında, ötesinde bundan belki de bundan daha fazla oradaki fabrikanın her aşamada ihtiyaca uygun modernizasyonunu sağlayacak. Biz bu şekliyle baktığımızda bunun bizim ihtiyacımızı karşılaması bakımından, ihtiyacımızı karşılayacak en akıllı, en mantıklı, en makul yol olduğunu değerlendiriyoruz."
Fabrikanın mülkiyetinin ve denetim yetkisinin Milli Savunma Bakanlığında olduğuna işaret eden Akar, faaliyetlerin sevk ve idaresi için bir mühendis albayın komutasında asker, subay ve sivil mühendislerin bulunduğunu dile getirdi.
Sadece işletme hakkının devredildiğini ifade eden Akar, en hızlı teslim için de buna ihtiyaç olduğunun görülmesi gerektiğini, bu şekliyle kaynakların etkin, verimli kullanılabileceğini ve amaca ulaşılabileceğini söyledi.
Bakan Akar, "Fiyat konusunda hesaplar kitaplar belli. Öyle lüzumsuz şekilde fiyat artışı falan söz konusu olmayacak. Buradaki bizim komitemiz, arkadaşlarımız onu takip edecekler, koordinasyonunu yapacaklar. Bu çerçevede bir an önce tanka sahip olmamız gerçekleşecek. Bunun sonunda bir takım sıkıntılar, farklı düşünceler olabilir, sonuçta Türkiye Cumhuriyeti Devleti Türk Silahlı Kuvvetleri tanka sahip olacak. Amacımız bu." değerlendirmesini yaptı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Tank Paleti Fabrikası ile ilgili "yabancıya peşkeş çekildiği" iddiasına ilişkin Akar, "Gerekirse bilgi sunabiliriz, anlatabiliriz. Burada gizli saklı bir şey yok. Her şey açık. Cumhurbaşkanlığı kararından bahsediliyor, gizli mi vesaire mi? Fakat bunun yayınlanma mecburiyeti yok, böyle bir teamül yok. Cumhurbaşkanlığı kararları yayınlanmıyor. Burada saklanmış, gizlenmiş bir şey yok." ifadesini kullandı.
Akar, sermaye konusunda ise Türkiye'deki tanınmış pek çok şirkette yüzde 51 Türk, yüzde 49 yabancı sermaye olduğuna dikkati çekti.
Milli Savunma Bakanı Akar, "Bizim temennimiz bu Katarlı kardeşlerimizle birlikte buradaki girişimin, yatırımın bir an önce sonuçlanması, ürünlerin alınması, tankın yapılması, imalatı ve bir an önce ihracına başlanması. Amacımız bu, TSK'nin ihtiyacının karşılanması." dedi.
F-35 tedarikindeki son durum ile F-35 verilmemesi durumunda Türkiye'nin alternatiflere yönelebileceği konusunda herhangi bir çalışma veya görüşme olup olmadığı sorulan Akar, ABD Başkanı Donald Trump'ın çok açık ve net bir şekilde Türkiye'nin parasını ödediğini ve ortaklık sorumluluklarını yerine getirdiğini söylediğini anımsattı.
Türkiye'nin F-35 projesinin müşterisi değil ortağı olduğunu vurgulayan Bakan Akar, şöyle devam etti:
"Ortak olarak bütün sorumlulukları eksiksiz yerine getirmiş bulunuyoruz. Toplam 2,1 milyar borcumuzun 1,4 milyarını tamamladık ödedik. Bu çerçevede bize 4 uçak verilecekti biri teslim edilmedi Amerika'da hangarda duruyor. Daha sonra S-400 meselesi ortaya çıktığında, 'Bunları size veremeyiz' dediler. Bunun uygun bir hareketlerle olmadığını defalarca kendilerine izah ettik. Suriye'de Rusların S-400'leri var, İsrail'in F-35'leri var, Amerikalıların F-35'leri var, uçuyorlar. O zaman etkileşim olmuyor mu? Baltık'ta, Norveç'te Rusların S-400'leri var, bunlara karşı uçan uçaklar var. F-35'ler var, bunlar etkileşim içinde değiller mi? Bu birincisi.
İkincisi; birlikte oturalım, teknik ekiplerimiz çalışsınlar dedik. 'Kabul etmiyoruz'. Dolayısıyla burada bir sıkıntı söz konusu. F-35'in herhangi bir şekilde kodlarını açığa çıkması, başkalarının eline geçmesini biz de istemeyiz. Bizim için önemli, bizim de benim güvenliğimiz bakımından, bizim de hava kuvvetlerimizin bel kemiği olacak bir uçak. Bununla alakalı Malatya'da üssümüze hazırladık, her şeyi yaptık. Bununla alakalı, bunun etkisini giderici, absorbe edecek ne lazımsa yerine getirelim diye de taahhütte bulunduk".
Akar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın son ABD ziyareti sırasında Başkan Trump ile görüşmesinde ilgili personellerin bir araya gelerek çalışmalar yapılması konusunun gündeme geldiğini ardından bu konuda görevlendirmeler yapıldığını söyledi.
S-400'lerin kurulum çalışmalarının ve personel eğitiminin devam ettiğini vurgulayan Akar, "S-400'ler şu an kuruluyor, personel eğitimi devam ediyor. Normal faaliyetler, planlanan şekilde gerçekleşecek. Ona çalışıyoruz, o devam ediyor. Öbür taraftan F-35 konusunda görüşmeler, konuşmalar yoluyla her şeye rağmen bıkmadan, usanmadan, sabırla tezlerimizi muhataplarına söyleyerek bu işin makul ve mantıklı bir şekilde çözülmesini ifade etmeye çalışıyoruz. Eğer bu mümkün olmazsa doğal olarak başka arayışlar içine gireceğimiz de herkesin bilmesi lazım." ifadelerini kullandı.
Bakan Akar, F-35 ve S-400 konusunun çözülebileceğini, parası ödenen F-35'lerle ilgili sorumlulukların yerine getirildiğini, muhatapların da aynı hassasiyetle sorumluluklarını yerine getirmesini beklediklerini vurguladı.
F-35'lerin gelişmiş uçaklar olduğunu bildiren Akar, "Hava Kuvvetlerimize ciddi bir güç katacaktır fakat bu bir devir meselesidir. Önce F-4'lerimiz vardı daha sonra işte F-16'lar geldi. Her biri geldiğinde tabii çok güçlü oluyor, daha sonra çıkan teknoloji, yenilenmesi gerekiyor. Bu manada F-16'larımız ömür devrini tamamlamak üzere. Bu takvimden sonra bizim yeni nesil bir uçak almamız lazım. Bu F-35 olmaya da bilir, vermezseniz ne yapacağız? Yeni bir araç yapacağız o zaman. Dünyada bir sürü uçak üretiliyor ama bizim dileğimiz, temennimiz NATO üyesi olarak, Amerika ile stratejik ortak, ortaklık ruhuna uygun şekilde hareket edilmesi ve kendi işimizi kendi içimizde çözmemiz." diye konuştu.
Türkiye'nin F-35'lerin üretimine katkı verdiğini ve bin değişik kalemde parçanın Türkiye'de yapıldığını hatırlatan Akar, şöyle devam etti:
"Sayın Trump'ın da destekleriyle, Cumhurbaşkanımızın talep ve girişimleriyle bu işin çözümü olacaktır diye düşünüyoruz. Pilotlarımızın eğitimi değil de diğer konularda bazı hareketler var. Teknik düzeyde, bürokratik düzeyde Türkiye haklı. İsim vermeyeyim, bu projenin en etkili ismi olan kişi Türkiye'nin bu konuda bütün sorumluluklarını eksiksiz, aksaksız, mükemmel düzeyde yönetimini söylüyor.
Hem parça üretimi konusu hem taksitlerin verilmesi hem personel eğitimi konusu hem bakım onarım paraları var hem de pilotlar. Hem de Türkiye'deki yapmamız gereken altyapı hazırlıkları. Bunları açık ve net görüyorlar. Bürokratlarda ve teknik personelde Türkiye'nin bu konuda hiçbir zafiyet hiçbir yanlışı yok. Fakat siyasi düzeyde bu konu tartışılıyor. İnşallah çözeceğiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Amerika'dan da Patriot alabiliriz" dediği hatırlatılan Akar, şu değerlendirmede bulundu:
"Alabiliriz, uzun menzilli bölgesel hava füze savunma sistemlerinde bir taneyle iş bitmiyor. Türkiye geniş bölge. Çok şükür vatanımızın korunması, kollanması için biz S-400'lere ilaveten Samp T de alabiliriz. Bu Fransa'da temas sürüyor. Yine geçen temaslarında Sayın Cumhurbaşkanımız bahsettiler. Samp T'nin beraber üretimi için Fransızlarla çalışmalar sürüyor. Süreçler bir anda böyle hani siyah beyaz şeklinde gelişmiyor, bunları takip ediyoruz."
F-35 konusunda bir tıkanma söz konusu olduğunda Rusya'nın SU-57 üretimine F-35'e verilen katkı gibi bir katkı verip eğitimine dahil olunmasının mümkün olup olmayacağı ya da sadece bir alışveriş mi olabileceği sorulan Akar, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu aşamada bunları konuşmak erken olur. Olayların biraz daha gelişmesini beklemek lazım, tavırların nihai şeklini görmek lazım. Tabii bazı siyasi gelişmeler var, onların sonuçlanmasını beklemek lazım. Türkiye egemen, bağımsız bir devlet. Bu konu kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye kendi kararlarını kendisi alır. Türkiye dışında birinci öncelik, ülkemizin ve asil milletimizin hak ve menfaatleridir. Bizim için esas olan budur. Bu noktadan hareketle yapılması gereken ne varsa bugüne kadar Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yaptık, yapmaya devam edeceğiz."