Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, geçen hafta grup toplantısının ardından kabinedeki bakanlarla bir araya geldiğini, çarşamba günü de partisinin il başkanlarıyla hem 7. Olağan Kongre sürecini hem de gündemdeki meseleleri istişare etme fırsatı bulduklarını ifade etti.
Türkiye Tarım Şurası vesilesiyle perşembe günü çiftçilerle buluştuklarını ve hasret giderdiklerini dile getiren Erdoğan, bu buluşmada hem tarım sektöründeki bugüne kadar yapılanları anlattıklarını hem de çiftçilere yeni müjdeler verdiklerini aktardı.
Erdoğan, cuma günü İzmir'de dolu dolu bir gün geçirdiklerini de anımsatarak, bu şehirde önce Ege Üniversite Kampüsü içerisindeki Bilal Saygılı Camisi'nin açılışını yaptıklarını, ardından partisinin il teşkilatına geçerek istişarelerde bulunduklarını, daha sonra da Kiraz ilçesinde belediyeyi ziyaret ettiklerini, bunun ardından da geniş katılımlı bir akşam yemeğinde İzmirliler ile buluştuklarını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Katar'da Yüksek Stratejik Komitenin beşinci toplantısını gerçekleştirdiklerini de belirterek, Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani ile ikili ve heyetler arası görüşmelerin ardından Türk-Katar Birleşik Müşterek Kuvvet Komutanlığındaki askerlerle bir araya geldiklerini kaydetti. Erdoğan, bunların yanında çok sayıda görüşme ve toplantı gerçekleştirdiklerini, özellikle bölgesel ve uluslararası durumları ele alma imkanı bulduklarını, ülke ve millet noktasında dayanışmanın ne kadar önemli olduğunu da değerlendirdiklerini ifade etti.
Milletvekillerinin gerek TBMM Genel Kurulunda gerek bütçenin komisyon görüşmelerinde ve diğer komisyonlarda yoğun bir gayret gösterdiğini belirten Erdoğan, aynı şekilde AK Parti Genel Merkezi'nde hem rutin faaliyetler hem de kongre süreciyle ilgili çalışmaların tüm hızıyla sürdüğünü bildirdi.
Bu çalışma temposunun kademe kademe tüm illere, ilçelere, beldelere, mahalle temsilciliklerine kadar yayılarak devam ettiğine inandığını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"AK Parti, asla seçimden seçime milletin karşısına çıkan, seçimden seçime görünmeye çalışan bir parti olmamıştır. Biz yılın 365 günü, günün 24 saati bilfiil çalışan, işleyen milletimizle gönül gönüle yol yürüyen bir partiyiz. AK Parti'nin kurulduktan 15 ay sonra iktidara gelmesinin ve 17 yıldır bu konumunu sürdürmesinin gerisindeki sırrı merak edenler işte buraya baksın. Milletimiz, ortaya koyduğumuz siyasetle yaptığımız hizmetlerle, olaylar karşısındaki tavrımızla, duruşumuzla, sözümüzle, muhabbetimizle bizi kendisinden bir parça gördüğü için hep yanımızdadır. Bu anlayışla halka tepeden bakanların, milleti kendi ajandalarının bir aracı olarak görenlerin, insanların dertlerini ve beklentilerini hiçe sayanların devrini sona erdirdik. Sadece eski Türkiye'nin hastalıklı siyaset tarzını çöpe atmakla kalmadık, yönetim sistemini de değiştirerek bunu kalıcı bir hale getirdik."
Sorunlar, sıkıntılar, eksiklerin de bulunduğunu söyleyen Erdoğan, maruz kalınan saldırıların büyüklüğü karşısında bunların hiçbirisinin de üstesinden gelinemeyecek dertler olmadığını ifade etti.
Türkiye'nin, bölgesindeki gelişmeler karşısında kararlı ve onurlu bir duruş sergilediğini ifade eden Erdoğan, "Dünyadaki mazlumların, mağdurların, mahzunların sesi olarak itirazlarımızı her platformda en yüksek sesle dile getiriyoruz. Bütün bunları yaptığımız bir dönemde bu tür bedeller ödememiz kaçınılmazdır. Şayet, eski Türkiye'de olduğu gibi kendi kabuğumuza çekilip iç çekişmelerimizle, küçük hesaplarla uğraşıyor, tarihimize ve kültürümüze sırt çeviriyor olsaydık bunların hiçbirini konuşuyor olmazdık." değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, milletin de bu fotoğrafı gördüğü için girilen her mücadelede yanlarında yer aldığını belirterek, AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak kendilerine düşen görevin milletin teveccühüne, güvenine, desteğine layık olacak işler yapmak olduğunu vurguladı.
Bunun için büyük kongre sürecine büyük önem verdiğini dile getiren Erdoğan, 81 vilayetin tamamında gönül bağı güçlü, hizmet etme kabiliyeti, kapasitesi ve kararlılığı yüksek, dava bilincine sahip bir teşkilat yapısıyla yola devam edeceklerini kaydetti. Erdoğan, şöyle konuştu:
"Kuruluşundan bu güne AK Parti kademelerinde görev yapmış her bir arkadaşımızın başımızın üzerinde yeri vardır. Partimizde sadece görev değişikliği olur. Şahsım başta olmak üzere her AK Parti'li, davamızın ve hedeflerimizin tabii neferidir. Bundan daha büyük bir unvan yoktur. Gerisi gayret işidir, takdir işidir, nasip işidir, kader işidir. Görüldüğü gibi bizim işimiz ülkemiz ve milletimize nasıl hizmet edebileceğimizdir. Partimizi de bu amaca uygun şekilde donatmaya ve yönetmeye çalışıyoruz."
Özkoç'un, Özlem Zengin'e yönelik sözleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın dört bir yanında ülkenin menfaatlerini savunduklarını, ülkeye yeni eserler kazandırmanın arayışı içinde bulunduklarını ifade ederek, buna karşılık alınan oy oranı ve sahip olduğu sandalye sayısı bakımından Türkiye'nin ikinci büyük partisinin gündemine bakıldığında bambaşka bir manzara görüldüğünü dile getirdi.
Erdoğan, şunları söyledi:
"Önce bir grup başkanvekili Meclis Genel Kurulunda AK Parti'yi temsil eden bir grup başkanvekilimize, 'Bu hanıma haddini bildiriniz' diyerek imalı bir sataşmada bulunuyor. Bir de orada 'ulan' ifadesini kullanıyor. Dün Katar'dan dönerken basın mensupları şöyle bir soru sordu: 'Şizofrenik vakalarla caddeler dolu. Bu durum ne olacak Sayın Başkan?' dediler. Ben de kendilerine dedim ki, 'Şizofrenik vakalar sadece caddelerde değil, parlamentonun içinde de var'. Önce bu şizofrenik vakaları parlamentodan temizlemek lazım. Bu şizofrenik vakalardan parlamentomuzu temizleyemezsek Türkiye Cumhuriyeti'nin bu parlamentosuna yazık olur. Bu temizliği yapmamız lazım."
Sokaklarda başörtülülere, kendi anlayışlarına göre had bildirmeye kalkanların gözaltına alınıp tutuklanabildiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunlar ise dokunulmazlık zırhına sarılarak bu ifadeleri kullanıyor. Hadi bakalım, dokunulmazlık zırhı olmasa acaba bu şizofrenik vakalar bu adımları atabilir mi? Gidecekleri yer bellidir. O da akıl hastaneleridir. Hukuk devleti sınırları içinde bunların hepsinin hesabı sorulmuştur. Ama şimdi de kişisel hakkını, hukukunu korumak suretiyle grup başkanvekilimiz de bunun arayışı içinde muhakkak olacaktır. Özürmüş mözürmüş filan bunlar geçiştirme. Yüreği varsa, 'Benim dokunulmazlık hakkımı kaldırın, hukukta bu mücadeleyi verelim' desin. Çünkü bunların eskiden gelme alışkanlıkları var. Ama bu alışkanlıkların artık bu parlamentoda yerinin olmaması gerekir. 'Kadına şiddet' diyeceksin, karşı çıkacaksın. 'Kadını doğrayanlar' deyip karşı çıkacaksın, 'Tokat atanlar' diyeceksin, karşı çıkacaksın ve her tarafta bas bas bağırıp bunun istismarını yapacaksın. En önemli yeri olması gereken Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosuna gelince, 'Benim dokunulmazlığım var.'... 'Ulan' da diyeceksin, 'haddini bildirin' de diyeceksin. Bunu geçmişte gördük, biliyoruz. Ama artık bunları görmek istemiyoruz, bunlar geride kaldı, eski Türkiye'de kaldı. CHP yöneticilerinin bu tavrı bu partinin 28 Şubat zihniyetinden bir milim öteye geçmediğinin işaretidir."
Erdoğan, Türkiye'nin, demokrasiye, milli iradenin üstünlüğüne sıkı sıkıya sahip çıkıp 28 Şubat zihniyetini gömdüğünü belirterek, hala bunun kalıntılarının var olduğunu, Meclis'te yaşanan tartışma dolayısıyla gördüklerini kaydetti.
"Milletimizin ilk fırsatta bu kafaya hak ettiği dersi vereceğine inanıyoruz." diyen Erdoğan, bunun tartışması bitmemişken Türkiye'nin kendini CHP merkezli bir başka kavganın içinde bulduğunu söyledi.
"Külliye şahsi malım değildir"
Erdoğan, bir CHP'linin casus filmlerine taş çıkartacak bir senaryoyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne gelip gizlice kendileriyle görüştüğünün iddia edildiğini anımsatarak, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanlığı Külliyesi milletin evidir. Herkes gibi CHP'lilerin de buraya gelme hakkı vardır. Nitekim çeşitli vesilelerle CHP'lilerden de külliyeye gelenler olmuştur. Mesela 15 Temmuz'un ardından bay Kemal'de gelmiştir. Sayın Bahçeli gelmişti. Mesela Cumhurbaşkanlığı adaylığı döneminde Muharrem İnce bizimle görüşmek için Külliye'ye değil ama partimize gelmişti ve genel merkezimizde Sayın İnce ile de bir görüşme yaptık. Mesela İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu da geldi. Onu da kabul ettik. Seçim sonrası tüm büyükşehir belediye başkanlarını yine külliyede kabul ettik. Onlarla da görüşmeler yaptık. Başka vesilelerle gelenler arasında da mutlaka CHP üyesi olanlar mevcuttur. Külliye benim şahsi malım değildir. Külliye, bu milletin varlığıdır."
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi projesini hayata geçirirken, geleceğe ufuk olması için Türkiye'ye, millete ve memlekete yakışır bir projeyi hayata geçirdiklerini ifade etti.
Buranın idari merkezi, camisi, çok amaçlı büyük bir salonunun yanında Türkiye'nin en büyük kütüphanesinin bitirildiğini ve ocak ayı içerisinde açılışının yapılacağını aktaran Erdoğan, Türkiye'nin tüm meselelerini, Türkiye'nin ikinci büyük partisinin yöneticileriyle konuşmaktan ve değerlendirmekten asla kaçınmayacaklarını dile getirdi.
"Fakat son günlerdeki tartışma bambaşka bir mecrada cereyan ediyor." diyen Erdoğan, ne kadar saçma olursa olsun, CHP'nin halini göstermesi bakımından ibret verici olan böyle bir olayı takip etmeyenler için kısaca özetlemek istediğini söyledi ve şöyle devam etti:
"Londra'da tedavi gördüğü anlaşılan ve mesleki kariyeri çok da yeni nesillere örnek gösterilemeyecek olan bir gazeteci var. Bu kişi, CHP Genel Başkanı'nın, basınımızın yeni amiral gemisi olarak sıfatlandırdığı gazetede 'müthiş bir haber' başlığıyla bir iddia ortaya attı. Buna göre, 9 Kasım'da bir CHP'li, plakası değiştirilmiş bir araçla Külliye'ye gelip bizimle görüşmüş ve farklı plakalı bir araçla çıkıp gitmiş. Yine iddiaya göre bu görüşmede biz gelen kişiye 'Senin CHP Genel Başkanı olman gerekir' demişiz. Hani meşhur bir hikaye vardır: Adamın biri etrafındakilere kurban meselesini şöyle anlatıyormuş: Hz. Musa, Allah'a 'Ya Rabbi bana bir kız evlat bahşedersen onu sana kurban edeyim' diye dua etmiş. Bir zaman sonra Hz. Musa'nın bir kızı olmuş. Adını Ayşe koymuş. Çoçuğun kurban edileceği zaman gelince Hz. Musa bıçağı yavrucağın boynuna dayamış. Tam kesecekken, Azrail gökten elinde bir keçiyle gelmiş. Hikayenin tam bu noktasında dinleyenlerden biri dayanamamış ve şöyle demiş: Ben bunun neresini düzelteyim? Hz. Musa değil, Hz. İbrahim; kız değil erkek; Ayşe değil İsmail; Azrail değil Cebrail; keçi değil koç. Şimdi biz de bu iddianın neresini düzeltelim bilemiyoruz? Her şeyden önce böyle bir görüşmemiz olmadı. İddia edildiği gibi gizli saklı hiçbir CHP'li yanımıza gelmedi. Bu Külliye'ye giren araç da bellidir çıkan araç da bellidir. Hepsinin künyesi giriş çıkışlarda bellidir. Herhalde bunlar kendi merkezleri gibi zannediyorlar burayı."
"CHP'nin başında kimin olduğundan bize ne?"
"Hiçbir CHP'liye Genel Başkan olması gerektiği yönünde telkinde bulunmadım çünkü sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha ideal bir genel başkan olmaz." ifadesini kullanan Erdoğan, "CHP'nin başında kimin olduğundan bize ne? Konu CHP Genel Merkezini, CHP delegelerini, CHP'ye oy verenleri alakadar eder." dedi.
Olmayan görüşmeyi ve olmayan bir konuşmayı ortaya atan gazeteciyi, siciline binaen bir parça mazur görmenin mümkün olduğunu belirten Erdoğan, "Nitekim bugünkü yazısında galiba özür diliyor, bizden de dilemiş, teşekkür ederiz. Peki, bu iddianın üzerine 'doğrudur' diyerek adeta tüy diken genel başkanı ne yapacağız? İddia öyle saçmaydı ki ilk duyduğumda cevap vermeyi kendime zul addettim. Konuyla ilgili açıklamayı da arkadaşlarımıza yaptırdım. Buna rağmen CHP Genel Başkanı televizyonda milletin gözünün içine baka baka 'herkes konuşuyor, Erdoğan niye konuşmuyor?' diyecek kadar seviyeyi düşürdü." dedi.
Meselenin dallanıp budaklanması üzerine "Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum" diyerek, iddiayı yalanladığını anımsatan Erdoğan, "Buna rağmen kendisi çıkıp delikanlıca 'hata ettim, özür dilerim' diyemedi. Zaten bu zatın klasik tarzıdır. Akıl ve izan dışı her türlü iddiayı ortaya atar sonra da 'hadi cevap ver' diyerek kenara çekilir. Çünkü yalan, en önemli mesleğidir bu zatın. Cevap verilir, iddialar belgeleriyle çürütülür ama bu zat yine yine aynı şeyleri söylemeye devam eder. Eline tutuşturulan kağıtların, kulağına üflenen hezeyanların her defasında çürük çıkması, bu zatı yolundan döndürmeye yetmez." diye konuştu.
Kılıçdaroğlu'nun, Sakarya'daki Tank Palet Fabrikası konusundan Man Adası iddialarına kadar hep aynı şekilde davrandığını belirten Erdoğan, "Yargıda çıkan kararlar da bu adamı yola getirmiyor. 'Man Adası' dedi davayı bizim arkadaşlarımız, kardeşlerim, hepsi kazandılar ama yine aynı yola devam ediyor. Kendisi CHP'nin başına bir kaset kumpasıyla geldiği için orada kalmanın çarelerini de hep benzer yöntemlerle arıyor. Çünkü 'Bay Kemal' olmak böyle bir şeydir. Öyle ya yalanları yüzüne vurulduğunda sürekli 'yarabbi şükür' deyip işine bakacaksın ki devamı gelsin." değerlendirmesinde bulundu.
"Komşu komşu, hu hu"
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu arada 'Külliye'ye gelen CHP'li' iddiası da ortada kaldı. Yazıyı yazan diyor ki 'benim haber kaynağım filanca kişidir.' O kişi diyor ki 'benim haber kaynağım CHP içinden biridir.' CHP'liler diyor ki 'bizden böyle bir iş sadır olmaz.' İthama maruz CHP'li diyor ki 'bu kumpas CHP Genel Merkezinde kuruldu.' İddiayı doğrulayan Kılıçdaroğlu diyor ki 'öyle demek istemedim.' Bunca rezillik ortaya dökülmesine rağmen CHP'li yetkililerin hala bizi suçluyor olmaları da işin bir başka trajikomik tarafıdır. Ve şimdi yeni bir senaryo daha çıktı: Yatta bir aradaydılar. Yatta bir araya gelenler birbirini suçluyor, 'ben yatta yoktum' öbürü diyor, 'ben de yoktum' öbürü diyor, 'ben de yoktum.' Fakat bu iddiayı ortaya atan sayın İnce de diyor ki 'onlar kendini gayet iyi bilir.' CHP Genel Başkanı'na, bu konuları ortalama bir insan idrakiyle anlatamayacağımızı sayısız tecrübeyle öğrendik. Kendisine bu meselede düştükleri durumu, çocukları eğlendirmek için söylenen bir tekerlemeyle izah etmeye çalışalım: Komşu komşu, hu hu, oğlun geldi mi? Geldi. Ne getirdi? İncik boncuk. Kime kime? Sana bana. Başka kime? Kara kediye. Kara kedi nerde? Ağaca çıktı. Ağaç nerde? Balta kesti. Balta nerde? Suya düştü. Su nerde? İnek içti. İnek nerde? Dağa kaçtı. Dağ nerde? Yandı bitti kül oldu."
Erdoğan, "Külliye'ye gelen CHP'li" iddiasına ilişkin, "İddianın sahibi, iddiaya konu kişi, iddiayı doğrulayan belli değil. En sonunda işi 'yandı bitti kül oldu'ya getirdiler. Maalesef günlerdir televizyon film ve dizilerindeki taht oyunlarını, güç savaşlarını, iktidar kavgalarını, komplo teorilerini gölgede bırakan bir oyun seyrediyoruz." ifadelerini kullandı.
CHP'nin siyaset üretme gücünün, kendi iç kavgalarında sergiledikleri şenlikten ibaret olduğunu tüm Türkiye'nin bir kez daha gördüğünü belirten Erdoğan, "Onurlu bir siyasetçinin yapacağı iş, gelinen noktada, önce bizden sonra itham ettikleri kişilerden özür dilemek olmalıdır. En başta da yalanla, iftirayla, karalamayla, altı boş iddialarla, içi boş ithamlarla, alavera dalavera siyasetiyle ülkemizi meşgul ettikleri için milletimizden özür dilemeleridir. CHP kendi kendine bir orta oyunu oynadı ve artık bitti." değerlendirmesinde bulundu.
"Parayı yönetme sanatını ortaya koyman gerekir"
"Yeniden hep birlikte ülkemizin gerçek gündemine dönmenin zamanı geldi." diyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"CHP'liler kendi iç hesaplaşmalarını varsınlar kapalı kapılar ardında gerçekleştirsinler. Bunların parti sözcüleri de bizzat kendileri de hepsinin tek mesleği var, nerede bu sanatı kavramışlarsa; yalan. Yalan üzerine bu süreci inşa etmeye çalışıyorlar. Ama ne olur artık milletin yakasından düşsünler. Bir gün tek parti faşizmine, bir gün emperyalizmin sözcülüğüne, bir gün koltuk kavgasına, bir gün terörist seviciliğine savrulan bir partiden ne köy olur ne kasaba. Nitekim, milletimiz de bu gerçeği gördüğü için CHP'yi belli bir oy oranının üzerine çıkarmıyor. Mahalli seçimlerde kazandıkları birkaç belediye bunların dengesini iyice bozdu. İşte görüldüğü gibi aradan 7 ay geçmeden kendilerini yerden yere atmaya başladılar. Şimdi, 'Biz bu şartlarda Ankara'yı yönetemeyiz' diyorlar. Çok enteresan. Niye yönetemiyorsun? Kazandın ya hadi bakalım yönet. 'Ben, Ankara'nın suyundaki kiri gideremem' diyor. Devletten alman gereken parayı alıyor musun? Alıyorsun. Öyleyse şu andan itibaren parayı yönetme sanatını ortaya koyman gerekir. Eğer parayı yönetme kabiliyetin varsa, o zaman bu adımı atarsın. Kredi bulmak, o senin işin. Krediyi de bulacaksan bul. Aynı şey İstanbul için de geçerli."
"Yapacaksın arkadaş çözeceksin bu sorunu"
Kendisinin de belediye başkanlığı yaptığını hatırlatan Erdoğan, "Şu anda gerek Ankara'da gerek İstanbul'da görevlendirdiğimiz bu konuda yetkili başarılı olan belediye başkanı arkadaşlarım var." ifadelerini kullandı.
CHP yönetiminden 2,5 milyar dolar borçla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönetimini devraldığını hatırlatan Erdoğan, İstanbul'u suya kavuşturduklarını, çöp dağlarını ortadan kaldırdıklarını, atık su noktasında temizliği yaptıklarını, Sakarya'dan İstanbul'a, boğazın altından Anadolu Yakasından Avrupa'ya suyu taşıdıklarını anlattı.
Erdoğan, "Bunları yapmamış olsaydık, şu anda herhangi bir sıkıntıda İstanbul yine susuzluğu yaşardı. Ama şu anda yok. Fakat gelen haberler çok hayra alamet değil. İstanbul'da 3 ay gibi bir süre sonra, havalar böyle giderse, İstanbul susuzluğa doğru yürüyor. Benzer şey Ankara için de geçerli. Ankara'da şu an söylenen, özellikle atık su noktasındaki sıkıntılar... Yapacaksın arkadaş, çözeceksin bu sorunu. Bu konuyla ilgili olarak, 'Bana borçlanma noktasında Meclis müsaade etmiyor.' Borç yiğidin kamçısıdır. Borçlanma noktasında da meclis, belli sorumlulukları üzerine alamaz. 'Biz, bu işi çözeriz.' Bunu görürse, Meclis de bu noktada size gerekli desteği verir. Bunu görmüyorsa, bu desteği de veremez." diye konuştu.
"Ekonomideki toparlanma sürecinin tüm hızıyla sürüyor"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bunca yıl başbakanlık yaptım, cumhurbaşkanlığı yaptım en çok hayıflandığım konulardan biri, şöyle dişime göre bir ana muhalefet bulamayışımdır. Kendilerince en güçlü oldukları zamanda düştükleri durum ortada. Bakalım yarın hangi senaryoyla karşımıza çıkacaklar? Bir kez daha Rabbim, ülkemizi ve milletimizi CHP afetinden muhafaza eylesin diyorum." yorumunu yaptı.
Ekonomideki toparlanma sürecinin tüm hızıyla sürdüğünü bildiren Erdoğan, "Ama yalan bunlarda bol. Toparlanırken, bunlar hala 'battık, bittik' gibi ifadeler kullanıyorlar. Açıklanan her veri bu gerçeği doğruluyor." dedi.
Erdoğan, konuşmasında şu örnekleri verdi:
"Perakende satış hacmi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 2,7 arttı. Borsa 106 bin puanın üzerine çıkarak 18 ayın zirvesini gördü. Ben bununla tatmin olmuyorum. Göreve geldiğimizde borsa 11 bin filandı. Başbakanlığım dönemimde biz, 135 bine çıktık. Şimdi düşmüştük, tekrar toparlanmaya başladı. Allah'ın izniyle bunu yine yakalayacağız. OECD, Türkiye'nin bu yıl için büyüme tahmini eksi yüzde 0,3'ten artı yüzde 0,3'e, 2020 beklentisini de yüzde 1,6'dan yüzde 3'e, yukarı yönde revize etmiş durumdadır. Tüketici güven endeksi, kasımda bir önceki aya göre yüzde 5,2 oranında arttı. Ekim ayında kurulan şirket sayısı, hani 'şirketler kapanıyor' filan diyorlar ya bunlarda yalan bol, bir önceki aya göre yüzde 8,5, önceki yılın ekim ayına göre ise yüzde 18 oranında artış kaydetmiştir. Kapanan şirket sayısını düştükten sonra elde edilen net açılan şirket sayısındaki yıllık artış ise yüzde 21'i buldu. Reel kesim güven endeksi, kasımda bir önceki aya göre 1,1 puan artarak 102'ye yükseldi. İmalat sanayindeki kapasite kullanım oranı Kasımda bir önceki aya göre, 0,8 puan artarak, son 15
ayın zirvesi olan yüzde 77,2'ye yükseldi. Kasım ayında finansal hizmetler güven endeksi, bir önceki aya göre 24,5 puan artarak, 167 seviyesinde gerçekleşti. Hizmet sektörü güven endeksi de yüzde 0,7 arttı. Ülkemizin risk primi 300'e kadar geriledi. Çünkü bir ara 500'e filan çıkmıştı."
"Milliliğimizi, yerliliğimizi burada da gösterelim"
"Ülkemize güvenen, yatırım yapan herkes kazandı, kazanmaya devam edecek." ifadelerini kullanan Erdoğan, "Tüm milletime sesleniyorum; Bırakın doları moları; paramıza, Türk lirasına dönelim. Türk lirası artık kaybettirmiyor. Milliliğimizi, yerliliğimizi burada da gösterelim." çağrısında bulundu.
Son dönemde bölgedeki kimi ülkelerde Türkiye menşeili ürünlere yönelik sinsi bir kampanya yürütüldüğüne dikkati çeken Erdoğan, "İnşallah bir yeni adım daha atacağız. O da şu; Tarım Kredi Kooperatifimiz, yoğun bir şekilde inşallah Türkiye genelinde ilk etapta 500 noktada Tarım Kredi Kooperatifi olarak gayet güzel, muhteşem diyebileceğimiz, kendi satış mağazalarını ilk etapta açacak. Bu sayıyı daha sonra artırmaya devam edecek. Gerek fiyatlardaki ucuzluk, istikrar, tarım kredi kooperatiflerinin bu mağazalarında inanıyorum ki halkım için çok önemli bir çıkış, çok önemli bir adım olacak." değerlendirmesinde bulundu.
Savunma Sanayi ile ilgili önemli bazı gelişmeleri paylaşan Erdoğan, "Biliyorsunuz son 5-6 yıldır, batılı ülkeler giderek artan bir şekilde ülkemize karşı artık inkarı mümkün olmayan boyuta ulaşan bir savunma sanayi ambargosu uyguluyor. Öyle ki işi, bırakın yeni anlaşmaları, önceden alınmış lisansların iptaline kadar vardırdılar. Türkiye, örneğine ancak savaş durumunda rastlanabilecek sertlikte bir ambargoyla karşı karşıyadır." şeklinde konuştu.
Özellikle Suriye'deki son harekatlar ve Doğu Akdeniz'deki gelişmelerin ardından bu uygulamaların daha da sertleştiğinin altını çizen Erdoğan, " Hamdolsun savunma sanayimiz, tüm bu kuşatmaları etkisiz hale getirebilecek kabiliyete ulaşmıştır." dedi.
Son 17 yılda sabırla ve kararlılıkla ekilen tohumların meyvelerini aldıklarını ifade eden Erdoğan, son gelişmeler ışığında ortaya çıkan eksikliklerin hızla tamamlandığını bildirdi.
Erdoğan, "Bize silahlı ve silahsız insansız hava aracı vermemişlerdi, ürettik. Yeni nesil tank vermediler, prototipini hazırladık. Motorunu da tamamlayınca hemen seri üretime geçeceğiz. Helikopter vermediler, onu da ürettik. İhracat aşamasındaki helikopterlerin motorlarıyla ilgili sıkıntılar çıkardılar. İnşallah yakında bu sorunu da aşıyoruz." diye konuştu.
Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Tank Palet Fabrikası'ndaki işletme hakkının devrine ilişkin iddialarına yanıt verdi.
Kılıçdaroğlu'nun, "Arifiye'deki Tank Palet Fabrikası'yla ilgili yalan üstüne yalan" söylediğini belirten Erdoğan, "Konuyu bilmiyor. Ne diyor? '20 milyar dolar.' Bu adam rakam bilmiyor, dolar nedir bilmiyor. İnanın para nedir bilmiyor. Bunlardan haberi yok. Burayı satmadığımızı defaatle söylemiş olmamıza rağmen devamlı buranın satıldığını söylüyor." diye konuştu.
Erdoğan, "Arifiye'deki Tank Palet Fabrikası satılmamıştır, 25 yıllığına Katar ve Türk sermayesinin ortaklığıyla şu anda çalıştırılan BMC firmasına tahsis edilmiştir. Burada satış kesinlikle yok. Burası mevcut tanklarımızın, paletlerin tamir ve bakımı burada yapılacak hatta burada gerekirse burada sıfır üretim de yapılacak. Bay Kemal, bunları öğren." dedi.
Bunların yanı sıra sözleşmede bir şart olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Buraya kiralamayı yapan, tahsisi alan 50 milyon dolar yatırım yapacak. Çünkü içerideki bütün makineler vesaire bunların hepsi yenilenmeye muhtaç. Bu yenilenme sebebiyle bu adımı BMC birlikte atacaklar. Bu yenilenmeyi de böylece yaparak Arifiye'deki Tank Palet Fabrikası'nı çok daha farklı bir duruma getirecekler. Durmadan yalan. Fakat biz işimize bakacağız, yapacak çok şeyimiz var. İstediği kadar yalan söylesin, yalancının mumu yatsıya kadar yanar ve şu anda da burada bu firma çalışmalarını sürdürüyor."
F-35 konusunda Türkiye'ye haksızlık yapıldığını vurgulayan Erdoğan, "Allah'ın izniyle 5-6 yıl içinde kendi Milli Muharip Savaş Uçağımızı hazır hale getirmeyi planlıyoruz. Bize tüfek, tabanca gibi araçları vermeyince sandılar ki elimiz boş kalacak, daha iyisini ürettik ve güvenlik güçlerimizin kullanımına sunduk. Harekatlarımızda kullandığımız silah ve mühimmatlar konusunda, özellikle Batı ülkelerine bağımlılığımız neredeyse kalmadı. Şimdi yeni ve daha ileri hamleler içindeyiz." ifadelerini kullandı.
"Bozdoğan füzesi envantere girecek"
Milyonlarca dolar maliyetle dışarıdan alınan havadan havaya füzelerin, yerli ve milli muadillerinin seri üretimi için gün saydıklarını belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Savaş uçaklarımıza entegre edilecek havadan havaya füzemiz Bozdoğan, fırlatma rampasından yapılan güdümlü atışlarda tam isabet sağladı. Ses hızının çok üstünde uçan ve yüksek manevra yeteneğine sahip bu füzemizin uçaktan atışlı testleri de önümüzdeki yıl yapılacak. 2013 yılından beri üzerinde çalışılan Göktuğ Projesi'nin bir ürünü olan Bozdoğan füzesi, uçaktan test atışlarının da tamamlanmasının ardından Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterine girecek. Dünyada yalnızca 9 ülkenin ürettiği havadan havaya füzemiz, Milli Muharip Uçağımıza ve F-16 savaş uçaklarımıza monte edilecek. Böylece savaş uçaklarımızda kullandığımız hava-yer silahlarına ek olarak havadan-havaya silahlarımız da yerli ve milli olacak. Milli gemimizden ilk defa milli füze atışı gerçekleştirdik. Roketsan tarafından geliştirilip üretilen ilk milli deniz seyir füzemiz ATMACA, TCG Kınalıada gemisinden başarıyla fırlatıldı. Bu füzemiz de inşallah önümüzdeki yıl envantere giriyor."
Bu sırada Ordu'dan gelen partililer, "Güçlü Ordu, güçlü Türkiye" sloganı attı.
"KERKES Projesi'ni başlattık"
Yalnızca mevcut ihtiyaçları karşılamadıklarını, Türkiye'yi ve savunmayı yeni gelişmelere de hazırladıklarına dikkati çeken Erdoğan, "Yapay zeka destekli İHA'lardan sonra bunların GPS olmayan ortamda da görev yapabilmesini sağlayacak KERKES Projesi'ni başlattık. Dünyada sayılı ülkenin üzerinde çalıştığı bu teknolojiyle, haberleşmenin olmadığı durumda da hedefler vurulabilecek." dedi.
ATAK helikopterinin, lazer ikaz alıcı ve diğer elektronik harp sistemleriyle donatılmış FAZ-2 versiyonunun, ilk uçuşunu başarıyla gerçekleştirdiğini bildiren Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yerlilik oranı daha da artan ATAK FAZ-2 helikopterlerini de önümüzdeki yıldan itibaren kullanıma almayı hedefliyoruz. Karasu'da ihtiyacımız olan her türlü motoru üretebilecek bir fabrikanın inşası sürüyor. Aynı şekilde F-16 ve SİHA'larımızda, üretilen bombaların kapsülleri yanında patlayıcı dolumlarını da tamamen ülkemizde yapacak bir özel sektör yatırımı da yakında başlıyor. Bu yatırımın tamamlanmasıyla, yurt dışında dolum yaptırma işinden tümüyle kurtulmuş olacağız. Görüldüğü gibi önümüze çıkartılan engeller bizi durdurmuyor hatta yavaşlatmıyor, tam tersine azmimizi biliyor, çok daha hızlı çalışmamızı sağlıyor. İşte bu gündemlerle yolumuza devam etmekte kararlıyız. Kendi entrikaları içinde boğulanlara da 'yolunuz açık olsun' diyoruz."
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısındaki konuşması öncesinde, yanına gelen, terör örgütü YPG/PKK'nın Nusaybin'de gerçekleştirdiği saldırı sonucu babasını kaybeden TRT Kürdi muhabiri Gülay Demir ile sohbet etti.