Güncelleme Tarihi:
Son dakika haberi... AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı.
Toplantı sürerken açıklamada bulunan Çelik, MYK'de yapılan sunumlara ilişkin bilgi verdi, ölüm yıl dönümü olan bilimler tarihi alanında dünyanın sayılı isimlerinden Fuat Sezgin'i rahmetle andı.
Koronavirüsle mücadele çalışmalarının sürdüğünü belirten Çelik, normalleşme sürecinin pekişmesi ve güçlenmesi için maske, temizlik ve mesafe kuralına iyi uyulması gerektiğinin altını çizdi.
Çelik, zaman zaman medyada bu üç kuralın iyi işletilmediğine dair örneklerin yer aldığına dikkati çekerek, normalleşme sürecinin tersine dönmemesi için maske, mesafe ve temizlik konusunun kritik önemde olduğunu vurguladı.
Hiçbir şeyin geçmediğini, virüs salgınının bitmediğini, hastalığın herhangi bir tedavisinin ya da aşısının bulunmadığını ifade eden Çelik, herkesin dikkatli olması gerektiğini vurguladı.
Salgın karşısında hem tıbbi hem sosyal hem de ekonomide etkin bir mücadele verdiklerini dile getiren Çelik, bunun vatandaşa ulaşma konusunda Vefa Sosyal Destek gruplarının güçlü mücadelesiyle pekiştirildiğini, bu kazanımlara sahip çıkılması gerektiğini kaydetti.
Çelik, Türkiye'nin dünyanın pek çok yerine yardım gönderdiğini hatırlatarak, en son Sırbistan'ın Sancak bölgesinden yardım talebi geldiğini, buradaki insanlara da yardımların güçlü bir şekilde ulaştırılacağını ifade etti.
Türkiye'nin salgın döneminde yeni hastaneler, barajlar, pek çok tesisin açılışını yapan, ulaşım gibi dev yatırımlara imza atan bir ülke olduğunu belirten Çelik, "Bu halen devam ediyor. Yılın ilk 5 ayında sanayi bölgelerimizde 520 yeni fabrikanın faaliyete geçmiş olması müteşebbislerimizin Türkiye'ye güvenerek yolunda ilerlediğinin önemli bir göstergesidir." diye konuştu.
"REKOR BAŞVURU YAPILDI"
Salgın sürecinde vatandaşın zarar görmemesi için çeşitli sektörlerin desteklendiğini anımsatan Çelik, şunları kaydetti:
"Bütün bu tedbirlerin toplam tutarı bugün itibariyle 280 milyar liraya ulaşmıştır. Bireysel ihtiyaç desteği, esnaf kredisi, işe devam kredisi desteğiyle 6 milyon 755 bin vatandaşımıza, 1 milyon 267 bin esnafımıza ve 205 bin 227 firmamıza toplam 228 milyar 433 milyon finansman desteği sağlanmıştır. Tabi bu dinamik bir süreç. Aynı şekilde avantajlı tüketici kredileri oluşturulmuştur. Pek çok alanda bu avantajlı tüketici kredilerinin yansımaları olmuştur. Reel sektörün daha iyi işlemesi, canlanması için... Bu dinamik süreçle ilgili olarak Hazine ve Maliye Bakanlığımız süreci anlık olarak takip ederek gereken tedbirleri alıyor, gereken teşvikleri oluşturuyor."
Çelik, "1 Milyon Yazılımcı Projesi"ne 7 haftada rekor başvuru yapıldığını dile getirerek, "Bu son derece sevindirici. Gençlerimizin buna gösterdiği ilgi hepimiz açısından sevindiricidir. 616 bin 713 kişiye ulaştı bu. Bu, bu projenin ne kadar doğru ve isabetli bir proje olduğunu gösteriyor." dedi.
Gençlere yeni ve güçlü fırsatlar sağlamak üzere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "Kişisel Temalı Proje"nin de önemli olduğunun altını çizen Çelik, sivil toplum kuruluşlarını hedef alan projenin 35 milyon lira bütçesinin olduğunu ve gönüllülükten iletişime, spordan, kültür ve sanat faaliyetlerine kadar 8 ayrı başlıktan oluştuğunu aktardı.
Çelik, projeye Gençlik ve Spor Bakanlığının internet sitesinden 1 Temmuz'dan itibaren başvuru yapılabileceğini bildirerek, çok yönlü olarak bu çalışmaları teşvike ve desteklemeye devam ettiklerini söyledi.
"TÜRKİYE'NİN TERÖRLE MÜCADELESİ HIZ KESMEYECEK"
Terörle mücadelede Pençe Kartal ve Kaplan Operasyonu'nun pek çok operasyonun tamamlayıcısı olduğunu belirten Çelik, terörle mücadele konusunda emniyet güçlerinin, jandarmanın, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bütün unsurlarıyla çok güçlü bir performans ortaya koyduğunu vurguladı. Çelik, özellikle Pençe Kartal Operasyonu'nda Hava Kuvvetleri tarafından 81 hedefin imha edildiğini, 41 teröristin etkisiz hale getirildiğini anlattı. Çelik, Türkiye'nin ulusal ve uluslararası hukuktan aldığı güçle yoluna devam ettiğini söyledi.
PKK, FETÖ ve diğer terörist unsurlara karşı Türkiye'nin mücadelesinin hız kesmeden devam edeceğinin altını çizen Çelik, şehitlere Allah'tan rahmet diledi.
Europol'un hazırladığı "Avrupa Birliği'nde terörizmin durumu ve trendi 2020" raporuna da değinen Çelik, şöyle konuştu:
"Uzun zamandır Türkiye tarafından dile getirilen tezlerin bu rapor tarafından teyit edildiği görülmektedir. Özellikle Europol'un raporunda 'terör örgütleri PKK ve DHKP-C'nin Avrupa Birliği topraklarını lojistik üs olarak kullandığı ve buralarda serbestçe faaliyet yapabildiği, propaganda yapıp finansman toplayabildiği şeklinde tespitler' var. Biz, bunu Avrupa'daki muhataplarımıza iletmiştik."
"TERÖRİZMİ BESLEMEYE DEVAM EDİYORLAR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gerek Başbakanlığı, gerekse Cumhurbaşkanlığı döneminde bu tespitleri raporlar halinde fotoğraflarıyla, delilleriyle ilgililere sunduğunu anlatan Çelik, şöyle devam etti:
"Europol bir AB kuruluşudur ve 'AB içerisinde PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin rahatlıkla finansman topladığını ve propaganda yaptığını' ifade etmektedir. Hatırlarsınız, PKK terör örgütünü, Belçika'daki bir mahkemenin 'çatışmanın tarafı olarak' tanımlamasından duyduğumuz rahatsızlığı ifade etmiş ve bunu kınamıştık. Bir terör örgütünü çatışmanın tarafı gibi göstermenin ne manaya geldiği son derece açıktır. 'Bu, terörü meşrulaştırmadır, teröre mazeret üretmedir' demiştik. Şimdi bu raporda aynı şekilde bu yaklaşımların ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Fakat maalesef Türkiye ile hasmane bir ilişki sürdürmek isteyen bazı ülkeler bu raporlardaki tespitleri de dikkate almıyorlar ve terörizmi beslemeye devam ediyorlar."
Çelik, dün Viyana'da Avusturya polisinin PKK terör örgütü mensuplarınca düzenlenen ve Türk bayrağının yakılması şeklinde çirkin eylemlere sahne olan gösteriye izin verdiğini anımsatarak, "Avusturya makamlarını bu terörü himaye etme şeklindeki sistematik davranışlardan uzak durmaya davet ediyoruz. Maalesef Avusturya, Türkiye, İslam karşıtı aşırı sağcı faşist hareketlerin merkezi haline gelmiştir. Avusturya kendi tarihinden ders çıkarmamakta ısrar ediyor." ifadelerini kullandı.
"SİNSİ BİR POLİTİKA"
Türk bayrağının yakılmasına tepki gösteren Türk vatandaşlarına Avusturya polisinin sert müdahalede bulunduğuna dikkati çeken Çelik, şunları kaydetti:
"Siyasi hesaplarla terörizmi kucaklayan ama vatandaşlarımıza karşı bu şekilde sert davranış içerisinde olan Avusturya polisinin soruşturulmasını Avusturya makamlarından bekliyoruz. Terörizmin kınanması yetmiyor. Türkiye sonuç odaklı, somut, elle tutulur eylemler beklemektedir. Avrupa'da yükselen bu terörizmin... Yeni bir kavram uydurdular aşırı sağı perdelemek için, buna 'yeni sağ' diyorlar. Aşırı sağ daha çok şiddetle öne çıkarken, çok daha ırkçı, kaba yöntemlerle ortaya çıkarken, kendisine 'yeni sağ' diyen bu yapı daha entelektüel birtakım kavramları kullanarak daha sinsi bir biçimde aşırı sağın önünü açmaya çalışan, ideolojik lojistik, ideolojik mühimmat oluşturmaya çalışıyor. Ne yapıyor mesela? Göçmenlere direkt 'karşıyım' demiyor, göçmen düşmanlığı yapmıyor ama Avrupa'daki evsizleri bahane ederek, göçmen düşmanlığını alttan alta körüklüyor."
"Yeni sağ"ın İslam ve Türkiye düşmanlığı yapan aşırı sağın ideolojik perspektifi olduğuna dikkati çeken Çelik, "Bazı siyasilerin görünürde aşırı sağdan uzak dururken, bu 'yeni sağ' ile iş birliği içinde gözükmesinin ne kadar büyük bir yalan olduğunun, Türkiye ve İslam düşmanlığını daha çok palazlandırmaya çalışan sinsi bir politika olduğunun altını çiziyoruz." dedi.
Çelik, Türkiye'nin tespitlerini teyit eden Europol raporundan Avrupa hükümetlerinin gereken nasibi alması temennisinde bulundu.
9 ÜLKE İLE "BATAKLIK" OPERASYONU
"Bataklık" operasyonuna ilişkin değerlendirmede bulunan Ömer Çelik, şöyle konuştu:
"Bu uyuşturucuyla mücadele meselesi gündemimizde yer alıyor. Biz MYK olarak da uyuşturucu meselesini Türkiye'nin içerisinde yabancı devletlerin ya da yabancı odakların bir geçiş üssü olarak kullanması meselesini öteden beri takip ederiz. Bu konuda son derece hassas davranırız. Bataklık adı verilen bu operasyon gerçekten ülkemizin içerisinde oluşturulmaya çalışılan bu bataklıkla mücadele konusunda tarihi bir adımdır."
Çelik, bakanlıkların iş birliğiyle MASAK'ın koordinasyon içerisinde uyuşturucu meselesinin üzerine gidildiğini belirterek, "İçişleri Bakanımız tarafından ilan edilen bu operasyonun tarihi niteliği büyüktür. Bundan sonrasında da uyuşturucu satıcılarına, uyuşturucu kullanılmasına karşı tedbirler alarak kesinlikle göz açtırmayacağız." diye konuştu.
FRANSA'YA ÇOK SERT LİBYA TEPKİSİ
Libya'daki gelişmelere değinen Çelik, şunları söyledi:
"Darbeci Hafter milislerinden kurtarılan Tarhune'deki toplu mezarlar, uluslararası kamuoyunda geniş bir yankı uyandırdı. BM İnsan Hakları Konseyi Libya'daki insan hakları ihlallerine ilişkin araştırma yapmak üzere bir heyetin ve inceleme misyonunun kurulduğunu ifade etti. Şimdi burada garip olan şudur; Darbeci Hafter'e destek veren Fransa'nın, darbeci Hafter'in işlediği cinayetlere destek veren ve bu toplu mezarların arkasında desteği bulunan Fransa'nın ikide bir çıkıp Türkiye'yi suçlaması... En son Macron yine çıkmış Türkiye'nin bir suç işlediğini ifade ediyor.
Sayın Macron'a buradan ifade etmek isteriz; Libya'da suç işleyen sizsiniz. Libya'da tehlikeli bir oyun oynuyorsunuz. Geçmişte Ruanda'da yaptığınız hataların aynısını Libya'da tekrar ediyorsunuz. Bakın İngiltere'deki İndependent gazetesi açık bir şekilde yazdı, 'Fransa ve Macron Libya'daki başarısız politikalarını örtmek için Türkiye'yi hedef alan bir politik komedi içerisine düşüyorlar'. Burada eğer bir insanlık suçundan bahsedilecekse hukuka aykırı bir durumdan bahsedilecekse Macron'un arkasında olduğu eylemlerdir hukuka aykırı olanlar."
"SAYIN MACRON'UN DİKKAT ETMESİ GEREKİR"
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a yönelik eleştirilerini sürdüren AK Parti Sözcüsü Çelik, şöyle devam etti:
"Sayın Macron'un şuna dikkat etmesi gerekir. Yemen'de 2015 yılından beri süren savaşta sayısız insan hakları ihlalleri raporu olmasına rağmen, Fransa buraya silah satmaya, burada savaşan ülkelere silah satmaya devam etmiştir. Birçok ülkeye silah satmıştır. Hem insan haklarından bahsediyor, insan haklarından bahsederken de aynı şekilde insan hakları ihlallerine sebebiyet veren silah satışına da devam ediyor. Şimdi ne yapıyorlar? Libya'da içine düştükleri durumdan dolayı bir çıkış noktası arıyorlar. Bu çıkış noktasını yine yanlış bulmuş Macron ve bunu Türkiye'ye saldırarak telafi etmeye çalışıyor. Türkiye ne yapmıştır ? Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne destek vermiştir. Hiç kimsenin tanımadığı ve gayrimeşru ilan ettiği Hafter yönetimine destek veren kimdir? Macron'un ve Fransa'nın kendisidir. Savaş suçlarını işleyen Hafter'e kendisi destek vermiştir."
Ruanda'daki 1994 yılında gerçekleşen katliama ilişkin Çelik, şunları söyledi:
"1994'te Ruanda'da yaptıkları hatanın aynısını bugün Libya'da yapmaya devam ediyorlar. Kesinlikle o zaman hatırlayın 20. yüzyılın en büyük katliamlarından bir tanesidir 94'te Ruanda'da yapılan. 100 gün içerisinde bir milyona yakın insan öldürüldü. Peki 100 gün içerisinde 1 milyona yakın insanı öldüren bu yönetimin arkasında kim vardı? Yine Fransa vardı. bütün bunları hiç düşünmeden Türkiye'yi suçlamaya kalkmaları üstelik de Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanımıza suç isnat etmeye kalkmaları doğrusunu söylemek gerekirse aynı basiretsizliği göstermeye devam ettiklerini gösteriyor."
İSRAİL'İN İLHAK PLANINA SERT ÇIKIŞ
Çelik, İsrail'in Batı Şeria'daki bazı bölgeleri ilhak planına ilişkin, şunları kaydetti:
"Bunun sadece kınamakla bir yere varılamayacağı açıktır. Yani daha öncesinde 1967 öncesindeki statükoyu nasıl yok ettiyse 1980'de Doğu Kudüs'ü, 1981'de Golan Tepeleri'ni nasıl ilhak ettiyse... Sadece protestolarla İsrail'in durmayacağı açıktır. Dolayısıyla burada küresel düzeni yok etmeye dönük bir sonuç doğuracak bir tutum ortaya koyduğunu, bunu herkesin görmesi gerekiyor. Uluslararası düzenin temellerini tamamen sarsacak bir adımdır Batı Şeria'nın ilhakı. Buna karşı etkili bir şekilde eylem ortaya koyacak bir şekilde dünya ayağa kalkmazsa kademe kademe İsrail uluslararası düzenin tamamını, bütün meşruiyetini yok edecektir.
Bakın 25 Avrupa ülkesinden bine yakın parlamenter ortak bir bildiri yayınladılar ve İsrail tarafından Batı Şeria'nın ilhakıyla ilgili endişelerini dile getirip bunun çok sıkıntılı sonuçları olacağını, çok kötü sonuçları olacağını Avrupa liderlerinin ortak tepki vermesi gerektiğini ifade ettiler. Tüm dünyanın buna tepki vermesi gerekiyor. Uluslararası hukukun temel ilkelerini yok sayan bir İsrail hükümeti ile karşı karşıyayız."
"GÜNEY KIBRIS'IN TÜRKİYE TARAFINDAN MUHATAP ALINMASI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR"
Doğu Akdeniz meselesini çok yakından takip etmeye devam ettiklerini belirten Ömer Çelik, "Doğu Akdeniz'deki meşru hak ve çıkarlarımızın korunması konusunda her süreci adım adım takip ediyoruz. Özellikle Rum-Yunan ikilisinden oradaki maksimalist amaçlarını gerçekleştirmek için Türkiye'ye karşı hasmane bir biçimde Avrupa'yı yanlarına almaya çalıştıklarını, Avrupa'nın da artık bir siyasi birlik olmaktan çıkıp bir mahalle bildiği, bir mahalle dayanışması gibi maalesef yanlış adımlar attığını görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Çelik, Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Borrel'in Güney Kıbrıs'a yaptığı ziyaret sırasında Yavuz sondaj gemisinin bulunduğu bölgeyi ziyaret etmek istemesinin bunun önemli göstergelerinden biri olduğunu söyledi.
Türkiye'nin hukuktan, hakkaniyetten yana olduğunu vurgulayan Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Eğer karşımızda hukuktan ve hakkaniyetten yana bir muhatap varsa Türkiye, masada adil bir taraf olmaya her zaman hazırdır. Ama hukuku ve hakkaniyeti bir kenara bırakıp bizim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin sesini kısmaya çalışanlar, Türkiye'nin meşru hak ve menfaatlerini görmezden gelmeye çalışanlara da kesinlikle vereceğimiz en ufak bir taviz söz konusu değildir.
Şimdiye kadar Kıbrıs Türklerinin, Doğu Akdeniz'deki hak ve menfaatlerini görmezden gelenler, Avrupa Birliği tarafı, Kıbrıs Türklerinin bu yok sayma politikasına devam edip Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Türkiye ile masaya oturmasından bahsediyor. Böyle saçma sapan bir teklif olmaz. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin muhatabı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'dir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile meselelerini çözmelidir. Orada Kıbrıs Cumhuriyeti ismini haksız yere gasbeden Güney Kıbrıs Yönetimi ile Türkiye'nin herhangi bir şekilde muhatap olması söz konusu değildir."
Güney Kıbrıs Dışişleri Bakanlığının muhatabının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanı olduğunu vurgulayan Çelik, "Güney Kıbrıs'ın Türkiye tarafından muhatap alınması söz konusu değildir. Kıbrıs Türklerini yok sayan ama Türkiye'ye akıllarınca Güney Kıbrıs'ı meşrulaştırmaya çalışan bu adımlara hiçbir şekilde izin vermeyeceğiz." dedi.
İki tarafın bir araya gelmesi ve hidrokarbon kaynaklarının nasıl paylaştırılacağına ilişkin bir anlaşmaya varması gerektiğini söyleyen Çelik, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs, bu karara vardığı takdirde zaten mesele kalmayacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafından 2019'da açıklanan belge, bir referans belgesidir, bir zemindir. Bu zemin üzerinden gerek hidrokarbon kaynaklarının işletilmesi gerek gelir paylaşılması konusunda hakkaniyetli bir bölüşüm olması halinde bu sorun zaten kendini ortadan kalkacaktır. Ama Güney Kıbrıs, hidrokarbon kaynaklarını ve geliri kendisi almak istiyor. 'Bir gün çözüm olursa biz onu Kuzey Kıbrıs'ta paylaşırız.' diyor. Şimdiye kadar ne Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin ne Yunanistan'ın ne de Avrupa Birliği'nin verdiği sözü tuttuğunu gördük. Dolayısıyla böyle bir şey söz konusu olamaz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile otururlar, hakkaniyetli, hukuka uygun, adil bir bölüşüm ve gelir paylaşımı konusunda anlaşırlar. Ondan sonrasında süreç zaten doğal bir şekilde işler."
"EN İYİ MUHATAP TÜRKİYE'DİR"
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden bir bakanın ortalığı kışkırtmaya devam ettiğini aktaran Ömer Çelik, "Güney Kıbrıs'ta bir bakan çıktı, 'Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı Akdeniz'de kalıcı bir donanma kursun.' dedi. Bunlara şunu söylemek isterim: Türkiye'ye karşı şununla veya bununla hareket etmeniz Türkiye'nin tavrını değiştirmez. Hukuk ve hakkaniyet temelinde bir çözüm arıyorsanız bulabileceğiniz en iyi muhatap Türkiye'dir. Hukuk ve hakkaniyet dışına çıkıp da çözüm aramaya çalıştıklarınızın da hiçbir şekilde yanınızda duracağını düşünmeyin, hiçbir şekilde size adil davranacağını düşünmeyin. Bu konuda Güney Kıbrıs'ta konuşanlar, Yunanistan'da Savunma Bakanlığı yapanlar maalesef bu konularda, siyasi dil kullanma konusunda ve Türkiye'nin nasıl bir ülke olduğunu anlamak konusunda en arızalı tiplerden seçiliyor." ifadelerini kullandı.
"TÜRK DONANMASI İLE ŞAKA YAPILMAZ!"
Türkiye'ye bu yaklaşımlarla herhangi bir adım arttırmanın mümkün olamayacağını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
"Ayrıca onlara ifade etmek isterim ki hukuk ve hakkaniyet temelinde hareket ediyoruz ama onun dışında hukuku ve hakkaniyeti terk edip fiili güç kullanmaktan bahsediyorsanız size basit bir uyarıda bulunmak isterim. Türk donanması ile şaka yapılmaz! Türk donanmasına şaka yapmak boyunuzun ölçüsünü çok aşar. Hukuk ve hakkaniyet temelinde bir çözümden yana olmamız Akdeniz'deki istikrar açısından herkes için kazan-kazan formülünü ortaya çıkarır. Onun dışında 'Şu gücü arkamıza aldık, bu gücü arkamıza aldık.' diye Türk Silahlı Kuvvetleri ya da Türk Donanması ile şaka yapmaya kalkmayın."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın toplantıya video konferansla katılmasının özel bir sebebi olup olmadığı sorulan Çelik, AK Parti Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'nun Kovid-19 testinin pozitif çıkması üzerine böyle bir tedbiri devreye aldıklarını söyledi.
"CUMHUR İTTİFAKI, FETÖ İLE MÜCADELE KONUSUNDA SON DERCE KARARLIDIR"
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç'ın Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile ilgili açıklamalarına ilişkin değerlendirmeleri sorulan Ömer Çelik, şu yanıtı verdi:
"Sayın Bahçeli, Mümtaz'er Türköne konusunda 'Yeniden değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Yoksa biz suçsuzdur demiyoruz.' şeklinde bir cümlesi oldu. Buradan yola çıkarak muhalefetin, 'FETÖ konusunda mücadele gevşiyor mu?' gibisinden bir saldırı başladı. Enteresandır tabii bu saldırıyı gerçekleştirenler de geçmişte bunların dershaneleri, televizyonları kapatılırken gidip kendilerini orada siper edenler. Yani dün FETÖ'nün devlete karşı saldırdıktan sonra bunların kurumlarına karşı devlet bir tavır aldığında o süreçte kim gidip de bunların televizyonlarını korumak için siper olmuşsa, terör örgütünün medyası kapatılırken 'Özgür medya kapatılıyor' demişse ya da dershaneleri kapatılırken kim kendini siper etmişse, yerlerde yuvarlanmışsa bugün bu açıklamalardan yola çıkıp 'FETÖ meselesinde bir gevşeme mi var? diyorlar. Şunu çok açık ifade etmek isterim ki Cumhur İttifakı, FETÖ ile mücadele konusunda son derece kararlıdır, asla bir gevşeme söz konusu olmayacaktır. Hatta tam tersine bu örgütün sinsi yöntemlerini bildiğimiz için eskisinden daha çok bileylenmiş ve dikkatli bir şekilde bu mücadeleyi yürütüyoruz. Dolayısıyla Sayın Bahçeli'ye o ifadelerle saldırmaya çalışanlar her birinin FETÖ'nünü gazetelerini, televizyonlarını ve dershanelerini korumak için siper olmuş, kalkan olmuş görüntüleri vardır. Şunu da ifade etmek isterim, Cumhur İttifakı içerisinde gerek AK Parti gerek MHP bu konuda yüzde 100 aynı görüşe sahiptir, FETÖ'ye karşı en ufak bir taviz verilmeyecektir."
"SAYIN BAHÇELİ BUNLARA İZİN VERMEMİŞTİ"
AK Parti Sözcüsü Çelik, konuşmasında şunları kaydetti:
"Birileri MHP'yi ele geçirmeye çalıştığında ya da MHP'yi vesayetin bir parçası yapmaya çalıştığında yine Sayın Bahçeli bunlara izin vermemişti. Vesayete karşı, darbe düzenlerine karşı hassasiyet Cumhur İttifakı kurulmadan önce gelen bir hassasiyetidir. Cumhur İttifakı ile birlikte tamamen pekişmiştir. Sayın Bahçeli'nin açıklamasından sonra Sayın Bahçeli'ye bu şekilde yaklaşımda bulunanların hepsinin FETÖ'nün kurumları önünde kendini canlı kalkan haline getirmiş fotoğrafları, görüntüleri ve beyanları olduğunu gördüm. Ne Sayın Cumhurbaşkanımıza ne Sayın Bahçeli'ye bu tip yaklaşımlar yanlarına bile yaklaşamaz. Cumhur İttifakı'nın tamamı da FETÖ ve diğer terör örgütleriyle mücadele konusunda tam bir kararlılığa sahiptir."
"TÜRK SİYASİ HAYATIYLA İLGİLİ ÖZEL BİR 'VİKİPEDİA' YAPMAK LAZIM"
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç'ın "FETÖ konusunda hiçbirimiz masum değiliz." şeklindeki açıklamasına ilişkin değerlendirmesi sorulan Çelik, "Çeşitli siyasilerin çeşitli fotoğrafları var bunlarla, bunların sivil toplum örgütü gibi hareket ederek kendisini gizlediği zamanlarda. Pek çok partiden, siyasi partilerden, sağdan soldan, akademisyenlerden, şuradan buradan. Kastedilen şey odur zannediyorum." ifadesini kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun barolara ilişkin yapılması planlanan değişiklerle ilgili değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine ise Çelik, şöyle konuştu:
"Türk siyasi hayatıyla ilgili özel bir 'Vikipedia' yapmak lazım. Öyle bir 'Vikipedia' yapsanız bence 'totaliter zihin' diye bir madde açılsa bu iyi bir örnek olur. Totaliter zihinde devletle sivil toplum örgütü, kamu kurumuyla meslek örgütü arasında fark yoktur, üstelik devlet memuruyla vatandaş arasında fark yoktur. Şimdi kendisinin 'İki tane olmaz.' diye verdiği iki örnek devlet memuriyeti yapan, kendi özel niteliği olan, devlet aygıtı içerisinde görevi olandır diğeri ise meslek örgütü. Tutuyor bu örnekten yola çıkıp bir meslek örgütüyle ilgili bir modelleme içerisine girmeye çalışıyor."
"TABANDAKİ ÇOĞULCULUK YUKARIYA GİDİLDİKÇE TEKELCİLİĞE DÖNÜŞÜYOR"
CHP sözcüsünün de bugün yaptığı açıklamada, bunların sivil toplum örgütü olmadığını, kamu kurumu olduğunu söylediğini aktaran Çelik, "Avukatlar Türkiye'de devlet memuru olarak maaş mı alıyor, böyle bir statüleri mi var? Dolayısıyla bu nüansları iyi bilerek konuşmak lazım." ifadesini kullandı.
Çelik, şöyle devam etti:
"Yapılmak istenen şey şu; bir çoğulculuk gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Yani tabandaki çoğulculuk yukarıya doğru gittikçe bir tekelciliğe dönüşüyor. İkincisi, burada bir mecburiyet oluşuyor. Bir mecburiyet ve bir tekelcilik üzerinden yıllardır bu yapılarla ilgili eleştiriler biliniyor. Şimdi bunu kendi içerisinde bu meslek örgütlerine insanlar kendilerinin takdir ettiği yönetimler çerçevesinde farklı barolara üye olabilecekler. Bu çoğulculuğun olmasında hiçbir mahzur yok. Bunun meslek örgütlerinin faaliyetlerini yerine getirmesi, avukatlık mesleğinin yani savunmanın nitelikleri açısından hiçbir zarar verici tarafı yok.
Yani şimdi Kılıçdaroğlu'nun örneğinden gidersek Türkiye'de çok sendika da olmaması lazım, sendikaları da teke indirmek lazım ve bu şekilde devam etmek lazım. Yani 'Totaliter zihin nedir?' derseniz hiçbir kavramı yerli yerine koymadan, her şeyi arkaik bir zihin içerisinde eşitleyen bir şey bu."
Konunun Türkiye'nin bölünmesine getirildiğini belirten Çelik, "Ne zaman sistemle ilgili bir tartışma yapsanız bunların aklına bir rejim krizi çıkarmak, Türkiye'nin bölünmesiyle ilgili bir kaygı oluşturmaktan başka bir iş gelmez. Siyasi argüman üretemiyorlar, siyasi argüman temelinde bir tartışmayı yürütemiyorlar. Yani bununla ilgili olarak işlerine geldiği zaman hiçbir şey değişmesin, işte 'statüko sosyetesi' diyoruz ya ama işlerine gelmediği zaman da her şey değişsin. Böyle bir model yok. Verdiği örneğin başıyla sonu birbiriyle uymuyor." değerlendirmesinde bulundu.
"DEMOKRATİKLEŞTİRİCİ BİR MODEL"
Yaptıkları çalışmanın baroların meslek örgütü faaliyetleriyle ilgili seçimleri sonucunda oluşan iradenin yönetimlere yansımasını sağlayacak bir model olduğuna işaret eden Çelik, "Demokratikleştirici bir modeldir. Savunmanın bütün unsurlarını yönetimlere yansıtacak, dolayısıyla savunma erkini daha da güçlendirecek bir model üzerinde çalışıyor arkadaşlarımız." diye konuştu.
Bir gazetecinin, ABD'li bir senatörün Türkiye ve ABD arasındaki S-400'lere ilişkin sıkıntının aşılmasına yönelik teklifini hatırlatarak buna ilişkin değerlendirmelerini sorması üzerine Çelik, bir başka ülkeden silah alan ülkenin bunu kullanmak amacıyla aldığını söyledi.
Çelik, Türkiye'nin de hava savunma sistemini ihtiyacı olduğunu, Patriot almak istediğini ancak olumlu cevap alamaması üzerine S-400'de karar kılındığını hatırlattı.
Silah sisteminin bir başka ülkeye satılması halinde bu satışın son kullanıcı olarak yapıldığını belirten Çelik, "Bir ülkede F-16 varken o tutup da bunu başka ülkeye satamaz ya da bu böyle bir silah sistemi aldığınızda bu şekilde bir hukuki yol da yoktur." dedi.
Ömer Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye Cumhuriyeti açısından bakarsanız da Türkiye Cumhuriyeti köklü bir devlettir. Bütün ülkelerle ilişkilerini hesap ederken, adımlarını atarken buna göre atar. 'Bizim aldığımız bir silah sistemini başkası alsın, işte bu yoldan CAATSA yaptırımları delinsin.' gibisinden bir yaklaşım tabii ki Türkiye Cumhuriyeti açısından doğru kabul edilecek bir yaklaşım olarak gündeme gelmez. Burada doğru olan şudur; nasıl S-400'ler konusunda bu iradeyi ortaya koyduysak Patriotlar konusundaki irademizin müttefikimiz ve dostumuz Amerika Birleşik Devletleri tarafından değerlendirilmesini bekleriz. Onu değerlendirirlerse Patriot da söz konusu olur."
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Mümtazer Türköne'ye ilişkin açıklamalarının hatırlatılması üzerine ise Çelik, "Burada Adalet Bakanlığı gereken değerlendirmeyi yapacaktır. Bir usul ve yöntem açısından gereklilik gördüğü zaman bununla ilgili gerekli değerlendirmeyi yapar. Benim herhangi bir şekilde hukukun alanına giren bir konuda 'Şöyle davranacaklar, böyle yapacaklar, şöyle olsun ya da şu şekilde hareket ederler.' gibisinden Adalet Bakanlığının, yargının görev alanına giren konularla ilgili istikamet verici bir açıklamada bulunmam hem siyaseten hem hukuken doğru olmaz." dedi.