Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kredi derecelendirme kuruluşları başta olmak üzere -ki az önce ekranda izledik- bakınız onlar ne dediler ama Türkiye'de büyüme nasıl çıktı. Bunların nasıl ideolojik yaklaştıkları, nasıl Türkiye'ye yönelik sürekli bir kumpas gayreti içerisinde oldukları ortada." dedi.
Erdoğan, Grand Tarabya Otel'de düzenlenen Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Genel Kurulunda, TİM üyelerinin emek, gayret, alın teri ve azimle yılın ilk 5 ayında ihracatın yüzde 8,9'luk artış kaydetmesini sağladığını anlattı.
Birinci çeyrekteki yüzde 5'lik büyümenin yüzde 2'sinin dış ticaret kaynaklı olduğunu hatırlatan Erdoğan, yaklaşık 5 çeyrektir büyümeye negatif katkı yapan dış ticaretin bundan sonra yeniden büyümenin lokomotifi haline gelmiş olmasından mutluluk duyduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, gelecek dönemde hem ihracatın hem de dış ticaretin büyümeye katkısının giderek yükseleceğine inandığını vurgulayarak, eski günlere yeniden kavuşulacağını kaydetti.
Sanayi üretimindeki tırmanışın devam etmesinin, büyümenin konjonktürel değil üretime dayalı, kalıcı ve sürekli olduğunu gösterdiğinin altını çizen Erdoğan, istihdamda şubat ayında başlatılan seferberlikle 1,2 milyon rakamına ulaşılıp, işsizliğin 1 puan düşürülmesini çok önemli bulduğunu, istihdam rakamının 27,5 milyonu aşarak, tekrar 15 Temmuz darbe girişimi önceki seviyesine çıktığını aktardı.
İş gücüne katılım oranı sürekli yükseldiği için istihdam sayısı ile işsiz sayısı arsındaki farkın da yavaş yavaş azaldığını, mevsim itibarıyla istihdam artışının devam edeceğini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"En kısa zamanda işsizlikte yeniden tek haneli rakamları göreceğimizden eminim. Ekonomideki diğer tüm göstergeler de hızlı bir toparlanmaya işaret ediyor. Tabii en önemlisi de tüm bu gelişmelerin içeride ve dışarıda birilerinin ısrarla ülkemiz aleyhinde hava oluşturmaya çalıştıkları bir dönemde gerçekleşiyor olmasıdır. Kredi derecelendirme kuruluşları başta olmak üzere -ki az önce ekranda izledik- bakınız onlar ne dediler ama Türkiye'de büyüme nasıl çıktı. Bunların nasıl ideolojik yaklaştıkları, nasıl Türkiye'ye yönelik bir kumpas gayreti içinde oldukları ortada. Onlar bunu ilan ederken hatırlayın bizler farklı şeyler söylüyorduk. Diyorduk ki 'bunların hepsi ideolojiktir, bunların hepsi spekülatiftir, siyasi yaklaşımlardır. Türkiye'nin gerçek durumu bu değildir' ve ortaya çıktı. Ekonomimizin geleceği ile ilgili tahminlerde bulunan kuruluşların olumsuz tavırlarına rağmen sizler ülkenize olan güveninizle bu gidişi tersine çevirmeyi başardınız, onun için teşekkür ediyorum. Türkiye'nin gerçek potansiyelini, gerçek kapasitesini en iyi bizler ve sizler biliyorsunuz. Yurt dışında yaptığımız gözlemlerle ülkemizin imkanlarını karşılaştırdığımızda ekonomide bulunduğumuz yerin kesinlikle hak ettiğimiz yer olmadığını gördük, görüyoruz. Bugün Türkiye ekonomik büyüklük bakımından dünyanın 17'nci, satın alma gücü bakımından ise 13'üncü büyük ekonomisidir. Açık konuşmak gerekirse bizim üstümüzde olan ülkelere baktığımızda, her iki kategoride de en az birkaç basamak daha yukarıda olmamız gerekiyor."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı şekilde kişi başına düşen milli gelir bakımından bulunulan 64'üncü sıranın da hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığını belirterek. "En basitinden AB ülkeleri, ülkemin bulunduğu konumla onların aynı yerde olması mümkün değil. Oraları tanıyan, gören, bilen birisi olarak konuşuyorum. Öyle lafta 'kişi başına düşen milli gelir budur' demekle kişi başına düşen milli gelir o değil. Dolaştığınız zaman ülkeyi görürsünüz, hayat standardını görürsünüz. Bütün bunlara rağmen daha sistemli çalışarak, kayıtlarımızı daha ciddi tutarak, daha çok üretip ihraç ederek yakında asıl olmamız gereken sıralara da geleceğiz. Onun için kayıt dışı, yastık altı bunların hepsini özellikle hayata ve piyasaya sokmanın milli bir davranış olarak, yerli bir davranış olarak gayreti içerisinde olmalıyız." diye konuştu.
Bu bakımdan 2023 hedeflerinin çok önemli olduğunu dile getiren Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
"İhracatta 500 milyar dolar hedefi bu ülke için kesinlikle erişilebilir, ulaşılabilir bir rakamdır. Küresel milli gelir sıralamasında nominal rakamlarla yüzde 1,14 ve satın alma gücü bakımından 1,66'lık oranlara sahip olmamıza rağmen ihracattaki payımızın yüzde 0,96'da kalması, daha gidecek çok yolumuzun olduğunu göstermektedir. Doğrudan küresel yatırımlardaki payımız da ihracatımıza yakın bir oranda yüzde 0,94 düzeyinde bulunuyor. Demek ki bu konunun üzerinde de çok daha çalışmamız gerekiyor. Yaşadığımız onca badireye rağmen 14 yılda 3 kattan fazla büyüttüğümüz ülkemizi yeniden aynı şekilde 3 kat daha büyütmek bizlerin elindedir. Bunu gerçekleştirecek kadrolar burada. Bu başarıyı da hep birlikte yakalayacağız."
"KÖRFEZ'DEKİ BÜTÜN KARDEŞLERİMİZİN İKİNCİ EVİ OLMAYI SÜRDÜRECEKTİR"
Türkiye'nin çoğu Batı ülkesinden çok daha ileri düzeyde bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Öyle ki pek çok eli kanlı terör örgütlerinin saldırısına maruz kalmamıza rağmen mücadelemizi asla hukuk dışına çıkmadan yürütüyoruz. Burası darbe yapmaya kalkışmış ihanet çetesine dahi hukuk devleti ilkesi dışına çıkmadan davranma erdemini gösteren bir ülkedir. Böyle bir ülkenin yatırımcılarına, misafirlerine farklı muamele edebileceği iddiaları bühtandan, iftiradan, kara propagandadan ibarettir. Türkiye'nin aleyhinde yürütülen kampanyaların ne kadar haksız ve mesnetsiz olduğunu bu kardeşlerimiz de daha önceki pek çok örnekten biliyordur. Bu meselede ortaya atılan ve hiçbiri akıl karı olmayan söylentiler de aynı şekilde mesnetsizdir, haksızdır. Türkiye Körfez'deki bütün kardeşlerimizin ikinci evi olmayı sürdürecektir. Körfez bölgesi başta olmak üzere hangi ülkeden gelirse gelsin tüm yatırımcılara, tüm ziyaretçilere gönlümüz de kapımız da sonuna kadar açıktır."
Erdoğan, Türkiye'nin merkezinde yer aldığı coğrafyanın, dünyada kurulmaya çalışılan yeni düzenin siyasi, ekonomik ve askeri rekabet alanı olduğunu ifade etti.
Bu sebeple Türkiye'nin bir sorun bitmeden diğeriyle karşılaştığını, onunla mücadele ederken bir başkasının kapısına dayandığını dile getiren Erdoğan, "İşte Katar krizi bunun son örneğidir. Türkiye olarak Katar meselesinde en başından beri hakkaniyetli bir tavır içinde olmaya gayret ettik. Katar'a yönelik ithamların doğru olmadığını, bu ithamlardan hareketle başlattıkları ambargoyu haklı bulmadığımızı açıkça söyledik. Körfez'deki kardeşlerimizin kendi aralarında daha güçlü bir dayanışma içinde olmalarını beklediğimizi de özellikle belirttik" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yoğun bir çalışma içinde olduklarını, krizin çözümü için konuyla doğrudan veya dolaylı ilgili olduğunu düşündükleri hemen hemen herkesle görüştüklerini, görüşmeye devam ettiklerini belirterek, "Temennimiz bu meselenin bayrama kadar çözüm yoluna girmesidir. Tabii bizim Katarlı dostlarımıza yapılan haksızlığa karşı çıkmamız başka bir şeydir, bölgedeki diğer dostlarımızla ilişkilerimiz başka bir şeydir. Bunlar kesinlikle birbirinin alternatifi veya zıddı olan hususlar değildir." dedi.
Erdoğan, Türkiye'nin, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez bölgesindeki ülkelerin tamamıyla çok yönlü ve çok güçlü ilişkilere sahip olduğunu, bu ülkelerle olan ilişkileri mutabık bir şekilde her alanda geliştirmeye ve güçlendirmeye karar olduklarını vurguladı.
Türkiye'ye yatırım yapan Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin vatandaşlarının müsterih olmasını isteyen Erdoğan, şunları söyledi:
"Özellikle Suudi Arabistan, Hâdim'ul-Harameyn'uş-Şerifeyn, bence Körfez'deki bu krizin adeta anahtarı konumundadır. Körfez'in büyüğü olarak, dün Dışişleri Bakanımız da oradaydı, kendileriyle görüşmeleri oldu, selamlarımızı gönderdik. İnanıyorum ki Hâdim'ul-Harameyn'uş-Şerifeyn olarak bu süreci süratle çözmeye muktedir olduğuna inanıyorum ve temennim odur ki bayrama kadar da bu iş çözülmelidir çünkü İslam dünyasının içinde bu tür dargınlıklar, kırgınlıklar bize yakışmıyor, bunları bizler diyalog yoluyla çözmeye muktediriz. Aynı şekilde Körfez'den Karadeniz'in yaylalarına, Akdeniz'in, Ege'in sahillerine ülkemizin diğer bölgelerine tatil için gelecek olan kardeşlerimiz de müsterih olsun."
"YOLLAR YÜRÜMEKLE AŞINMAZ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasına ilişkin başlattığı yürüyüşe şu sözlerle değindi:
"Gel gör ki bakıyorsunuz bir taraftan 'Bizim hukuka saygımız var', bir taraftan 'Biz anayasa devletiyiz', 'Anayasamız var' ama diğer taraftan da Anayasanın hükümlerini ayak altına alacak şekilde vatandaşları sokağa dökmek, sokağa çağırmak hiçbir zaman ne kendilerinin yararınadır ne de ülkenin yararınadır. Rahmetli Demirel'i burada anmadan geçemeyeceğim, 'Yollar yürümekle aşınmaz'... Bunlar da yürüyerek eğer aşındıracaklarını zannediyorlarsa bu mümkün değil. Eğer bu yolla hukuk elde edeceklerini zannediyorlarsa bu da mümkün değil. Çünkü hukukta böyle bir kaide yok. Yasalarda da böyle bir kaide yok. Zira ortada bir vaka var. Nedir o? O vaka işte meşhur MİT tırlarının, özellikle Fetocu yargı mensupları tarafından ki şu anda bunlar içeride, onlar tarafından durdurularak dünyaya servis edilmesi ve bu işin içinde rol alan kişinin bu rolünü bir başka meslektaşıyla paylaşmak suretiyle attığı adımlar ve bunun neticesinde ülkede ciddi bir skandalın yaşandığı süreç vardır. Bütün bu olaylar olurken bazı STK'ların, sivil toplum kuruluşlarının kalkıp da yargının bu zatla ilgili vermiş olduğu karara; adeta destek çıkıyormuş gibi Anayasa'nın 138. maddesini çiğniyor olmasının hiçbir izahı yoktur. Eğer yargı bu tür baskılar altında kalırsa biz yargıdan adaleti nasıl bekleyeceğiz? Ürkeklik, yargıya baskı, kusura bakmayın, adaletin gelişini sağlamaz. Öyle elde 'adalet' pankartlarıyla dolaşmak da adaleti getirmez. Eğer adaleti arıyorsan adaleti aramanın makamı da yeri de Türkiye'de parlamentodur. Parlamentoda, kürsüde ne diyeceksen adalet uğruna de, orada bunu dile getir, söyle ama istediğin adalet kadar sen de adaletle davran. Acaba başında olduğunuz kurumda ne kadar adalet var? Önce ona bak."
"MİLLETİ SOKAĞA DÖKMEK SURETİYLE BU TÜR YÜRÜYÜŞE BAŞLAMAK DOĞRU BİR ŞEY DEĞİL"
Türkiye'de bu tür bazı sıkıntılar meydana getirmenin ülkeye bir şey kazandırmayacağını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Çünkü biz bir şeyi konuşuyoruz; yasama, yürütme, yargı... Bu üç grubun, üç farklı kurumun birbiriyle olan ilintisi, dayanışması ülke için çok önemli. Kuvvetler ayrılığı derken eğer kuvvetler ayrılığına bizler saygı duymazsak, sivil toplum kuruluşlarımız saygı duymazsa o zaman biz bir yere varamayız ve bu konuda söylenecek bir şey varsa bunu söylersiniz ama baskı unsuru olma gayreti içine girerseniz unutmayın ki 138. madde sadece siyasetçiler için çalışmaz. 138. madde A'dan Z'ye herkes için çalışır ve yargı yarın eğer sizi de bir yerlere davet ederse şaşmayın. Anayasa'nın 138. maddesi... Bu bir yönerge değil, sıradan bir olay değil. Dolayısıyla bizim buradaki dayanışmamız, buradaki birliğimiz çok çok önemli. Kimsenin bunu hırpalamaya hakkı yok. Böyle bir ramazan ayı içinde milleti sokağa dökmek suretiyle bu tür yürüyüşe başlamak doğru bir şey değil."
15 Temmuz darbe girişimini hatırlatan Erdoğan, "15 Temmuz darbe girişiminde Atatürk Havalimanı'na gelip oradan hemen bir araçla Bakırköy Belediye Başkanı'na sığınan ve onun evinde o gece misafir olan kişi bir defa 'Ben tankların üzerine çıkarım, tankların önünde dururum' derken o gece neyin üzerine çıktığı belli olmuştur. Nereye sığındığı da belli olmuştur. Birbirimizi aldatmayalım. Gerçekçi olalım. Orada millet tavrını ortaya koydu, millet tankların üzerine çıktı, helikopterlerden, F-16'lardan gelen bombalar karşısında nasıl bir duruş olacağını gösterdi. Bunun aksi yalandır ve dürüst olmayanlarla da bir yere varılmaz." diye konuştu.